bugün

24 Aralık 1978'de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yandaşlarınca Alevilere karşı Kahramanmaraş'ta gerçekleştirilen eylemler.

Kahramanmaraş'ta son çeyrek yüzyılın siyasal seyri

Kentte, 1969 milletvekili seçimlerinde AP, 38.419 (2); CHP, 21.126 (0.6);MHP, 1.469 (%1.27); TiP, 2.230 (%1.8) oy almış, MSP seçime katılmamıştır.

24 Aralık 1995 de yapılan milletvekili seçimlerinde ise; RP (MSP nin devamı), :134.331 (6.8); DYP (AP nin devamı), 60.434 (0.4); ANAP, 72.369 (0.8); CHP, 33.813 (%9.3); MHP, 38.253 (0.5); DSP, 9.792 (%2,7) oy almıştır. Görüldüğü gibi, yaklaşık 25 yıldan sonra sosyal demokratların oyu düşerken; MHP ve RP oyları hızla artmıştır. Solcuların ve sosyal demokratların oylarının düşüş nedenlerinden biri, baskı ve katliamlar sonucu Alevilerin ve solcuların bölgeden zorunlu göçüdür.

Maraş'ın ekonomisine egemen olan Sünni işadamları, Alevi işadamlarını kendilerine tehdit olarak görmektedirler. Bu faktör, katliamı değerlendirirken gözden kaçırılmamalıdır. Nitekim katliam sırasında bu işadamlarının bir bölümünün faşist saldırganlarla işbirliği içinde olduklarını basından öğreniyoruz. Aşağıdaki bilgiler, Aydınlık Gazetesinin 12. 01. 1979 tarihli sayısından aktarılmaktadır:

Katliam saatinin kurulduğu süreç

Şimdi Kahramanmaraş katliamının hazırlık sürecine bakalım. 7 Nisan 1978'de Ankara'da PTT aracılığıyla bombalı bir paket, Malatya Belediye Başkanı Hamit FENDOĞLU'na gönderilir. Hamit FENDOĞLU gönderilen paketi açmış, patlama sonucu kendisi, gelini ve iki torunu yaşamını yitirmişlerdir. Yine aynı tarihte, aynı özellikte ve ağırlıkta başka bir bombalı paket, Pazarcık CHP ilçe Başkanı Memiş ÖZDAL'a gönderilir; ÖZDAL, paketten kuşkulanarak almaz, ancak PTT memurları paketi açarlar ve patlama sonucu bir PTT memuru ölürken, diğeri ağır yaralanır. Biri Adıyaman'a diğeri Adana'ya gönderilen iki ayrı paketin varlığından daha önce söz edilmişti.

Yapılan inceleme sonucu kuşkular, bombalarda kullanılan patlayıcı maddenin Nükleer Araştırma Merkezinden alındığı kuşkuları doğar ve bu kuruluş kapatılarak soruşturma başlatılır. Dönemin başbakanı Ecevit, bombalarla Ülkü Ocaklarının ilişkisinin araştırıldığını söyler. Bunun üzerine MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, Malatya benzeri olayların Erzurum ve Kahramanmaraş'ta da çıkabileceği tehdidini savurur.

Katliamın başlama vuruşu: Çiçek Sinemasında patlama

ÜGD tarafından getirtilen "Güneş Ne Zaman Doğacak" isimli bir film 16 Aralık 1978'de Çiçek Sinemasında gösterilmeye başlanır. 19 Aralık Salı günü seans saat 20.00'de başlamıştır. Seyirciler içinden sık sık "Müslüman Türkiye, Milliyetçi Türkiye, Başbuğ TÜRKEŞ, Komünistler Moskova'ya, Katil iktidar sloganları yükselmektedir.

Çiçek Sineması, Maraş'ın Boğazkesen, Kanlıdere, Uzunoluk ve Kale Caddelerinin kesiştiği dört yol ağzındadır. PTT ve CHP binasına yakındır. Filmin bitimine az bir süre kalmışken salonda tesiri az olan bir patlama olur. Önceden hazırlanmış 30-40 kişilik Ülkü Ocaklı bir grup, "Bunu solcular attı diye diğer seyircileri tahrik etmişler, sloganlarla PTT ve CHP binasına saldırmışlardır.

Polis, olaya hemen el koyar. Araştırma sonucu patlayıcı maddenin ülkücüler tarafından atıldığı ortaya çıkar. Bu nedenle bazı kişiler gözaltına alınır. Gözaltına alınanlardan Yusuf iLHAN, poliste verdiği 21 Ocak 1979 tarihli ifade tutanağı şöyledir:

kaynak http://www.ansiklopedi.ge.../Mara%C5%9F_katliam%C4%B1
Katliam Maraş'ın dışına taşıyor

Katliamın uygulayıcıları, kentin çevresindeki Sünni köylere de propaganda ajitasyon ekipleri gönderir. Köylüleri, ya Maraş'a katliama katılmaya çağırıyorlar ya da kente giden yolları kontrol etmek üzere görevlendirmeyi amaçlıyorlardı. Propaganda esas olarak şu ifadelere dayanıyordu: "Maraş'taki solcular, komünistler, Aleviler birleşerek camileri bombalıyorlar, mahallelerde Sünni Müslümanların evlerini tahrip ediyor ve yakıyorlar. Kadınlara-kızlara tecavüz ediyorlar. Alevi köylerinden silahlı militanlarını Maraş'a getiriyorlar. Biz de Maraş'a giriş yollarını kontrol ederek, bunların girişini engelleyelim. Bir bölümümüz de Maraş'ta direnen kardeşlerimizin yardımına gidelim.Bu yöntemin etkili olduğu görüldü. Çevredeki Sünni köylüler büyük ölçüde "kazanılmıştı". Böylece, kente giriş-çıkış yolları işgal edildi ve araçlar kontrol edilmeye başlandı. Yolcular sorgulanıyor, Alevi olduğu saptananlar sorgulamaya alınıyor, işkenceden geçiriliyor, bazı durumlarda da öldürülüyordu.

Köylere yönelik saldırılardan birkaç örnek:

Bir Aleviyi öldürenin mükafatı cennettir

Kahramanmaraş katliamında, fanatik islamcılar ve benzerleri yüzyıllardır önceki Şeyhülislamların fetvalarını andıran fetvalar vermişlerdir. Bağlarbaşı imamı Mustafa YILDIZ, 22 Aralık 1978 Cuma namazında, "Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır diye vaaz verir. Katliamda öncülük yapan faşist katiller yüzlerini maske ile kapatırken, yaşı 60'ın üstünde olan sakallı fanatik dinciler yüzlerini maskelemeyi gereksiz görmüşlerdir. Top sakallarını oynatarak, dişlerini gıcırdatarak, "Allah için Alevileri, gavurları vurun, evlerini yakın. Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onları da vurun diye topluluğu tahrik etmişlerdir.

Sıkıyönetim ilanı

Kahramanmaraş katliamı, sıkıyönetim ilânına gerekçe olmuştur. Başbakan Bülent ECEViT, sıkıyönetimin gerekçesini şöyle açıklıyordu: "Ülkemiz de şiddet eylemleri bir süredir açıktan demokrasiye yönelik ve milli birliğimizi tehdit edici boyutlara varmıştır. Özellikle Kahramanmaraş'taki bütün milletimizi yasa boğan acı olaylar, bu eylemlerin ne kadar ileri boyutlara vardığını gösteriyordu.

kaynak: http://www.ansiklopedi.ge.../Mara%C5%9F_katliam%C4%B1
Değerlendirmeler

Katliam basında

Milliyet (25. 11. 1978)

"Ölenlerin sayısının 76 yı, yaralı sayısının 1000 i aştığı bildiriliyor. Sokağa çıkma yasağına rağmen 10.00 sıralarında sayıları bini bulan bir grup, Kıbrıs Meydanında toplandıktan sonra vilayet binasına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Ellerinde sopalar ve taşlar bulunan, tekbir getirerek ve "Müslüman Türkiye, Komünistlere ölüm" diye slogan atarak yürüyen grubu durdurmak için askeri birlikler havaya ateş açmışlardır. Sağ şiddet eylemcileri (Saat 11.30) şehrin doğu ve batı mahallelerine doğru sızmışlar ve burada bazı evleri ateşe vermişlerdir. Yangını söndürmek için gelen itfaiyeye de ateş açmışlardır.

"Komando taburu tarafından yapılan aramada Yusuflar Mahallesinde bir dere içinde 5 i polis olmak üzere 16 ceset bulunduğu, komando çavuşu, cesetlerin bulunduğu derede başka ölülerin olduğunu belirterek sayının 100 e yakın olduğunu söyledi.

Hürriyet (26. 12. 1978)

"Girilen evlerden ve enkaz altından cesetler çıkarılıyor. Cesetlerin kokmaması için çevre illerden buz istendi. Cuma gününden bu yana örgütlenmiş saldırgan toplulukların yarattığı dehşet ve terör... Ölü sayısı 98, yakılan-yıkılan enkaz altında cesetler bulunduğu, askeri birlikler, girilmeyen Yörükselim Mahallesine giderek kontrol altına aldı. Çamlık tarafında bir topluluk askerlerin üstüne ateş açtı.

"Mağaralı Mahallesinde kokmaya başlayan 16 ceset bulundu. Otopsilerin Belediye Mezbahasında yapıldığı öğrenildi. 2500 kişilik seyyar mutfak Ankara dan getirildi.

"Saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı sakıncalı bulan bir yetkili, "Maraş Müftüsünün resmi araçlarla kenti dolaştığını ve halkı kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan sonra başladığını" öne sürdü.

Cumhuriyet (24. 12. 1978)

"CHP'li ve Alevi yurttaşların ev ve işyerleri ateşe verildi. Alevilerin yoğun olduğu Yörükselim, Yeni Mahalle semtlerinde kurşun yağmuruna tutulan bazı evlerde Alevi yurttaşların satırla hunharca öldürüldükleri, Hastane çevresini de kontrol altına alarak getirilen yaralılara ateş ettikleri, bazılarını kurşuna dizdiklerini öğrenildi.

"Gazipaşa semtinde askerlere sığınan iki kişi eylemciler tarafından geri alınarak bunlardan biri silahla öldürüldü, biri ağır yaralanarak sokakta bırakıldı.

"Saldırganlar, sağlık ocağında görevli iki yaralıyı zorla dışarı çıkararak kurşuna dizmişlerdir. "Saldırganlar, Devlet Hastanesinin çevresini çevirerek hastaneye getirilen yaralılara silahla ateş etmişlerdir. Yaralıları taşıyan ambulans şoförü de silahla öldürülmüştür. "Alevilerin yoğun olduğu Yörükselim, Yeni Mahalle ve Karamaraş Mahalleleri saldırının yoğunlaştığı, katliamların arttığı mahallelerdir. Uzun menzilli silahlarla taranmışlardır. Evler ateşe verilmiştir. Girdikleri evlerde yurttaşları satırla hunharca katletmişlerdir.

Cumhuriyet (25. 12. 1978)

"24. 12. 1978 sabahı saat 10.15 sıralarında sağcı gruplar, sokağa çıkma yasağına karşın kentin sokaklarında birikmişler, bin kişilik bir grup vilayete yürümeye başlamışlardır. Topluluğun dağılmasını isteyen jandarmalara saldırınca aralarında çatışma çıkmış, jandarmalar havaya ateş etmek zorunda kalmışlardır. Ve beş bin mermi yakılmıştır. Sağcıların ellerinde Amerikan yapımı M.I. piyade tüfeklerinin bulunduğu, vilayete yakın bazı binaları ateşe vermişlerdir.

"Yakınlarını kayıp eden çok sayıda yurttaş, vilayet önüne gelerek "Biz bu şehirden gitmek istiyoruz. Bize yardım edin, asker değil, şehri terk için araç istiyoruz" diye bağırıyorlardı.

