bugün

(bkz: un chien andalou)
1900 doğumlu, sinemada gerçek üstü devrimi yapan, bireyin ve toplumun tabularını yıkan filmler yapan yönetmendir. yaratıcı ve orjinaldir.
alfred hitchock'a göre dünyanın en iyi yönetmenidir.
bunuel "kültür cinselliğin gizlenmesidir , kültür böylece kiliseyle işbirliği yapmaktadır" demiştir.
un chien andalou (endülüs köpeği) (1929)
cet obscur objet du desir (arzunun o belirsiz nesnesi)(1977)
lag'e d'or (altın çağ) (1930)
belle de jour (gunduz guzeli) (1967)
la charme discret de la bourgeoisie (burjuvazinin gizli cekiciligi)(1972)
tristana
el angel exterminador (1962)

filmlerinin hircinidir. surrealizmi sinemaya tasiyan, kurgularin, sessizligin ve tokatlarin tanrisidir. kendisinin de uzerinde yurudugu ince bir cizgidir: dusunup akıtmaya, irkiltmeye ve ardindan sakinlestirmeye yarar.
(bkz: belle de jour)
(bkz: un chien andalou)
(bkz: l age D or)
(bkz: nazarin)
(bkz: Simón del desierto)
(bkz: Le journal d une femme de chambre)
(bkz: Robinson Crusoe)
(bkz: la charme discret de la bourgeoisie)
'özgürlük, bir hayalettir. tam dokunduğumuzu sandığımız anda ıslaklığı parmak uçlarımızda kalan" diyen şahsiyet. saygı duymak gerekir. evet.
Gerçeküstü sinemanın büyük üstadı, Aykırı Yönetmen
Gerçeküstücülük Bunuel in tüm filmlerinde alttan alta da olsa kendini duyurur. Gerçekle düşün kesin kesişme noktaları yoktur çünkü Bunuel e göre ikisi de hep içiçe yaşarlar. *
birçok filminde burjuvaziyi itin götüne sokup çıkaran, sinemada sürrealizm deyince ilk akla gelen ispanyol yönetmen.salvador dali'nin yakın arkadası(ymış) aynı zamanda.
bir endülüs köpeği filmini dali'nin gördüğü bir düş üzerine çekmiş.
''kahkahasız bir gün kayıp bir gündür''

yukarıdaki sözler biraz olsa da bunuel'i tanımlamaya haizdir.
kendisi 1900 yılında doğar. erken yaşlarda babası askere gitmiştir. yine erken yaşlarda o zamanlar(ki amerika-ispanya harbi nin öncesidir) küba'ya gider. babası madeni eşya satan bir dükkanda çalışmaya başlayarak zenginliğin kapısını aralamaya başlamıştır. daha sonra ispanya'ya döner ve annesi ile babası El pilar'daki Calanda kilisesi'nde evlenirler. şayan-ı dikkattir ki bu kiilisenin duvarlarındaki Milegro Şapeli eserlerine(bilhassa tristana'da) tesir edecektir. daha sonra balayı için Paris'e giderler ve geldiğinde cerezuela hamiledir. gerçek anlamda ''luis bunuel Paris'ten gelmiştir''.

doğduğu şehir ispanya'nın belirli bir zamana kadar ortaçağ karanlığında yaşayan şehridir. müterafık olarak, tüm hayatın dinin hakimiyeti altında olduğu gerçeği dikkat çeker. mamafih hayatın muayyen-i mutat hali tahakkümünü sürdürür.

yetişme koşulları ağırlıklı olarak roman katolizmi altında süregitmiş ve hiç bir şekilde bunları sorgulamamıştır. daha sonraki dönememlerde filmlerinde de etkisi görüleceği gibi, cinsellik çocuk yaşlardaki bunuel'in en büyük merakıdır. yaşamını belki de en fazla etkileyen gerçekliklerden birisi de ''günah dair suçluluk hissidir''(belle de jour'da bunun aksisedası hissedilecektir). eğitimi de kattı dindar kurallar altında gerçekleşmekte olup, hep bu korku ile yaşamıştır. küçükken bilhassa rahip başlıkları korkuturmuş onu. ünlü bir sözünde ise şöyle der:

