manâsı yol demektir.. arapça çok zengin bir dil olduğundan bünyesinde çok fazla yol manâsına gelen kelime barındırır.. bu yüzden bu kelimeler zamanla bir sıralamaya konulmuştur..
mezhepte; bir dindeki ana fikir ayrılıklarından(ana yoldan) sonra gelen kollardır.. meselâ islam dininde ehl-i sünnet , şiilik ve selefîlik olmak üzre ana fikir ayrılıkları(ana yollar) vardır bunlardan ehl-i sünnette hanefîlik, şafîlik, hanbelîlik ve malikîlik olmak üzre dört mezhep bulunur... ama bu mezhep ayrılıkları aslında dinen hiç mühim değildir mühim olan ana yoldur oda biraz mühimdir öyle çok değil.yani insan istediği mezhepten istediği tercihi yapabilir illede bir mezhebe bağlı olmak zorunda değildir...
(belki yeri değil ama bu bilgi çok iyi bilinmesi gerekir)
dünyada sayısı binden fazla olan dine ilaveler silsilesi.
dinin parça parça edilmesi.
kurucularının kur'an ayetlerini ve hadisleri kendilerine göre yorumladıkları birbirleriyle çelişik hükümler.
Görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan din kolları...
kur'an dinini mezhep dinine çeviren olgu sanılan ama öyle olmayan bir kavramdır.

ehl i sünnet 'e dayanan mezhepler haktır. yani olmasında bir kusur falan yoktur. zaten dört hak mezhep arasında ana kaideler üzerinde bir değişiklik de yok.

mezhepler gereklidir. çünkü dünya üzerindeki farklı coğrafyalar üzerinde yaşayan insanların karşıllaştığı sorunlar da farklıdır. tarlada yaşarak geçimini sağlayan biriyle, şehirde yaşayan insanın karşılaştığı sorunlar aynı olmayabilir.

kan şafilerde abdest bozmazken hanefilerde bozar. neden?

çünkü peygamberimizin yaşadığı bir olay vardır. * bir ara anlından bir kan sızıntısı olur. kanı silmeye eşi gelir. orayı siler. bu olaydan sonra peygamberimiz giderek tekrar abdest alır.

işte şafiler burada abdesti bozan şeyin hanımının dokunması olduğu söylerler. ve bayana temasın abdesti bozduğunu söylerler. imam hanefi ise abdesti bozan şeyin kan akması olduğunu söyler. fark bu.

hanefilik şehir hayatına daha uygun iken şafilik kırsal kesime seslenir daha çok. buradan islamın kolaylık dini olmasından bahsetmeye ayrıca gerek yok. yaşam şartları farklı olan insanlar için aynı kuralları uygulamak -dini manada- zor olabilir. nefise ağır gelebilir.

zaten mezhep imamları arasında kesinlikle bir çatışma falan olmamıştır. hepsinin dedikleri doğrudur. ama uygulamada farklılıklar olabilir ki bu dinin değiştirildiği veya kişiselleştirildiği manasına gelmez. amaç herkes için kolaylıksa buna kimsenin laf atmasının manası yoktur.

sonuçta yapılması gereken şey insanın yaşadığı hayat tarzına göre en uygun olan mezhebi benimsemesidir. sonuçta amaç birdir. farzlar aynıdır.

ek: burada şunu da belirtmek lazım. sonradan çıkarılan mezhepleri (şii, vehhabi) bu konunun dışında tutmak lazım. peygamber efendimizin (s.a.v) hayat tarzına uyan mezhep sayısı dörttür ki bunları zaten biliyoruz. diğerleri çeşitli olaylar neticesinde kurulmuş ki bu olaylar daha çok kişisel olaylar. insanlar sırf kendi işine gelmiyor diye mezhep kurar hale gelmiştir bir ara.

burada önemli olan sünnet ekseninde olan mezheplerdir. kendi kafasına göre kurallar geliştiren bir adamın kurduğu mezhep ancak ayrılık getirir. ve çatışma çıkarır. tıpkı yalan söylemeyi küfür sayanların yalan söyleyenleri öldürmesi gibi bir şey bu. temellendirilmesi yanlış yani.
(bkz: islam daki mezhep anlayışı)
islam dininde olmaması gerekendir...
#6373436
1400 yıl öncesinin tarikatları, cemaatleri..