"YSE Bölge Müdürlüğünün binası, sağcı saldırganlarca işgal edilmiştir. Orada silah dağıtıldığını, Yörükselim, Yeni Mahalle ve Sakarya Mahallesinde iki günden beri mahsur kalan kişileri kurtarmaya giden polislerin üzerine uzun menzilli silahlarla ateş açılmıştır.

"Yapılan saldırılarda gittikleri evlerde kadın-çocukların kurşuna dizildiği, boğazlarının kesildiği, daha sonra ölülere gaz dökülerek evlerin ateşe verildiği bildirilmiştir.

Tercüman ( 25.12. 1978)

"Esma Suna adlı hamile bir kadın yaralı olarak hastaneye getirilmiş. Sezaryen ameliyatıyla bebek alınmış ise de, ancak hem anne hem de bebek ölmüştür.

" 24.12. 1978 günü saat 10.00 sıralarında bir patlama ve silahlı bin kişilik bir grubun hükümet konağına yürümesiyle yeniden yoğunlaşmıştır. Evlerden de askerlerin üstüne ateş açılmıştır. Bu saldırıyı vilayette içişleri Bakanı irfan Özaydınlı da izlemiştir. "Emniyet kuvvetlerinin giremediği mahallelerde patlama ve silah sesleri yoğunlaşmıştır. Bu arada çocukların, kadınların, yaşlıların üzerine gaz, benzin dökülerek yakıldıkları haberi vilayet binasına ulaşmıştır. "Milli Eğitim müdürü Kasım KOÇ, olaylar başlayınca sığınmak amacı ile Çokyaşar Köyü'ne gitmiş: Orada durumun daha feci olduğunu gördüm. 4 kişiyi gözlerimin önünde silahla tarayarak öldürdüler, ölü sayısı en azından 15 dir.

Aydınlık (16. 01. 1979)

"Evimize saldırmışlardı, kaçtık. Mecburen Mahmut KUŞAT'ın (Kürt Mahmut) evine sığındık. Kendisinden korkuyorduk. Bize, "Biraz sonra geleceğim" diyerek dışarı çıktı. O sırada telefon çaldı, telefonu açtım. Telefona çıkan şahıs, "Ben Ahmet YILDIZ'ım" dedi ve Mahmut'u sordu. Kendisine "Evde olmadığını ve benim de akrabası olduğumu" söyledim. "Biz burada komünist Alevileri epeyce öldürdük" dedi. "Elimize geçen komünist kurtulamıyor, doğruca fabrikaya atıyoruz. Nusret (Nusret KUŞAT, Mahmut'un oğlu) islahiye'den bir sandık silah getirdi. Burada pek gözükmemesi için gönderdim. Herhalde eve gelir. Şu anda bizim Bekir ve Mehmet bir Aleviyi çevirdiler. Durum iyi. Bizim gibi yaparlarsa, şehirde hiçbir Alevi komünist sağ bırakmayacağız. Alo sizin orada durum nasıl?" dedi. iyi, iyi burası sakin, dedim ve korkudan kapattım.

"Hemen vilayeti aradım. Çıkan komutana, "15 dakika içerisinde bizi kurtarmazsanız öldürecekler" dedim. Eğitim Enstitüsüne de telefon ettim. Bizi kurtarmaları için yardım istedim. 15 dakika kadar sonra zil çaldı. içeri Mahmut KUŞAT girdi. Hemen telefona koştu. Telefonda Başhekim Çetin DiKER’le görüştü. "Ağabey komünist Alevilerin seni öldürdüğünü duyduk ve çok üzüldük, şükür sağsın" dedi. Evde bulunanlar titremeye başladık. Askeri arabalar o anda geldi. Kurtulduk.

kaynak: http://www.ansiklopedi.ge.../Mara%C5%9F_katliam%C4%B1
Bilanço ve Sonrası...
Ölü sayısı 111 Yaralı sayısı 1000'in üstünde Tahrip edilerek yakılan ev 552 Tahrip edilerek yakılan işyeri 289 Yakılan oto 8.

23-25 Aralık 1978 de Kahramanmaraş'ta yaşamını yitirenler

Abidin UZUNPINAR Sol Ali UZUNPINAR Sol Hasan UZUNPINAR Sol Mehmet ÜNVER Sol Döndü ÜNVER (Ev Hanımı) Sol Zühre ÜNVER (Ev Hanımı) Sol ibrahim ÜNVER Sol Malik ÜNVER Sol Fidan SUNA (Ev Hanımı) Sol Ali SUNA Sol Esma SUNA (Ev Hanımı) Sol Mehmet SUNA Sol Yılmaz BAZ Sol Kezban USTA (Ev Hanımı) Sol ibrahim USTA Sol Yusuf LEVENDiZ Sol Ali AKINCI Sol ismail NERGiS Sol Hasan AKIRMAK Sol Ali YILMAZ Sol Hatice YILMAZ (Ev Hanımı) Sol Hüseyin YILMAZ Sol imam ERGÖNÜL Sol Hüseyin ERGÖNÜL Sol Güllü ERGÖNÜL (Ev Hanımı) Sol Süleyman METiN Sol Ali TRAŞ Sol Zeynep AYDOĞAN (Ev Hanımı) Sol Ali ÜN Sol Kamil ÜN Sol Zekeriya ÜN Sol Gülşen ÜN (Ev Hanımı) Sol Elif BALTA (Ev Hanımı) Sol Kemal ÖZDEMiR Sol Cennet ÖZDEMiR (Ev Hanımı) Sol Ali DOĞAN Sol Mehmet DUMAN Sol Yusuf LAKAP Sol Hasan YÜZÜK Sol Kalender TOKLU Sol Hüseyin TOKLU Sol Zeynep NERGiZ (Ev Hanımı) Sol Aziz TÜZÜN Sol Hasan ILDIRCAN Sol Mustafa ACINIKLI Sol Veli YILDIZ Sol Ahmet YILDIZ Sol Şıbo BEKAN Sol Mahmut ÜNAL Sol Sebahat iŞBiLiR (Ev Hanımı) Sol Hacı Veli iŞBiLiR Sol Ali Rıza iŞBiLiR Sol Mehmet iŞBiLiR Sol Mehmet SAĞLAM Sol Ali SAĞLAM Sol M. Ali BALTA Sol Hasan KÜÇÜKKAYA Sol Hatice GÖRÜR (Ev Hanımı) Sol Hasan ÖZTAŞ Sol Hüseyin CEREN Sol Ali BiLMEZ Sol Hasan BiLMEZ Sol ibrahim BiLMEZ Sol Fatma BiLMEZ (Ev Hanımı) Sol Hacı Bektaş BOZKURT Sol Hasan NERGiZ Sol Ali ASLAN Sol Veysel KALKANDELEN Sol Şah ismail KALAYCI Sol Derviş ZÜLKÜFLÜ Sol Musa FUNDA Sol Abbas KARAKIZ Sol Bayram BiL Sol Musa ALTUN Sol Mehmet TORUN Sol Memili BAKICI Sol Hamza YILMAZ Sağ Ercan KÖŞE Sol Nazım TOSUN Sol Mehdi KÖKLÜ Sağ Osman ANDIZ Sağ Evliya ERMiŞ Sağ Ökkeş DALKIRAN Sağ Mehmet KAHVECi Sağ Mehmet MENGÜCEK Sağ Hacı BIYIKLI Sağ Bünyamin VAROL Sağ Abdullah KANDEMiR Sağ Adem ARMUT Sağ ismail TERCAN Sağ Abdullah POLAT Sağ Mehmet ERGÜNDÜZ Sağ Ökkeş iNCE Sağ Necati PARAMIŞ Sağ Zeki YILDIRIM Sağ Süleyman AYDOĞAN Sağ Cemil KARADUTLU

13 kişinin kimliği tespit edilememiştir.

Hakkında dava açılan sanık sayısı 804

Ölüm cezasını alanlar 29

Müebbet hapis cezası alanlar 7

15-24 yıl arası hapis cezası alanlar 7

10-15 yıl arası hapis cezası alanlar 29

5-10 yıl arası hapis cezası alanlar 259

1-5 yıl arası hapis cezası alanlar 26

Beraat edenler 379

Karar aşamasında firarda olanlar, çeşitli nedenlerle davası tefrik edilenler ve ölümle davası düşenlerin toplamı : 68

Ölüm ve müebbet cezalarının dışındaki diğer hapis cezalarında 1/6 arasında indirim uygulanmış, cezalar daha da azalmıştır.

Mahkemenin kararı, Yargıtay da bozuldu. Yeniden yargılama, Yargıtay süreci vb. idam cezaları uygulanamadı. Hafif cezalarla dosya kapandı.== Kaynaklar==

1) Besim ATALAY, Maraş Tarihi, Dizerkonca Mat., istanbul 1973, s. 72

2) Aydınlık Gazetesi, 12. 01.1979

3) Aydınlık, 03. 01. 1979

4) Sonhavadis ve Milliyet Gazeteleri, 22. 04. 1978

5) Milliyet, 22. 04. 1978

6) Kahramanmaraş Davası Gerekçeli Kararı (Gerekçeli Karar), (1980/92, Karar: 1980 / 520)

7) Hürriyet Gazetesi, 26. 12. 1978

8) Muzaffer ilhan ERDOST, Faşizm v e Türkiye, s. 205 - 206

9) Yenigündem Dergisi, Sayı 38, 23-29 Kasım 1986

10) Cumhuriyet, 26. 12. 1978

11) Hürriyet, 25. 12. 1978

12) Tercüman, 25. 12. 1978

13) Hürriyet, 24. 12. 1978

14) Cumhuriyet , Milliyet, Hürriyet, 26. 12. 1978

15) Milliyet, 27. 12. 1978

16) Milliyet, 25. 12. 1978

17) Cumhuriyet, 24. 12. 1978

18) Hürriyet, 25. 12. 1978

19) Tayfun MATER, 12 Eylül Öncesi-Sonrası

20) Feza KÜRKÇÜOĞLU, V-Özgürlük Dergisi, Sayı 16, 15 Aralık 1998

Retrieved from :http://www.ansiklopedi.ge.../Mara%C5%9F_katliam%C4%B1

detaylı bilgi için: http://www.ansiklopedi.ge.../Mara%C5%9F_katliam%C4%B1
belkide bir insanın türkiye sınırlarında görebileciği en vahşi saldırılardan biridir! şahsen olay sonrası fotolarını gördükten sonra resmen ağlayasım geldi!
benzerleri için:

(bkz: sivas katliamı) (bkz: çorum katliamı) (bkz: malatya katliamı).
solcuların camileri aladığı, alayacağı veya silahlanıp saldırı hazırlıkları yaptığı, şehir şebeke suyuna zehir katıldığı gibi spekülatif haberlerle ortamı gerip 19 Aralık 1978'de gerçekleştirilen üzücü olay.
kızıl.org'un bu konu hakkındaki yorumunu okumak için;
(bkz: kızıl org gözüyle maraş katliamı)
resmi olarak 111 kişi öldü. gayri resmi kaynaklara göre ise ölü sayısı 500 ün üstünde ve binlerce yaralı var. dönemi yaşanlardan biri
"-bir şekilde maraşa girmeyi başardık, çünkü oraya girmek kefeni giymek anlamına geliyordu yerdeki kan izleri ve havayı kaplayan siyah bulutu hayatım boyunca unutamadım" diyerek olayın boyutunu daha iyi anlatıyor. dönemin başbakanı bülent ecevitin ölümünden sonra ortaya çıkan bir dosyada katliamın planlı olduğu iddiaları artmakla birlikte öne çıkan iki isim dikkat çekiyor bunlardan biri dönemin genel kurmay başkanı diğeri ise alparslan türkeş. ayrıca maraş katliamı sırasında kahramanmaraş emniyet müdürü bugün içişleri bakanı olan abdülkadir aksu dönemle ilgili açıklama yapmaktan hala çekiniyor.

