bugün

sanırım ben istediğim mutluluğu yakalayamayacağım. en son ne zaman mutlu oldunuz diye bir başlık var. en son ne zaman mutlu olduğumun bir önemi yok ki. 2 günüm iyi geçse, 3 günüm düşüncelerle, efkar ile geçiyor. çok şükür yine de diyorum ama hep yerimde sayıyorum. ne bileyim ya. çok boşum var işte. cevap kağıdında ki boşluklar gibi.
Bugun çok eğlendik.
Hayatta kaybetmemin yegâne değil belki ama neredeyse tek sebebi ketum olmamdandır.
Ne de olsa yaşamıyorum, bilmiyorum!!!
Kendimi hızlı neşelendiririm normalde. Enneagram'la ilgili kitaplar okuduktan sonra, bunun benim tipim için yaygın hatalardan olduğunu öğrendim. Hepsi aynı şeyi söylüyor, karanlık duygularını inkar etmeyip onlarla kalmayı öğren falan filan. Buna çabalıyordum da...
Bok var sanki.
Gözlerinde o romantize ettiğim hiçbir şey yoktu bugün.
Neden kendimi üzdüm bilmiyorum. Yani neden üzülmemi durdurmadım bilmiyorum. Bugün ekstra acıdı o yüzden. Onun hiç acımamasından ötürü.
"birisiyle benim aramda seçim yapman gerekiyor, hep diğerini seçiyosun ve pişman oluyosun farkında mısın?" dedi tanıdığım birisi, canımın sıkkın olduğunu ve birinin beni üzdüğünü söylediğimde, şakayla karışık. Çok da ciddi değil, tam bir fuckboy'dur kendisi fakülte yıllarından bildiğim kadarıyla. işim olmaz yani. Ama bi düşündüm de, kriterlerime uymuyor diye hiç düşünmemiştim bile bu çocuğu. Hala da düşünmiycem o ayrı mesele. Ama... Hiç düşünmeyi düşünmeyi bile düşünmemiştim, ki düşünsem düşünürdüm yani, çekici bulacağım pek çok özelliği olabilirdi. Ay yok dur vazgeçtim ya olmuyor. Ama neyse ana fikir o değil, anafikir benim kriterlerimin boktanlığı. Kriterlerimi değiştiriyorum.
Sen o kadar Jung psikolojisi oku, kognitif fonksiyonların dibine kadar , yok ben ti-Fe kullanıyorum karşımdaki te-Fi kullansın falan gibi salak salak şeyleri düşün, yok enneagram tipim yok tritype'ım araştır, karşına bütün "kriterlerini" karşılayan ama sana karşı gerçekten tam bir duvar olan, haftalarca bişeyler hissederken sonra gerçekten umursanmadığını hissettiren birisi çıksın.
Hiçbir şey olmamış gibi.
Ben kafamda kurmuşum gibi.
Neyse yeni kriterlere şimdiden başlıyorum, tam bir kezo olcam artık.
Kriter 1- benimle olmak, beni tanımak istemesi, hayatıma mutluluk katmak istemesi ve bunun için çabalaması.

Bak çok basit dimi. Bu.

Diğer itiraf: birbirimizi görünce o katır inadının çözüleceğini düşündüğüm için tam bir salak değil miyim sözlük? Hala bişeyler hissediyor olacağını ve bunu önemseyeceğini falan. En azından üzülmüş görüneceğini biraz bile olsa... Neyse.

Neyse.

Enneagrama kafam girsin, kendimi neşelendircem ben. Ben acı çekince bi bok olduğu yok, yeter.
bu sözlükte benden nefret eden kadınlar bile zamanı geldiğinde yatağımı şenlendirecekler. şu an için haberleri yok.
ikinci üni diye tutturdum. Girdim, grafik tasarım bölümüne ama galiba patlayacak. Çok üzgünüm bunun için. Artık 5 yılda mı biter 6 yılda mı biter bilemem. Şimdiden özür diliyorum hocalarımdan.

Ah bu maymun iştahım ah!