çeşitli imamların peşine takılan cemaatlerin, her işini imamın buyrukları doğrultusunda yapması ve bu anlayış farklılıklarının bu güne kadar katlanarak ve büyüyerek ulaşmış halidir.

bu günkü nurcu, hacı hocacı, bilmemkimoğlucu tarikatları, geleceğin mezhepleridir.
dini ideolojinin fraksiyonu. dünyaya ya da bir bölgeye nizam verme iddiasındaki her ideoloji güçle yakından ilişkilidir. gücün olduğu her yerde de hizip vardır.
kültürel fark, insan faktörü, menfaat ve saire şeyler nedeniyle ortaya çıkmış durumdur.
islam da hz. osman'ın öldürülmesi ve hz.ali'nin hilafeti sırasındaki tarafsızlık ve iki taraftan birine taraf olma hadisesi meydana geldikten sonra hz.hüseyin'in şehit edilmesi emevi haksızlıkları derken şia ve ehli sünnet anlayışları oluşmuş özellikle şia kendi içerisinde daha çok bölünmüştür. mesela şianın ismailiyye kolu 4.imam'ın ölen çocuğunu ölmemiş kabul edip geri dönecek gaip imam olarak ve kur'anı batıl yorumlamalarla mezhep ve hatta ülke kurmuştur (bkz: fatimiler) 6.fatimi halifesinin ilahlık iddiasına binaen inananların varlığıyla hala var olan dürzilik ortaya çıkmıştır. yani özellikle şia içerisinde bölünmeler zincirleme gitmiş ve bir çok mezhep ortaya çıkmıştır. menfaat odaklı sapık mezheplerin uç yorumları nispeten mutedil ve çoğunluk olan şia kollarınca (caferilik, zeydiyye) da dışlanmıştır ve hiçbir zaman uzun süreli ciddi bir kitle olmamışlardır. ehli sünnet anlayışından pek fazla absürd mezhepler doğmamıştır benim hatırladığım dağlılardan oluşan yezidiler var.
mezhep deyince ilk aklımıza gelen ameli mezhepler ise (hanefilik, malikilik, hanbelilik, şafilik) ibadet ve uygulamalarda bir takım farkları kapsar inanış anlamında hepsi birdir.
ayrıca özellikle insan iradesini çok fazla vurgulayan mutezile mezhebi günümüze şianın en mutedil kolu olan zeydiyye haricinde taşınmamıştır.
imani konularda yine maturidi, eşari, gazali gibi kelamcılar ehli sünnet dairesinde değer görür.

sapık mezheplerin ortaya çıkması ve hz.ali'nin soyunun imam olması fikrine binaen mezhep kavramı müslümanların dini algılayış çerçevesinde birliğin sağlanması adına genel kabuller etrafında birleşme ihtiyacına binaen ortaya çıkmıştır. ehli sünnet mezhebi esasen mezhep adı altında kabaca gerçek islamı temsil eden çoğunluğu oluşturan yapıdır. imam hanefi ben mezhep kuruyorum diye mezhep kurmamıştır, o çevrenin en alimi olarak fikirleri rağbet görmüş etrafında toplanılmıştır. özellikle emeviler döneminden kalma uydurma hadislerde islamın içine sızmış ve alimlerce hadislerin kıymet derecesine göre hareket edilmektedir.