(bkz: maraş ı unutmadık unutturmayacağız)
insanlığımdan utanmama neden olan olaylardan birisidir. eminim ki eğer bir tanrı varsa o da elleriyle yüzünü kapatmaktadır bu olay yaşanırken...
benzeri için: (bkz: sivas katliamı)
Bülent Ecevit'in ölümünden sonra arşivinden şöyle bir belge çıkmıştır:

"CHP iktidarı devraldıktan sonra vuku bulan büyük olayların (Malatya, Sivas, Kahramanmaraş) çıkacağına dair 1-2 ay evvelinden haber verilmediğinden yüzlerce vatandaşımızın can ve mal kaybına sebebiyet vermişlerdir. Önceden haber vermek bir tarafa olayın yaratılmasında en etkin rol oynamışlardır. Nitekim Kahramanmaraş olayı MiT'ten müşterek planlamaları ile çıkarılmıştır. Türkeş oraya ...'in tavassutuyla ....'u tayin ettirerek Güney Bölgesi'ni ele geçirmiş ve Maraş olayını rahatlıkla tertip ettirmiştir.

MiT olayın içinde olmasaydı Maraş'tan her türlü istihbaratı aylar evvel alır ve olayın zuhur etmesine meydan vermezdi. MiT, CHP zamanında büyük olayları yapan ve yaptıran MHP'lilere ait bilgileri saklamış, sıkıyönetim mahkemelerine sadece sola ait raporların verilmesi hususunda Türkeş, MiT'teki elemanlarına talimat vermiştir."

http://www.nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=7132
insanlıktan nasibini almamış insan olmayanların* yaptığı; kınanmak dışında, insanın sinirlerini bozan sineye çekilemeyecek kadar iğrenç bir olay...
"yüksek şiddet olayları" haricinde özgür ve demokratik, hümanist bir katliamdır. galileo öyle buyurdu zerdüşt.

bir de şu var ki, bugün bu ahali iktidarca sahiplenilmekte ve zengin edilmektedir. katilleri zengin eden düzen, herhalde en "özgür" ve "rahat" düzendir. ya da tam tersi -ki orasını galileli peygamber bilir ancak.

komik bir önerme daha var:
bugün 400bin euro "yasal" kanallarla ülkeye aktarılabiliyor neyse ki. ya o günler olsaydı?.. başka hangi katliamlar gerçekleştirilecek, hangi varlıklar yok edilecekti?

oysa şimdi ne güzel. transparan ve açık açık. katliam bitti sanıyoruz bazen ve yanılıyoruz. devam ediyor. ama türk toplumunun bilincine karşı bu sefer.

kan yok,
gölge yok.

ya da hepsi var da,
adam yok.

(bkz: innocence and irony)
19 Aralık günü aylardır hazırlanan katliamın ilk kıvılcımı çakıldı. O günlerde Çiçek Sineması nda bir film oynamaktadır. Sovyetler Birliği nde yaşayan Türklerin esaretten kurtuluşunu anlatan Güneş Ne Zaman Doğacak filmine faşistler yoğun bir ilgi göstermiştir. Filmin oynadığı 19 Aralık günü sinema salonuna bir dinamit atıldı. Patlama önemli hasara yol açmazken çıkan kargaşayla birlikte önceden gelip sinemaya yerleşmiş sivil faşistler tarafından Solcular sinemayı bombaladı denilerek filmi izlemeye gelenler yönlendirildi. Ardından da sinema salonundaki faşist güruh sokağa çıkarak Müslüman Türkiye, Komünistlere Ölüm sloganlarıyla yürümeye başladı. 150-200 kişilik grup daha sonra Çiçek sinemasının yakınındaki CHP il binasına saldırarak burayı kundakladı. Sinema salonunun önünde bunlar olurken bombayı atan Ökkeş Kenger Ankara ya telefonla işi başardığının haberini veriyordu. Maraş ÜGD Şubesi Başkanı Mehmet Leblebici ile ikinci başkan Mustafa Kanlıdere bu provokasyonu tertiplemiş, Ökkeş Kenger de uygulamıştır. Çiçek sinemasının bombalanması yeni gelişmelerin habercisiydi. Ertesi gün yani 20 Aralık ta ise Aleviler tarafından işletilen Akın Kıraathanesi bombalandı. 21 Aralık ta Endüstri Meslek Lisesi öğretmenleri TÖB-DER li Mustafa Yüzbaşıoğlu ve Hacı Çolak okul çıkışında faşistler tarafından katledildiler. TÖB-DER li iki öğretmenin vurulduğu haberi tez yayıldı. iki öğretmenin hastaneye kaldırıldığını duyan halk, devrimciler Yörükselim mahallesindeki hastanenin önüne toplandı. Halk iki öğretmenin durumunu öğrenmeye çalışıyor, diğer yandan da kan vermek için hastaneye başvuruyordu. Gergin bekleyiş geç saatlere kadar sürdü. Bu arada faşistler de toplanmış halkı taciz etmeye çalışıyorlardı. Karşılıklı sloganlar atılıyordu. Bir süre sonra hastane önüne bir komando birliği geldi. Birlik faşistlerle halkın arasına konumlandırıldı. Kısa süre sonra ise komandolar yerlerini terk ederek, devrimci-demokrat kitlenin arka tarafına yerleştiler. Bir süre sonra da bu yer değişikliğinin amacı anlaşıldı. Komando birliği sürekli olarak halkı tahrik etmeye çalışıyor, saldırgan tavırlara giriyordu. Nihayetinde saldırıya geçtiler. Dertleri kitleyi faşistlerin olduğu tarafa doğru dağıtıp, her iki yandan kuşatmaya almaktı. Ertesi gün sıra cenaze törenine gelmişti. Başta Yörükselim mahallesi olmak üzere, işçisiyle, memuruyla, öğrencisiyle ve çevre ilçe ve köylerden gelenleriyle tüm halk hazırlıklarını yapmıştı. Mustafa Yüzbaşıoğlu ve Hacı Çolak kitlesel bir şekilde uğurlanacaktı. Düzenli kortejler oluşturuldu. Cenaze korteji hastaneden Ulu Camii ye doğru yürüyüşe geçti. Herkesin dilinde bu faşist cinayeti lanetleyen marşlar vardı. Binlerce insan hep bir ağızdan Hoşt hoşt köpekler; Vatan sizden ne bekler sloganlarıyla yürüdüler. Cenazede yeni çatışmaların çıkabileceği düşünülüyordu. Zira faşistler de hazırlık yapıyorlardı. Camilerde Alevilerin, komünistlerin namazı kılınmaz diye fetvalar veriliyor, Bağlarbaşı Camii imamı vaazda avaz avaz bağırıyordu; Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP li Sünni imansızları temizleyeceğiz... Kortej Ulucami ye yönelirken ilk çatışma kalenin önünde yaşandı. Kale çevresine toplanan MHP liler taşlı-sopalı olarak cenaze kortejine saldırdılar. Ulu Camii nin önü ise tam bir savaş alanına dönmüştü. Jandarma ve polis, faşistlerin saldırısı için gerekli tertibatı çoktan almıştı. Cenazeye katılanlar gözaltına alınırken, faşistler azgın saldırılarını sürdürüyorlardı. Tam bir kaos ortamı hakimdi. Cenazeye katılan binlerce insan faşistlerin taş, kurşun yağmuru altında kendini savunmaya, korumaya çalışıyordu. Cenazeye katılan kitle tüm olanaksızlıklarına rağmen bu saldırıyı püskürtmeye çalıştı. Ara sokaklarda çatışmalar sürdü. Kitle dağılırken faşistlerin yeni hedefi Trabzon caddesindeki Alevilerin, CHP lilerin dükkanları oldu. Birçok iş yeri yakıldı, tahrip edildi. 3 kişi katledildi... Katliam... 23 Aralık günü ise katliama başlandı. Mağralı, Serintepe ve Yörükselim, Namık Kemal, Karamaraş gibi Alevi halkın yaşadığı mahallelerde eşi görülmemiş bir vahşet yaşandı. Devlet adım adım ağlarını örmüş şimdi sıra kan dökmeye, halkı, devrimcileri ezmeye gelmişti. Herşey hazırdır. Alevilerin, solcuların evleri önceden işaretlenmiş; Maraş ın ilçe ve köylerindeki faşistler de şehre yığınak yapmışlardı. Ordunun o gün yapılacaklardan haberi vardır. Ordunun olaydan haberdar olduğu Maraş katliamı davası tutanaklarına kadar yansımıştır. Askerler ona göre konumlanırken polis ise ortalıkta yoktur. O zamana kadar halka yönelik saldırılarda polisler ve sivil faşistler ortalıkta görülürken, ordu gerçek niteliğini gizlemeye çalışmıştı. Halk içinde ordunun bu saldırıyı önleyeceğini düşünenler de vardı... Fakat katliam günlerinde ve sonrasında ordunun yüzü daha net görüldü. Ordu katilleri seyrederken, katliam sonrasında ise halka, devrimcilere saldırmıştı. Dönemin Paşası, Sıkıyönetim komutanı Yusuf Haznedaroğlu baskı ve işkence politikasını süreklileştirmiştir. Öyle ki anaların eline evlatlarının işkencede çekilmiş tırnakları verilmiştir. Faşistler, şeriatçılar evleri yakmaya başladılar. Faşistler sabah erkenden Müslüman Türkiye, Ordu Millet el ele sloganıyla saldırıya geçmişlerdi. Ellerinde makineli tüfekler, bombalar, dinamitler, satırlar vardır. Yörükselim mahallesine bu sırada askerler gelmişti. Halk toplanarak askerlerin önüne çıktı. Subayın önü kesildi, neler olduğu soruldu. Jipten inen subay ise birşey yok, evlerinize girin, biz buradayız, gerekeni yaparız diyerek kitlenin dağılmasını istedi. Bundan sonra askerler geri çekilerek ortalığı tümden eli kanlı faşistlere, şeriatçılara bıraktılar. Serintepe den dumanlar yükseliyordu. Burası yeni bir mahalleydi. Afşin, Göksun gibi Maraş ın ilçelerinden gelenler yerleşmişlerdi. Canını kurtaran Yörükselimdeki akrabalarının yanına geliyordu. Serintepe ile Yörükselim arasındaki derede birçok insan vuruldu. Cesetler işkenceden tanınmaz haldeydi. Birçok aile ise tümden yok oldu. Hamile kadınların karınları deşildi. Kadınların kolları kesilerek bilezikleri çalındı. Evler yağmalandı. içindeki eşyalarla birlikte yakıldı, çocuklar ağaçlara çivilendi. Halk Yörükselim mahallesinde ise belli evlere toplanmıştı. Ölüler sokak ortasında duruyordu. Yaralılar insanların toplandığı evlerde bekletiliyordu. Zira yaralıların hastaneye götürülmeleri, tedavi edilmeleri gibi bir durum söz konusu değildi. Hastane etrafı faşistler tarafından kuşatılmıştı. Hastaneye gelenler kurşunlanıyordu. Faşist Başhekim ve doktorlar da hastaneye gelebilen yaralıları kaderleriyle başbaşa bırakıp ölüme terk ediyorlardı. Nitekim müdahale edilmediğinden veya kan kaybından dolayı ölen çok insan vardı. Maraş ta halk tüm dinamikliğine karşın saldırıya karşı yeterince hazırlıklı değildir. Sol örgütlerin çoğunluğu kendi aralarında çekişmekten dolayı halkı örgütlemekten çok uzaktı. Yani bir örgütsüzlük söz konusuydu. Fakat örgütsüzlük gibi, hazırlıksızlık gibi önemli dezavantajlara rağmen halk faşist saldırılara boyun eğmedi. Satırlarla, silahlarla, bombalarla saldıran faşist güruha karşı dişiyle tırnağıyla direndi. Kadınlı erkekli taşlarla sopalarla faşistlerle çatıştı. Öyle ki yer yer taşlarla bile faşistlerin püskürtüldüğü oldu. Özellikle yüksek binaların üzerine kurulan makineli tüfeklerle üzerimize sürekli ateş ediyorlardı. Halkla sivil faşistler, kontrgerilla elemanları yüz yüze çatışıyordu. Sabah saatlerinde halkı zorla kandırarak evlerine sokan subaylar, tanklar, kariyerler, askeri birlikler kaybolmuşlardı. Tek bir asker yoktu. Bir yandan 2-3 katlı binaların üzerinden ateş edilirken diğer yandan ise otomatik silahlı sivil faşistler ve kontrgerilla elemanları sokak köşelerinden üzerimize sürekli ateş ediyorlardı. Katliam sonrası Yörükselim bu kez askerler tarafından işgal edilmiştir. Acı içindeki halk ölüleriyle yaralılarıyla ilgilenmektedir. Daha doğrusu kim öldü kim kaldı onu öğrenmeye çalışmaktadır. Ona bile izin verilmiyordu. Kim yaralı, kim ölü bilinmiyordu. Sokaklarda kan, ölüm ve bir de yakılmış, yıkılmış kömüre dönmüş evler... Faşist güruh katliamını tamamlamış geri çekilmişti. Devlet adım adım örgütlediği katliamın sonuna gelmişti. Şimdi sıra katledilen, her türlü zulme maruz kalan halkı iyice sindirmeye gelmişti. Katliamın ilk gününde görünüp birşey olmaz diyerek halkı evine kapatmaya çalışan askerler birden ortaya çıkmıştı. Üstelik günler sonra Kayseri den askeri birlikler bile getirilmişti. Ama bu kez katliama uğrayan halk hedefteydi. Mahallenin etrafı tanklarla kuşatıldı. Dört bir yana makineli tüfekler kuruldu. Tabii yönü halka dönük. Ölmeyenler gözaltına alınmaya, evler didik didik aranmaya başlandı. Başbakan Ecevit ise bu sıralarda sıkıyönetim ilan etti. Ecevit için seyircisi olduğu Maraş katliamı, sıkıyönetim ilan edip, tekeller için sömürüyü, baskıyı tırmandırmanın vesilesi oldu. Faşist terörden sonra devletin resmi terörü de sıkıyönetimin ilanıyla devreye sokulmuş oluyordu. Böylelikle sivil faşist çetelerin giremediği yerlere devlet askeriyle girip yapılması gerekeni yapacaktı. CHP liler Seni Karaoğlan a kurban ediyoruz diye katledilirken Ecevit işlenen cinayete, yaratılan vahşete ortak oluyordu. Katliam sonrası halk kendi olanaklarıyla yaralarını sarmaya çalıştı. Devlet sıkıyönetimiyle, gece sokağa çıkma yasağıyla, sokak başlarını tutan askerleriyle iş başındadır. Halk açtır, yoksuldur. Kışın en şiddetli zamanında sokaktadır. Başını sokacak bir yer bulamamaktadır. Evler yanmış, yıkılmış; zaten yoksul olan halkın elinde hiçbir şey kalmamıştır. Öte yandan asker tarafından halkın üzerinde terör estiriliyordu. En vahşi katliamlara uğrayanlar, eşini, çocuğunu, sevdiklerini kaybedenler bu kez de işkencehanelere taşınıyordu. Günlerce süren işkenceler, yıllara varan hapislikler...
http://www.youtube.com/watch?v=aVSICOXOkmM
"Maraş olaylarındaki sis perdesi aralandı. Olay MiT projesi

