bugün

neredeyse tamamı bir odada gecen en güzel film belki de.

Düşük bütçe ile de mükemmel filmler yapılabiliyormuş demek ki dedirten filmdir.
bir bilim kurgu filmi üç beş oyuncu ile bir oda içinde nasıl çekilebilir? sorusuna 'ahan da böyle' diye yanıtını vermiş ve sinemaseverlerin baş köşesine bileğinin hakkıyla oturmuş filmdir. gişe kaygısından uzak olduğu her halinden belli olan film için şöyle bir bilgi de mevcut:

'Filmin yapımcılarından Eric D. Wilkinson bu filmi izin almadan internette dağıtan BitTorrent dosya paylaşım ortamı kullanıcılarına kamuoyu önünde teşekkür etmiş ve filmin tanıtımının onlar olmadan bu kadar iyi yapılamıyacağını ifade etmiştir.'
(vikipedi)

--spoiler--
ayrıca uzakta izlemesi kolaydır, empati kurulunca ise tarifi olanaksız hislere bürür adamı. düşünsenize, yıllardır başınızın dibindeki arkadaşınız, meslektaşınız geliyor ve size 'buralar eskiden dutluktu' der gibi 'hani bir isa vardı ya abi, çarmıha geriliyordu falan, hah işte o benim' diyor. be hey!
--spoiler--
dün gece trt 1'de yayınlanan ve beni televizyon başına kitleyen muhteşem bir yapım.
-----spoiler-----
14.000 yıldır yaşadığını iddaa eden bir adamın üstüne kurulu olan bir bilim-kurgu filmidir. film jhon ve akademik arkadaşları arasında, bir odada geçmektedir. tek bir odada sınırlı sayıdaki insanların diyaloglarıyla geçse de kendini izlettiren ve izlettirirken düşündüren bir filmdir. kim yaptıysa ellerine sağlık diyorum.
hikaye kısaca şöyledir ; jhon (14.000 yıldır yaşadığını iddaa eden adam) evinden ayrılmaya ve taşınmaya karar verir. akademisyen arkadaşları ise buna bir anlam veremez. ısrarla durup dururken neden ayrılması gerektiğini sorarlar ve jhon da onlara kendisinin bir caveman olduğunu söyler. 14.000 yıldır yaşadığını iddaa eder. yaşlanmadığının anlaşılmaması için 10 yılda bir taşındığını belirtir. arkadaşları şok olur tabi. "hadi ordan" laflarından ve şaşkınlık dolu bakışlardan sonra sohbet gelişir. will, hristiyanlık uzmanı kadın ve üniversiteli çıtırla oynaşan arekeolog inanmasa da diğerleri inanırlar. en azından kaba davranmaz ve beyin fırtınası yaparlar. ama jhon adındaki adamın anlattıkları çok daha inanılmaz bir hal alır. o kadar ki kendisinin tarih içerisindeki birçok önemli olay içerisinde bulunduğunu hatta isa'nın kendisi olduğunu söyler. kendisi budanın yanına gidip onun öğretisini edinmiş ve batıda bunu yaymaya kalkmış. yanlış anlaşılmalarla hristiyanlık ve diğer dinler doğmuştur der. daha doğrusu bunu dolaylı olarak söyler. tabiiki bu söyledikleri inanılmaz derecede akıl karıştırıcı ve inanılmaz şeyler olmuştur. çünkü o zamanları çok basit bir dille anlatıp dinleri çürütmüştür. bu sadece filmdeki karakterleri değil biz izleyenleri de kendisini pürdikkat dinlemeye ve düşünmeye itmiştir. aynı zamanda budha, van gogh gibi birçok önemli şahsiyetle bir arada bulunduğunu söylemiştir.
film gerçekten insanın bildiklerinin sorgulamasına yol açıyor. dinlerin, semavi dinlerin gerçek olup olmadığına dair şüpheler yaratıyor. tabiiki bu da bir senaryo ama insan düşünmeden edemiyor.
karakterler ise gayet güzel canlandırılmış. edith karakteri hristiyanlık dininin uzmanı olması sebebiyle dar görüşlü. ve jhonun söylediklerini hemen "blaspheme" diyerek reddediyor. üniversiteli çıtırı (ki kendisi filme alakasız bir biçimde biraz erotizm katmakta) götürebilecek kadar özgür olan art (zaten kendisi her filmde olan gıcık adam kontenjanını doldurmakta) bile hiç ileri görüşlü çıkmıyor. hemen deli yaftasını yapıştırablecek kadar ufku dar birisi. will bile inanmam da inanmam diyebilecek bir kişi. yani bilim adamlarının bile inançlarına körü körüne bağlı olduğunu ve yeni şeylere ve marjinal fikirlere ne kadar ters ve sert yaklaşabileceklerini görüyoruz.
sonu dandik bir şekilde bitse de (yalanladığında bile bunu bilerek yaptığı ve anlattıklarının doğru olduğu belliydi zaten) bence herkesin izlemesi gereken çok güzel bir film.
filmden ilginç birkaç diyalog ;

