bugün

kendisi istanbul Üniversitesi ingiliz Dili ve Edebiyatı bölümü doçentlerindendir. (galiba başka da doçent yoktu, neyse) derslerinde özellikle Chaucer ve ibrahim Tatlıses ikilisine bol bol yer verir. Hıncal Uluç da kesinlikle AVAM'dır. Daracık sınıfta yer olmadığı zaman sınıftan öğrenci atmak en büyük zevklerindendir. Sınavlarında da en garip şeyleri yazanlar en yüksek alır!..
mavi gözlü tonton bir hocadır. pembe gömlekler, lila kazaklar onda daha bir hoş durur. kibardır ama sivri dillidir. 1.5 saat boyunca herkese ayar verir. sınavlarına akıl sır erdirilmez. bütün hafta sorumlu olduğunuz eserleri yalayıp yuttuktan sonra bu dersi neden aldığını düşünüyorsunuz gibi bir soruyla karşılaşırsınız. ama çok sevilen bir hocadır.
90 dakikalık dersin en fazla 5 dakikasında ders işleyen, öğrenciye kitap çalmanın mubah olduğunu söyleyen, televizyonda izlediğimiz ünlülerin neredeyse hepsini gereksiz ve de beyinsiz bulan ancak seda sayan'ın her an ağzındaki çikleti sizinle paylaşacakmış gibi samimi olduğunu düşünen ve her şeyi bilen * hocamdır, okula gidiş sebebimdir. ayıca "bu oyunlardan sorumlusunuz, okumak istemeyenler haftasonu londra'ya gidip izleyebilir" der.
istanbul universitesi ingiliz dili ve edebiyatı bolumunun en sempatik ve matrak hocasıdır. universitenin ilk yılı ve ilk dersinde dersinden atıldıgım sahsiyettir ayrıca. sanırım herkes dersinden bir kez atılmıs ya da cıkmak zorunda kalmıstır. derse baslamadan once ''metni okumayanlar, sınıfı lutfen isgal etmesinler ve az sonra soracagım saorulara cevap veremezlerse daha kotu olucak'' acıklamasını yapar. sınıfı terkedenlerin arkasından, baslar sorularına ve cevaplayamayanlara ya da yanlıs cevaplıyanları kovar birer birer. aslında pek ders anlatmıyor gibi gorunse de, ders icine serpistirir onemli konuları islenen metin ya da siirle ilgili. tahtaya isimler yazar, akımlardan bahseder, tarihler verir ve bizim bunları arastırıp, boslukları doldurmamızı bekler.
aramızda soyle bir diyalog gecmistir zamanında. kendisini sınıfta * oturmus beklerken her zaman kullandıgı on kapı degil de, arka kapıdan cıkagelmistir ve elindeki kahve bardagını bana emanet edip ''kahveme sahip cık, kimse zehir falan atmasın'' deyip ayrılmıstır. *
bölümün en iyi ayar veren hocasıdır. güzel insandır. yalnız, bazen yaz okulunda oldukca acımasız olabilir. sınavlarına deliler gibi çalışmak manasızdır. eserleri okuyup, dersteki hoş sohbete katılmak kafidir. eger metin okunmadıysa, derse girmek anlamsızdır cunku bes dakika sonra kisi kendini dışarda bulur. kendileri de zaten "okumadıysanız kasıp gelmenin geregi yok" dusuncesinde bir insandır. "siz neden zengin bi koca bulup, evlenip evinizin kadını(!) olmuyorsunuz, ne işiniz var ingiliz edebiyatı falan" diye geyikler çevirir. orhan pamuk'un nobel ödülü almasıyla ilgili yorumları merak edilesi hocadır.
bugün ikinci sınıflara ilk dersinde, yaklaşık 46. dakikasında, herkes nefesinin tutmuşken, her kelimesinde desibeli azaltarak şöyle demiş harikuladenin fevkinde şahıs.:

aslında, içinizden bazıları, gizli gizli, ya da açık seçik,
entelektüel olmak istiyorsunuz..
istanbul üniversitesi ingiliz dili ve edebiyatı hocası. derslerini mizahi bir altyapı üzerine inşa eden, dersin çok azında ders işleyen geri kalan dakikalarda müthiş bir genel kültür fırtınası estiren, istisnasız bütün bölümün sevgi ve hürmetini kazanmış, keyifle dinlenilesi, şişman, zeki, aristokrat, iğneliyici, göbeği ovulası,yanağı sıkılası ''üstüninsan''dır murat seçkin.
ilk dersinden çıkanların 'bu nasıl ders, adam bir şey anlatmıyor ki, hayatını mı dinlicez!' diyip ortalığa gürledikleri fakat bir süre sonra -yoklama alınmasa bile- bağımlılık yapan elleri köfte, gözleri mavi tonton adam. bize bir vicdan edininiz diye salıklar verip hem bizle hem kendiyle dalga geçip yine de herşeyibilenadam. en azından bir şey bilseniz bile karşısında dumur olabilirsiniz. dikkat.
dersiyle hiç alakası olmasa bile çayın tarihini ve neden içtiğimizi bile anlatır. daha da ileri giderek çay bardaklarının neden bu kadar küçük olduğuna sosyolojik bir açıklama bile yapar. onun dersinde kendisi gibi sıradan çıkmak en iyisidir. yoksa hep yirmi alınıp oturulur.
bu bölümden* aldığınız diploma sizin ne kadar çok şey bildiğinizi değil hocalara ne kadar sabrettiğinizi gösterir demiştir.
derste bloody mary ve martini hazırlamayı öğreten ilginç insan. ayrıca ilginç oldukları kadar ukala ve snoblar da. ama yakışıyor mu? yakışıyor.