bugün

sorumluluk bilincine okadar sahip ki, her türlü işe beraber gözü kapalı girilebilecek insan. bize böyleleri lazım diyebileceklerimden. zirvedeki yorguluğu gözden kaçmamamıştır, ama herşeye rağmen...
sözlükteki ilk sohbet ettiğim yazarlardan, iyikide tanımışım hiç bir zirve de yalnız bırakmıyor beni kızıl kızıl, turuncu turuncu bişi. 1. yılın kutlu, mutlu ve şen şakrak olsun. *
ilk gördüğümde "-işte şebo geliyor!" dediğim güleryüzlü yazar. çocuklar saçlarının kendisine ait olup olmadığını merak etmişlerdi. *

ayrıca 1. yılın kutlu olsun yazarı !
1. yılın kutlu olsun yazarı.
...Bazen düşünüyorum da herkes benim kadar patavatsız olsa en azından doğruları söyleyen insanlar da olurdu etrafımda. Gizlemeyn bir soru sorduğunda cevap veren. Ama ne yazık ki herkes korku dediği duvarların arkasına sinmiş. O duvarları öyle sıkı örmüşler ki hiç ışık girmez olmuş içeri. Önlerini göremez olmuşlar. Kendi kurdukları karanlığın tutsağı olmuşlar. Sonra bakmışlar ki sesleri de çıkmıyor artık. Biriyle konuşmaya o kadar uzak kalmışlar ki konuşmayı dahi unutmuşlar...

Bense bu kadar duvarın arasında dışarda tek başıma kalmışım. Kafamı ne yana çevirsem duvarlar görüyorum. Bir sıcaklık hissetsem bir duvardan, yaklaşsam... Olmuyor sonunda orda da konuşmayı unutmuş biri çıkıyor. Aslında çıkamıyor. Bir çıksa belki yardımcı olabilirim ama çabalamayı bile çoktan unutmuş... Herkes kendisini yalnız bırakmış duvarlarının altında ve o duvarlar arasında artık ben de yalnızım. Işığım var benim belki ama kimseyi aydınlatamadıktan sonra neye yarar. Güneşim var belki ama kimseyi ısıtamadıktan sonra neye yarar. Ben varım belki, belki de yokum. Çok önemli mi peki bundan sonra. Kimse sesimi duyamazken.. Ya da duyup da cevap veremezken...

Şimdi soruyorum kendime umutlarımı tüketmeli miyim artık, boşa mı kürek çekiyorum gerçekten? Yoksa o duvarlardan birini yıkabilir miyim, gerçekten inansam belki, ışığmı güneşimi kullansam eritsem o duvarı bir şeyler değişir mi? Düşününce karanlık diye bir kavram yok aslında değil mi? Biz sadece ışığın olmaması durumuna karanlık diyoruz. Aslında o karanlıkta kendimizi kaybettiğimiz için ondan korkuyoruz. Demek ki gelip elimizden biri tutsa yolu gösterse yolumuzu bulabileceğiz.

Hey benim yaşadığım yerde ışık var ve burada yalnız olmaktan çok sıkıldım. Bu duvarlar ne kadar sağlam olabilir ki? * * *
zirvede soguk da olmasa bir turlu susmayacak olan yazar. allahtan cenesi donmustur da konusamamıstır * saka bir yana dünya sevimli turuncu saclı patates iyi ki vardir ve her zirveye gelsindir. * * *
ya dün beşiktaşta görür gibi olduğum ya da saçlarını çok beğendiğimden halüsinasyon görmeme sebep olan yazar..**
an itibari ile zirvelere arabayla gelebilecek bir adet ehliyete sahip olan ve bunu sözlükçülerle paylaşan yazar kişisi. * *
(bkz: dikkat trafik conavari) *
zirvelere arabayla gelebilecek bir adet arabaya sahip olduğunu yeni öğrendiğimiz yazar. artık zirve dönüşü bizi de yol üstünde bi yerlere bırakır.*
aziz istanbul zirvesinde sesiz ve derinden giden nostalji şarkıların başlamasıyla sessizliğini bozan sürmeli yazar..*
şeytan gibi gözlere sahip melek şirinliğinde takılmış yazardır, aziz istanbul zirvesi'nde. memnun oldum tanıştığıma, selam ederim...
bir an önce ehliyetini almasını ve arabasıyla bizi gezdirmesini istediğim kardeşim...
ajdar anık ve mühendisler ile ilgili espri yaparken "ben de mühendisim !" şeklinde sitem eden hatta isyanlara gelen sevgili kardeşim. (bkz: seni sevmeyen ölsün)
seri eksi oy veren ibnetorun gazabına uğramış yazar. herif geçmiş bilgisayarın başına yazdığım tüm entrylere eksi vermiş. yazık lan harcadığı zamana yazık. kimin kuyruğuna bastıysam artık nası canı acıdıysa kastırmış eksi oylamak için tüm entryleri. bu kadar küçülmesin insanlar. sanal ortamdayız ben gülüp geçerim sorun değil de hayır adamsa çıksın bu bu yüzden eksiledim desin. gösterecek yüzü edecek iki çift lafı olmayan insanlar artık nasıl bir haz alıyorsa eksilemekten anlayamıyorum.