"ben 10 doktora tamamladım. biyoloji sayılmaz aslında, o 1800'lerdeydi."

- "tanrıya inanıyor musun?"
- "laplace nin dedigi gibi, böyle bir hipoteze ihtiyacım yok."
- "ama belki de vardır. o heryerde. sadece goremiyoruz."
- "eğer benim de yapabildiğim en iyi şey bu olsaydı, ben de saklanırdım."
-----spoiler------
filmin çoğunluğu tek mekanda geçmesine rağmen inanılmaz sürükleyici bir filmdir. sorular hiç bitmesin, sonsuza kadar devam etsin ister insan.

onu seven bunu da sevdi: 12 angry men
senaryosu gayet güzel kurgulanmış bir film. fakat izlerken aklımı kurcalan birşey oldu.

--spoiler--
van gogh'dan bahsederken o zaman ismim Jacque Bourne'dı diyor. ama sonra hep john ismini kullandım diyor.
--spoiler--
12 angry men'i anımsatan, bir mağara adamı öyküsü.
spoiler gibi..
muazzam filmdir kendisi. fazla detaya açıklamaya gerek yok. adam zorla kimseye bir şey anlatmadı millet ısrar etti. inanmama hakkın var adamı niye köşeye sıkıştırmaya çalışıyon ki? aslında dinleyenler duymak istediklerini duyuncaya kadar rahat etmediler. inansalar saçma, inanmasalar adam yalancı olacak ya da deli. o da en güzeli yaptı yalan söyledim dedi.
bir odada güzel oyunculukla güzel film yapılabiliniyormuş demek ki.
ayırca edith karısına giydirdiği laf 10 numaraydı. 1292 yılıyla alakalı olan. velhasılı 3-4 çeşit filmden başkasını bilmeyen millete böyle filmler hediyedir efendim. ilginçtir. değişiktir. sinemaseverler izlesindir.
fantastik bir film değildir, bilim kurgudur. çoğu izleyiciyi sıkan türde bir filmdir ayrıca.
beyin jimnastiği yapan adamların olduğu, ilginç güzel bir film.
sonu izleyicilerin çoğunu tatmin edememiş gibi görünse de esasında zihinlerde bir an için oluşturduğu soru işaretini film bitmeden açıklığa kavuşturmasıyla seyirciyi huzura erdirmiş filmdir. son yıllarda ortalığı kasıp kavuran efekt zengini bol bütçeli yapımların yanında gölgede kalan ancak seyirciye ulaştıktan sonra hak ettiği beğeniyi elde eden filmlere çok güzel bir örnektir. aynı zamanda, insanı belirli kalıp yargılar üzerinde şüpheyle düşünmeye teşvik etmesi de filmin beğenilmesinde önemli bir unsurdur kanımca.
hep 'büyük cesaret isteyen tarz' olarak nitelendirdiğim tek mekan filmlerinden birisidir. zeka ürünü, sonuna kadar önüne geçemediğiniz merak, konuşmaların akıcılığı... ilginç ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film.
yine hıristiyanlığın irdelendiği bir film. filmi henüz izledim, hala etkisindeyim. insanın bir şeyleri sorgulaması için yol gösteriyor, aklın kenarına bir yerine (kimisinin de tam ortasına belki) kocaman soru işaretleri bırakıyor film. gerçekten de çok güzel bir yapıt. bazı şeyleri sorgulamama rağmen hala "şükür ki inançlı bir müslümanım" diyorum çünkü bu film inanç noktasında kafasında soru işaretleri olan birisini inançsızlığa sürükleyebilecek türden bir film. ha tabi ki orada sorgulanan tek dinin hıristiyanlık olduğunu hatırlarsak müslüman birisi o hadde getirmez sanırım.. (tabi ki her iki kitapta da benzer anlatılar var fakat orada bahsi geçen incildir ve adamımız isa olduğunu iddia ediyor nitekim.)

