doğan cüceloğlu'nun yazdığı diğer kişisel gelişim kitaplarından hiçbir farkı olmayan, hayatı, hayata tutunmayı anlatan, bir zamanlar bestseller olmuş kitap.
(bkz: braveheart)
demir demirkan'ın okuyup acayip etkilendiği kitap. herkesin okuması gerekiyor türünde laflar etmişti bu kitap için. kitap, öğretmen olan arif bey ve doğan cüceloğlu arasında geçen bir sohbet niteliğinde. öğretmen soru soruyor doğancüceloğlu cevaplıyor ve size içinden işnize yarayacak mesajları alıyorsunuz. okunması faydalı kitaplardan biri.
tarih sahnesine baktığımız zaman türki milletlerde bulunan en önemli özelliktir. türklerde dünya hakimiyeti esas alındığından olsa gerek bu savaşçı özellik adeta genleşmiştir. en eski türki uygarlıklara bakalım:

hunlar çin seddi nden taa isveç e* kadar ilerlemişlerdir. şimdiki macaristan, bulgaristan ve finlandiya o zamanlardan kalmış türklerdendir. fakat hristiyanlığı benimsediklerinden dolayı türklük özelliklerini çok büyük ölçüde yitirmişlerdir. gagavuzlar tek istisnadır.

moğolların da bilindiği üzere savaşçı özellikleri aşmıştır. barbar kavim olarak lanse edilseler bile şu anki avrupa yı oluşturan kavimlerden daha az barbar oldukları kesindir. en azından yardırmış savaş yetenekleri vardır. ve cengiz han zamanında anadolu nun içlerine kadar ilerlemişlerdir.

osmanlılar ise ural-altay savaşçı geleneğini taşıyan son en önemli örnektir. göt kadar araziden oluşan bir bölgeden devasa bir devlet oluşturmak inanılacak gibi değildir. bu kesinlikle savaşçı gen sayesindedir.

peki bu savaşçı gen nedir? kıçımdan uydurmuyorum; gerçekten tarihe baktığımızda böyle bir şeyin mevcut olduğuna inanmamak elde değil. tüm türki devletler güçsüz yönetimlere rağmen savaşçı özellikleriyle bağımsızlıkları için mücadele ettiler ve bunun sayesinde en az özerklik kazandılar. ayrıca asimile oranları oldukça az. türkiye den biliyorum: orta asya dan anadoluya kadarki her çeşit milletle karışmışız; neredeyse hiçbirimiz orta asya daki türklere benzemiyoruz ama hala türküz. demekki asimile olmayıp asimile etmişiz. bu da sağlam kültürümüz ve tabiki türklerin savaşçı özelliği sayesindedir.
arif bey isimli bir sınıf öğretmeni ile yazar(doğan cüceloğlu) arasında geçen diyologlardan oluşan okunası kitap. arif beyin sorunu büyük bir aşkla başladığı mesleğinden, bazı diğer öğretmenlerin söylemleri, onun meslek aşkını ve öğretmenliğe bakış açısını yadırgamaları sebebiyle soğuması ve aptallık yaptığını düşünmeye başlamasıdır. hayatının anlamsızlaştığını düşünen arif bey bir semineri sonrasında doğan cüceloğluna ulaşır ve bir iki dakikasını rica eder, akabinde olaylar gelişir...
Kılıcını düşmanın bedeninden hırsla çıkardı savaşçı.bitmişti, sonunda onu da yenmişti. Artık kulakları işitsin, kalbi atsın istiyordu. Savaşmış ve kazanmıştı. Bu ödül onun hakkıydı. Hak ederek kazanmıştı.

Kılıcına dayanarak ayağa kalkmaya çalıştı. Sağ bacağına girmiş hançer umurunda değildi. O an önemli olan yağa kalkmaktı. Doğrulamadı, yere düştü. Öldürdüğü adamlardan birini hemen üstüne. Adamın hala boğazından kan sızıyordu. Savaşçı için kan yeni bir şey değildi. Kendini yuvarlayarak adamın üstünden indi. Bacağına baktı. Elini uzattı, hançeri kavradı. Fakat bir an için çekecek cesareti kendinde bulamadı. Bu lanet aletler girerken değil, çıkarken acıtıyordu. “Tanrı aşkına” dedi. “çıkart şunu”. Bir ani hareket, bir çığlık ve artık hançer kırların üzerinde idi. Üzerinde bir yılan sembolü olan bu hançerin izi saygın bir başka savaşçıdan kalacak başka bir anı değeri taşımıyordu. Her yılan gibi kalleşti çünkü. yılan sembolü , hazırlanan özel karışımların ve zehirlerin bir sembolüydü. uzun süre çekilecek ızdırapların habercisi.