yani islam tektir ama bir takım yanlış inanışlara karşı ehli sünnet anlayışı (çoğunluk) duruşu ortaya çıkmış bu da mezhep olarak adlandırılmaktadır. genel olarak ehli sünnet anlayışı da son dönemlerde daha kur'an merkezli yorumlarla yaklaşan alimlerce içine sızmış bir takım hurafeler ve yanlış ameli yorumlardan da temizlenme sürecindedir. buna direnen katı gelenekçi çevreler her ne kadar en ufak farklı görüşe şiddetle karşı çıksalarda ilk dönem alimlerinin kendi yorumlarını en hakikisi budur diye sunmadıkları malumdur.
genişinin içerisinde at koşturulur.
"Kendilerine kesin delillerin gelmesinden sonra bölünüp ihtilâfa düşenler gibi olmayın. Onlar için büyük bir azap vardır." 3:105

"inançlarının bütünlüğünü bozarak guruplara, fırkalara ayrılanlara gelince: onlar için yapabileceğin bir şey yoktur. Unutma, onların işi Allah'a kalmıştır: ve zamanı geldiğinde Allah onlara vaktiyle yaptıklarını gösterecektir." 6:159

bu iki ayet aslında "mezhepleşme"nin ne olduğunu gösterir müslümanlara.

şu var ki fıkhî anlamda ayrışmalar, detay farklılıkları, düşünceleri çok yakın kişiler arasında bile olabilir. ama bunu bir bölünme ve ayrışma haline getirenler "Allah'a kalmıştır"

müslümanların kardeş olması, birlik olması, tek parça olması, ve birlikte hareket etmesi gerekir. hayata herhangi bir mezhep penceresinden değil, kur'an penceresinden (yani allah'ın "bakın" dediği yerden) bakması gerekir. kurtuluşun yolu budur...
(#388557) bununla beraber, (bkz: mezhepsiz müslüman).
Ortadogu'da, afganistan'da yillardir savas konusudur. rusya ve abd bu olaylari tesvik etmektedir.
dini anlamış gibi, dinler yetmezmiş gibi mezhepler, itikadi mezhepler, ameli mezhepler, şiiler, sünniler, hanefiler, hanbeliler, daha bilmemneler, mezhepler yetmez gibi ekoller, tarikatlar, nakşibendiler, kadiriler daha neler neler. geç hristiyanlığa protestanlar,katolikler, ortodokslar, falanlar filanlar...sonra bu kadar kan neden dökülüyor diye sor kendine. e şimdi bu mezheplerin şunun bunun kabahati mi? ne kadar ayrılırsan o kadar çatışma işte. başka yolu var mı bunun.sorsan kuran mealini bir kez baştan sona okumamıştır. ama mezhebi vardır. daha bir kitabı anlayamayan insanlar, bu zamanda iş aş derdine düşmüş insancıklar bunlardan hangi birini okuyup anlayıpta bir seçinm yapacak.ve bilinçli bir din mensubu olacak.
arapça ze he be kökünden gelmekte olup gidilen yol, tutulan metot anlamına gelmektedir. islam dini kısa bir sürede geniş bir coğrafyaya yayılması ve her coğrafyada farklı bir zihniyetin hüküm sürmesinden mütevellit islam'da fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır. bu anlayış farklılıkları mezheplerin oluşmasında etken rol üstlenmiştir.
onca din yetmiyormuşçasına bir de insanların icad ettiği gereksiz şeyler.

katolikler ile protestanların, şiiler ile sünnilerin savaşlarına bakınca inanmak için hiçbir sebebiniz kalmıyor.
VELiLERiN, SIDDIKLARIN MEZHEBi YOKTUR!