--spoiler--
mesela islamiyetle ilgili bir konuya değinilmiyor filmde. belki de konunun uzamasını istemedi yönetmen veya senarist her neyse.. yani diyeceğim o ki bir müslümanı değil belki ama bir hıristiyanı derin anlamda etkilemiştir. hıristiyanlık son yıllarda çok fazla sarsılmadı mı sizce de? da vinci code olun, zeitgeist olsun veya bakın bu film olsun? son dönemlerini yaşıyor diyebilir miyiz? islamiyetteki "kıyamete beş kala" anlatılarıyla (hadis & ayetleriyle) örtüşüyor bu. mesela bu filmi izleyen bir hıristiyanın sempatiyle bakabileceği tek isim o yaşlı teyze(edith), ama o da incil'deki bazı anlatıların efsanevi anlatılar olabileceğini ve bir çok yerinin değiştirildiğini bildiğini söylüyor. filmden çıkardığım tek sonuç bu değil elbette fakat filmin sonlarına doğru yani doruk noktasında bahsi geçen konu adamın 1400 yaşında olması veya bunca sene yaşamış olması değil, buydu.
--spoiler--
tek cümleyle, diyalogları ezberlenesi film.
mükemmel ötesi bir film. evet aksiyon yok, öyle popüler kişileri çekecek bir baharatı da yok. fakat o kadar iyi bir metin hazırlanmış ki, her dakika hassiktir diyorsunuz. inanç ve bir çok şey konusunda insanları süpheye düşürmesinin yanısıra, aklımızdaki doğrular bir gün değişmek zorunda kalırsa taoplumun nasıl tepki verdiğini gösteren, adeta toplumun görünmeyen kelepçelerinin kırılmasının ne kadar zor oldugunu gosteren bir filmdi.
tavsiye üzerine izlediğim ve tavsiyelerimle milleti bıktırdığım, izlenesi film.
oldum olası tek mekanda birkaç oyuncuyla geçen filmleri sevdiğimden benim için baştan bir puan almış bir film. ayrıca filmdeki karakterlerin meslekleri gereği değindikleri konular ve olaylara bakış açıları çok ilginç. film geçmişe dair anlattıklarını hiçbir şekilde kanıtlamaya gitmeyen bir bilim kurgu. sadece baş kahramanımıza bakarak başından beri doğruyu söylediğine inanıyoruz. o da bizi inandırmak için hemen hemen hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen. neyse film kısaca isa'yı bile biraz fazla yakından tanıyan bir adamın hikayesini anlatıyor ve bu adam aynı zamanda kendi çocuğunun da ölümünü görüyor.
filmdeki diyaloglar acayip etkileyici. filmi izlerken adamın yaşadıklarını görsel olarak da efektlerle gösterselermiş dediğimiz olmuyor değil. başım ağrıdı ama be tam anlayamadım zaten filmin sonunda da anlattıkları gerçek mi çıktı nedir zaten sabaha doğru izlemeyin siz siz olun.
--spoiler--
hikayeyi görselleştirmek için büyük bütçeli görsel efektler kullanılmış olsaydı belki de bu kadar içine çekemezdi insanı.
--spoiler--*
--spoiler--
bu filmde en sevdiğim şey, john anlatırken izleyiciye flashbackler gösterilmemesi. böyle olunca izleyici odadaki dinleyicilerden biri oluveriyor ve aynı diğer dinleyiciler gibi zaman zaman inanıyor, zaman zaman şüpheye düşüyor. izleyici inandırmak için john'u paleolitik çağda göstermek kolaycılığına gitmemiş senarist. ve ona rağmen hepimiz inandık john'a değil mi? tebrik ediyorum senarist abi.
--spoiler--*
kimileri abuk ve saçma bir film olduğunu söylemiş. muhtemelen insanın sorgulamayla ve kuşkuyla çözmeye çalıştığı bazı kadim soruları din ile kolayca açıklayan zihinler böyle söyledi. kimileri görsel olarak doyurucu olsaymış, çok daha iyi olurmuş - kanaatinde. ama hayır katılmıyorum... kesinlikle olması gerektiği gibi, dört dörtlük bir film..

