bugün

bir jack London kitabı. serseriliği, başıboşluğu ve suça yatkınlığı 19. yüzyılın son çeyreğinde Amerika'da yaşanan ekonomik bunalımın fonunda, Amerikan yaşama tarzının ince, çarpıcı bir eleştirisine dönüştürüyor. bu otobiyografik metin, iş bulma ya da seslerini duyurma kaygısıyla dönemin en modern ulaşım aracı olan trenleri kullanarak umuda yolculuk yapan insanları ironik bir üslupla anlatılmış
hoboların trenlere kacak binme taktiklerini ögrendigim kitaptır.daima trenin baş tarafına koşulması gerekir.
jack london'ın hayatından bir kesittir aynı zamanda .kendisininde hobo çeteleriyle gezmişliğinin oldugunu buradan ögrenme şansı buluyoruz.

--spoiler--

borek yiyen şişko adamdan börek dilenmesi cok etkili bir bölümdü
--spoiler--
kadrosunda guy pearce , viggo mortensen , charlize theron ve robert duvall 'ı barındıran 2008 abd yapımı bir gerilim filmi.
trailerı şu adreste:
http://www.traileraddict..../trailer/the-road/trailer

(bkz: heyecanla beklemek)
Cormac McCarthy'nin pek leziz post apokaliptik romanıdır. dünyada yaşanan ve ismi konulmamış bir felaketin ardından atmosfer kapanmış ve dünyaya güneş ışığı gelmez olmuştur. bir çok bitki ve hayvan türü yokolmuş, insan nüfusu da yokolma noktasına gelmiştir. geride sadece yamyamlık yapan ve etrafı yağmalayarak hayatta kalmaya çalışan insanlar kalmıştır.

kitap, işte böyle bir dünyada, bir baba ve oğulun yokolmuş amerikan toprakları boyunca yaptıkları yolculuğu anlatır. ellerinde bir alışveriş sepeti dolusu yiyecek ve kendilerini korumak için bir tabancaları vardır. gittikleri her yerde ise yağmacılar kol gezmektedir.

film uyarlamasını tam 2 sene önce açıklandığından beri bekliyorduk, inşallah beklediğimize değer. klasik iyi kitap/kötü film sendromu olursa, çok büyük hayal kırıklığı yaşarız.
konunun gectigi yerler,zaman,issiz mekanlar,insan neslinin tehlikede olmasi gibi durumlar bakimindan 28 days later,resident evil benzerligi tasiyan film.umarim onlardan daha ici dolu bir film olur.
öncelikle: (#5236293)

aynen dediğim gibi olmuş filmdir: iyi kitap/kötü film.

şimdi yönetmenin hakkını yemeyelim, the road cidden filme uyarlanması çok zor bir kitap. çünkü şiirsel bir dille yazılmış, felsefi bir roman. ama pulitzer ödüllü bir kitaptan bu kadar da boş bir film çekilmez ki kardeşim. tüm film viggo'nun öksürüğüyle, bebenin zırlamasından ibaret. başka da bir şey yok.

bir de bu filmin fragmanlarını izleyip de, filmi post apokaliptik aksiyon filmi zannedenler olabilir. aman ha!!!

kendinize bir iyilik yapın ve kitabı okuyun.
neden hakkının yendiğini anlamadığım, şahane bir filmdir (ki bu sıfatı çok filme vermem).

gri tonları, umutsuzluk içinde umut, yokoluşun içinde bağlılık gibi kontrast kavramların harika işlendiği bir yapımdır. kitabını okumaya fırsatım olmadı, en kısa zamanda diyoruz onun için de.