Maraş olaylarını MiT organize etti"

BÜLENT ECEViT'iN ÖZEL ARŞiViNDEN ÇIKAN BiR RAPORDA TEK TEK iSiMLERE YER VERiLEREK BU iDDiADA BULUNULUYOR:

ÜÇ GÜNLÜK VAHŞETiN KRONOLOJiSi

16 Aralık 1978: Çiçek Sineması'nda, ülkücülerin gözde filmi 'Güneş Ne Zaman Doğacak' gösterimdeydi. Film arasında sinemaya bir ses bombası atıldı. Sonradan adının Ökkeş Kendir (Şendiller) olduğu anlaşılacak olan genç, telefonla gazetelere, "Komünistler sinemayı bombaladı" haberini verdi. Olaylar için ilk fitildi.

20 Aralık'ta, sol görüşlü iki öğretmen akşam okullarından döndükleri sırada yol ortasında vurularak öldürüldü.

21 Aralık'ta solcular ve Alevilerden oluşan büyük bir kalabalık cenazeleri almak üzere devlet hastanesi önünde toplandı. Bu sırada şehrin başka bir noktasında da sağcılar ve özellikle Sünni halk toplandı. Günlerden cumaydı.

Cenazeleri alan sol görüşlü ve Alevi kitle, kentin merkezine doğru ilerlerken, diğer grup tarafından taşlanmaya başlandı. Hedef, cenazeleri Ulu Cami'ye sokmamaktı.

Atılan taşların yanı sıra sopalı saldırı da başladı, silah sesleri duyuldu; cenazeler omuzlardan düşerek yerde kaldı. Polis de kalabalığı dağıtmak için havaya ateş açtı.

Olaylar 22 Aralık'ta da devam etti. Kargaşada, solcuların ateşi ile üç sağcı öldü; bu haber ortalığı daha da karıştırdı.

23 Aralık'ta Alevi mahallerinin etrafı sarılmış; maskeli ve silahlı bir grup mahalleye saldırıya geçmişti.

Katliam üç gün sürdü, asker yoktu; ancak üç gün sonra asker devreye girdi.

MARAŞ OLAYLARINI MiT ORGANiZE ETTi

Maraş'ta olaylar 19 Aralık 1978'de başladı

Resmi rakamlara göre 111 kişi öldü

iddialara göre ise rakam 200'ün üzerinde

Asker üç gün olaylara müdahale etmedi

Olayların ardından 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi

Olaylar tarihe Alevi-Sünni çatışması olarak geçti

12 Eylül darbesi yolunda önemli bir adım kabul edilir

Ankara'daki ABD Büyükelçiliği ikinci Kâtibi Alexander Pack, kanlı olayların başlangıç tarihi olan ve resmi rakamlara göre 111 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin de yaralandığı 19 Aralık 1978'den kısa bir süre önce Kahramanmaraş'taydı. Yine benzeri bir senaryonun ortaya konduğu, onlarca kişinin öldüğü, yüzlerce Alevi'nin kenti terk ettiği 28 Mayıs 1980'den önce de Çorum'da. Hatta Malatya ve Amasya'yı da ziyaret etmişti. Tercümanıyla birlikte ziyaret edip görüştüğü kişilere yönlendirdiği sorular ise aynıydı: "Bu ilde Sünni-Alevi çatışması çıkar mı? iran tipi, dine dayalı bir siyasi irtica olasılığı nedir?" Bu soruları yönlendirdiği kişilerden biri de dönemin AP Çorum il Başkanı Ali Ayhan Çetin: "Bana, 'iran'da siyasi atlama yapıp, iran'ı kaybettik. Türkiye'yi kaybetmek istemiyoruz' anlamında görüşlerini belirtti" diyor. Görüştüğü diğer isim Çorum olaylarında saldırılara maruz kalan Sadık Eral ise şunları söylüyor: "Bu dönemde gittiği her yerde olaylar çıkmasıyla bilinen Pack denilen kişinin CIA ajanı olduğu biliniyor. Kahramanmaraş, Malatya, Çorum ve Amasya'da da görüşmeler yaptığı, bu görüşmelerinde de gerek MHP'den gerek CHP'den gerek AP'den, değişik insanlarla temasta bulundu. Bu insanlara da genellikle Çorum'daki gelişmelerin bir sağ-sol ekseninde mi, yoksa bir Alevi-Sünni ekseninde mi olacağını sordu, bu konudaki tahminlerini aldı. Çorum'da uzun süre kalmıştı." Pack, Çorum olaylarından kısa bir süre sonra sessiz sedasız Türkiye'yi terk etti....

http://www.haberpark.com/...dx0hz4bozill1Uf7cMP6gYA1h
Bu bilgiler Mehmet Ali Birand, Hikmet Bila ve Rıdvan Akar'ın kaleme aldığı, "12 Eylül. Türkiye'nin Miladı" adlı kitapta yer alıyor. ABD Büyükelçiliği ikinci Kâtibi Alexander Pack, o dönemde bu illeri neden ziyaret edip ilginç sorular yöneltmişti? Amacı neydi? Bunun gibi daha pek çok soru Çorum'un yanı sıra Maraş olayları için de geçerli. Çünkü bu olayların üzerinden yaklaşık 28 yıl geçmesine karşın hâlâ pek çok soruya yanıt bulanamıyor. Bunlardan biri de, Bülent Ecevit'in arşivinden çıkan 3 Ocak 1979 tarihli bir rapor ya da 'özel not'.

Başbakanlığı döneminde Bülent Ecevit'e gönderilen 3 Ocak 1979 tarihli bir rapor ya da özel not, Maraş olaylarını MiT'ten bazı isimlerin organize ettiğini ileri sürüyor. Bülent Ecevit'in üzerine düştüğü, "Ekli bilgi çok ciddi bir kaynaktan verilmiştir. Değerlendirilmesinde yarar vardır. B.E." notu ve raporda yer alan bilgiler oldukça ilginç ve düşündürücü.

Bu isimler organize etti

Dokuz madde ve sonuç bölümünden oluşan raporun en ilgi çekici bölümü, "(...) vuku bulan büyük olayların (Malatya, Sivas ve Kahramanmaraş) çıkacağına dair bir-iki ay evvelinden haber verilmediğinden (...)". Diğer bölüm ise "(...) yeni vuku bulan Kahramanmaraş olayı, Türkeş ve Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yusuf Ö. başta olmak üzere, MiT'ten Şahap H., Ali K., Mehmet K., Avukat Metin E., Nart K.'nın müşterek planlamaları ile çıkarılmıştır." Bugüne kadar, özellikle Maraş ve Çorum olaylarında MiT'in parmağı olduğuna dair iddialar ortaya atılıyordu. Ancak ilk kez açık açık isimlere yer veriliyor. Biz de soyadları bizde saklı kalmak üzere isimlerini yayımlıyoruz.

Olaylardan yaklaşık 28 yıl sonra gün ışığına çıkan bu isimleri içeren rapora Rıdvar Akar ve Can Dündar ulaştı. Bu ve benzeri birçok bilginin yer alacağı kitap ise önümüzdeki günlerde ince Yayınları'ndan çıkacak. Dündar, konuya ilişkin şunları söylüyor: "Ecevit'in ölümünden önce evindeki arşivinde, izni ile araştırma yaptık. Arşivde gerçekten önem taşıyan tutanakların, raporların bulunduğunu gördük. Maraş'a ilişkin olan, bu önemli belgelerden bir tanesiydi. Anlaşılan o ki MiT içinde, Bülent Ecevit başbakanlığa geldiği zaman bilgi aktaran bazı çevreler vardı. Ve bunların ciddi haber kaynaklarının olduğu da Ecevit'in üzerlerine düştüğü notlardan anlaşılıyor; şu an sizde olan da bu belgelerden biri. Bu bir ihbar mektubu, o nedenle ihtiyatla yaklaşmak gerekir ama hem resmi görevli bir istihbaratçıdan gelmiş olması hem dönemin başbakanının ciddiye alıp ilgilenilmesi gerektiğini düşünmesi bizim için önemli ve anlamlı kılıyor. Ecevit, bu belgeye ilişkin değil ama genel olarak; 'Biz iktidarımız süresince bunların üzerine gitmeyi çok istedik ama başta yeterince güçlü değildik, geldiğimizde de yeterince zaman yoktu' diyordu."

