bugün

Yalnızlık bir ihtiyaçtır. Tıpkı yemek gibi. Her zaman yemek yiyemiyorsak her zaman yalnız kalmamız da doğru değil. Ama gerekli düzenli aralıklarda.
ve bazılarımız bu birlikteliği sevememiştir.
behzat style ile:"yürü git la"...
sadece kendini sevmektir.kendinle başbaşa kalmak , kendinle konuşmak , kendinle yatmak vs.
yalnızlığı tam bilmeyenler kendilerine öğretilen klişelerle düşünmeye devam etmişler. yalnızlık iyidir.
zaman zaman normaldir. her şeyin üst üste geldiği, kalabalıkların insanın üstüne üstüne yürüdüğü dönemlerde gereklidir.
daha çok düşünülen zamanın yalnız kalınan zamanlar olduğu göz önünde bulundurulursa düşünmeyi sevmekle eş değerdir.
başka seçeneğinin olmamasıdr. öyle ya da böyle yalnızsın arkadaş sevmek zorundasın.
tanım: farkındalıktır bir bakıma..

uzun süreli ilişkilerin bitmesine yakın zamanlarda duyulan hasrettir aslında yalnızlık diğer bir deyişle..hasret mi bitirmeye neden olmuştur yoksa yaşanılanlar o hasreti mi doğurmuştur, bilinmez der tecrübeli ama ne anlatmak istediklerini tam olarak belirtemeyenler...bense konunun bu kadar meşekatli olduğunu düşünmüyorum..homo sapiens cinsinin yüz yüze gelmeye korktuğu ender durumlardan biridir yalnızlık, yalnızlığın kaçınılmaz son olduğunu bildiği halde hem de..kadın erkek ayrımı yoktur bu korkuda ki aslında tamamen anlamsız ve yetiştiğin kültüre göre değişkenlik kazanan bir olgudur yalnızlığa bakış açısı...halbuki, yalnızlık nitelik itibariyle sevilmeye mahkum bir durumdur..herkes bunu hisseder ama farkında olanlar, hayatlarının geri kalanını bu gerçeğe göre düzenledikleri için kısıtlı olan ömürlerinde mutlu olmanın ne olduğu sorusuna yüzde yetmişlik bir oranla yaklaşabilirler..ve bunun ilk adımı, evet yalnızlığı sevmektir..yalnız olmaya kendini hazırlamaktır başka bir deyişle..

insanoğlu klişelere meyillidir..ve bu empoze edilir bir yandan..misal müslüman olması..sırf nüfus kağıdında mülüman yazıyor diye ne olduğunu, kutsal addedilen kitabın tek sayfasını bile okumadan hepimizden daha fazla müslüman olduğunu ve bu uğurda saçma sapan hareketler de bile bulunabileceğini iddia edenler oluşturur bu toplumun çoğunluğunu...ne demiştik, klişelere olan meyil..içinde bulunduğun toplum "türk dediğin müslüman olur" klişesini nüfus cüzdanına bile yazdırtırsa eğer sen farkında bile olmadan yılmaz savunucusu olursun, islam dininine ait olan ve tek sayfasını bile okumadığın kuran diye addedilen islamiyete ait kutsal kitabın..neyse konuyu dağıtmayalım, toparlıycam...ama öncesinde adamın birinin söylediği bir sözü burada en azından katkısı olacak düşüncesiyle paylaşmak isterim, din yerine yalnızlığı koyunuz yazıyı okurken:

"Dinin üstünlüğünün kaynağı; doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görünmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalıktır." schopenhauer.

evet konuya dönelim.

yalnızlık da bir bakıma buna benzer bir senaryonun ürünüdür..nasıl ??? yazar bi soluk alıp birasını yudumlasın bu sorunun cevabı için ki insanlar da bir yandan balığı hemen yemek yerine nasıl tutulacağı konusunda düşünmek için çaba harcasın..neyse...

evet, yalnız kalmamamız gerektiği düşüncesi, yine bize çocukluğumuzdan beri öğretilen- empoze ettirilen- zorla kabul edilmesi gerektiği dikte ettirilen müslümanlıkla benzerdir..nasıl ki bu ülkede yaşayan bireylerin çoğu mensup olduğu dini, anne babalarının söylediği efsanelerden öğrenmiş ve onların yönlendirmeleriyle ne olduğunu bilmeden fütursuzca savunuyor ise, aynı şekilde yalnızlığı da o derece uzak durulması gerkeen bir durum gibi görmekteler..bilmezler ki onlara bu düşünceleri dikte ettiren insanların da bu durumun birer mahkumu olduklarını..bizim toplumumuz sanır ki anneleri öldüğü anda babalarının yanında olmuş olması, onların yalnız olmadığı anlamına gelir..kimse de söylemez o annenin baba hakkında hissettiklerini, geçen onca yıl sonra, daha doğrusu kaybedilen..aynı durum baba için de geçerlidir..

mutlu ve yalnız olmayan ölüm sadece edebi eserlerde olur..yalnız ölmemenin; ölürken yanında sevdiğin birinin olmasıyla ilgisi yoktur..hepimizin anne babası ölürken yanında partnerlerinden biri olmuştur..önemli olan yaşadığı hayatı katlanarak mı, mecburiyetten mi yoksa isteyerek ve istediği gibi yaşadığı mıdır...yalnızlık kavramı sanıldığı kadar sığ değil gençler..

kendinize gelin lan..anne babalarınız yalnız öldüler, ya da sizler genç olduğunuz için henüz, yalnız ölecekler... senin ya da bir başkasının onun yanında olması birşeyi değiştrmez onun gözünde..onların da anne babaları yalnız öldüler..