8,5/10
2009 yilinin there will be blood i olmaya aday filmdir.onun kadar etkileyici bir atmosfere sahip oldugu fragmandan ve the book of eli tarzinda aksiyon filmlerinden hoslanan izleyicilerin kotu notlarindan anlasilabilir.
---spoiler---

Amerika'da haftalarca en çok satan kitaplar listesinde kalmayı başaran Cormac McCarthy'nin "The Road" adlı romanı'nın sinemaya çevirimi olan kitap.

bir baba oğulun, post apokaliptik dünyadaki yolculuklarını anlatıyor bu film. öyle bir dünya ki yaşamaya değicek hiçbir şey (ateş) kalmamış. ağaçlar düşüyor, yanıyor, depremler oluyor, yamyamlık (cannibalism) ortaya çıkmış ve insanlar birbirlerini yiyor. çünkü ne birşey yetişiyor ne de hayvanlar ve böcekler var. bütün yaşam formları yok olmuş. bir gurup insan hariç. gerçi o gurubun çoğu da kendi canını kurtarma ve yiyecek birşeyler bulma derdinde. bu birşeylere insanlar da dahil!

baba ve oğul, oğlunu umursamadan intahara giden annelerinin ardından sahile, denize doğru yolcuğa çıkarlar. orada daha iyi koşullar ve birşeyler bulma umuduyla giderler ama yolculuk sırasında çeteler, bir gurup, bir deri bir kemik insanları bir yere kapatıp yemek için hazır tutan kaçıkla ve daha bir çok şeyle karşılaşırlar. bu zor yolculukta baba oğluna göz yaşartıcı bir şekilde koruma içgüdüsüyle yaklaşır. o çaresizlikte onu nasıl koruyacağına dair bir şeyler yapmaya zorlar hep. bu çaresizlik ve gayret de filmi etkili kılıyor zaten. post apokaliptik çağları konu alan mad max, I am legend vb. tarzı fimler gibi değil de daha çok baba-oğul ilişkisini anlatıyor film. güzel de anlatıyor. buna rağmen daha çok aksiyon bekleyen izleyiciler hayal kırıklığına uğrayabilirler. bence en çok babaların duygulanıp izleyebileceği bir film bu. çünkü kendilerini çok kolay bir şekilde özdeşleştirebilecekleri bir baba figürü var filmde.

baba oğul arasındaki ve baba ile yaşlı adam (ki onun da oğlu varmış) arasındaki diyaloglar düşündürücü ve duygulandırıcıydı. siyahi adamın ağlaması ve çocuğun, yani bir nevi o zamanlar belki de tek insan gibi insanın ona yardım etmek istemesi beni en çok duygulandıran sahne oldu.

baba ölünce yalnız kalan çocuk için üzülüyorsunuz ama sonrasında çocuğu takp ettiklerini söyleyen bir ailenin çocuğun yardımına gelmesiyle rahatlıyorsunuz. gerçi buradaki aile içerisindeki anne ve baba figürününden her an bir dallamalık beklenebilecek yüz ifadeleri (ve babanın dişleri) vardı. bu beni şüpheye düşürse de filmin sonu da fena değildi. yeni bir aile ateşi küçük çocukla taşımaya devam edecek...

---spoiler---

filmin kitabını okumadım ama film fena değil. daha çok aksiyon olsun isterdim ama o çağın karanlık, umutsuz, cansız atmosferi ve karakterlerin çaresizliği ama buna rağmen bitmeyen umutları iyi yansıtılmış. oyunculuklar da çok iyi. küçük çocuk ve babası rollerinin hakkını vermiş. özellikle babaların izlemesini tavsiye ettiğim film.

"yapacak birşeyim kalmadığında bir çocuğun neleri hayal ettiğini hayal ediyorum."
--spoiler--

coca-cola'nın reklamını yapan film. nedense başka bir şey kalmadı aklımda!

--spoiler--
güzel film. valla kültten falan anlamam ben açık söyleyeyim ama güzel film. adamın aklına baba olunca biz de mi böyle olacaz lan dedirtiyor. aklımda kalan sahneleri daha çok çocuğun çocukluk psikolojisiyle kimseyi geride bırakmak istememesiydi yalnız spoiler içeren bazı şeyler söylemek istiyorum.

