bugün

Artık diziler filmler kitaplardan uyarlaniyor.

'Aman ne okicam, aha bak dizisi filmi çıkmış. izle daha iyi' derler.

Yarin öbür gün konusmayi da unuturlar.
Yetistirilme tarzından kaynaklanır. Türk aileler okumuyor, okuyan gençler kendi çabasıyla okuyor. Anlatacak çok şey var ama bu saatte mecalim yok. Kim ne yaparsa yapsın.
Ve okuyana da "çoh ohuma yeenim gafan garışır" denmesi.

Aslında bir yerde haklılar. Okumayıp dertsiz tasasız cühela cühela yaşayacaksın. Mis.

Gördüğünüz gibi gafam garıştı şu an.
türkiye'nin kitap okumamasının kaynağı okur-yazar olmak ile alakalı değil de okur-okuduğunu anlamamak ile alakalı olmalı.

örn: eğitim öğretim hayatında, dünya'da komik ötesi olup acınası; kendi dilinde okuduğunu anlamayan öğrenci sıralamasında ki yeri ve inandığı savunduğu dinin kitabını bile türkçe okumasını engelleyip, inandığı dinin kitabını anlamadan ne anlama geldiğini bilmeden okuması dua etmesi ve bununla sevap kazanacağını, duasının kabul olacağını sanması (anlamadan bilmeden ne olduğu hakkında bir görüşü olmadan) okulda olsa öğretmen kızar, ehliyet sınavında olsa ehliyet alamaz, üniversite de olsa mezun olamaz, uzmanlık sınavı olsa veremez ama cennete gireceğim der) tek sorun bu sanırım.
her ne kadar bu kitap okuma özürlü olmamda neden (yazacaklarım için bir hödük çıkıp dine millete hakaret ediyor demesin) din öğretisi ise ki; bu din ise böyle din olmaz ve kimin dini ise bu saçmalık demek en hafif tabir olup benim (allah'ın dini ki, allah katında din islam'dır. insanlar buna ne isim verirse versin) dinim "oku" diye başlar.

bir din inancını bırakın, yaşamımda kullandığım bir elektronik veya elektrikli alet aldığım zaman, giyinmek için bir giysi aldığım zaman bunun yıkama talimatı için, bir yemek yiyeceğim-yapacağım zaman, bir tatile bir yere gideceğim zaman yol mekan bilgisi için, bir ilaç veya takviye edici gıda kullandığım zaman, sağlık için hangi doktor uzmanlık alanı ne olduğu, zevk için bir eğlence mekanına gittiğim içtiğim içki alkol oranı bünyem ve bulunduğum ortam, yarın işe erken kalkmam gerektiği an ne kadar içeceğim, bir insandan hoşlanıyorsam onu etkilemek için, bilmediğim bir marka ürettiği gıdanın içeriğini belirten açıklama, bir üyelik, sözleşme, ödeme kullanma yükümlülüğü vs vs vs...

tüm bunlar için okumam, gözlem, analiz ve sentez yapıp deneme-yanılma son tercih olmalı.

eğer okumuyorsam bunu salt dine kültüre inanca topluma bağlamamın tek bir nedeni vardır.
aptal olmam ve din kültür inanç değerlerimin bir hiç olması, değersiz ve geçersizliği yanında yalan olması.

bir internet aboneliği veya yayın aboneliği sözleşmesini imzalıyor, taahhüt de bulunuyorum.
uğrayacağım ortaya çıkan zararın tek nedeni benim aptal olmam ve taahhütte bulunduğum kurumun dolandırıcı (müşteriyi kandıran) çıkması.

eğer okusam aklımı kullansam önceliğimi beklentimi bilsem araştırsam buna neden olmam.
aslında mesele okunmaması değil bence, sadece ciddi kitap okuyanlar bile kitap okumanın hakkını verse ülke olarak çok iyi yerlere gelebiliriz. Kitap okuyanlar "sistemli ve belli bir konu ile ilgili" okumuyor. Rastgele kitap okuyor. o nedenle okudukları bilgi birikimine değil bilgi karışıklığına/çöplüğüne neden oluyor. Mantıklı düşünemeyecek hale geliyorlar. ve olayları değerlendirirken cahil bir insandan daha kötü ve isabetsiz değerlendirmelerde bulunuyorlar.

Bu konuyu yüzyıllar önce Descartes ele almış ve "Metot Üzerine Konuşma" adında bir kitap yazmıştır. Kitap okumanın nasıl olması gerektiğine dair. Kitap okuyacak kişiler önce bu kitabı okumalı, hatta ezberlemeli. ve bu bilgiler etrafında metotlu, sistemli bir okuma yapmaladır. önce bir konu belirlemeli ve konu ile ilgili okuma yapılmalıdır. örneğin konumuz Almanya olsun.