“Benim velilerim, kubbemin altındadır; onları kimse tanımaz” buyruluyor...
Bilir misin bunlar kimlerdir?.
ALLAH’ın bazı kulları vardır ki, onlar dünyadan ve ukbâdan sıyrılmışlar, deryaya erişip deryadan bir zerre olmuşlardır.
Bunlar,”Allah ahlakı ile ahlaklanın” buyruğuna uymuş tecellilerdir! Onların ne istemekle alâkaları vardır, ne de istememekle.
Onlara Rab, “sen ne dilersin”, dediği zaman; onlar, «Sen ne dilemişsen» derler!
Çünkü onlar, daha evvelki mertebelerde idrak etmişlerdi ki, değil istek, istememeyi istek dahi bir istektir! ... Ve, bu dahi istenemez.
Zerre deryaya diyebilir mi ki, beni şu tarafa götür diye. Derya ne tarafa dilerse, sevkeder dalgalarıyla onu... Gerçek, derya ise; dalgalarda tecellileri midir acaba?
işte bu kişiler, sadece ve sadece, yaradılmışlar için Rabbin bir rahmet tecellisi olarak, yaşarlar... Yaradılmışlara onlardan erişir Rabbin nimeti.
”ŞÜPHESiZ Ki RABBiN NiMETi MUHSiNLERDEN ULAŞIR YARATILMIŞLARA” (7-56)
Onlar, birer “ayna” olmuşlardır! Kim baksa, onlarda, kendinden başkasını göremez olur!
Onların sadece Efendileri ve Rableri vardır. Aralarına kimse giremez. Birbirlerini tanırlar onlar, bazan buluşur konuşurlar... Ama bilirler ki hepsi de tek bir gerçektendirler.
“Müferridun sizi geçti” diyerek, Efendimizin ashabına bahsettiği kişilerdir bunlar!
Ne, bir tarikatları vardır; ne de, bir mezhepleri!
Gazalî’nin (selâm olsun) ölürken, Kur’ân’ı göğsüne koyup “Benim mezhebim budur” dediği gibi; onlar da, bunu farketmişlerdir... ve ehlini bu konuda uyarırlar!
Yaradılmışlar, ölmüşlerdir onlar; ve bundan dolayıdır ki. artık bir daha düşünmezler ölümü, çünkü onlar bir daha ölümü tatmazlar!
“ONLAR, iLK ÖLÜMDEN BAŞKA ÖLÜM TATMAZLAR” (44-56)
Ölümü, çoktan tatmışlar, sıratı geçmişler, cennete, huzur âlemine, girmişlerdir.
Onlar, Rablerini seyirle meşguldürler... Her an O’nu temaşa etmektedirler... O’nunla beraber!
işte bunlar, Rabbin örtüsü altındaki veli kulları, sıddîklar, müferridundur.
Eğer sen, susuz kaldıysan, onları ara ve bütün örtü ve engellerine rağmen onları tanımaya çalış... Onların halleriyle hallen; ki, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma yolu açılsın!
Onlar “Ferdiyet” sahipleridir!
Bizler sadece Kurân’a... Rasûlullah’a ve dolayısıyla Allah'a tâbi olmakla mükellefiz.
ara.jpg (366 bytes)
MEZHEP iMAMLARININ TÂBi OLUNACAK YANI YOKTUR!

