bugün

sevdiğim kadar sevilmiyorum amk.
küçükken çok saftım.

daha doğrusu hayal gücümde bir problem vardı galiba. akranlarım evde kuş falan beslerken ben karınca beslerdim. önce onları yerlerinde tespit eder, yakalar, sonra da yukarıya doğru tırmanıp kaçamayacakları bir kabın içerisine atardım. sonra da kabın kapağını kapatır nefes almaları için de küçük bir boşluk bırakırdım. hava girsin içeri diye... arada bir de ekmek kırıntıları atardım içeri. hani besliyorum ya o manada. herkesten gizli yapardım bunu. biri duysa güler biliyorum çünkü. neyse attığım ekmek kırıntılarını hiç yemezlerdi ama ben atardım genede, çünkü ne bileyim deney gibi bir şeydi bu; yiyecekler mi yemiyecekler mi diye. tahayyül etsenize bir küçücük karıncanın kendisinden büyük bir kırıntıyı yuvasına taşıyabilmek için verdiği çabayı? işte ben onları rahat ettirmek ve aradıkları şeyi önlerinde hazır bulundurmak istiyordum.. çok mu şey istiyordum yani? ama işte işe yaramıyordu bir türlü karıncaları besleme çabalarım. şimdi anlıyorum ki, galiba beslemek için yanlış hayvan seçmişim. ne yaptıysam olmadı. küçük küçük ekmek attım, ceviz parçası attım, hatta havucu milim milim kesip atmıştım yemeleri için. dertleri ne anlamıyordum ki...

bir iki üç derken bayağı birikti bunlar. su vermeyi falan denedim, dedim belki içeride bunalmışlardır sonra yerler yemeklerini diye ama ı -ıhh.. yine işe yaramadı. çiçek parçaları koydum biraz toprak serpiştirdim kendilerini doğada hissetsinler diye. verdiğim uğraşı düşünün yani. bir hafta bu ümitle yaşadım ben. bu arada bu bir hafta boyunca ölenlerin yerini yenileri alıyordu. belirli saatlerde gerek evdeki pencere diplerinde gerekse sokaklarda karınca avına çıkıyordum. bir ara acaba dedim yerleri mi dar? daha büyük bir kaba aldım. tüm bunları yaparken de, ev halkından gizli tutmaya çalışıyordum olayı. geniş kap da onları memnun etmedi. ha bire kabın üzerine tırmanıp kurtulmaya çalışıyorlardı ve her seferinde de yere düşüyorlardı. gittikçe acı çekmeye başladılar sanki. içim ezildi. çocuk kalbim burkuldu. onları mutlu edememiştim. sonra saldım gittiler. arkama dönüp gidişlerini seyretmedim bile...

o gün bu gündür hayvan beslememeye karar verdim. şimdi ne zaman sokak diplerinde, evde pencere camının önünde bir karıncaya denk gelirim... yok yok şaka. o kadar duygusala bağlamayacağım. ama zaafım vardır karıncalara. hatta bir keresinde de yine çocukluk arkadaşlarımdan biriyle oyun oynarken, karıncaların yuvalarını bozduğu için kızın saçını çekip sonrada kaçmıştım. kız benden büyüktü ve beni dövmesinden korkmuştum. neyse bunun konuyla alakası yok. ben şimdi niye kızdan dayak yemekten korktuğumu belirtme gereği duydum ki? ha ha hatırladım. kız izbandut gibiydi çünkü ya. herkes korkardı kızdan. ben de zaten zorla oynardım, eve gelip ''aşağı inelim mi'' diye beni çağırdığında bunu bir teklif olarak değil de, emir telakki ederdim. esasen kızın bir vukuatı da yoktu. sadece görünüşü öyleydi. iyi kızdı yani neticede.. ben buraya nereden geldim gene ya. gideyim ben uzayacak mevzuu.
sohbetim sıkıyor insanları bunu anladım. herhalde yalnızlık kaderim benim nabalım alırız yalnızlığımızı gideriz, gezeriz. ben hiç iyi ki varsın denilen insan olamadım nedeni bilinmez.*
yerde duran 3 lü uzatma kablosunun üzerine basıp elektrik akımına kapılmaktan korkuyorum.
en iyisi yalnızlıkla mutlu olmaya çalışmak gibi, çünkü o istediğin hayat sadece bir hayal olarak kalıcak.
sırf eski sevgilim yeni bir sevgili yapsan da bana mesaj falan atmasan dediği için yeni bir sevgili yaptım.
sigaram olmasına rağmen sigara versene, sigaran var mı diyen otlakçılara valla bi tane kaldı istersen al diyorum.
korkak, kendinden emin olmayan, cesur olmayan, kendi yerine ailesinin karar verdiği erkeklerden nefret ediyorum.
insanlar * sırf kendilerini iyi hissetmek, yalnız hissetmemek için birilerine bağlanıyorlar.
telefonumda hala ismin ayni sekilde kayitli, hala arka planda ikimizin resmi var. degistiremiyorum. elim varmiyor.
rejimdeyken kendimi oruç tutuyor gibi hissediyorum.
çok küçükken amcama aşıktım.
eskiden 85 alınca üzülürdüm, içten içe bana kızan insanlar olurdu bilirdim ama yine de üzülürdüm işte n'apıyım.