Almanya'nın Turistik yerleri hakkında dergiler,
Almanya'nın filozofları ile ilgili kitaplar ve filozofların en az birer kitabı,
Almanya'nın sinema dünyasındaki yeri ve önemi,
ALmanya'nın coğrafi yapısı ile ilgili kitaplar
ALmanya'nın tarihi ve tarihteki önemli kişiler
Almanya'nın kültürel yapısı
Almanya'nın eğitim sistemi
Almanya'nın edebiyat ve sanat adamları
Almanya'nın tarihi eserleri...vs. ile ilgili en az bir yıl süren bir okuma yapılmalı ve mümkünse bununla ilgili notlar alınarak Almanya konusu araştırılmalıdır.

sonra merak edilen başka bir konuya geçilmelidir. Bu şekilde bir bilgiyi derinlemesine öğrenerek sistemli bilgi edinilir ve o konu ile ilgili 'söz sahibi' olunur.
Kitap neymiş ya. Alayı yalan dolan. Alayı fason.

En son cin ali okudum. Süblimilal mesajla süt reklamı, park reklamı yapıyordu, afedersin erkekleri ip atlamaya özendiriyordu o derece.

Yemezler gardaş yemezler...
Efendim bakın ben askerde iken uzman çavuşların dinlenme salonundaki kütüphanede ansiklopedi buldum. Arada okuyordum, yedek astsubayın biri beni gördü, bir şaşırdı bir şaşırdı "askerliği uzattım bu zamana kadar askerde ansiklopediyi bırak 50 sayfalık olsa dahi kitap okuyan görmedim" dedi. Lise mezunu bir tertip de beni ne zaman ansiklopedi okurken görse küçümseyen bir bakış atar ve "bırak şu saçma şeyleri, bir daha bunları okurken görürsem yırtar atarım" derdi. Bölüğün uzmanına gittim "komutanım izninizle kitap getirtebilir miyim dışarıdan" dedim de bana kitap okuyup ne yapacağımı söyledi, vakit kaybetme bu tür şeylerle diye de ekledi. Demem o ki efendim bu önerme oldukça doğru. Kitap okuyanı, okumayı küçümsüyor millet.
10-11 saat asgari ücrete çalıştırıp yılda 2 hafta tatil ver bakayım hangi millet kitap okuyabiliyor? çalışanların yarısı asgari ücrete çalışan bir yerde kitaba vericek parayı okuyacak vakti kimsenin bulamaması ile ilişkin durumdur.
aslında insan doğası düşünce sistemi inkar üzerine kurulmuş desek yanlış olmaz.

insanın yazıdan önce de kendi etkisi dışında gelişen-oluşan durumlar sonunda yaşadığı büyük yok oluş, kıyım, kıyametler, ölüm ve şiddetler insanın genetik hafızasına korku fobi olarak işlenmiştir.
yazının icadı ile bu yok oluş kıyametler kayda alınmaya başladı (örn: din kitapları nuh tufanı vb) ve tarih yazıtlar kitabeler mimar sanat da (örn eski mısır, helenist kültür) ortaya çıktı.

aslında okumamak bu genetik hafızada işlenen büyük yıkım yok oluş korkularının da etkisi (inkar etme yok sayma unutma gibi savunma mekanizmalarının tetiklemesi) ile oluyor.
uğursuzun ismini ağzına alma, kötü konuşma başına gelir, ağzından çıksın koynuna girsin vb söylemler halk deyimleri buna örnektir.

özellikle büyük salgınlar (veba vb) barbar istilaları ile yaşadığı büyük yıkım ve ölüm yok oluşların etkisi batıda kilise hakimiyetinin bitmesi ve rönesansı tetiklemesi olmuştur. bunda da etken yine inkar ret etme diyebiliriz ki; din erkine inanç biçimine (dikkat! tanrıya değil. öyle olsaydı protestanlık normonluk vb inançları doğmazdı) tanrı her şeye kadirse buna neden izin verdi tepkisiydi.
bir bakıma inancı güncelleme yoluna kendine göre uygun hale getirme yolunu seçmiştir.

aslında acı olan insanın kendisinden başka hiç bir olgu onun için bir anlam ifade etmiyor olması. bir virüs ve bakteri formunda yaşayan insan için tek amaç vardır; çoğalmak ve bu çoğalmayı hakimiyeti sağlayacak alanlara sahip olmak...

yaşamda aklınıza gelen sosyal yaşamın tüm araçları din hukuk kimlik kültür yurt vb kutsal şeyler insan için bir araçtır ve bunlar insan yaşamı çoğalması hakimiyeti için araçtır.