Ecevit'in özel arşivine giren diğer bir isim Rıdvan Akar ise şöyle bir yorumda bulunuyor: "Ecevit'in başbakan olduğu döneme ilişkin, MiT'le ilgili iki farklı rapor bulunuyordu. içerik olarak bakıldığında; teşkilat içinde kendilerini sosyal demokrat ya da Atatürkçü olarak nitelendiren MiT elemanları tarafından Sayın Ecevit'e hazırlanmış. Sizdeki raporda ise bir istihbaratçı, teşkilattaki MHP ve AP'li kadrolaşma ile ilgili tek tek isim vererek adeta ihbar ediyor. Ancak bana göre asıl önemli olan şu; Maraş olayları ile ilgili çok önemli bir meseleden söz ediliyor; ancak Bülent Ecevit, konuya ilişkin bir tasarrufta bulunmamış, soruşturma açmamış, ihbar kabul etmemiş. Raporun üzerinde Ecevit'in 'ciddi bir kaynaktan verilmiştir' notu var. Maraş, Türkiye'yi darbeye götüren en önemli taşlardan biridir. Sonuçta olaylara üç gün süreyle asker müdahale etmemiştir. Bu soruyu yönelttiğimiz Kenan Evren, 'Yeterli gücümüz yoktu' diyor. O dönemde Türkiye'nin askeri gücü 500 bindi. Alexander Pack olayı da çok ilginç. Özellikle kitle katliamlarının olduğu yerlerde dolaşması ilgi çekici. Pack'in, 1970'lerin Anadolu coğrafyasında il siyasilerine gidip buralarda Alevi-Sünni çatışmasının olup olmayacağını sorması ve ardından söz konusu yerlerde Alevi-Sünni adı altında olaylar yaşanması araştırmaya son derece değerdir. Yaptığı görüşmelerde, 'Biz iran'ı kaptırdık ancak Türkiye'yi kaptırmayacağız' demiştir.

Bu, ABD'nin iran müttefikini kaybettikten sonra Türkiye'ye ilişkin önlemler aldığı anlamına gelmektedir. Askeri darbeden hemen sonra Başkan Carter'in kulağına fısıldanan 'Bizim çocuklar yaptı' cümlesi ile. Pack'in soruları arasındaki bağlantı araştırılmalıdır. Pack'in Türkiye'den ayrıldıktan sonra ABD'de de hangi kurumlarda çalıştığının ortaya konulması bile çok önemlidir."

http://www.haberpark.com/...dx0hz4bozill1Uf7cMP6gYA1h
GAZETECi RIDVAR AKAR VE CAN DÜNDAR'IN, ECEViT'iN ÖZEL ARŞiViNDEN ULAŞTIĞI RAPOR:

"Ciddi bir kaynaktan gönderilmiştir. B.E."

3 Ocak 1979 tarihli bu rapor ya da bilgi notunun üzerinde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in kendi el yazısıyla, "Ekli bilgi çok önemli bir kaynaktan verilmiştir. Değerlendirilmesinde yarar vardır. B.E." ibaresi yer alıyor. Rıdvan Akar ve Can Dündar'ın, vefatından önce izniyle, Bülent Ecevit'in arşivinde elde ettikleri bu 'özel notu' aynen yayımlıyoruz. Yani imla hatalarını ya da tashihlerini düzeltmeden. Sadece anlaşılmayan bazı kelimelerin doğrusuna parantez içerisinde yer vererek:

2- C.H.P. iktidarı devraldıktan sonra, vuku bulan büyük olayların (Malatya, Sivas ve Kahraman Maraş) çıkacağına dair bir iki ay evvelinden haber verilmediğinden yüzlerce vatandaşımızın can ve milyonlar mal kaybına sebebiyet vermişlerdir. Önceden haber vermeleri bir tarafa, üstelik olayın yaratılmasında en etkin rol oynamışlardır. Nitekim yeni vuku bulan Kahraman Maraş olayı, başta Türkeş, Kahraman Maraş Milletvekili Mehmet Yusuf Ö. olmak üzere, MiT'ten Şahap H. Ali K, Mehmet K., Avukat Metin E., Nart K.'ın müşterek planlamaları ile çıkarılmış. (Soyadları bizde saklı)

3- Teşkilatın en iyi, dürüst, şerefli, kanunların uygulayıcısı olup, 1975-1976 senelerinde Adana ve bölgesi Daire Başkanlığı yapan Selahattin Y., gerek Anarşik olaylar ve gerekse Silah Kaçakçılığının en çok vuku bulduğu Adana Bölgesi'nde gösterdiği insan üstü gayretle tamamiyle yok etmiş, en sonunda uzun takip sonunda yakaladığı 12 MHP'li Genel Savcılığa teslim edip tevkifini isteyince, yardımcısı, Mart K. (Editörün notu: Doğrusu Nart K. olabilir) gizlice durumu Şahap H'ye, o da Türkeş'e bildirince Türkeş Gençlerin tevkiflerini önleyemeyince, bu kere Selahattin Y.'un Adana'dan uzaklaştırılması için her çareye baş vurmuş neticede; Teşkilatın üstten yaptıkları ba...?...ları şerefine yediremeyerek emekliye ayrılmak mecburiyetinde kalmıştır. Selehattin Y.'un ayrılmasıyla Adana Bölgesini ele geçiren Türkeş, derhal oraya Şahap H.'in tavasutuyla Nazif A.'u tayin ettirerek Güney Bölgesi ele geçirmiş ve Kahramanmaraş olayını hatlıkla tertip ettirmiştir. Eğer MiT olayın içinde olmasaydı, muayyen m........? rakları olan Kahramanmaraştan her türlü istihbaratını aylar evvel alır v....? (ve) olayın zuhur etmesine meydan vermezdi.

4- M:H:P nin bir organı haline gelen MiT, C:H:P: zamanın meydana g...? Len büyük olayları, yapan ve yaptıran M:H.P: lilere ait hiçbir istihbarat ve bilgi verilmeyip saklanmış, sadece sola ait bilgiler aktarılmak suretiyle olayı sola mal etmiştir.

5- Kurulan sıkı yönetim mahkemelerine, sağa ait raporların verilmemesi, sadece sola ait raporların verilmesi hususunda Türkeş'in MiT'deki bu elemanlarına talimat vermiştir. Bu şahıslar aynı uygulamanın çabası il.....? (ile) solu mahkum ettirmek, sağı serbestliğe kavuşturmaya çalışmaktadır. Bu uy.....? lama (uygulama) Türkeş'in tlimatı (talimatı) dahilinde çok gizli tutulmaktadır.

ALINACAK ÖNLEM VE TEDBRLER (TEDBiRLER)

Türkiye'deki olayların önlenebilmesi için, MiT'in tam manasıyla görev yapmasına bağlıdır. Bu yapılmadıkça hiçbir olayın önlenmesine imkân ve ihtimal asla olamaz zira bugün MiT gayesinden saptırılmış olup MHP'nin ülkü ocakları durumuna gelmiştir. Olayın zuhur edeceğini önceden haber vermesi gerekirken, bilfiil olayın yaratılması faali durumuna gelmiştir.

Bir dakikalık zaman kaybına meydan verilmeden raporda belirtilen kişilerin görevlerinden uzaklaştırılmasını, hareketin teşkilat içerisinde daha fazla genişletmeden çnlemek (önlemek) lazımdır.

Ayıracağımız bu kişiler yerine getirilecek kişilerin de çok iyi seçilmiş olması şarttır. Hepsini bir anda görevden alma imkanı yoksa,...?., başta tayin işlerini yapan idari işleri başkanı Teyfik K. (soyadı Tempo'da saklı) derhal..?., görevinden alınmasını, onun yerine, Selehattin'in atanmasını Selehattin Y. Atandıktan sonra o bu şahısları ve bunların paralelinde olan kişilei (kişileri) tamami ile ayıklar, teşkilat rayına oturarak asli görevine yöneltikten (yöneltildikten) sonra bü? (bu) anarjik olaylar önlenir. Hükümet ve memleket de huzura kavuşur.

Eski Adana ve Bölgesi Daire Başkanlığından zoraki emekliye se..?len (sevk edilen) Selahattin Y., bütün teşkilat fertlerinin en küçüğünden en büyüğüne kadar tanıdığı gibi, dürüstlüğü (,) cesurluğu, vazifeye düşkünlüğü, hatasız iş yapmıyacağı (yapmayacağı) vazifesini tam yapanı takdir, yapmıyanları (yapmayanları) tekdir ettiğini vazifede bıraktırmayacağı hususları herkesçe bilindiği için, idari işlere atmasıyla bütün teşkilat üzerinde büyük bir etki yapacaktır, Türkeş'ciler ..?necek (Türkeşçiler tükenecek), diğerleri cesaretlenecek-tir. Bu moral büyük etki yapacaktır.

http://www.haberpark.com/...dx0hz4bozill1Uf7cMP6gYA1h
Bu nedenle Teyfik K.'nın, idari işler Başkanlığından alınıp pasif bir göreve, Selahattin Y.'un da idari işler Başkanlığına atanması ..?pılırsa (yapılırsa), anında Teşkilatın %50? Düzeldiğine kanatınız hasıl olsun.

SONUÇ:

Yukarıda arz ve izah ettiğim hususlar vatan ve millet sevgisinden ileri gelmektedir. Milletimizin huzura kavuşması, kardeşin kardeşe düşman edilmemesi, şimdiye kadar zuhur etmiş olan acıların son bulması, yenisinin zuhur etmemesi için, hadiselerin kökeninde yatan MiT teşkilatında gereken bu acil organizasyonun yapılmasını önemle arz ederim. 3/1/1979

HAMiT H.

"Babamın da başbuğumun da ömürleri iftiralarla geçti"

Ecevit'e iletilen 'özel not'ta, Maraş olaylarını tertipleyenlerden biri olarak adı geçen, aynı zamanda Alparslan Türkeş'in akrabası olan Şahap H. ile ilgili iddiayı, oğlu, MHP'de siyaset yapan Hamit H.'ye sorduk: "Bu yeni bir şey değil, bu tamamıyla solun, rahmetli Türkeş'in akrabası diye babamla uğraşmalarının sonucu. Bazı senaryo düşkünlerinin yaptığı bir şey. '1 Mayıs'ı devlet yaptırdı, Maraş olaylarını devlet yaptırdı' diyorlar; devlet vatandaşına böyle bir şey yapar mı? Büyük bir suçtan söz ediliyor, varsa devlet bu suçu boş bırakır mı? Ecevit, başbakandı, varsa neden boş bıraktı? Yapsaydı bir şeyler olmaz mıydı? Babamın da rahmetli başbuğumun da ömürleri böyle iftiralarla geçti. Ortada senaryo var, yöneltilen suç var, kanıt yok. Bu üzerinde konuşmaya bile gerek olmayan bir şey, raporu kimin yazdığı bile belli değil. Bunlar tamamen iftira. Devlet kendisine böyle bir şey yapmaz, yapsa eline ne geçecek?"

EDiP Ö.

"Beni Maraş'ta MiT sorguladı"

Ecevit'e iletilen 'özel not'ta, Maraş olaylarını organize eden isimlerden biri olarak dönemin MHP Milletvekili Mehmet Y. Ö. de yer alıyor. Biz de konuyu, MHP'nin eski milletvekilerinden, bugün BBP'de siyaset yapan oğlu Edip Ö.'ye sorduk: "Kahramanmaraş olaylarından takriben bir sene önce benimle birlikte birçok genç göz altına alındı; 1978'in 15 Nisan'ında MHP, Ankara'da büyük bir miting gerçekleştirdi. Babam partinin milletvekili, ben de stajyer avukatlık yapan, 23 yaşlarında, partinin sempatizanıyım. Mitingde yer alan mehter takımı da Maraş MHP Teşkilatı'nın mehter takımıydı. Mehter takımı başta olmak üzere, Maraş'tan mitinge gidenlerin hepsi, dönüşlerinde 16 Nisan sabahı gözaltına alındı; gerekçe olarak ise Maraş'ta o güne kadar meydana gelen bombalama gibi olaylar gösterildi. Ben de bir gün sonra 17 Nisan'da Maraş'a gittim; babamın bürosunda oturuyorum, bir tanıdık polis gelip bana, 'Biraz evvel kulağımla duydum; seni gözaltına alınanların arasına almak istiyorlar, biraz dikkat etsen iyi olur. MHP milletvekilinin de oğlunu alırsak iş iyi olur diye konuşuyorlardı' dedi. Akşam eve gittikten sonra polisler gelip evi arayarak beni de alıp diğer kişilerin yanına götürdüler.