--spoiler--
lan adam* o siyah arkadaşı orda bıraktın ya anadan üryan sen ölünce vallaha billaha üzülmedim bak yeminlen. sana yapılsaydı aynı şey iyi olurmuydu? zaten oğlunda çıplak çıplak şelaleye daldın. çocuğun psikolojisini düşünemiyorum şimdi.
--spoiler--

sonuç olarak güzel bir filmdi. izleyince pişman olmazsınız. bu arada müzikler çok hoştu.
sıkılmadan izlenebilecek filmlerden biri. ulan sonunda nolacak acaba diye insan sürekli merak ediyor. zihnimde viggo mortensen 'e yapışan aragorn rolü bu film sonunda aktörden sıyrılmıştır.
--spoiler--
kitabı okuyanlara bir sorum var. bu çocuğun ismi nedir arkadaş? orjinalinde de mi hiç bahsedilmiyor? sikmişim ismi dunya batmış sen isim soruyorsun demeyin.
--spoiler--
filmin atmosferi ve oyunculuklar harikadır. o değilde, o küçük çocuk nil karaibrahimgil'e ne kadar çok benziyor öyle. *
çok kıvamında gerilim veren, aksiyon olmadan da bir filmin seyirciyi sürekleybileceğini ispat eden, viggo mortensen' in muhteşem oyunculuğu ile süslenmiş horror ı olmayan survivor tarzı iyi film.
--spoiler--
yaşlı adamın gizemini tam olarak anlamadım adamın oğlunun nasıl öldüğünü söylemeyip gizem yaratması bir an için bana lostu hatırlattı. ayrıca filmin sonundaki aile bizim kahramanları takip etmek yerine neden kaynaşmadılar?
çocuk sığınaktayken köpek sesini doğru duymuş bu arada...
--spoiler--
post apokaliptik konulara düşkünlüğümden seyrettiğim ve müthiş beğendiğim film. insanlığı yargılarken, insanın yüreğine dokunuyor.

hastası olanlar için belirtmekte fayda var; fallout a çok tatlı göndermeler var.
oyunculuk gerçekten ön planda bu filmde. film izlemeye değer tavsiye edebilirim.
nedense tam fallout 3 oynamaya başlayacağım zamana denk gelmiş ve hemen öncesinde izlediğim film olmuştur. inanılmaz derecede oyunun atmosferini hissettirmektedir film.

post-apokaliptik türün sevenleri mutlaka izlesin. yalnız baştan söyliyeyim, bu filmde pek merhamet yok. umut yok. hayatta kalmak zorundasınız, bunun için de kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. birilerine yolda rastlarsanız, 2 kelam ediyor ve sadece yolunuza devam ediyorsunuz.
--spoiler--
yalnız sonu, çocuğun bir aileye katılmasıyla belki biraz umut verici bi son olarak algılanabilir ama bunun da garantisini kimse veremez. çünkü cannibalism yaygınlaşmış durumda.
--spoiler--
not: filmde 2 farklı insanın (zenci ve son bölümdeki aile babası (guy pearce sanırım) ) baş parmakları yoktu yanlış görmediysem. neden?

evet şimdi bi daha baktım da, gerçekten baş parmaklar yok... neden? kendilerini yememişlerdir heralde ?!!
jack london'un 18'li yaşlarında yaşadığı anılardan oluşan kitabı. bir nevi biyografide denebilir. kitap'da jack london trenler ile eyalet eyalet gezen bir serseridir tek geçim kaynağı dilenciliktir, kitap da anlatılan hobolar, dilencilik etmek, serserilik yapmak insanı dilencilik yapmaya zorlar. öyle ki ilk okuduğum zamanlarda bende evden kaçıp şehir şehir trenlerle gezmeyi düşündüm.

ayrıca: kitap da ki dil çok sadedir, abd edebiyatını sevdiren jack london kitaplarındandır.
gerçekçiliği ile insanı ürperten filmdir.

viggo mortensen in zenci adamı çıplak bir şekilde ortada bırakması ile hayatta kalmak için yamyamlık yapan insanların arasında pek bir fark yoktur.

öyle ya da böyle medeniyetimiz cesetlerin üzerine basa basa yükseliyor.