eksile güzelim eksile bunu da eksile.. beni bilen bilmiyor mu zaten. elinden geliyorsa fake nicklerinle de eksile.
ehliyetini alan ve bu sene rockncoke a bizi arabasıyla götüreceğine dair vaatlerde bulunan ** ** sevgili kankam.*
bugün tanıştığım,sevip kaynaştığım yazar. Gitar çalan kişilik, aklıma bişide gelmedi.
sözlükteki gerçek dostlardan. nasılsın iyimisin? sorusu sorulduğunda akla gelen insan. ilk defa bir zirvede uzun süre kaldığı görülmüştür.
bugün, istiklal caddesi'nde,, yanında bir zamanlar mecidiyeköy'deki çay-simit zirvesine yanında getirdiği arkadaşı ile beraber meydana doğru yürüyen yazar.

(bkz: ben gördüğüm yüzü hayatta unutmam)
bu seneyi atlatırsa yüzde 99.99999999999999 birdaha ingilizce birşey duymak istemiyeceğine inandığım hazırlık maduresi kardeşim. sen neleri atlattın bu seneyi mi atlatamican?
eğer yaz okuluna kalmazsa; her gün, en çok entry girenler listesine girecek olan, aylardır yazmadığı kadar entry yazacak olan, şu sıralar pek yazamayan yazar kişisi.

(bkz: beni bekleyin anacığım)
gecenin bir vakti msn den oyun oynamaya niyet ettiğim ancak bir türlü başlayamadığım canımın içi.
Bazen hayat, her hangi bir filmde gördüğünüz bir sahneden çok daha fazla senaryo gibi gelir insana. Bazen hayat hiçbir filmde göremeyeceğiniz, hayal gücünüzün asla kurgulayamayacağı rolleri verir size. Oynarsınız bilinçsizce, kontrolsüzce ve birgün düşersiniz ansızın, betona düşer gibi...Beyniniz asla dağılmaz, çünkü olan biteni hissetmelisiniz. Ama kalbiniz paramparça olur, işte bunun acısını tüm yoğunluğuyla hissedersiniz. Tam dibine vurduğunuzu sandığınızda hayat yine sizi şaşırtır; çünkü her zaman daha derini vardır. Bu düşüş asla bitmeyecek, ne hayat kazanacak ne de siz.

Bir satranç oyunu düşünün. Hayat tek oyuncudur, kendi kendine oynar tüm oyunu ve bu oyunda tüm taşlar piyondur. Kimse kimseden üstün değildir; ama korumasızlardır. Hiçbiri diğerini koruyamaz ya da hayat onları feda etmekten asla kaçınmaz.

Bazen rahatlamak için müzik dinlersiniz. Bazen o notalar beyninize kazınır. Asla silinmeyecek izlerin, hatıraların üstüne asla kaldırılamayacak ağır taşlar koyar ki her geçişinizde onlara takılıp tökezleyesiniz. şanslıysanız sadece tökezlersiniz. Değilseniz her seferinde düşersiniz. Dizleriniz paramparça olur. Avuçlarınız kanar. Kaybedecek bir şey olmadığı için bileklerinizi de siz kesersiniz. işte size bir intihar vakası... Ama hayat her zaman bileklerinizden akan kandan daha koyudur. Kanı akıtabilirsiniz ama anılarınızı asla.

Bazen seneler sonra bir rüya gördürür hayat size. Asla anlam veremezsiniz. Bir omza yaslamışsınızdır başınızı ama o omuz bir daha asla yanınıza gelemeyecek birinin omzudur. Aslında siz kendinizi hayallerinize yaslamışsınızdır. Belki de uzun zamandır o hayallerin evreninde yaşamışsınızdır. Hayat sizi bu uykudan uyandırdığında size düşen yastığınıza sarılıp ağlamak olur sadece. Hıçkırıklarınızda boğulana dek ağlamak, gözyaşlarınızla ruhunuzu söküp atmaya çalışmak ve atamamak...

Birgün bir masalın içine sokar hayat sizi. Tıpkı rüyanızdan uyandırdığı gibi ansızın bir masal prensesi yapar. Cindrella olursunuz aniden. Tam hatırlayamadığınız (belki de asla tam hatırlayamayacağınız) bir gün yaşatır ve ardından arabanız balkabağına dönüşür. Ne camdan pabuçlarınız vardır ne de bir prens... Masal değildir belki de; ama siz çoktan külkedisine dönüşmüşsünüzdür. Hayat yine yapacağını yapmıştır. Bir daha asla prenses olamamanın bilinciyle; ama yaşadığınz tek bir günün anısıyla devam edersiniz hayatınıza...

Hayat budur işte. Hayat her arkanıza döndüğünüzde sizi bıçaklayan, dönmeseniz bile sizi devamlı uçurumun kıyısına ittiren ama asla yere düşürmeyen hep acı çektiren, korkutan bir güçtür. Hiçbirimiz bu güce karşı koyamayız; çünkü... koyamayız. * *
özlenen ve özleten yazar.
1000. entrysinden dolayı tebrik etmek istediğim yazar. daha nice anlamlı ve güzel entrylere imza atması dileğiyle...