Milimlik korkmuş hissediyor.
O kadar uzun yılları uyuşmuş gibi bir huzurla geçirdim ki, şu an canımın acımasının da tadını çıkaracağım. Canımın acımasından zevk alacağım diyemiyorum çünkü bu kadar acıyınca mazoşist bile olsa insan işin zevki fantezisi kalmıyor, hayatta kalma mekanizmaları devreye giriyor insanın, nefesi yüzeyelleşiyor filan. Ama tadını çıkarcam.
Çünkü onu görünce her şey önemini kaybediyor sözlük. Bana ne kadar haksızlık ettiğini düşünmüyorum o an. Ne kadar kötü davrandığını da düşünemiyorum. Genel olarak düşünemiyorum zaten.
Ama onunla olmak istemiyorum artık. Çünkü o benimle olmak istemiyor ve ben benimle olmak istemeyen birisiyle olmak istemiyorum. Ama bu saatten sonra istediğini söylese bile inanmam zaman alırdı sanırım.
Gözlerine bakamıyorum.
Güvenmiyorum artık ona.
Ve gerçekten inanılmaz kırgınım.
Ama kızamıyorum.
Bazen o da üzgünmüş gibi geliyor, o zamanlar kendimi bırakıp ona sarılmak istiyorum, her şey iyi olacak demek istiyorum.
Diğer zamanlarda ise beni artık pek önemsemediğini kabulleniyorum. Ama o zaman bile, kızamıyorum.
Mesela, şey çok kesin bence. Eski konuşmalarımızı okurken çevrimiçi oluyorum ya, o yüzden o çevrimiçi olunca görüyorum, ama o beni görmüyor o sırada. Görmesin zaten, o salak kesin onu da yanlış anlamanın bir yolunu bulurdu, başkasıyla konuşuyorum falan sanırdı. Bak şimdi nasıl kızabiliyorum gördün mü sözlük, çünkü yanımda değil.
Artık onun yanında tamamen kendim olmaya korkuyorum.
Yine de yanında olmak istiyorum, kendimin iki boyutlu bir izdüşümü olarak bile olsam.

Tadını çıkarcam dedim biliyorum sözlük, eski halime dönene kadar bunun tadını çıkarcam, ama çabuk biterse iyi olur yine de.
Acımasından mı daha çok bıktım yoksa acımıyor gibi yapmaktan mı bilmiyorum.
Tüm duygularım ölümcül bir silah haline dönüşüyor. Elektrik akımlarına duyarlı bir süreç.
Tıpkı avlanırken tüm duyu organlarını kullanan avını her şeyden önce hisseden köpek balıkları gibi.
Kemikleri kıran, damarları koparan bir ısırık köpek balıklarının tad alma hissini doyuruyor.
ben ne yaparsam sizin için iyi oluyorum? anlatsanıza biraz.
kedilerin her yerde ve her pozisyonda uyuyabilmelerine gıpta ediyorum.
Sözlük, tekrardan merhaba. Sildiğim hesabımın ardından, sil(e)mediğim duygu ve düşüncelerimle geldim yeniden.

O zamandan, bu zamana neler mi oldu? Birkaç şeyin farkına vardım galiba. Takıntılı biriyim cidden sıkıntılı ölçüde hem de; gerçi bunun yeni farkına vardım desem büyük yalan söylemiş olurum. Duygularımı kapatmayı bilmeyen ve bunun için de hayatının en önemli noktalarında parlayacakken yere çakılmış bir insandım. Duygularımı kapatabiliyormuşum cidden istediğimde; tabii biraz öfkeyle gazlanmam da gerekiyormuş. Gerçi son birkaç gündür ne gömdüysem aklım kustu sanki hepsini. Gömdüğümden farklı şeyler ortaya çıktı; bir nevi ölüm gibi, tek farkla; gömdüklerim de, kustuklarım da benim bir hayli canımı sıkıyor.

Bunun haricinde tahminimin de ötesinde ortamlara dalabilen, ilgi çekebilen ve sevilen biriymişim, kendimi comfort zone'umdan çıkarmam gerekiyormuş sadece. Zaten sevilmeyecek özellikte biri olduğumu hiçbir zaman söyleyemezdim.

Duygularımla karar verip, hayatımın içine ettiğim onca yıldan sonra, duygusal kararlarımın çıktığı kutudan el frenini çekince cidden çok rahat ettim. Hayatımdan çıkardıklarım arasında sevgilim (ki kanımca kendisi yeterince cesur biri olmadığından beni mutsuzluktan gebertip, üstüne bana köpürtüp, ayrılalım diye bana dedirtmişti-0 sorumluluk alma cidden, benden bile ötede), abim (kendi çapında kontrol manyağı eleman, bu bakıma önceki bireyle bir hayli benzerler), en yakın arkadaşlarımdan biri (kendi kendine ona ve arkadaşlığımıza değer vermediğimi söyleyip benden garip bir ricada bulunaraktan; ayrıca napaydım yani salak saçma davranırsan, mantığım devreye girip verdiğim değeri, senin seçimlerinle korele ederek törpüyordu) vardı. Baya bir arkadaşın da gizlice üstünü çizdim. Açıkçası sevdim de bu işi, kafam oldukça rahatladı.

Tabii benden bazı şeyleri de götürdü bunlar. Mesela değer yargılarım ciddi anlamda değişti, aile kavramıyla doğruyu söylemek gerekirse hiçbir zaman sıkı fıkı bir ilişkim olmadı. Kan bağı sebepli birisini baş üstünde tutmak, her dediğini yapmak, her dediğinin yapılması, şartsız sevgi vs. bana aşırı kasıntı geliyordu. Neyse hatlar karıştı, aile olayının iplerini saldı aklım, yapmacık bir melek görünümü yok. Lafımı edeceğim yerlerde susmuyorum, her şeye cevap vermiyorum, her zaman konuşmuyorum, aileden birinin çok kızacağı şekilde başka bir aile üyemle görüşüp konuşabiliyorum artık mesela, kafama göre takılıyorum kısaca.

