bugün

James joyce gibi uzun ve anlamlı edebi cümleler kurmuş, düşündürmüştür.
''Ağaç maziyi istikbale bağlar, size sabrı öğretir, beraber yaşamanın, birbirine faydalı olmanın zevkini verir.''

demiş.

görsel
görsel
"Gerçek keşif, yeni topraklar bulmakla değil, yeni gözlerle bakmakla ilgilidir."
Gökyüzü sizin için hep mavi olmaya devam etsin genç dostum; o zaman, benim şimdiki durumumda olduğu gibi, ormanlar kapkara olmuşken, gece hızla indiğinde bile, siz de benim gibi gökyüzüne bakarak avunursunuz.
"bir başka insanla ilişkilerimizde en önemli hata kaynakları, iyi kalpli olmak veya o insanı sevmektir. bir tebessüm, bir bakış, bir omuz yüzünden âşık oluruz. bu kadarı yeterlidir; sonra, umut veya hüzün dolu uzun saatler boyunca bir insan imal eder, bir kişilik yaratırız. ve ardından, âşık olduğumuz kişiyle görüştüğümüzde, karşımıza ne kadar acımasız gerçekler çıkarsa çıksın, o bakışın, o omzun sahibinden bu iyi yürekli mizacı, bizi seven kadın kişiliğini bir türlü ayıramayız; gençliğinden beri tanıdığımız bir insan yaşlandığında, gençliğini ondan ayıramayışımız gibi.”

albertine kayıp
Bütün türklerin yok olması gerektiğini söylediğini ben kendi kulaklarımla duydum.

Türk düşmanıdır.
Hayatın sonuna gelir, geçmişe bakar ve acı çektiğin senelerin, hayatın en güzel yılları olduğuna karar verir. Çünkü o yıllarda kendini bulmuştur. Mutlu olduğu seneler, boşa gitmiş... Hiçbir şey öğrenememiş...
meşhur "a la recherche du temps perdu"sunun komple set, şömizli ingilizce çevirisinin fiyatı 65£ yani 636 tl olan fransız edebiyat piri, mürşidi, hiyerofanı, bilir kişiliği...
sayesinde hiçbir romandan tat almamaya başladım. Birkaç kitaba başladım ama yarısında yeterince doyamadığımı fark edip bırakıp tekrar kendisine döndüm... Dönüp dolaşıp yine ona varıyorum...

Nasıl bir şeysin sen Marcel? Hem sıkıyorsun, hem bunaltıyorsun, hem vazgeçilmez olmayı başarıyorsun. Cümlelerinin sonu gelmek bilmezken garip bir zevk veriyorsun.
görsel
görsel
(bkz: geçmiş zamanın peşinde) eserinin giriş kısmında, sadece uykudan uyandığı anda gözlerini açma hadisesine yanlış hatırlamıyorsam -yakup kadri tercümesinde- 30 sayfa kadar tahlil ile başlayan yazar; bu kadar tahassüse ancak dostoyevski’de rastlayabiliriz.