Mezheb imamları ya da tarikat şeyhlerinin âhıret itibariyle hiç bir tâbi olunurluluğu yoktur... Ama bütün onlardan yansıyan bilgilerden günümüz şartlarına uygun olanlarından istifade edilebilir.
Şunu kesinlikle bilelim ki...
Herkes, Hz. Muhammed’e tâbi olup yolundan gitmekle mükelleftir; kendi yararı için... Bunun dışında hiç kimseye tâbi olmakla mükellef değilsiniz...
Herkes kendi ilmi ve aklı kadarıyla kendi yolunu çizecek ve sonucuna da hiç bir mazeret gösteremeden kendisi katlanacaktır.
Bu konu sizin için ne kadar önemli ise, ona göre değer ve zaman verip ona göre de yolunuzu çizersiniz... Kimsenin kimseye tâlimat verme veya Din koltuğunu kullanarak hükmetme hakkı ve yetkisi yoktur...
insanlar benim bilgi birikimimden de istifade ediyor ama bana tâbi olmak diye bir kavram sözkonusu değildir...
Bilgiden istifade etmek ayrı şeydir, tâbi olmak ayrı şey... Bütün insanlar her dalda birbirlerinden yararlanırlar ama tâbi olunacak tek zât Rasûlullah'tır!
Ben tahkike erecek gücü, aklı kendimde bulamıyorum diyenler, diledikleri kişinin görüşlerinin yolundan gidebilirler... Ama hataları ve sevapları kendileri sırtlanarak!
Öbür tarafta ben şuna tâbi olmuştum da ondan dolayı bu yanlış fikre kapıldım, ya da şu yanlış davranışı ortaya koydum gibi bir mazeret geçerli olmayacaktır.
ara.jpg (366 bytes)
Dostlar, ilme sarılan kurtuluşa erer...
Kişilere sarılanın işi ise şansa kalmıştır!
Sağlam yoldan gitmek isteyen daima akıl ve mantığını kullanarak ilim yolunu seçsin..
Âhirete taşıyacağınız gerçek sermayeniz ilminizdir... Bilinçsiz tâbi olmalar size yalnızca TAKLiT getirir...
Ben bilginlerin bilgisinden yararlanın ama körü körüne tabi olmayın, aklınızı kullanarak ele aldığının konunun her yönünü kavrayın, taklitten kurtulun diyorum.
Bilgi ezberlemek değil, irfan tahsil etmektir önemli olan.
Bilgi insanın kendisini geliştirmesi ve gereğini yaşayabilmesi içindir. ilim sahiplerinin ilminden istifade edilecektir elbette ama körü körüne, kafa çalıştırmadan ben falancaya bağlıyım diyerek, kafa çalıştırmadan yaşamak bana göre yanlıştır.
Biz insanların taklit yolundan gitmeyi bırakıp, tahkike yönelmelerini ve Din konusunu hobi olmaktan çıkartıp hayat memat meselesi olarak değerlendirmelerini arzu ediyoruz.
Çünkü herkes sonuçta herşeyini bu dünyada bırakıp, sonsuzluk boyutuna geçecek ve orada yanlızca bu dünya yaşamında edindiği sermaye ile yaşayacaktır..
Dünya hayatı her yönüyle sonuçta bir oyun-eğlence olarak nitelenmektedir...
Öyle ise, herkesin tek hedefi ölümötesi yaşam yolunda Hz. Muhammed adı altında birleşerek yürümek olmalıdır.
Herkes kendi meşrebine göre bir anlayıştan hoşlanabilir ama bu onun özel hayatı olmalı; diğer insanlarla ilişkilerinde bu husus araya girmemelidir.
ara.jpg (366 bytes)
(Soru: Ama toplumda bir kesim diğer bir kesimi, sırf inanç sistemi farklı diye kötülemeye devam ediyor.)
Mezhep imamları ya da tarikat şeyhlerinin âhiret itibariyle hiçbir tâbi olunurluğu yoktur... Ama bütün onlardan yansıyan bilgilerden, günümüz şartlarına uygun olanlarından istifade edilebilir.
islâm Dini’ni bilen, başkalarını kötülemekle vaktini aleyhine değerlendirmez; kendini âhirete hazırlamakla zamanını değerlendirir; başkalarına da doğru bildiğini söyler, geçer...
insanları yargılayacak olan ve dolayısıyla değerlendirmeye tâbi kılacak olan Allah’tır; bana göre...
ara.jpg (366 bytes)

ÖLÜM ÖTESiNDE, MEZHEPTEN SUAL OLMAYACAK!