Uzun yazı yazmayalı çok olmuş ya, sıkılıyorum; dikkatim dağılıyor, şarkılara dalıyorum. Bu süreçte kendimde en enteresan olarak fark ettiğim de şu oldu ki, takıntılarımdan bile sıkılıyorum! Yok artık, hatta o da ne demek filan! Mesela günlük yaptığım şeyler var, bazen of bununla mı uğraşacağım, neden uğraşıyorum, zamanıma değmez deyiveriyorum vsvs.

Burada onun yazılarına bakıyordum arada, bazen sık sık, bazen hiç bakmıyordum, bu aralarda biraz fazla mı bakıyorum nedir. Gerçi diğer takıntılarımı süprese edip, sıkıntıları aşınca hadi bana yap bir sıkıntı-takıntı modu olmuş olabilir kafamda.

Benimleyken aradaki olay(bildiğim kadar bunun sonuna -lar eklenmiyor) sırasında çok mutlu oldu, çok aşık oldu, çok mutsuz oldu. Benden sonraki olayda yine öyle, benden sonraki bir başka olayda da böyle oluyor gibi.

Şimdi millet der ki aga sana ne, evet aynen öyle bana ne. Ne yaşarsa yaşasın zaten. Ama burayı bildiğimi biliyor, keşke ek hesap filan açsa ne bileyim illa yazacaksa, beni uzun zamandır tanıyor sonuçta. Gerçi ben de onu, o nedenle bu kadar düşünceli olmadığını biliyorum, hatta biraz fazla egoist bir manyak bile diyebilirim. Ona soracak olsak burası benim kendi alanım, anonim güçsüzlüğümü gösterme noktam, modern sevgili günlüğüm vs derdi herhalde. Sıkıntı yok yine de, yakında ne olup bittiğini, ne yaşadığını anlamaya çalışmayı, ne yazıp, hissedip, düşündüğünü filan tahmin etmeyi bırakacağım gibi.

işin enteresan tarafı aşk, sevgi, dostluk gibi duygularım yok ona karşı artık, tüketmiş. Genel olarak bu duygularımı ezip, yok etmiş de olabilir; çünkü hayatıma girip çıkan insanların hiçbirisine tutulup kalmadım, aşklarından ölmedim. Tabii bundan pay çıkarıp götü kalkmasın; çünkü bir kıyasla onu yüksekte görüyor değilim. Aklımın kontrol noktası açık sadece ve insanların hepsinden soğuyacak bir nokta bulabiliyorum istediğimde, dikkatli baktığımda.

Belki de zamanında yaptığımın aksine herkese hak ettiği değeri veriyorum, fazlasını değil. Herkesin içindeki iyiliği görmekle, her insan iyi olmuyor. Şekil 1-a'da görüldüğü üzere.

Neyse döndüm işte, fazlaca birikmişlikle, ama iyi yanından da bakalım, gömdüklerimden bir kısmı kazınca çıkmadı. Unutmuşum.
Yaşlanıyorum galiba. Göz kenarlarım kırışmaya başladı artık, yavaş yavaş gençleştirici kremler bakmaya da başladım. Kafam gürültü götürmemeye başladı, artık kendimi yeni nesile laf atarken buluyorum.
Ah sözlük, şu 2 senede çok çöktüm çok...
doktorların verdiği ilaçlardaki hapları yutamıyorum. apacı tatları olan ilaçları içmekten nefret ediyorum.
Eskiden evlilik isteyen ben artık evlilikten soğudum.
her verdigim karardan pişmanlik duyuyorum.
Mutsuz ve demotive bi gun... Gercekten mental olarak cokmus vaziyetteyim.
Bir ay boyunca insan görmek istemiyorum.
Bazen o kadar çok özlüyorum ki kalbimin içinde ateş yanıyor gibi hissediyorum.
eskiden yalnızlığı severdim meğer hiç yalnız kalmamışım.
istemediğim bir zamanda istemediğim bir yerdeyim ve bu da canımı sıkıyor. Zaman ve mekan ikilisi bazen çok üzücü olabiliyor.
32 yaşıma geldim hala daha uçak, helikopter sesi duyduğum zaman havaya bakarım. O uçağı görmeden rahat etmem!
Ergenlikten kalma "sivilce sıkma" huyum var. Suratımda bir tane dahi siyah nokta olsa uykularım kaçar, onu sıkıp çıkarmadan uyuyamam.
Sıkıldığım ortamlarda içimden tarkan - kuzu kuzu söylüyorum.
her şeye geç kalıyorum.
Bir çocuğun en çok sevilen oyuncağı iken şimdi yerim bodrum katı gibi hissediyorum. Işıl ışıl olsam ne fayda bugün o çocuk dün ki çocuk değil ki en güzeli kaybolmak parca parca olup dağılmak hiç değilse birgün güzel hatırlanmak...
güncel Önemli Başlıklar