bugün

henüz büyük acıları tatmadığımız, dünyanın toz pembe olduğunu sandığımız; en büyük isteğimizin kırmızı bir araba veya çilekli dondurma olduğu, en büyük acımızınsa top oynarken yere düşüp de kanattığımız dizimiz veya kolu kırılan oyuncak bebeğimize duyduğumuz üzüntü olduğu zamandır. çoğumuz sevgilerin en katıksızını o çağda öğreniriz,anne babamızın sevgisi. Hepimizin en saf olduğu dönemdir, en nefret ettiğimiz kişileri bile kolayca sevebiliriz. Büyük dertlerimiz yoktur o çağlarda, henüz tanışmamışızdır ev geçindirme dertleriyle, kazık atan dostlarla. Büyük hayaller kurup bulutların üstünde uçmuşuz. Ve bir türlü büyümeyi istememişiz. Çocukluk işte, anlayamazsın ki o zamanlarda hayata karşı direnemeyeceğini ya da dirensen bile hayatın boyundan daha büyük bir canavar olacağını. Anladığındaysa artık çocukluk dönemin çoktan bitmiştir, senin için sadece geriye dönmek istediğin bir zaman dilimi olarak yer edecektir anılarında. Bazense şehrin kalabalığına inat uçurduğun uçurtmanda hayat bulacak o çağ...
Keşke hiç büyümesek,hep çocuk kalsak
Dertmiş tasaymış sarmasa bizi
Düşünmesek bugunu yarınımızı
Keske Oyun olsa hergunun tek sıkıntısı

Olmasa hayallerimiz,umutlarımız
Anımızı yaşasak,
Sıkmasak canımızı,of çekmesek hiçbir gün
Keşke büyümesek hiç,hep çocuk kalsak

Anlayamasak sevdiklerimiz öldüğünde gerçeği
Çıkıp gelmelerini beklesek
Sarılsak sıkı sıkı hergün anne babamıza
Keşke büyümesek hiç,hep çocuk kalsak

Kavrayamasak küslüğü,dargınlığı
Bilmesek hiç haseti,kıskançlığı
Sevsek her canlıyı oyuncak gibi
Keşke büyümesek hiç,hep çocuk kalsak

Keşke Biri olsa yanımızda
Her düşüşümüzde bizi kaldıracak
Kalmasak hiç yalnız,düşünmesek uzun uzun
Keşke büyümesek hiç,hep çocuk kalsak

Tatmasak aşkı,düşmesek sevdaya
Ayrılmasak da düşünmesek sevgiliyi
Dünyaya oyuncak bir ev gibi baksak
Keşke büyümesek hiç,hep çocuk kalsak

Öğrenmesek ölümü,bilmesek acıyı
Olmadık zamanlarda uyuyakalsak
Ölüm almaya gelene kadar bizleri
Keşke büyümesek hiç,hep çocuk kalsak
blindguardian
ayakkabı numaramın 20lerde olduğu zamanlar.
insanların ellerindekilere şükretmedikleri gibi eksikliklerinin de farkında olmadığı, hayali bir çizgi ile ikiye bölünen kişisel tarihimizin olgunluktan önceki dönemi..
Bitmesini istediğimiz,bittiği zamanda:
"keşke çocukluğuma geri dönebilsem"
dediğimiz bir şey..
Karşılarına çıkan fırsatlardan yararlanmasını bilirler.
Karşılaştıkları güçlükleri yenmek için yeni yollar bulurlar.
Her şeyi merak eder, soru sorar, tahminlerde bulunurlar.
Araştırma ve deney yapmaya eğilimlidirler.
Hayal güçleri fazladır.
Yeni ve değişik buluşlar ortaya atarlar.
Bir konu üzerinde ilgi ve dikkatlerini uzun süre tutarlar
Ayrıntılara dikkat ederler, yanlış ve eksikliklere dikkat ederler.
Oyuna düşkündürler, yeni oyunlar bulurlar.
mandalların kulaklara küpe yapıldığı ve annenin başörtülerinin de dansöz kıyafeti yapmak için kullanıldığı zamanlardır...
hayatı gülücükler, haylazlıklar, anlamsız kaprislerle geçirdiğimiz ve herşeyi yapmakta/istemekte özgür olduğumuz zamanlar...

bitmeyesi, geri dönülesi belki de her kişinin tekrardan yaşamak istediği dönem...
büyüdükçe özlenen, geri dönmeye kalktığınızla hüsrana uğradığınız zaman. kimileri bunu "çocukluk etme!" şeklinde alay anlamında kullanılsa da iltifatların en güzelidir, en temizi.
insanın yaşı ilerledikçe, sahip olmak istediği fakat olamadığı, en zenginin bile, g.tündeki donuna kadar borçlansa satın alamayacağı anılar bütünü; anlamsız ve de yalan dünyanın çirkefliğinden habersiz, kah babanın kucağında, kah annenin bağırışları arasında geçirilen nimet.
insanoğlunun hayatında hiçbir ayrımın bulunmadığı tek çağdır.