çünkü insan evrim tarihinde zeka oluşumunun başladığı andan itibaren toplumlsallıktan bireyselliğe, ziyadesiyle de yalnızlığa doğru evrimleşmiştir...

o yüzden yalnızlığa kendini hazırlayarak hayatını idame ettirenlerin ölümleri huzurlu ve mutlu bir sondur...ve yalnızlığı seçenlerin - mecbur kalanların değil - hayatlarını inceleyebilirsiniz..benim gördüğüm mutlu oldukları ve öldükleridir..her hayatını kendi seçimleri ve kendi düşünceleriyle oluşturan insanın varacağı sonuç gibi...

hepiniz ölürken yalnız olacaksınız..önemli olan o an tebessüm edebilmektir gençler...

hadi sağlığınıza....
Hiç sevdikleriyle birlikte güzel vakit geçirmeyen kişinin kendisini tanımladığı şekildir.
kendime yalan söyledim 'yalnızım, bunu ben istedim!' der şarkı.
10 yaşındaysan sorundur..

17 yaşındaysan, kimse beni anlamıyor saçmalığına yenik düşüp daral triplere girmektir..geçicidir.

23 yaşındaysan ve yalnızlığa mahkumsan depresyondur...

26 yaş ve sonrası için yalnızlık bir seçimse, dadından yenmeyendir değerini bilene...
kendini avutmak.
yalnızlığa alışmaktır o.
en sevdiğimdir. Fakat saçımı tarayan ve sırtımı kaşıyan biri olmayınca üzülürüm. Kısacası bazen yalnızlık iyidir. Kafanı dinlersin rahat edersin.
Sonu marazi okumaya gider. O insanlardan gerçek aydınlar çıkar. Cemil Meriç gibi.
gerçekten yalnız kalmamış insan fantezisidir.
belki biraz alışkanlıktır,belki biraz zorunluluk en azından ilk etapta böyle başlar ardından seversin.aynı bazı takıntılarını sevdiğin gibidir.sonraları bunalır ve eksiklikler hissedersin ama kalabalıklaşmaya başladığında yine özlersin.sanırım orta yolu bulabilmek önemli.bulamıyorsan hep bir tarafın eksiktir.
eğer ki tamamen yalnızlık kastediliyorsa, kimsenin yapmayacağı eylem. Sevdiğini söylüyorsa da size yalan söylüyordur. ama kandıramayacağı biri var: kendisi. çünkü her zaman hissetmiştir yalnız olmanın verdiği üzüntüyü, hüznü, ezikliği, bir şeylerin eksikliği... bir toplum içinde insanlar yalnız fark etmez onun yalnız olduğunu, hissetmezler, duymazlar onun içinden ağladığını. çünkü yalnız olan bu insan çoğunlukla sahte gülücükler saçar etrafına. bu yüzden anlayamazlar onun gülerken aslında kan ağladığını. herkese de anlatmaz, yakınmaz yalnızlığından. çünkü bir sürü akıl, tavsiye verenler olacaktır yalnızlığını yenmesi için. bilmezler, oysa ki senin yalnız kalmamak için her şeyi yaptığını. bilmezler, senin evdeykeyken okula, okuldayken eve gitmek istediğini. bilmezler aslında, senin kalabalıklarda, tıklım tıklım caddelerde kendini daha da yalnız hissettiğini... peki ben nereden mi biliyorum o zaman? sizce? işte, bu sebeplerden dolayı yalnızlığı sevmez, sevemez insan.
yanlız kalmak dışında bir seçeneği olmayanların yapması gereken şeydir.
kadıköyden kalkılıp, vapurla beşiktaşa geçildikten sonra, usulca taksime çıkıp, sultan ahmet köfte-piyaz yedikten sonra ara kafeye gidilip okkalı bir türk kahvesi içildikten ve sonra sahilden kıvrıla kıvrıla sarıyere gidilirken farkedilen durumdur. insanlar yanınızdan ve hayatınızdan geçip giderken siz hep oradasınızdır. Ve en güzeli de şimdi yalnız olduğunuzun ve bunun gayet güzel olduğunu bildiğiniz halde, yarın sevgilinizle pizza ve şarap eşliğinde film izleyeceğinizi bilmektir. Hayat güzeldir.
Tek çocuk davranışıdır. Hep tek büyüdüğü için yalnızlıkla nasıl baş etmesi gerektiğini iyi bilir.
bir süre sonra pişmanlık yaşatabilecek sevgi türüdür.
insana güç veren duygudur. ancak kişi sessizliğe, huzura ve sorunları kendi içinde çözümlemeye alıştığı için, aşk ya da dostluk ilişkilerinde zaman zaman sorun yaratabilmektedir.

ve evet, tek çocuk büyümenin bunda etkisi büyüktür.
herkes sevemiyor, çoğu kişiyi ürkütüyor ya şu yalnızlık, ben hastasıyım.