''tanrıya inanmam ama sürekli ondan bahsederim''

filmlerinde de yarı şaka yarı ciddi daga geçer. bazen bunu anlamak zordur. katolik kilisesi onun inanç yapısına pek cevap veremez. Onun inandığı lütfa direk ulaşılabilecek olan sürrealist protestanizmdir. Nazarin ve Viridana da bunu göklere çıkarır. Filmlerini yapmadan önce muayyen dönemler halinde, kiliseye gidip tefekkür edermiş bunuel. bazı rahip arkadaşları bile varmış. onlarla ''miracle of Calanda'' hakında konuşurmuş. 1640 yılında gerçekleşen bu olay, Miguel Pelicer isminde bir adamın bir kaza geçirip ve bu kaza da onun ayağının kesilmesine neden olacaktır. daha sonra ise tanrısal bir lütuf ile annesi battaniyeyi kaldırdığında iki bacağını da sağlam ve yerinde olduğunu görecektir. bu tür mücizeleri sürreal olarak kabul eder bunuel ve filmlerine yansıtır. Tristana'da catherine deneuve bir bacağını kaybeder.

sinema ile tanışması 1908 yılında daha çok küçükken olur. bilahare, daha da ilgisi artacaktır. bu dönemlerde, yatak odasının kapısına bir çarşaf asar ve bu çarşafa sihirli fenerini yansıtır(Funny Och Alexander'da da bir sihirli fener sahnesi görürüz ki Bergman da sinema sanatına bir ''sihirli fener'' sayesinde ısınacaktır) ve arkadaşının kafasına çekiç ve keski ile vurur gibi yaparak bir gölge oyunu oynardı.

babası öldükten sonra luis bunuel ailesinde baba figürü gibi görünmeye başlar. artık babasının ceketini giyecektir. bunuel için dönüm noktasıdır. bu dönemlerde bunuel doğa bilimleri okumaya başlar, entomolojiye olan ilgisi de buradan gelmektedir. zaten üç bölümü bitirecektir, felsefe, edebiyat ve ziraat mühendisliği ile doğa bilimleri. residencia'da okul yıllarında dali ve lorca ile tanışacaktır. Lorca bunuel'i şiirle tanıştırcaktır. bunuel'in ispanya da en sevdiği şehir toledo. bir asilzade olabilmek için toledo'yu sevmek gerektiğini belirtmiştir.

bunuel gençliğinde bol bol maskaralık yaparmış, geceleri beyazçarşafı sırtına geçirdiği gibi tüm şehri dolanıp milleti korkuturmuş toledo kuytusunda. en fazla zevk aldığı şey de, homoseksüel skandallarla insanların ilgisini çekmekmiş. tabi bunu lorca ile değil de dali ile yaparmış. bir kafede dali'nin yanına giderek, ''dali hacı bi yapış dudaklardan, bak gör şimdi tantanayı bize nasıl 'ulan ibneler' diye bağıracaklar.''

ilk dönemlerinde en çok ispanya nın avrupa ya açılan kapısı olan Gomez De La serna'dan etkilenir. daha sonraları ise bohem bir vaziyette paris'e doğru gider. orada ''three lights'' isimli filmi görür ve bu film onu derindene etkiler.

ve dali ile ''un chien andalou'' filmini çekmeye başlar. dali ile bunuel in rüyasında ibarettir bu film. film daha gişeye çıkmadan önce louis aragon un olumlu eleştirilerinden nasibini alır. bu film çıkmadan önce surrealizm ile tanışacaktır. daha öncesinde o kadar ilgili değildir. bu nokta-i nazarda da sürrealizmin düstürlarına uygun bir şekilde, geleneğe karşıtlık hasıl olacaktır. onların değerleri, tutku, aşağılanma ve aldatmaca olacaktır. bu anlamda, daha samimi olacağına inanıyordur çünkü. sürrealistlerin ahlaki yapısı hem daha çekici hem de daha tehlikeli tarafındaydı dünyanın ama diğerlerine oranla daha sağlam ve güçlüydü.