çocukken herkes eşittir.

en azından çocukken öyle düşünürüz.
oyundur çünkü çocukluğun kendisi ve oyunda önemli olan kiminle mücadele ettiğin ya da kiminle takım arkadaşı olduğun değildir naif bir kazanma arzusu ve eğlence maksatlıdır her şey.

henüz zengin fakir ayrımı yoktur aramızda.
mahallenin en zengin ailesinin çocuğu da en fakiri de aynı yerdedir.
ikisi de içinde henüz maddiyat olmayan hayallere inanır.
henüz zenginin çocuğu kendinden aşağı görmeye başlamamıştır nike giyemeyen arkadaşını.
çünkü o zamanlar ikisinin ayakkabısı da aynı sürede dağılmaktadır top peşinde koşturmaktan.
ikisinin kıyafetleri de kirlidir yerle sürünüp çamurlara bulanmaktan.

henüz tembelle çalışkan zekiyle aptal ayrımı yoktur aramızda.
okulda aldığımız iyi ve kötü notlar okulda kalır.
ağacın en yükseğine tırmanabildiği için ya da evcilik oynarken çocuk olmayı kabul ettiği için hep en değerlidir tembel olduğu için öğretmenden azar işiten arkadışımız.
büyüyüp iş güç ve statü sahibi olmamışızdır ki daha; okumayıp tamircilik yapan arkadaşımızı hor görelim.
o zamanlar iyi bir meslek ve para hepimiz için aynı uzaklıktadır.

henüz sağcı solcu vatanperver vatan haini ayrımı yoktur aramızda.
siyaset girmemiştir hayatımıza.
hepimiz her zaman ezilenin yanındayızdır babası molla da olsa komünistte.
ortak kahramanlarımız vardır sağcı da olsa farketmez solcu da.
hepimiz vatanseverizdir ama henüz hiç yoktur aramızda vatan haini.

henüz cinsiyet ayrımı da yoktur aramızda.
kızlara da erkekler kadar değer verir.
birbirimizi yemeyiz onlar için.
ama yaşımız ilerledikçe bir zamanlar oyun arkadaşımız olan kızlar için hain planlar hazırlamaya başlarız.

henüz yoktur aramızda farklı ırktan ya da dinden olmanın nasıl bir şey olduğunu bilen.
hepimiz aynıyızdır.
sokağımızda yaşayan esmer arkadışımızın kürt olduğunu ve bazılarına göre tehlikeli olduğunu öğrenmemişizdir daha.
aynı okulda okuduğumuz bir ermeni arkadaşımızın başka bir peygembere inanması gücendirmez bizi.
severiz televizyondaki bütün zencileri ve tabi ki eğlencenin en hasını icat eden çingene arkadaşlarımızı.

ve anlayamamışızdır daha büyüklerin ne diye sürekli birbirlerini yiyip durduklarını.
zaten anlayınca biter çocukluk.
yaşlanır dünya.

bu kavramlar için verilen savaşlar yoktur belleğimizde.
bildiğimiz tek savaş bilye için gazoz kapağı için verilen savaştır.
bir de olsa olsa su savaşıyla yastık savaşı...
nüfus cüzdanını yanımıza almadan evden çıktığımız günler.
herkesin geçmişiyle ilgili en çok özlem duyduğu eşsiz dönem.
bazen babanın ayakkabısına oyununcak araba gözüyle bakabilmek, halının üzeride ittirip düüüt diye ses çıkarabilmektir.
yapılan salaklıkların hoş görüldüğü dönemdir fakat büyüdüğünüzde bu dönemde yaptığınız salaklıklar yüzünüze vurulur...
ne yaparsan yap çocuk deyip geçiliyordu. şimdi buyuyunce sorumluluklar omzunu büküyor. (bkz: biz buyuduk ve kirlendi dunya).
Herkes gibi çocuktum bende
Hayallerim vardı toz pembe
Büyümekti,adam olmaktı isteğim
Nerden bilebilirdim ki
Hayatın pembe değil de gri olduğunu

Çocuktum işte
Herkes gibi...
Herşey rengarenkti
Resimlerim,güneşim,gökyüzüm
Griye yer yoktu renklerimin arasinda
Önümü görmeme engel
Sis yoktu gözlerimin önünde
Herşey açıktı,saftı
Tıpkı kalbim
Tıpkı aklım gibi
Dedim ya ulan!
Çocuktum işte
Herkes gibi...
özlediğim...burnumda tuten en degerlı gecmısım.tekrar benımle olsa keske dedıgım en degerlı anlarımın sahıbı.cocuklugum...
gariptir ki çocukluk kimi zaman bir küçümseme unsuru olarak kullanılır. nedensiz bir biçimde tartışmaya başlayan iki kişidien birisi karşısındakinin tavırlarını, sözlerini beğenmeyince, yeterince olgun olmadığını düşündüğünde hemen bu küçümsemeyi kullanır:

- çocukluk yapma hulusi.

oysa çocukluk yapabilmek, çocuk olabilmek yeterince üstün bir meziyettir. hani sağa sola asılan riyakar yazılar var ya: bugünün çocukları yarının büyükleri şeklinde, ne kadar irrite edici. bırakalım onun kararını çocuk versin. bakalım o çocuk büyümek istiyor mu? belki hep öyle kalacak/kalmak isteyecek. sonradan birisi çıkıp onu küçümsediğini sanıp iltifat etsin isteyecek.

çocuk olabilmek: mahalle aralarında düşe kalka top koşturmak, misketleri ile oynarken mızıkçılık edip tüm misketleri alıp kaçmak, defterden koparılan kağıttan yapılan uçurtmaları gökyüzüne salmak, okulda kavga edip önlüğün tüm düğmelerini kopartmak akşamın o telaşı hatırlatan karanlığında anne sesini duymak...

en iyisi mi kimseyi kızdırmayın, çocukluk yapmayın... * *
özlenen geçmiştir.
gelir ve gecer.
keşke hiç büyümesem dediğmiz , özlediğimiz zamanlardır.
kimi zaman, hayatınızdaki en dertsiz tasasız yılların en güzel anılarından bazılarına şahitlik etmiş, iki ucunda eğri büğrü kaleleri olan futbol sahamsı arazinin üzerine bina dikmeleriyle, eski mahallenizdeki çocukların artık sokak aralarında top oynadıklarını görmenizle biten dönemdir.
(bkz: horoz şekeri)
hep özlenen ama bir daha geri gelmeyen.