Oldukça işkence gördüm. Beni sorgulayanlar arasında 'Ankara'dan MiT'ten geldim, bizi hükümet gönderdi. Senin suçlu olduğuna inanmıyoruz, ama bu suçları kabul etmen lazım' diyenler vardı. imzalatmak istedikleri ise Maraş'ta meydana gelen birçok olaydı ve 'Talimatı MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadi Somuncuoğlu'ndan aldım' yazılıydı. imzalamadım. Mahkeme kararıyla tutuklandım ve bir buçuk yıl kaldım. Davalarım 1985'e kadar devam etti. Üç dosyadan idamla yargılandım. Sol görüşlü bir gazete (Editörün notu: Adı bizde saklı) 1978 sonunda bir manşet attı; 'Edip Ö. ve Esir Türkleri Kurtarma Örgütü-ETKO, Kahramanmaraş Cezaevi'nde isyan çıkaracak.' Biz bu haber üzerine Ulucanlar Cezaevi'ne gönderildik. Tahliye beklerken Kahramanmaraş olayları çıktı. Olayların ilk günü o sol gazete yine manşetinde 'ETKO Maraş'ta intikam alıyor' dedi. Oysa benim hiç ilgim yoktu ve öyle bir örgüt de yoktu. Bu gazete tahkikatı adeta yönlendirdi. Olaya ilişkin savcılık hâlâ iddianame hazırlamamışken gazete 'açıklıyoruz' diyerek ve MHP'lileri suçlayan bir sözde iddianame yayımladı. ilginçtir, bu iddianame ile savcının hazırladığı iddianame bire bir aynıydı. Biz aynı kalemden çıktığını düşünüyorduk; paragraflar bile aynıydı.

Bir Alevi-Sünni çatışması oldu; bu bir senaryoydu ve bunu kim yapabiliri aradılar; baktılar ki benim içinde olduğum duruma göre; babam MHP'li, ben MHP sempatizanıyım, cezaevine girmişim, adımı ETKO ile birleştirmişler... Türkeş'in ve babamın suçlanması için yapıldı. Amaç ülkücüleri sıkıştırmaktı. Ama sonuçta ben 8 yıl sonra beraat ettim."

* * *

Kahramanmaraş, 28 yıl sonra bile 'yüzleşmeye' hazır değil. 111 insanın 'öldürülmesi' değil, 'vahşice katledilmesinin vicdanlarda henüz hesabı görülmemiş... Bu nedenle insanlar, 'unutmayı ve hiç hatırlamamayı' konuşmaya tercih ediyorlar. Konuşanlar ise 'azla' yetiniyor.

KAHRAMANMARAŞ'TA MAĞDURLAR, TANIKLAR, SANIKLAR ANLATTI

"HEPiMiZi KULLANMIŞLAR"

Tarih: 28 Aralık 2006. Yer: Kahramanmaraş Yörükselim Mahallesi. Ahırdağı diye bilinen mevkide, Sulutarla yolu üzerinde bulunan, ormanlık alanı kesen cadde üzerindeyiz. 28 yıl evvel, 19 Aralık 1978 günü başlayan, özellikle Alevi vatandaşların yaşadığı Yörükselim Mahallesi'nde yaşanan 'katliam'ın yaşandığı bölgedeyiz.

Tanık, sanık ve mağdurlardan birilerini bulabilme ümidiyle geldiğimiz Kahramanmaraş'ta, görüyoruz ki aradan geçen 28 yıla rağmen kimse yüzleşmeye hazır değil. Eski anıların bir 'hortlak' gibi bugünü boğacağından korkuyorlar. Çünkü Alevi bir mağdur, bugün ticaretle uğraşıyor ve en iyi müşterisi MHP'li. Bize söylediğiyse, "Bu olayları tekrar kaşımanın anlamı yok." Kahramanmaraş'taki araştırmamızda dört isme ulaşabildik. Bunlardan biri, 1978 yılında Çiçek Sineması'na yönelik bombalama olayında Ökkeş Kengir'le (Şendiller) birlikte yargılanan üç numaralı sanık Yunus ilhan'dı. 28 yıldır hiç konuşmayan, geçen aylarda MHP üyeliğinden istifa eden, bugün ressamlık yapan Yunus ilhan, altı kez idamdan yargılanıp 13 yıl cezaevinde yatmasına rağmen, olaylarda herhangi bir rolü olduğunu kabul etmiyordu. Diğer önemli bir isimse, Maraş'ta çok az sayıda kalan Alevi vatandaşlardan biri. Hatta katliamın gerçekleştiği Yörükselim Mahallesi'ndeki aynı evde oturan 71 yaşındaki Mehmet Kapan. Yeğeni Hamit Kapanla birlikte olayların baş sorumlusu olarak yargılandıklarını söyleyen Mehmet Kapan'ın, 28 yıl sonra anlattıkları gerçekten çarpıcı. Diğer bir isimse, o dönem olaylarda önemli bir rolü olan TÖB-DER üyesi öğretmen Sıddık Elbistanlı. Özellikle öldürülen iki öğretmenin cenazesine ilişkin tanıklıkları, evinin yakılması ve öldürülmekten nasıl kurtulduğunun öyküsü de ilginç. Son isimse yine o dönem 18 yaşında olan Türkiye işçi Köylü Partisi üyesi tanık Yaşar Akpınar. Tüm bu isimler 28 yıl önceye döndüklerinde olaylara ilişkin söyledikleri şey ortak: "Hepimizi kullanmışlar."

http://www.haberpark.com/...dx0hz4bozill1Uf7cMP6gYA1h
YÖRÜKSELiMiN BUGÜNKÜ HALi

Kahramanmaraş merkezindeki Yörükselim Mahallesi. 70'li yıllarda Alevi vatandaşların yoğunluklu olarak yaşadığı bir bölgeydi. 19 Aralık 1978'i izleyen günlerde bu mahallede yaşanan katliam. Alevilerin büyük oranda göç etmesine neden oldu.

SIDDIK ELBiSTANLI / TÖB-DER ÜYESi ÖĞRETMEN

"Duyduğum kokunun, yakılan insan eti kokusu olduğunu düşündüm"

Halen öğretmenlik yapan Sıddık Elbistanlı, Maraş katliamında, canını zor kurtardığını söylüyor: "Maraş'ı terk edenlerdenim. Adıyaman'a göçtük. Öldürülen öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu'nu tanırdım. Kendisi ne Alevi'dir, ne de Kürt'tür. Sadece bir TÖB-DER üyesiydi. Onun yanında öldürülen Hacı Çolak da arkadaşımızdı. Olaylarda bizim evimiz taşlandı. Bir akşamüzeri 'yakacaklar' haberi alır almaz evimizi terk ettik. Bunu kimler yapıyor biliyoruz ama asıl yaptıranlar kimler? Her ülkücü saldırgan değildi o zaman. Bir duyduk iki öğretmen öldürülmüş. Bu olayların tepe noktasıydı. Cenaze kaldırılmak için önce hastaneye, morga götürüldü. Üç-dört saat sürdü bir otopsi. Öğretmenlerin cenaze namazının Ulu Cami'de olmasına karar verilmiş. Olaylar orada hazırlanmış. Karşı taraf belli bir hazırlık yapmış. Birbiriyle hiçbir araya gelmeyen sol gruplar orada cenaze için bir araya gelmişlerdi. Herkes kafasına göre bir davranış sergiledi. Ben Türk Bayrağı serelim tabutun üzerine' dedim. Karşı gruptaki insanlar da Türk Bayrağı sallıyorlardı caminin içinden. Çok özel bir anım var. En öndeydim ben, cenazeyi götürüyoruz. Bir-iki kişi içimizden sağa sola taş atmaya çalışıyordu. Önlemeye çalışıyorduk. Bir baktık en önümüzde, yüzünde mendil olan, tanımadığımız, yüzü kapalı insanlar. Cenazemize bayrağımızı örttürmediler bize. Kaleden taş yağdırmaya başladılar. O biraz kalabalığın dağılmasına sebep oldu. Sonra camiden de taşlar geldi. Sonra silah sıkanlar oldu. Sağdan soldan. Bu sırada tabut yere düştü. Camiye 200 metre falan kalmamıştı. 'Komünistlerin cenazesini kıldırtmayız' falan, dediler. O sırada cenaze yere düştü. Biz de onur meselesi yaptık, 'Omzumuza alacağız' dedik cenazeyi. O sırada asker yetişti. Bir cemseyle geldiler orada yardımcı oldular, cenazeyi cemseye yükledik. Yolda halkın da çok cahilce, fırsatçı davrandığını gördük. 'Şu hainlere bir taş da ben atayım' diyenler oldu. Cemsenin içindeyken bile taşlar atanlar oldu cenazeye. Ulu Cami'ye değil de geldiğimiz yöne Yörükselim'e, hastane tarafına çıktık tekrar. Cenazeler sonra hastaneden herkesin memleketine gönderildi. Burada gömülmedi. Maraş o şekilde ilk günü atlattı.

Cenaze namazının kılınmadığı duyulunca, ortalık sakinleşti. Eve gidip yattım. Sabaha karşıydı, bir sela sesi duydum ben, Mağaralı'dan geliyordu ses. 'Eyvah' dedim 'Maraş artık karışır'. Gerçekten de sabahleyin sesler gelmeye başladı. O gün evden dışarı çıkamadık. Bu arada gece olaylar olmuş. Biri gitmiş dükkânlara, evlere falan saldırmış. Bizim evi de hedef alıp kendilerince bizi de yakalamak istediler. iki kere geldiler. Ülkücüler, Maraş'ı kurtarılmış bölge olarak düşünüyorlardı. Soluk aldırmıyorlardı. Akşama bize haber geldi, Abdurrahman dayım vardı, onun da torunu ülkücü. Kız kardeşim vardı, o da geldi. Bizi bir anlamda kadınlar korudu. 'Akşama sizin evi de yakabilirler' dendi, biz o akşam evi terk ettik. ikinci gün yine bitmedi olaylar. Bu sefer silah sesleri uzaklardan uzaklara yayılıyordu.

Ben evi terk ederken bir baktım şöyle, Yörükselim'de birkaç evi yakıyorlardı. Kebap pişirilir gibi bir koku duydum. Bunun yakılan insan kokusu olduğunu düşündüm. Tabii bu benim hayal gücüm de olabilir. insan eti gibi bir kokuydu. Böyle bir günde kimse kebap yemeye kalkmaz herhalde, insan etidir diye düşündüm. ikinci gün de durmadı. Biz şehri terk etmeye karar verdik."

Yetmiş bir yaşındaki Alevi kökenli Mehmet Kapan, halen Yörükselim Mahallesi'nde oturuyor. Saldırganlara karşı Alevi mahallesini koruyan, bu arada karşı taraftan insanları öldüren ve bunun için de yargılanan Hamit Kapan'ın da amcası:

"Büyük olaylar oldu burada. 35-40 kişiyi, çoluk çocuk demeden öldürdüler. Bizim mahalleyi MHP'liler sardı. Yeğenim Hamit elinde silah karşılık verdi. Mahalleye saldırılar sürerken, olay günü bir arkadaş, bir çantanın içinde 500 mermi ve makineli silah getirdi. Ben, Hamit, rahmetli eniştem ve Hamit'in arkadaşı bize saldıranlara karşı mücadele verdik. Evleri yakarak geliyorlardı. Biz ateş edince de silahla püskürtme yaptılar. 10 kişi onlardan öldü orada. Ondan sonra yukarı mahalleden sarıyorlardı mahalleyi. Dağın üstünden askeri helikopter geldi. Helikoptere ateş ettiler ülkücüler. Tank vardı ormanın içinde. Top ateşi yaptı oraya. 9-10 kişi öldü orada.