Savaşçı sırt üstü yerde uzanıyordu. Gökyüzüne bakıyordu artık. Tüm şafak vakti ve öğle yi kralı için, hiç bilmediği bir ülkenin, hikayelerini hiç duymadığı insanlarını öldürmüştü. Düşmanlarının da kendi hikayesini bildiğini sanmıyordu. Yani eşit şartlarda savaşmışlardı. Bu tür bir kavga her savaşçının işine gelir. Onları savaşçı yapan budur. Bilmeden öldürmek... iz sürmek, tanımak, hikaye dinlemek bir casusun işidir. Savaşçı, meydana çıkar, meydan okur, kim gelirse onunla savaşır. O bir düşmanı öldürdüğünde kimleri üzdüğünü bilmez. Belki üç çocuklu bir babayı, belki yalnız bir adamı, belki de adi bir suçluyu öldürmüştür. Asla bilemez. Onun için meydan, kılıç ve düşman vardır. Gerisi aklının odalarının zeminindeki tozlardır. Savaşçının aklında da toza yer yoktur.

Birden savaşçı gökyüzüne fazla baktığını hissetti. Ayağa kalkmalı savaşa devam etmeliydi. Kavga bitmemişti. Hala alınacak canlar vardı. Kendisini ki de dahil. Kılıcını kabzasından tutup yere sapladı. Sol eliyle kılıcı, sağ eliyle yaralı bacağını tutarak doğrulmaya çalışıyordu.

Ve başardı.artık gözlerinin önünde sonsuz bir mavilik değil, kırmızı yeşil çimler vardı. Çimlerin arasından sayısız metalik parıltı vardı. Zırhlardan ve silahlardan gelen...hiç biri ait oldukları savaşçıyı bırakmamış, onunla aynı kadere razı olmuştu.

Ama bir terslik vardı. Meydandan çıt çıkmıyordu. Ne bir bağrışma, ne de metalik bir ses. Ayakta kalan pek kimse de yoktu. Onlarında kim oldukları seçilmiyordu. Ne kendi ne de düşman kralı görünürlerde idi.meydan cesetlere kalmıştı. Peki savaşı kim kazanmıştı acaba? Bunu sorabileceği en yakın adam uzakta bir siluet olarak görülüyordu. Oraya yürümesi de imkansızdı, bağırıp sesini duyurması da. Acaba kim kazanmıştı??

“Kralın sakalı aşkına...Kim kazandı...Bunu bilmeden ölemem...Kim kazandı diyorum...Cevap verin.” Savaşçı boşuna çabalıyordu. Yere devrildi. Kılıcını göğsüne koydu ve sessizce ölmeyi bekledi
doğan cüceloğlunun yazdığı en iyi kişisel gelişim kitabı.kitap okuma alışkanlığı kazanmamda çok büyük tesiri olmuştur.
sıradan kişisel gelişim kitapları içerisinde sivrilen ve daha okunası bir kişisel gelişim kitabıdır.

--spoiler--
her melankoli nöbetinin altında kendini önemseme duygusu yatar.
--spoiler--
en tehlikeli silahı kalbidir. *
insanı gaza getirip sen kralsın sen her şeyi yaparsın diyen diğer kişisel gelişim kitaplarından sıyrılmış kitap. her an o anda yaşamanın geçmişin değiştirelemeyeceğinin farkına varmanın ve ölümü sürekli sizinle gezinen bir dost gibi algılayıp 1 sn sonra yaşamayacakmış gibi öylesine içten öylesine kendiniz olarak yaşamanızı tavsiye eder.
(bkz: ışığın savaşçısının el kitabı).
" en güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır." *
savaş sanatları disiplinini tüm hayatına yaymış kişi, usta.
Unuttuğunuz şey şu: Siz sadece diğer insanlarla beraber yaşamıyorsunuz; kendinizle de sürekli beraber yaşıyorsunuz.
Sıradan insanları sizden uzaklaştıran süreç, sizi kendinize yakın getirecek olan süreçtir.
Bu nedenle savaşçı olma yolculuğuna çıkacak kişi, kimin yoldaşlığını istediğine karar vermeli.
Kişisel bütünlük, bu nedenle, savaşçı için önemli bir konudur.
Yakında fox tv'de başlayacak olan yeni bir Sakarya fırat anladığım kadarıyla.

http://www.youtube.com/watch?v=QOop_BMvd_E
30 saniyelik trailer ile dizi başlamadan söylim; bu dizi tutar!
https://m.youtube.com/watch?v=l05kfPAjD74

2. Fragmanı yayınlanmıştır.
Eş anlamlısı kürt olan kelime.
Varlığından az evvel haberim oldu. Kurtlar vadisi pusu tadında olmazsa şans verilebilir.
görsel

(bkz: dağ 2 ye yaslanmak)
gaza getirici bir dizi film.
herkesi yenen askerler dizisi.
Fox tv'de sürekli fragmanları dönen yeni asker dizisi.

insanların asker sevgisi ve şehitlere duyduğu hüzün duygusu üzerinden reyting kasacaklar. YANi EKRANDa ağlayan gözü yaşlı anneyi izlerken bunu anladım.
şu 3 dizi birleşseydi keşke, 1 tane güzel kaliteli dizi çıkarsalardı.

bakıyorsun film güzel, afiş güzel ama çatışmalar arka sokaklar gibi oluyor.
Yine ajitasyon, yine dram, yine milli duygular. ortak acılarımız üzerinden reyting ve para kazanmak.

bi de bu tek asker dizisi değil diğer kanallarda da aynı konulu diziler yayınlanıyor. yeni trend buysa demek...