bu arada, alain de botton “eğer proust’u seviyorsanız bir başka proustsever bulmak genellikle akraba bir ruhla karşılaştığımız anlamına gelir.” diyor. çok haklı; bu vesileyle tüm akrabalara selam ediyorum.
Zekası karşısında hayran kalmamak imkânsız, dille, sözcüklerle enfes biçimde düzen kurar, kayıp zamanın izinde'nin anlatıcısı anılarına gömülürken akıllı okurlar da bir dil şölenine saplanır.
Üniversite yıllarımdaki sanat derslerinde ismini duyduğum ve o zaman zarfında hep marcel dorcel isimli başka bir sanatkarla karıştırdığım sanatçıdır. ikisine de saygım sonsuzdur.
görsel
Kuşkusuz en beğendiğim ve ayrı yerde tuttuğum yazarlardandır. Kız tavlama garantisi yoktur ama kişiye zevki, düşünceyi tavlatır.
Kelimelere hükmü; onları gereksiz süslemeden, kulak-göz ve zevk için gereksiz alegoriler kullanmadan geçen yazı üstadı. Kimseyi böyle anmayı sevmem ama edebiyatı kalıp ve kuramcılıktan en başarılı kurtaran yazardır bana göre. Öyle ki Türk edebiyatını dahi etkilemiştir.
Çok ama çok derinlerden 2 dudağının arasına çok güzel tırmanır ve orada tüm hissiyatına tercüman olur. Çekilen acıların, karşılıksızlıkların boş ve edilgen olmadığını, kederden düşünceye dönüşüp nasıl satırlara işlendiğini onun kitaplarında gördüm. Tek bir şey sabit: hüzün. hüzünü yok etmiyor. En sevdiğim taraflarından birisi bu belki de. Bu yüzden hiç şiir yazmamış olmasına hayıflanıyorum zaman zaman. Onları da içine attı galiba.

"Sessizliğin bir güç olduğu söylenir; bambaşka bir anlamda, sevilen kişinin emrinde, korkunç bir güçtür. Bekleyenin sıkıntısını artırır. Bir kişiye yaklaşmaya insanı en fazla davet eden şey, kendisini ondan ayıran şeydir; sessizlikse, aşılması en imkânsız engeldir! Sessizliğin bir işkence olduğu ve hapiste bu işkenceye mahkûm edilenleri delirtebildiği de söylenir. Oysa sevilen kişinin sessizliğine maruz kalmak, suskunluktan da ağır, en ağır işkencedir!"

Gourmantes tarafı.

imla.
kendilerine yazar diyen bozuntular bu adamı okusa kağıt ve kalemden uzak durmaya yemin edebilirdi..

edit: kitap yazdığını sanan embesillereydi sözüm..
Aşkı ve aşık olmayı güzel anlatmış yazar. Yaşadığımız her şey bize aittir kavramını mantıksal çerçeveye oturtabilmiştir.
"Bir insan ne kadar bilge olursa olsun, gençliğinin bir döneminde, mutlaka hatırlamaktan hoşlanmadığı, yok olmasını isteyeceği sözler söylemiş; hatta bir hayat tarzı benimsemiştir. Ama bundan ötürü kesinlikle pişmanlık duymamalıdır; çünkü bilgeliğe ulaştığından emin olabilmesi için bu son safhadan önceki bütün gülünç veya iğrenç aşamalardan geçmiş olması gerekir.."

Kayıp zamanın izinde-Çiçek açmış genç kızların gölgesinde.
“Bizi kimi insanlarla karşılaştıran tesadüfler, onları sevdiğimiz zamanla çakışmadığı için, o zamanın dışına taşarak, aşk başlamadan önce ve bittikten sonra ortaya çıkabildiği için,daha sonra hoşumuza gideceği kaderimizde yazılı olan bir insanın hayatımızdaki ilk görüntüleri, geriye baktığımızda bir uyarı, bir kehanet niteliğine bürünürler.”

Kayıp zamanın izinde-Swann'ların tarafı

Yaptığı tahlil ve betimlerle kendine hayran bırakan büyük yazar.
arzu her şeyi canlandırır; sahip olmak ise her şeyi kurutur ve soldurur.

demiştir.
"sessizliğin bir güç olduğu söylenir; bambaşka bir anlamda, sevilen kişinin emrinde, korkunç bir güçtür. bekleyenin sıkıntısını artırır. bir kişiye yaklaşmaya insanı en fazla davet eden şey, kendisini ondan ayıran şeydir; sessizlikse, aşılması en imkânsız engeldir! sessizliğin bir işkence olduğu ve hapiste bu işkenceye mahkûm edilenleri delirtebildiği de söylenir. oysa sevilen kişinin sessizliğine maruz kalmak, suskunluktan da ağır, en ağır işkencedir!"

Demiş yazar.