bugün

açık artırma. diğer bi ifadeyle paraları kapıştırıp istenilen şeyi almaya çalışmak.
(bkz: satiyorum satiyorum sattim)
genellikle lüks otellerde düzenlenen, antikaların, tabloların satışa sunulduğu, müşterilerin ellerindeki minik puan tabloları ile ürünün fiyatını artırdığı, kıyasıya rekabetin yaşandığı organizasyon.
teşvikiye fırın sokakta bulunan eski necmi rıza çiçekçisinin yerine kurulan karşısında ve altında garaj bulunan hemen yanında diasa bulunan açık arttırma firması.
(bkz: mezat)
açık arttırma ile satış.
işin piri olan kişilerin gerçekten antika sayılabilecek eşyaları bu tarz açık arttırma usulü satışı gerçekleştirilen yerlerde kelepire düşürüp alabileceklekleri mekanlardır.
bir diğer adı mezat olan ve açık arttırma ile satışı ifade eden satış tekniği.
bir malın gerçek fiyatını belirlemedeki en iyi yöntem.

yalnız filmlerdeki açık arttırma sahneleri hep yanlış yapılır. zira müzayede esnasında asla "sattım" denmez. çünkü kanun gereği müzayede satış değil teklif alma işidir. gerçek bir müzayedeyedede "saaaat" denir ve çekiç iner sattım'ın "tım" kısmını çekiç söyler.
sosyatik bir eylem bence hiç katılmadım .
en son Alsancak ara sokaklarında "antika" bir kafede antika eserleri açık arttırma ile satılırken gördüm. meraklıyım böyle şeylere, yada "ulan ne dümen dönüyor acaba dur bi çomak sokalım" hissiyatının da etkisi var...

elbette hemen kafeye sinsi bir şekilde sızıp oturdum birinin yanına. etrafı gözlemliyorum, şöyle bir göz ucuyla satılan eşyelara bakıyorum... hepsi dandik!

müzayedeye katılanların profili; kendini burjuva sanan ama aslında yakınından bile geçmeyen sadece banka hesapları kabarık, sözde Kemalist tayfa (sözde Kemalist diyorum çünkü bunların Atatürk ile falan bir alakası yok hikaye anlatmasın kimse bana!).

Osmanlı Devleti'nin son döneminin büyük entelektüellerinden osman hamdi bey tablosu çıkardı herif; gözlerim yerinden çıkacaktı! ağzım açık kalmış olacak ki kapatması uzun sürdü... çünkü bu imkansız! milyon dolarla ölçülebilen osman hamdi bey tablosunun dandik bir ara sokakta satılması mantık dışıydı...

belli ki bir kopyasıydı...

evet tam da düşündüğüm gibi! müzayede bittikten sonra organizatöre "bu gerçek değildi değil mi?" diye sordum. "elbette" dedi. sonra laf lafı açtı sohbet ettik...

Artık piyasada Osman Hamdi Bey tablosu bulmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor... organizatör "neredeyse bir Da Vinci bulmak kadar zor" dedi, ben azıcık lafı ucuzlattım.

Bu müzayede işi de öyle boyutlara varmış ki, Orhan Pamuk'un "son romanının elyazma bir sayfası" bile açık arttırmaya çıkmış... (Doğrudan bilgisayarda yazanların günahı nedir?)

Yeni zenginlerimiz "burjuvalaştıkça", kolleksiyon zevki de yayılıyor, fiyatlar da artıyor. Bu arada tombak, sini, mangal, sahan kapağı, duvar saati, çiçek vazosu, kapı kilidi, tükürük hokkası, ibrik, lazımlık, ne verirsen gidiyor piyasaya... "aberystwyth'in kullandığı şemsiye" diye sallasam, vallahi ona da para veren çıkar (enayilik etmeyin, on liraya aldım.)

Artıyor demiyor adam, kibarlık ettim, fiyatlar uçtu diyor!

Bir Burhan Doğançay eseri 2 milyon liradan fazlaya bile gidebiliyormuş...

"Solcular" da Nuri iyem'in toplam beş yüz adet kadar ürettiği "ablak suratlı köylü kadını" tablolarını severler, onlar hem daha ucuz, hem daha kolay bulunabiliyor, hem de sosyal içerikli miçerikli...

Bu gelişmeler herkesi memnun ediyor. Ressamı da, tablonun sahibini de, galericiyi de, müzayedeciyi de, bu konu hakkında zevzeklik yapanları da...

Ancak, gerçek değerleri bunlar mıdır, yoksa fiyatlar "balon" mu yapmıştır?

Bu işte "gerçek değer" aramak abestir tabii, tutturabildiğine gider... Kim en fazla kaç para verdiyse o tablo o kadar eder demektir... Ama ben "tablo değerinden" değil "resim değerinden" sözediyorum.

Yani sormak istediğim şu; bizim türk ressamlar "büyük ressamlar" mıdır? Yoksa, tablolarının fiyatları gibi onlar da ressam olarak balon mu yapmışlardır?

Hayır. Hiçbirine "büyük" ressam denemez, hiçbirine.

Bunlar "orta halli" sanatçılar. Kimileri düpedüz dandik.

Osman Hamdi Bey'in özelliği "ilk Türk ressamı" sayılmasıdır. Yani "tarihi" değeri sanat değerinin önüne geçmiş. Tıpkı, Nobel kazanan ilk Türk yazarı Orhan Pamuk'un da bizi mutlu etmesi, göğsümüzü kabartması ama "büyük bir yazar" olmaması gibi...

Osman Hamdi Bey'i, ben koysam koysam, on dokuzuncu yüzyılın "ikinci küme" sayılan "akademik" ressamları arasına koyarım. Yani bir Winterhalter, bir Sheffer, bir Thimonier, bir Canella, bir Guerard falan gibi...

Osman Hamdi Bey'in "büyük hizmetini" asla küçümsemiyorum, alan alsın, satan satsın, herkes sevinsin, milletçe iftihar edelim. Ama sanat açısından neyin ne olduğunu da bilelim. (Besteciler için de aynı şey geçerli değil midir? "Türk beşleri", Adnan Saygun, Hasan Ferit, Ulvi Cemal, Necil Kâzım falan, batı müziğine ilk sıvandıkları, "yol açtıkları" için çok önemlidirler ama "büyük besteci" olduklarını söyleyene herkes güler.)

ya konu aslında bu değildi ben size başka bir şey söyleyecektim; millette para var ha, koleksiyon falan yapıyorlar! zengin ile fakir arasındaki uçurum her geçen gün artıyor bilin istedim...

dandik bir "necefli maşrapa" yada "ibrik" ne kadar gitti söylesem ağlarsınız...