öncelikle senarist bunu bilerek mi yaptı bilmiyorum, ama "12 angry men" filmiyle müthiş bir benzerlik var; bir kalabalık, tek bir odada tartışıyorlar. bu insanlar olaylardan bahsediyorlar fakat olayları görmüyoruz; onları birer hikaye gibi dinliyoruz, oyunculuklara sığınıp battaniyemizin altından bu güzel hikayeyi dinliyoruz. 12 angry men i sinema tarihinde bir kült yapan da tam olarak budur; olayın aslında nasıl geliştiğinden asla emin olamayız. ama hayal gücünü ve akıl yürütmeyi müthiş bir zevkle tetiklediği için ben bu filmi de "12 angry men" in yanına koyuyorum ve böyle filmleri çok daha fazla görmek istiyorum.

film kısa. oturup günlerce sürmesini diledim. günlerce, bu fantastik kurgu üzerinden insanlığın varoluşuna gidilen bu bilimsel-felsefi-psikolojik bakış açısında boğulmak istedim. fakat kısa olmasını senaryonun eksiksiz oluşundan ve muazzamlığından anlaşıyla karşılıyorum ve senaristin zekasına hayran kaldığımı belirtmek istiyorum. özellikle dinler tarihi hakkındaki bölümlerde, semavi dinlerin pagan inançlarından ve doğu mistisizminden ne denli etkilendiği hakkında söylenecek o kadar çok şey aklıma geldi ki, bir an karşımda izlediğimin bir film olduğunu unutup aralarına katılmak istedim. sohbete bizzat katılmak...

velhasıl böyle filmleri 50 yılda bir değil de, daha sık görmek istiyoruz beyaz perdede.
adamlar yapmış abi demekten ziyade filmin çekildiği mekanı size şöyle bir anlatmak isterim..

üniversitede evinizdeki salonu düşünün. orada 8 kişi ile beyin jimlastiği yaptığınızı varsayın.. filmin ana teması bu..

--spoiler--
bir adam var 14bin yaşında olduğunu söylüyor ve sizin inandığınız tüm değerlerde oradaydım ya da bendim diyor..
buda nın hz isa nın üzerinde bir varlık olduğunu ve hristiyanlığın aslının doğudan araklama olduğunu izah ediyor..

sadece o değil, ilk insanların ilkinin nasıl hafızasını yeşerttiğinden dem vurarak mühim olanları nasıl sakladığını öyle bir dille anlatıyor ki ağzınız açık izliyorsunuz..

filmi yatarak izliyordum bir anda 10. dakikadan sonra noluyoz lan diyerek oturmaya başladım, sonrasında ellerimi çeneme dayadım ee eeee eeeeeee ulan noluyo lan burda dedim..
adam anlatıyor da anlatıyor.. masal gibi geliyor size.. dinliyorsunuz, 8 kişiden 6sı kendi dalında prof.. biri öğrenci....
kelime oyunlarına sıkça başvurarak geçmişi dillendiriyor. geçmişten sahneler yok. ve olmadığı içinde daha bir çekici aslında..
musa isa vs.. hakkındaki yazılanlara ulan hakikaten acaba mı diyorsunuz ?..
herkesi inandırıyor adam kendine.. ve öyle bir inandırıyor ki sonunda bu size sunduğum bir oyundu derken dahi hepsinin gözleri aslında biz buna inanmak istiyoruz yoksa senin anlattığın kişi olduğuna inanıyoruz der gibi..
--spoiler--

psikolojik bilimkurgu tarihi film mi istiyorsunuz hemde değecek türden.
alın izleyin kardeşim bunu..
kenara koyun çünkü yine izlemek isteyeceksiniz..
felsefik bilimkurgu diye adlandırılabilecek başyapıt daha önce izlediğiniz filmlere benzemeyecek.
olağan üstü bir konuya sahip bir film. Ben bu filmi 12 angry men e benzetirim birazda.
Tekrar tekrar izlenesi,replikleri ezberlenesi filmdir.
kesinlikle izlenmesi gereken, şahane filmlerdendir.
güzel ve izlenebilirliği yüksek bir filmin her zaman bütçede yatmadığına örnek olarak gösterilecek film. oyunculara para verilmese bedavaya gelirmiş.
--spoiler--
keşke sonunda adamın kimliğini bilemeseydik.
--spoiler--