şimdiyse millete "olum net sayın güzel niye üzülüyosun" diyen benim.

bu işte bi' terslik var.
sekizinci sınıftaydım, gözlüklü diken saçlı tipsiz bi oğlan.
yan sınıfta bi kız vardı, 4 sene aynı okulda okumuşuz ilk defa görüyorum ama ne görmek, film jeneriklerine konu olur, arkada only you diye şarkı söyleyen bi ses hafif saç dalgalandıran rüzgar, ve ben.
kız kantinde çalışmaktadır ve gel gör ki bende beş kuruş para yoktur. ama yıldırım aşkı bu engel tanır mı her teneffüs kantinin sırasında biterim sıra bana gelir kızı görür bişey almadan giderim.
bir olur iki olur derken kız durumun farkına varır, "ne gelip duruyosun manyak" "sanane ya salak sana mı geliyorum" "bak bi daha gelme hocaya söylerim" "yemedik kantinini gidiyoruz" tam hatırlamıyorum ama yaklaşık bir ay böyle devam eder, bi gün yine sıra bana gelir ve yanağımda kızın parmağı "sen benim için mi geliyosun" "saçmalama ya niye gelcem senin için" ve bu son görüşme konuşma olur.
sekizinci sınıf biter düz lisenin yolu tutulur.
ulan bi bakarım kantine yine bu kız.
oha!
ama bu sefer kantinci değil öyle orda oturuyor.
teneffüsler yetmez kesişmelere, yanındakilerin beni gösterip gülüşmeler, benim arkadaşların "seviyorsan git konuş olum" gazları, yani ergenlik hezeyanları.
şiir egzersizleri yapılmaktadır ders sonlarında bakılır ki kız şiir seviyor anında bitiverilir yanında.
ne kadar uğraşsak da nafile kız yüz vermemektedir.
ve sonra kız sarı kuru ipince bi oğlanla çıkmaya başlar, elaketim olur ağlarım ama elden gelen bişey yoktur, erkeklik gururu ya bi daha yanından geçilmez.
lise iki de başka bi kızdan hoşlanılır bi çıkma faslı yazın ayrılık lise üçte yine aynı kızla uzun bir birliktelik.
artık görünürde kantinci kız unutulmuştur.
lise üçün son günüdür artık bitiyor her şey.
takdir alan öğrenciler arasında adım geçer, kürsüde verirler karneleri, kız arkadaşım yanımdadır, ama karşıdan bi yerden sanki bi kanca saplanır da çeker kendine kafamı çeviririm ve kantinci kızın o kahverengi, o dipsiz, o upuzun gözleri gözlerimdedir.
o an her şey yeniden alevlenir, sanki sur'a ikinci kez üflenmiştir de içimdeki ölüler tek tek dirilmiştir.
o yaz kantinci kız uğruna sevgili terk edilir, üniversite kazanılır ve başka şehre gidilir ama hep kantinci kızın hayali ilk fırsatta bulup konuşma yeminleri.
ramazan bayramı fırsat bilinir ve gelinir memlekete sokkta uzaktan görülür kantinci kız, kalp çıktı çıkacak yerinden, ayaklar bi koşar adım ileri bi koşar adım geri, ama sonunda yetişilir arkasından ve kolundan tutup çekilir, kısa süreli dil tutulması var tabi kantinci kız da da aynı şok dalgası.
ve en sonunda söylenmek için koca 4 yılı beklemiş iki kelime:
"seni seviyorum"
karşılığı aynı olmaz ama telefon numaramı ister konuşalım diye, ayaklarım yerden kesilmiştir mutluluktan(bi daha hiç öyle mutlu olamadam hayatta)tatil biter ve dönülür okula. arada kısa mesajlaşmalar, birbirini tanıma çabaları kısa konuşmalar. ama çok geçmeden bi mesajla biter her şey "olmuyo yapamıyoruz" tabi onca yıl beklemişiz olur mu bu kabullenilir mi kabullenilmez tabi. yine çabalar ve yine kısa bir beraberlik devresi. aynı şekilde bir hüsran.
yaz gelir okul tatil olur ve memlekete dönülür heyecandan da ölünür, ama boşunadır tabi ne aramalara cevap vardır ne mesajlara.
üniversite ikinci sınıftır artık şehre alışılmıştır sınıfa alışılmıştır ve yeni arkadaşlıklar kurulmuştur.
o hiç olmasa da sadece kantinci kız vardır ve başka kimse onun yerine koyulamamaktadır.
üniversite hayatı boyunca yedi kez terk ediliniz ama bu ne hikmetse hiç ders çıkarılacak bir şey olarak alınmaz.
üniversite biter ve eve dönülür artık aynı şehirdeyizdir diye sevinirken kantinci kız iki yıllık bi bölüm okumak için memleketin öbür ucuna gider. hala uğraşmalar hala sevgili olma çabaları, sürekli boşa çıkan ümitler.
bitirir gelir o da okulunu ben de artık işe başlamışımdır, önümüzde hiçbir engel yoktur ve yeniden birlikte olmaya başlarız.
muhteşem bir üç ay geçirilir evlilik planları bile yapılmaya başlanmıştır ama kantinci kız yine ansızın tası tarağı toplayıp yok olur, telefonlar açılmaz mesajlar karşılıksızdır.
üç dört ay sonra artık yangın iyice sönmeye yüz tutmuşken kantinci kız başkasının kollarının arasında görülür, ama artık ne üzülmek ne yangın, sadece acıma, sadece kedi haline yanma.
ardından heba edilen sekiz yıl ve elde kalan koca bir hiç.