(bkz: intension)

(bkz: right in two)
kıyamet sonrası filmleri arasında en duygusalı, en dramatiği. baba-oğul ilişkisine çok güzel değinen, sessiz sakin bir atmosferde yalnız başınıza izlediğinizde ağlatabilecek şahane bir film.

yer yer gerilimin de tırmandığı film izleyiciyi hiç sıkmıyor, az diyalog, ıssız mekanlar, zaman-yer kavramının olmaması, hoş müzikler ve viggo mortensen'in harika oyunculuğu, bunları koyun üst üste işte size film.

filmi izlemeden önce fikir edinmek için bu başlığa bakacak olanlara hiç vakit kaybetmeden yalnız başınıza izleyin derim.

robert duvall'i makyajla bir şekilde bu kadar yaşlanmış, yapayalnız, yitik bir halde görünce acayip üzüldüm ya, sanki gerçek hayatında böyle olmuş gibi. birkaç dakikalık rolünde de döktürmüş usta oyuncu.

unutmadan film bitince hemen kapatmayın, casti sonuna kadar izleyin hikaye hakkında önemli detaylar son saniyelerde.

görsel
http://2.bp.blogspot.com/...Q31Aw/s1600/the-road2.jpg
görsel
http://1.bp.blogspot.com/...4s/s1600/The-Road-001.jpg
--spoiler--
nereden gelip nereye gittiği belli olmayan film.

çok iyi, çok gerçekçi bir post-apokaliptik senaryo örneği. yiyeceğin sınırlı olduğu ortamda amerikan ganglerimiz eksik değil tabi. yer yer gerilim tırmanıyor.

viggo canı götünde güneye ilerlemeye çalışırken sürekli "papaa şuna yardım edek, çok kötü adamsın papaa" diye surat yapan hümanist piçe ikki tene sağlam yapıştırayım diye sürekli içten geçiriliyor. öyle ki ben filmin bir yerinde kendimi tutamadım ve pembe dizi izleyen anneanne tadında çocuğa ana avrat düz gittim. amına koyduğumun evladı. gerçi viggo da filmin bir yerinde "senin götün kuru amına koyim, anca surat yap kedi canını siktiğim" diye paylıyor ukalayı.

viggo mortensen acayip kilo vermiş. kendisinin metodist bir aktör olduğunu bilirdim. ancak bir insanın bir rolü bu kadar yaşayacağı aklıma gelmezdi. film sonuna doğru sırtüstü yatıp gök yüzüne bakarken uzak çekimden, adamın sıfatında bildiğimiz net kurukafa görünüyordu.

bunun dışında anne nereye çıkıp gitti biraz havada kaldı. gecenin bi vakti entariyle çekti gitti. ben oduncuya kaçtı diye tahmin ediyorum. charlize theron'ı böyle suratsız karı rolünde görmek pek hoş olmadı, o melek yüze gitmedi o replikler.

filmin sonu da havada kaldı. o aile ile göçebe yaşayacak bu çocuk. film boyunca viggocan güneye gitmek için götünden kan akıttı, bu muydu yani? güneyde rasgele sahilde birini görürsün, onlar da seni evlat alır, bu mu? kitabını bilemiyorum ama filmin hikayesinde önemli delikler (bkz: pothole) var.

ha bir de, post-apokaliptik diye açtık, rosalinda gibi duygusal film oldu.

ha bir (2) de, çok pis koka kola reklamı var.
--spoiler--
ağlaya ağlaya zor biten bir film. insanın içine fenalıkta geliyor tabi. fevkalade kötümser, üzücü bir film. bir baba çocuğunu yapayalnız bırakacağını bile bile ölüyor... sırf o sahne için izlenir.
dün gece trt 1 de izlediğim ve sonunda ağlamaktan içimin geçtiği film.en son hatırlamıyorum bile hangi filmde ağlamıştım.ama bu filmin sonu beni gerçekten çok etkiledi.gerçekten güzel bi film tavsiye edilir.
kesinlikle ortalamanın üzerinde bir post-apocalyptic yapım. bazı izleyicileri, yavaş akması sıkabilir. ama, zannımca bu ağırlık, filmin kıyamet sonrası atmosferini etkileyici kılmıştır. ayrıca, filmdeki baba oğul ilişkisi, insanı derinden etkileyen cinstendir.

10/7.