örn:din.
aynı dinden olsanız bile çıkarı için tehlikeli olan en ufak bir nüans farkında yaratıcı tanrı allah olgusunu değersizleştirir anlamsızlaştırır ve sizi ya da karşınızda ki insanı dinsiz yapabilir.

zaten insan bencilliği vahşiliği ve doymazlığı din-tanrı olgusunu antropomorfik bir (insana benzeyen insan odaklı) yapıya döndürüp, cennet olgusunu erkek huri (kadınsa nuri) biçimde empoze etmesi, cehennem olgusunu işkence olarak betimlemesi yanında, bu dünyadan soyutlayıp başka bir evrene yıkması vb örneklerde olduğu gibi dini tanrı katından alıp insan katında yeniden var etmesi (mezhepler tarikatlar cemaatler her inançta) bunun delilidir.
okumamak genetik hafızaya işlenen bir korkunun inkar ediliş biçimidir.
cehalet mutluluktur sözünde gizlenen gerçek de bu korkudur.

korku belki de utanç şeklinde yaşanıyor (utanma da bir korku biçimidir ve utanma sadece ahlak olgusu ile ilişkili bir durum değildir) ve bu utanç için sığınılacak liman bilmemek olmalı.
bilmiyordum demek; cehaletin en güçlü savunma kalkanıdır. cehalet bir utanç olmaktan çıkıyor.
yazık ya bilmiyor hoş görüşü, ceza da hafifletici sebep...

oysa insan ne kadar okursa o kadar cahil ve bilgisiz olduğunu anlar.
anladıkça genetik hafızasında gizlediği yok saydığı unuttuğu-unutmaya çalıştığı korkularını yaşar.
düşmekte olan bir uçakta ve öleceğiniz kesin olan bir ortamda sakinleştirici-uyuşturucu alıp sızmış uyumayı mı tercih edersiniz yoksa uyanık bilinçli olarak ölüme gitmeyi mi?
işte, yaşamda ölüme yok oluşa giderken genetik hafızanızda olan yok oluşlar ölümlerin bilinci ile mi gitmek istersiniz yoksa hiç bilmeyen okumayan anlamayan farkında olmayan bir bilinçle mi?
aslında türkler veya birey (ben) tüm insanlar için kitap okumamak altında yatan gerçek korkudur.

insanların düşünce yapısında bilinmezliğin gerçekliği bilinenin gerçekliğinden daha kolay çabuk kabul edilir, içselleştirilir, güvenilir olur.

örn: bazı kriterler belirlenmiştir. 150 derece sıcaklıkta (örn bir yangın ortamında) 10 dakika kalmak ölüm demektir. bunu deneyerek bilemem, denemem de; belki de 8 dakika belki de 12 dakikada ölürüm ama bu bilinmezliği 10 dakika olarak deneyimlemediğim halde kabul ederim.

4 derece soğuk bir denizde 30 dakika kalmam ölümüm demektir. yetişmiş olduğum iklim beslenme bünye genetik yapı ekvator veya kutup bölgesi civarları ise bu değişkenlik gösterir. bunun için 20 dakika mı yoksa 40 dakika mı kesin bir süre belirlemek için suya girmem. bilinmezliği tercih ederim.

bu çoğu kriterleri belirleyen nazi bilim adamlarına teşekkür etmek gerekirse de (evet, onlara insanlık bir yerde minnettar. bu sayede ilk yardım, cankurtaran malzemesi donanımı müdahale zamanı vb yönetmelik uygulamalar önlemler geliştirilmiştir) kişiye bünyeye yetişme iklimine beden yapısına göre değişiklik gösteren bu bilgileri kendimde kesin sonuç alacak deneyleri yapmam.

cehalet, bilgisizlik bir eğitim sorunu değildir.
cehalet bir tercihdir.
okumamak da bu açıdan ele alınmalı ve kitap okumamaya insan düşünme davranış sistematiği açısından yaklaşım yapılmalıdır.

testere 1 filmini seyredip diğer serilerini-korku filmi seyretmeyen insan gibi...
burada güzel sanatlara sinemaya bir tepki değil, varolan ölüm, ölüm şekli, çekilen acıya insan korkusunun tepkisi olarak bakılmalı.

kitap okumak bilmek de öyle.

dünyayı toz pembe görmek veya donyo bozo koskonoyor demek, yaşadığı açlığın farkında olmadan sağlıksız ve yetersiz dengesiz beslenmeyi karın doyma olarak içselleştirip, yokluğa şükür etmek altında din ideoloji parti vatan millet olguları değil de bilgisizliği bir tercih görüş olarak kabul ederek, gerçekten yaşam kalitesi standartlarını kabullenme durumudur.
tıpkı benim 150 derece sıcaklıkta veya 4 derece soğuk suda kaç dakikada öleceğimi bilmeden söylenenlere inanmam gibi.
Az önce elimdeki kitabı bırakarak telefonu elime aldım ve hayatımın üçte birini kitap kaplıyor. Eğer bu varsayımın doğru olduğunu kabul edersek, acı bir gerçek çıkıyor ortaya. Malesef ben türk değilmişim. Ama çoğu kişi kitap okumayı aşağılama olarak algılıyor. Bu konuda hem fikiriz.
harf devrimiyle birlikte bir gecede ca... evet.