Şeriat, Allah Rasùlü’nun buyruklarından ibarettir!. Şeriat; Kur’ân ve Hadisten ibarettir!. Çünkü Kur’ân mutlak olarak, direkt ilâhi hükümleri bildirendir... Bunun dışındaki görüşler beşeri-terkîbî kayıtlardır!.ilâhi hükümlerin, beşere göre yorumlanmasıdır!.
Dolayısıyla beşeri yorumlar ilâhi hükümleri kaydı altına almaz; tâbi olma zorunluluğu getirmez!.
Burası çok ince bir noktadır…
Buranın çok iyi anlaşılması gerekir!. Ulûhiyetten gelmeyen hükümler, mutlaka beşeriyettendir!.Yani terkibiyettendir!
Eğer kişi diyorsa ki,”ben Nebi’yim”, onun hükmüyle amel edilir!.Ama Nebî değilse, yâni Allah’ın elçisi değilse, Allah’ın hükümlerini bildirmiyor!.Terkibinin meydana getirdiği hükümleri bildiriyordur...O zaman ona uymak farz değildir, gerekli değildir! Ama sen, o hükümlerde, seni ilâhi saadete ermeye götürücü bir anlam bulabiliyorsan, uyabilirsin; bulamıyorsan uymayabilirsin ve bundan da mesùl değilsin!
işte bu yüzdendir ki öldükten sonra, kimse mezhebinden veya tarikatından sual olmayacak; mezheb veya tarîkat diye bir şey geçerli olmayacak; ancak ilâhi hükümlere uyup uymamanın neticeleri ile karşılaşacaktır!.
yorum farklılıklarından ortaya çıkmıştır. işin bence kısmıdır. biri eli kanadığı için diğeri eşinin dokunuşu yüzünden abdestini tazelediğini söyler peygamberin. fakat onemli olan ne kandır ne eş teni. içinizdeki niyettir en mühimi.
itikadi-ameli diye ayrılır. itikad kısmı ameli kısmına göre daha incedir, hassasdır. ameli kısım bellidir ancak uygulamada ufak tefek farklılık gösterir. mezheb imamı dediğimiz zatlar 'mezheb kuralım arkadaşlar, gelin' dememişlerdir. ilimde derya oldukları için insanlar onlardan aklınıza gelebilecek her konuda fetva almışlardır. bunun neticesinde ekol oluşturmuşlardır ve ardılları nisbetlerini o zatlara yapmıştır yada öyle nisbet edilmişlerdir. mezheb önemsiz bir mevzu değildir, zaten kuran ve sünnetten neşet etmiştir.ameli noktada önemlidir yoksa imama sorduğun soruları kafasına göre cevapladığını mı sanıyorsun?
Mezhepsizlik konusunu anlamamış insanların yorum yapmaması gerekendir.
Çıkıp da 'hepsi yalan söylüyor, inanmayın mezhebe' demiyoruz burada. Tüm mezheplerin kurucuları kendini allah yoluna adamış önemli insanlardı. Sen sünni mezhebe göre namaz kılsan ne fark eder, şii mezhebe göre kılsan ne fark eder ? Mezhepsizlik tüm mezhepleri kabul etmektir. Sen allah yolunda gidince allah sana sen alevisin, sen vahabisi, sen sünnisin ayırımı mı yapacak ?

Adam dini konu anlatırken anlattığı kişiye hakaret ederek anlatıyor. Sen bir şey anlatsan ne olur anlatmasam ne olur.

Müslümanım, kurana ve allaha inananlar arasında mezhebin önemsiz olduğunu savunuyorum, bu kadar.
madem mezhep diye bir şey var bunları kuranların hepsi islama inanan büyük zaatlar tarafından oluştrulmuş, ozaman neden mezhep savaşları var, yada bunların hepsi aynı dine inanıyorsa nasıl bu kadar zıt fikirler taşıyorlar?
bunlarla alakası yok aslandı, din denen şey arap milliyetçiliği, bunu görenler önlem alıp kimlik kayabolmasın diye bazı düşünceler burdular. mesela şialar pers, islam sentezi
mesela aleviler, türk, islam sentezi
bunu en iyi anlayacak yer de bu ülkede ki sunnilere bakmaktır.
araplaşmışlardır çünkü, türklüğü de diniyle bütünleştirmeyerek.
genlerinde savaş olan insanoğlunun bunun için ürettiği bahanelerden biri.
eskiden olduğuna inanmazdım.
tüm müslümanlar kardeş nidaları atardım. artık bu sözlükteki insanları tanıdıkça gerçekten inanıyorum.
özellikle en güvendiğim, bana mezheplere saygıyı öğreten adam ışid'i savunuyorsa.