Biz ateşin içinden insan çıkarttık. 70 yaşında bir ihtiyar, elinde baltayla çocukların da olduğu aileyi kesmişti. Bir evden adam çıktı, baltasından kan akıyor. Adama taşla vurarak etkisiz hale getirdik. Sonradan o adamın da insanları kestiği evle birlikte yandığını öğrendik. Evi de zaten o yakmıştı... Herhalde biri evin içine attı onu. Ben de yargılandım. Olaydan sonra Bekçi Hüseyin vardı, o yakalayıp yakalayıp götürüyordu. Hamit'i getirdiler. Hamit 'Herkesi ben öldürdüm' falan dedi.

http://www.haberpark.com/...dx0hz4bozill1Uf7cMP6gYA1h
MEHMET KAPAN / DÖNEMiN TANIĞI

"Maraş katliamı, Kerbela vakası gibi"

8.5 sene yattı. Hamit için beni iki sefer sıkıyönetime götürdüler. Dövdüler, cereyana verdiler. Çok işkence gördüm. Akla gelmeyecek şeyler. Yusuf Paşa vardı, sonra buradan gitti. Ne kadar burada çocuk, kadın varsa topladı. Paşa hepsini içeri aldı. Ne yapmış bunlar? Bunlar olaylarda 5 lira, 10 lira yoksullara yardım etmişler. Zaten burası fakir bölgeydi. Yusuf Paşa bizi yaktı, mahvetti. Sonra Yusuf Paşa'nın kızı da burada bir MHP'liyle evlendi. Olaylar üç gün sürdü. Üç gün sonra bütün kapılara silahla her kapıya iki asker, üç asker bizi dışarı bırakmadılar. Dışarıdan bizim yanımıza gelen Adana'dan falan gelenleri bizim yanımıza almadılar. Akrabalarımız geliyordu.

Maraş olayları bir ırkçılıktır, katliamdır. Burada Sanat Okulu Müdürü vardı, o müdür öncülük yapıyordu. Toplamış milleti. Kökümüzü tam kurutuyorlardı. Allah razı olsun o silah nasıl geldiyse geldi, komünist Osman adında bir arkadaşın silahıymış. Buraya geliyorlardı, başka mıntıkalardan solcuların evleri taranıyordu, adamlar ölüyordu.

Maraş katliamı, Kerbela vakası gibi. Öyle insanları, öyle işkenceyle öldürdüler ki aklın hayalin almaz. Bunlarda insanlık diye bir şey yok. Hayvanın tekerine bindiriyorlar kadını, kadın 60 yaşında dönüyor tekerde. Döne döne kadıncağız can verdi. Mesele çok, anlatmakla bitmez. Burada keselim artık."

ÜÇ GÜNLÜK VAHŞETiN KRONOLOJiSi

16 Aralık 1978: Çiçek Sineması'nda, ülkücülerin gözde filmi 'Güneş Ne Zaman Doğacak' gösterimdeydi. Film arasında sinemaya bir ses bombası atıldı. Sonradan adının Ökkeş Kendir (Şendiller) olduğu anlaşılacak olan genç, telefonla gazetelere, "Komünistler sinemayı bombaladı" haberini verdi. Olaylar için ilk fitildi.

20 Aralık'ta, sol görüşlü iki öğretmen akşam okullarından döndükleri sırada yol ortasında vurularak öldürüldü.

■ 21 Aralık'ta solcular ve Alevilerden oluşan büyük bir kalabalık cenazeleri almak üzere devlet hastanesi önünde toplandı. Bu sırada şehrin başka bir noktasında da sağcılar ve özellikle Sünni halk toplandı. Günlerden cumaydı.

Cenazeleri alan sol görüşlü ve Alevi kitle, kentin merkezine doğru ilerlerken, diğer grup tarafından taşlanmaya başlandı. Hedef, cenazeleri Ulu Cami'ye sokmamaktı.

Atılan taşların yanı sıra sopalı saldırı da başladı, silah sesleri duyuldu; cenazeler omuzlardan düşerek yerde kaldı. Polis de kalabalığı dağıtmak için havaya ateş açtı.

Olaylar 22 Aralık'ta da devam etti. Kargaşada, solcuların ateşi ile üç sağcı öldü; bu haber ortalığı daha da karıştırdı.

23 Aralık'ta Alevi mahallerinin etrafı sarılmış; maskeli ve silahlı bir grup mahalleye saldırıya geçmişti.

Katliam üç gün sürdü, asker yoktu; ancak üç gün sonra asker devreye girdi.

SiNEMANIN YERiNDE BUGÜN OTOPARK VAR.

19 Aralık 1978 günü Çiçek Sineması'nda, Kırım Türkleri'nin anlatıldığı ve Cüneyt Arkın'ın oynadığı 'Güneş Ne Zaman Doğacak' filmi gösterilecekti. Sinemada o gün bombalar patladı ve Maraş olaylarının önü alınamadı.

YAŞAR AKPINAR / DÖNEMiN TANIĞI

"Tepemize taşlar yağıyordu"

Kırkaltı yaşındaki Yaşar Akpınar, işçi Partisi'nin eski Kahramanmaraş il Başkanı. 18 yaşındayken Türkiye işçi Köylü Partisi üyesi bir genç ve olayların tanığı olarak anlattıkları şunlar: "Ben o dönem Türkiye işçi Köylü Partisi'nin üyesiydim. Öldürülen öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu özellikle partimizle iyi ilişkileri olan bir arkadaşımızdı. Onun ölümü hepimizi sarstı. Cenazeye biz de parti olarak katıldık. Cenazeyi devlet hastanesinden aldık. Cenaze çok geciktirildi. Hastaneden cenazeyi vermediler, bilerek geciktirildi. Çok kalabalıktı cenaze. Ulu Cami'nin oraya inmeden önce durdurulduk. Tepemize kaleden, apartmanlardan taş yağıyordu, biraz ilerledik, Ulu Cami'den taşlar geliyor. O arada geri çekilmek gerekti. Bir süre sonra asker havaya ateş sıkarak müdahale etti. Olaylar biraz durulur gibi oldu. Cenaze alınıp tekrar Yörükselim'e dönüldü. Ben de Yeni Mahalle'de oturuyordum, oradaki evimize döndüm. Oturduğum semt bir Alevi-sol yer olmamasına rağmen, ülkücüler ve MHP'liler gruplar halinde sloganlar atıyordu. 'Ulu Cami'yi taşlamışlar', 'Kanımız aksa da zafer islam'ın' türünden sloganlar ataraktan halkı galeyana getirmeye çalışıyorlar. Gece boyunca devam etti o. Ertesi gün 10'a kadar hiçbir şey yoktu. Ondan sonra yeniden silah sesleri, ayaklanmalar sürdü. Toplumu tahrik edici unsurlara özellikle ben kendi mahallemde şahit oldum. Allah'ını seven yürüsün, din elden gidiyor', 'Camileri yakıyorlar, taşlıyorlar' söylemleriyle halkı galeyana getirip kendilerinin istediği yöne yönlendirdiler.

Yeni Mahalle'de de Alevilerin oturduğu evler vardı. Onlar yakıldı, gördüm onları. Kaçan kaçtı, kaçamayan insanlar öldürüldü, diğerlerinin de evdeki eşyalarının kaçırılması, talan edilmesi başladı. Hem öldürüyor hem eşyalarını alıp götürüyorlardı. Talanlar şehir merkezinde de devam etti. O yıllardan talana katılıp da bugün zengin olan insanların olduğu söyleniyor."

OLAYLARIN MERKEZiNDEKi ULU CAMi

Öldürülen öğretmenlerin cenazesi binlerce kişiden oluşan kalabalın omzunda Ulu Cami'ye getiriliyordu. Ancak taşlarla, silahlarla kalabalık dağıtıldı. Cenazelerin Ulu Cami'ye getirilmesine engel olundu.

YUNUS iLHAN / ÜÇ NUMARALI ÜLKÜCÜ SANIK

"Muhakkak ki ülkücüler de kullanıldı"

Yunus ilhan, Çiçek Sineması'nın bombalanması olayında Ökkeş Kendir'le (Şendiler) birlikte yargılanan, kendisinin üç numaralı sanık olduğunu söyleyen ülkücü isim. Geçen aylarda MHP üyeliğinden istifa etmiş. Bugün Maraş'ta ressamlık yapıyor:

"Ben olayların mağduruyum. Çiçek Sineması'nı bombalayan kişi Salman llıksoy. Bu çocuk hiç ceza almadı, çıktı gitti. Bizzat görevliler görüyorlar, adamın eline aldığını, bombayı attığını görenler var. Bombalama olayında yer almadım. Ama Ökkeş diyor ki, Yunus da vardı.

Ben o dönemler ülkücüydüm. 22 yaşındaydım. O olaylarda, o kadar çok şey var ki. Oraya girdiğim an çıkamam. Ben ne sağın, ne solun, ne MHP'lilerin bu olaylarla ilgili bir şeyinin olduğuna inanıyorum. Muhakkak ki ülkücüler de kullanıldı. Herkes kullanılıyor. Bu millet faturasını ödüyor sağcısıyla, solcusuyla, Alevi'siyle, Sünni'siyle. Türk milletinin en asil boyu Alevilerdir. Böyle olduğunu bugün öğrendim. Dün bunun kadar da bilmiyordum. Öğrenmekten dolayı da son derece mutluyum. O dönem herkes kullanıldı. Başta Maraş kullanıldı. Ben aklandım.

Cezaevine girdim ondan sonra aklandım. Maraş olayıyla ilgili beraat ettim.

Ökkeş'i tanırdım. Ülkü ocaklarında o zamanlar çaycıydı. Bir çaycının bugün kalkıp da bombalama talimatı vermesi olur mu? Türkiye'de kullanılan insanlar var. Rahmetli Bülent Ecevit kalkıp da bunu söylüyorsa (MiT meselesi) boşu boşuna söylemiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başbakanlığını yaptı ve dürüst bir insandı. Onurlu bir tavır sergiledi."