bi senedir ne kantinci kız var ne başka biri.
sadece koca bir hiç.
ve en sonunda yarım yamalak da olsa anlatılmış bi hikaye.

siktiredin okumayın.

ve kahretsin ki yine özlemeye başladım...
paranın köpeği olmuş bir insanım.

(bkz: telatabi)
sözlük hani uzun uzun entryler yazan, başından geçen olayları anlatan yazarlarımız var ya ha işte ben o yazıları oylamaktan kendimi alıkoyamıyorum. iyi de olsa kötü de olsa artı oyluyorum her seferinde. çoğunuda okurum zaten. emeğine saygı olarak görüyorum bu davranışı. bu da benim itirafımdır işte..
(bkz: #18164323) entrym dünün en beğenilen entrylerinden biri oldu geçenlerde. hala artılayan var sağolsun. ulan ama kendi düşüncelerimi, ne bileyim şahane esprilerimi yazıyorum, tık yok! kimse siklemiyor, sonra allah bilir kimin kadınları karaladığı komik bir şeyi yazıyorum, sanırsın ki kendine çağırıyor. tamam adam haklı ama ben de haklı olayım, beni takın!!!bir!11!!
geçenlerde alkollü kafayla her zaman takıldığım alış veriş yaptığım tekel bayi murat abiden tek sigara almaya girdim bana verdiği sigara westti oysa aynı paraya aşağıdaki bakkal levent abi winston veriyodu alkolünde etkisiyle polisi aradım ve 18 yaşından küçüklere tek satıyolar diye ihbar ettim ve polis murat abiye ceza kesti.
Evet sözlük bugün benim doğum günüm, kimse hatırlamadı doğum günümü, sahte doğum günü mesajları atılmasın diye face hesabını kapattım bilerek. evet sözlük belkide hatırlanmak istemiyorumdur sahte gülüşleri sahte tebrikleri. doğrusu yaşlandık be sözlük.
tanım : sözlük yazarlarının itiraflarıdır.
ben "ilgilenmiyorum" dediğimi hatırlamıyorum sözlük(gerçi öyle birşey varsa onun arşivlerinde kayıtlıdır muhtemelen). ben dedim ki "eğer böyle gizli-kapaklı 3-5 gün muhabbet edelim havasında arayacaksan arama" dedim. garip olan benim ilgilenmem değil; "asla aklımın ucundan bile geçirmicem, asla şöyle yapmicam, asla böyle yapmicam" deyip de gizli gizli takip edilmek.. öyle değil mi sevgili sözlük?
itiraf edecek gücüm yok ne zaman yazmak istesem kelimeler birbirine giriyor konuşamıyorum.
itiraf ediyorum itiraf edemiyorum.
Insanların mantık evliliğini nasıl yaptıklarını anlamazdım, şimdi gayet iyi anlayabiliyorum. her şey aşk, sevgi değil. bilgisinden, hayata bakış açısından ve siyasi görüşünden etkilendiğim biri var. insan sadece dış görünüşten değil, fikirlerden de etkilenebiliyormuş.
Tanışsalar çok iyi anlaşacak insanlar var ama birbirlerinden haberleri yok. ' Leyla ile Mecnun '
bugun anladimki sozluge bilgisayar basindayken entry giremiyirum.
--spoiler--
o' nu çağrıştıran, o' nunla ilgili herşeyi yine o' na alasım geliyor.
hep mutlu olsun diye.. başka bir şey düşünmeden.
bunun sebebi belli, çok tanıdık çünkü...
--spoiler--