bugün

iki neslin geçiş formuna denk geldiğin yıllarda hızlı hızlı yürüdüğün caddede bir anda önünde durup dudak dudağa öpüşmeye başlayan henüz 13- 14 yaşındaki çocuklar, sokağın bir ucundan diğer ucundaki kız arkadaşına "kııız orospu kezban" diye seslenen kızların kulağı çınlatan sesleri, lise çıkışı duvar diplerinde kız arkadaşını ana avrat söverek azarlayan erkeklerin hareketleri, oturduğun mekanda ortamı dinlemek için sessizliğe gömüldüğün anda arka masadan duyduğun kelimelerin üstüne gelen kusma isteği, alındıktan 2 ay sonra çöpe atılan son model telefonlar, sahip olamadıklarından ötürü tatminsizlik yaşayan tedaviye muhtaç umutsuz mutsuz kitleler, adım başı duyulan fakat içi boşaltılmış kelimeler, geleceğe dair vazgeçilen ufukta kaybolan hayaller, anlık tüketilen filmler, anlık tüketilen şarkılar anlık tüketilen herşey ve etrafta insan olmaya bu kadar yabancılaşmış kalabalık varken onlara yabancılaşmanın üstünüze vazifeymiş gibi tanımını yapmaya çalışmakmış.
illa ki başınıza gelecek olandır. içinden nasıl sıyrılabildiğiniz önemlidir. yakalanılan bir hastalıktır.
en kötüsü, kendine olanıdır.
Birbirimizden ötekiler yaratıyoruz. Anlamadan dışlıyor,görmeden kapatıyor,tanımadan sevmediğimize kanaat getiriyoruz.sürekli farklılıklarımıza yoğunlaşıyoruz.zerre kadar ortak noktamız yokmuş gibi.
herşey güzelken bir hata sonucu yabancılaşmak. acıdır, zor bir durumdur.
herşey güzelken bir hata sonucu yabancılaşmak. acıdır, zor bir durumdur.
dünyanın ne kadar acımasız olduğunu gösterir.

çok sevdiğiniz, en sevdiğiniz, ömrünüzü adadığınız, kişi/iş/nesne artık her ne ise birden sıradan oluverir.

sonra kendinize de yabancılaşırsınız.

işin en acı tarafı da kendinize yabancılaşmak, sevdiklerinize yabancılaşmaktan daha kolaydır.
Bir anda yapayalnız kalmaktır. Hayal kırıklıklarının en büyüklerindendir kanımca.

Karşınızdaki güzeller güzeli insan bir anda balkabağına dönüşüverir. karşıdaki yeni insana sinirlenirsiniz. Size de eskisini yaşatmaya çalışmak düşer.
düşünce yapılarına, genel algılara yabancılaşmak olarak da anlaşılabilir. beyninin makinalaştığını hissettiğin olur arada. rastgele düşüncelere atlayarak sinir hücreleri arasında dolaşıp kimi zaman ikiye, ona, yüze, bine bölünen hücreler arasında varılan bir his aslında, bilincini oluşturan şey. görsel hafıza da, dil öğrenmek de zihni inşaa ediyor. duyuların programlandığı gibi çalışıyor, makine gibi, trrum trak, tiki tak
sosyoloji okuyorum bu kavramı karl marx'dan duymuştum. insanın emeğe, doğaya yabancılaşması gibi şeyler anlatılıyordu. küreselleşen dünya'da insan maslow'un gereksinimler hiyerarşisinde en yüksek basamak olan kendini gerçekleştirme gereksinimi yapması dahada zorlaşıyor. insan herşeye yabancılaşıyor kendine bile yabancılaşıyor teknolojinin, makinelerin esiri haline geliyor.
kendi ülkemde tüm tabelaların ingilizce olmasıdır. eczanenin pharmacy, dönercinin döner king olmasıdır
Her zaman çevreme, arkadaşlarıma, aileme, kendime, ülkeme yabancıymışım gibi hissettim. Her zaman bunun üzerine düşündüm, kendimi tanımaya çalıştım, hiçbir işe yaramadı. Sadece hiçbir şeyin değişmeyeceğini kabullendim, bu yüzden hiçbir şey için efor sarfetmiyorum.

görsel
insan, yaşamı boyunca hayatındaki en diye sıraladığı her şeye zamanla yabancılaşır. Andayken "tamam işte budur. En budur ve hep en olarak kalacak." Diye içten içe kendi içine nüfuz ettirdiği kişiyi, anı ve anıları zamanla olduğu yerde bırakır.
En dediğimiz sadece andır, bir yanılmadır.
insanın, kendine bile bu denli yabancılaşmasına sebebiyet veren şey başkalarında bıraktığı en parçalarıdır.
Her bıraktığında yerini dolduramadığı ve değişime uğramış, tahrip edilmiş duyguları onu kendine de yabancı kılar.
Yaşam aslında kocaman, bir insanın kendini tanıyama çalışırken her bir adımda daha da yabancılaştığı bir zaman dilimidir.
günümüzde bakmayıp görmek, ayrıntıları fark etmekte ustalaşmak ve farkına varmak, sırf yalnız kalmamak için arkadaş edinmemek, sırf flört edip sevişmemek için bir şey hissetmediği birine yaklaşmamak olarak yorumlanabilecek olgu.