http://www.haberpark.com/...dx0hz4bozill1Uf7cMP6gYA1h
bilinmesi, unutulmaması ve unutturulmaması gereken, gerici zihniyetin neler yapabileceğinin sergilendiği olaydır, maraş katliamı sonrası, ecevit bir röportajında asker olaylara bilerek müdahale etmemiştir diyerek büyük tartışmaların çıkmasına neden olmuştur, bu katliamın yaşandığı sırada genel kurmay başkanı kenan evren dir, bu olay sonrasında 18 ilde sıkı yönetim ilan edilmiş ve 803 sanığın olduğu dava açılmıştır, bu dava da adana mahkemelerinde görülmüştür
Bundan tam 20 yıl önce 1978 Aralığının son günlerine gelinirken Maraş'da MHP'li faşist milislerin gerçekleştirdiği katliamda 111 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmış ve yüzlerce ev, işyeri yakılmış, yıkılmıştır.
Olaylar, ne bir rastlantı, ne de "halkın galeyana gelmesi" sonucu olmuştur. Olaylar aylar öncesinden planlanmış ve alanlar belirlenmiştir. Yer Malatya'dır, Erzincan'dır, Çorum' dur, Maraş'tır. Amaç, kitlelerin hızla politize olduğu bir ortamda gelişen devrimci mücadeleyi durdurmaktır.
1978 yılına CHP hükümeti ile giren ülkedeki mevcut durum şöyleydi:
"Oligarşinin CHP'den beklediği, halk kitlelerinin politizasyonunu yavaşlatmak ve var olan politize kitleyi de silahlı devrimci mücadeleye kanalize olmaktan uzaklaştırmaktı. Oligarşi, CHP hükümetinden ekonomik bir 'istikrar' sağlamasını değil, 'sosyal ve ekonomik bunalımı yavaşlatacak' devlet kademelerindeki 'federalleşmeyi' ('parselasyon') ortadan kaldırarak, merkezi bir görünüm kazandırılmasını istiyordu. Özellikle işbirlikçi-tekelci burjuvazinin önemli bir sorunu olan 'döviz sorunu', dış politik ilişkilerdeki gerginlik, 'işçi-işveren ilişkilerindeki gerilim', 'enerji açığı' gibi sorunlar CHP hükümetinin, bir MC' ye göre daha kolay 'halledebileceği' sorunlardı...
işte bu nedenlerle oligarşi, CHP hükümetinin kurulması için yeşil ışık yaktı. Ancak bu durum, oligarşi içinde tam bir oybirliğine (consensus) dayanmadığı gibi, oligarşi dışındaki sömürücü sınıflar için de kabul edilebilir değildi. Özellikle oligarşi içinde, kimi doğrudan MC hükümetlerinden daha büyük çıkar sağladığı için, kimi de Ecevit'in 'ikinci bir Kerensky' olacağı endişesiyle CHP hükümetine karşıydı. Bu kesimler değişik çözüm yolları öneriyorlardı. Tekstil ve madeni eşya alanında faaliyet gösteren bazı çevreler 'devlet' sorununu öne çıkararak, topyekün bir çözüm öneriyorlardı. (Yönetimin askerileştirilmesi şeklinde en son noktaya kadar.) Ancak bu çok konuşulan eski 'sivil darbe' planıydı. MHP, bu kesimlerin maddi desteği ile eylemlerini yoğunlaştırarak uygun bir ortam yaratabilirdi...
1978 Ocak-Mart arasında faşist milis saldırılar, azalma yerine yoğunlaşarak sürdü. Ve bu saldırılar doğrudan kitleye yönelik oluyordu.
Aynı tarihte, soldaki durum ise tam bir kargaşa idi. Legal 'sol' partiler tam olarak CHP hükümeti ile işbirliğinden yanaydı. Özellikle faşist milislere karşı hükümetin 'daha aktif' tutum alması ve 'geçmişin hesabının sorulması' sloganları ile CHP hükümeti 'sol' hükümet olarak meşruiyet kazanıyordu. Demokrasinin sınırlarını genişletme planları, her türden oportünist ve revizyonistin durumuna göre hazırlanıyor ve kendi dergi ve gazetelerinde yayınlanıyordu. Öğrenci hareketi ise, 'aktif-pasif' tartışmaları içinde tam anlamıyla yönetimsiz kalıyordu.
Genel olarak hızla yükselen kitle hareketliliğinin karşısında, solda egemen olan 'kuyrukçu' anlayışın getirdiği pasifizme karşı duyulan bilinçsiz tepkiler, soldaki yapılanmaların hızla bölünmesine ve yeniden bölünmesine yol açıyordu." [*]
işte bu ortamda oligarşinin faşist milis gücü olarak örgütlenmiş MHP'nin kitlelere yönelik saldırıları yeni bir boyut kazanmıştır. Bir yandan ekonomik buhranın derinleşmesi koşullarında hızla yoksullaşan ve mülksüzleşen kesimlere, diğer yandan "sol"a karşı olan kesimlere dayanan faşist milis hareket, ülkede bir kaos, kargaşa ortamı yaratarak, elindeki silahlı militan güçle herşeyin üstesinden gelebileceğini göstermeye yönelmişti. Ancak oligarşinin asıl amacı, yaygın bir kitlesel terör ortamı yaratarak kitlelerin pasifize edilmesiydi. Böylece stratejide ortaya çıkan uyum, kısa sürede MHP'li faşistlerin kitleye yönelik katliam girişimleriyle birleştirildi.
Bu amaçla seçilen yerler, kırsal özelliklerini koruyan, emperyalist üretim ilişkilerinin görece daha az geliştirildiği şehirlerdi. Zaten MHP'nin kitle desteği de ağırlıklı olarak bu şehirlerde bulunuyordu. işte Maraş, Malatya, Erzincan, Sivas ve Çorum bu nitelikleriyle faşist milislerin katliamlarının alanı olarak çizilmişti.
Planın diğer bir unsuru da, bu şehirlerin oligarşi için sağlamlaştırılması ve buna dayanarak ("mücavir iller") diğer şehirlere yayılmasıydı. Bu, olası bir "sivil savaş" ortamında oligarşi için hazır bir kitle de sağlayacaktı.
Bu planın ilk uygulamaları Malatya ve Erzincan'da yapılmış, ancak oligarşinin kesin bir tutumu olmadığı için fazlaca etkili olmamıştı. Ve böylece sıra Maraş'a geldi.
19 Aralık 1978 günü Maraş'ta faşistlerin propaganda aracı haline gelen Cüneyt Arkın' ın "Güneş Ne Zaman Doğacak" filminin gösterildiği Çiçek Sinemasının, Ökkeş Kenger ve birkaç faşist tarafından bombalanmasıyla olaylar gelişmeye başlamıştır.
Kendi attıkları bombaya "misilleme" olarak 21 Aralık günü iki öğretmeni öldüren faşistler, 22 Aralık günü öğretmenlerin cenaze törenine saldırdılar. Bir gün sonra "Allah adına savaş"a (cihat) çağrılan Maraş köylerinden gelenlerin katılımıyla Maraş katliamı başlatıldı. Hedef, çokluk "solcuların", Alevilerin oturduğu Yürükselim mahallesiydi. Devrimci, yurtsever kimi unsurlar yer yer silahlı direniş ortaya koymaya çalıştılarsa da, ellerinde yeterli silah olmadığı gibi, her hangi bir örgütlülüğe de sahip değillerdi. Bu durumda Mehmet Mengücek gibi bazı devrimcilerin direnişi belli sokaklarda faşistlerin saldırılarını durdurabildi, ama yapabilecekleri fazlaca birşey yoktu ve orada toprağa düştüler.
Maraş katliamı, kendi içinde örgütsüz bir halk kitlesinin, nelerle karşılaşabileceğini de göstermiştir. Ama Maraş katliamının iki ana unsuru, ülke somutunda sürekli bir durumu ifade eder.
Birincisi, kitlelerin örgütlenmesi ve bu örgütlü gücün silahla korunmasıdır.
Gerek devrimci savaş koşullarında, gerekse ülkedeki milli krizin derinleştiği, dolayısıyla halk kitlelerinin oligarşiye karşı tepkilerinin açık hale geldiği koşullarda, kitle hareketleri her zaman oligarşinin ana hedeflerinden biri durumundadır. Bu yüzden, bir yandan kitlelerin bu koşulların bilincine ve somutluğuna dayanarak örgütlü hale getirilmesi, diğer yandan da bu kitle hareketini koruyacak silahlı gücün yaratılması temel devrimci görev olarak belirginleşir. Kitle örgütlenmesi ile silahlı gücün birlikte büyümesi, aynı zamanda iki hareketin karşılıklı eşgüdümünü gerektirir. Devrimci silahlı gücün iradi ve sistemli eylemleri ile kitlenin ve kitle hareketinin uyumu sağlanamadığı sürece, yeni katliamlar ortaya çıkabilecektir.
ikincisi, oligarşinin karşı-devrimci taktikleri ve faşist milislerin bundaki rolüdür.
Oligarşi, kendi iktidarını korumak için elindeki tüm olanakları sonuna kadar kullanmak durumundadır. Resmi zor güçlerinin yetersiz kaldığı yada çeşitli nedenlerle etkinlik kuramadığı her durumda kullanabileceği bir silahlı gücü el altında tutmak oligarşinin temel politikalarından birisidir. Faşist milis örgütlenme, ister MHP adı altında var edilsin, ister "koruculuk" olarak biçimlendirilsin, isterse "özel ordu" şeklinde resmi ve yasal görünüme kavuşturulsun, her zaman oligarşinin kitle pasifikasyonu için kullandığı gücü oluşturur. Bu faşist güç, aynı zamanda gelişen silahlı devrimci mücadelenin karşısına çıkartılacak silahlı gücün politik-ideolojik zeminini de sağlamak durumundadır.
Oligarşinin kitle pasifikasyonunda kullandığı yöntemlerin temelinde kitlelere gözdağı vermek yatar. Bu gözdağı, bir yandan kitlelere kendi gücünü göstermeye dayanırken, diğer yandan devrimci öncülere güvenemeyeceklerini göstermeye dayanır. Burada kullanılan yöntem, gerek kitlenin kendi eylemliliği, gerekse devrimci öncünün eylemliliğinin yarattığı ortamın demagojik olarak kullanılmasıdır. Bu yolla, oligarşi, devrimci mücadeleye yönelmiş kitleyi pasifize etmeye çalışırken, kendisi için sağlam bir kitle temeli kurmayı da amaçlar.
Dün Şırnak'da, Lice'de uygulanan ve bugün A. Öcalan'ın Roma'ya gidişiyle birlikte başlatılan şovenist eylemlerde kullanılmak istenen yöntem PKK'nin silahlı eylemlerinin "bedelini" kitlelere ödetmektir. Yapılmak istenen basittir: Kitlelere, eğer PKK silahlı eylemlere devam ederse, bunun bedelini siz ödersiniz denilmektedir.
Tüm bunlar, oligarşinin kitleye yönelik terörle, onları pasifize etmeyi amaçlayan bir politikayı her dönemde izlediğini açıkça göstermektedir. Bu politika varlığını sürdürdükçe, potansiyel olarak yeni Maraş'lar ortaya çıkacaktır. Bunu durdurmanın tek yolu, devrimci öncü ile kitle örgütlülüğünün bütünleştirilmesidir. Bu, kitle örgütlenmesi ile silahlı gücün ve silahlı güç ile kitle örgütlenmesinin birlikte geliştirilmesi gereğini gösterir.

kaynak:http://www.kurtuluscehpesi.com
şu an yazılanları okurken bile gözlerimin dolduğu, tüylerimin diken diken olduğu vahşet.sırf kimliği mezhebi farklı diye öldürülmez ki arkadaşım insanlar. camiye gitmiyorlar diye camilerde alevi öldürene cennet vaad edilmez ki, allah adına savaş açılmaz ki.eğer böyleyse ülkeniz de sizin olsun, allahınız da sizin olsun. biz hiç birşey istemiyoruz. yeter ki çocuklar ölmesin, ölü kadınlara tecavüz edilmesin, analar ağlamasın, biz hiç bir şey istemiyoruz. tepe tepe kullanın.* * *
Olayların gerçekleştiği dönemde, Kahramanmaraş Emniyet Müdürü görevinde Abdülkadir Aksu bulunmakta idi. Olaylar nedeni ile Diyarbakır, izmir, Suriye - iran - Irak gibi sınır boylarını çevreleyen iller de dahil olmak üzere birçok ilde sıkıyönetim ilanı gündeme gelmiş ve 26 Aralık 1978 saat 07.00 den itibaren istanbul, Ankara, Maraş, Adana, Elazığ, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Antep, Kars, Malatya, Sivas ve Urfa olmak üzere, toplam 13 ilde Sıkıyönetim ilan edilmiştir.
1978 maras olaylarinın daha doğru bir şekilde algılanmış hali.
ama, birşeyler okumak için: (bkz: 1978 maras olaylari)
bebek katilligi unvanını daha önceden alanların yaptığı vahşilik.
asıl suçluların asla yargılanamadığı türkiye'de toplu olarak yapılmış en büyük katliam. olayı yaşayanlar resmi rakamlardan 3 kat daha fazla insanın öldürüldüğünü söyler. fakat unutkan bir toplumuz, unutkanlık içimize işlemiş. vatansever geçinen çetelerin, katil sürülerinin insanları vahşiçe doğradığı, yıllar sonra rahatlıkla kahramanlıkla övünüyorlardı. fakat vatansever olduğunu iddia eden bozguncular bugün dahi "vatan, millet sakarya!" ile insanları enselerinden vurabiliyorlar? ey vatanseverler sizlere sormak istediğim bir soru var:"vatanı kurtarmak bebekleri kesmek midir, savunmasız insanları doğramak mıdır?" bu soruya değinebilecekler mi? orası güç, çok zor. çünkü kendileri de insanlık onuruna aykırı şeyler yaptıklarını çok iyi biliyorlar. daima lanetlenecek ve unutulmayacak bir katliamdır.

not: her türlü kötülenmeye rağmen bu katliamı lanetmekten vazgeçilmeyecektir. insnalık bilinci olanlar bunu yapacaktır. yetkililere sevgiyle duyrulur.