ilerleyen dönemlerde L'age D'or çekilir ve bunuel in filmlerindeki karakteristik yapıları, aileye, burjuvalara, dine ve kurulu düzene olan tüm tepkisi bu filmin odak noktalarından birisi olacaktır. ama çok geçmeden ''L'age D'or scandal'' gerçekleşecektir. bir çok faşist filmin galasını basacak ve sinema salonunu bombalayacaktır. bir hafta sonrada polis şefi chiappo filmi yasaklayacaktır( diary of chambermaid'in son sahnesi bunu göstermeye haiz'dir). onun dönemindeki sürrealistlerin belki de en büyük önemi, burjuvaların dokunulmaz olan dünyasını derinden derine eleştirmeleridir ki Don Lope'nin saturno'ya söylediği sözlerde bunu haklı çıkarır.

bir belgesel film niteliğinde olan ''las hardes'' in çekimi ise ramon acin'in verdiği söze dayalı olarak gerçeklik kazanır. rammon lotoYu tutturmuştur ve bunuel in bu filmini finanse etmiştir. yoksul insanların yaşamı bu son çektiği filmde onu oldukça etkilemiştir, gerçekte bu etkiler daha gerilere gider. ilk yaşadığı şehirde karşılaştığı üstü başı pis yoksul çocuklarında. yoksul çocuklarının gittiği okulda öğretilen ''başkalarının mülkiyetine saygı göster'' düstur'u onu oldukça etkiler.

politik anlamda o dönemlerde militan bir cumhuriyetçiydi. bu nedenle sağ kanat faşistlerden çok çekmiştir. aynı zamanda, lorca'nın da ölümü onu yıkmıştır. ispanya iç savaşı başladıktan sonra Paris'e gitmeyi düşündüğünü ve en yakın hücreye giderek arabasını komünistlere vereceğini belirtmiştir.

Hayatındaki kayda değer etki yapan fotoğraflardan birisi de; Santiago De Compostella Katedralinin önünde kilise ileri gelenleri ile askeri açıdan üstdüzey etkililerinin katedral önünde verdikleri faşist selamıdır(filmlerinde de görüleceği gibi, genelde bu iki sınıf dikkate değerdir. ve bunuel'in hacivatlığına maruz kalırlar)

''ülke ve kilise kol koladır, ve onlar bize ancak baskı ve ölüm getirmiştir''

Bunuel bu dönemden sonra Amerika'ya göçer. Irıs barry onu new York'a davet eder. 3 yıl süre ile müzede çalışır. ve truimph of the will isimli filmi yayına hazırlar. film anti-nazi propagandası yapmaktadır. Müteakiben Monsignor Mcclaferty müzeye Bunuel hakkında şikayetlerini iletir. asıl şikayet ise ''L'age D'or filminin dini içeriği''dir. ''The Motion Picture Herald'' isimli gazete de siyasi açıdan Bunuel'in solcu olduğuna dair biteviye saldırmaktadır. ve daha sonra bunuel Müzeden istifalarını ileterek ayrılır.

şimdi ise Meksika'ya düşmüştür yolu. ve ''mexican area'' ismi de verilebilecek dönemi başlar. bu dönemde meksika sinemasına da farklı bir soluk getirir, dolayısıyla o zamana kadar çekilen filmlerin hepsi kovboylar, charros'lar, meksika dansları hakkındadır. bunuel'inki oldukça farklıdır ki(meksika'da batan yönetmenlere göre o dehası sayesinde kurtulmuştur-eisenstein bir örnektir) Los Oviados güzel bir misaldir bu filmlere(biraz küçükemrahvari yerler var. ''annemi hiç tanımadım peder beyciğim küçükken öldü gibi-şaka bir yana-kelamı edilmeye değer bir film)

Kadınlar konusunda onlara karşı büyük bir potansiyeli olmasına rağmen genel anlamda uzak durur. bekaret, ve iffetliliğe karşı bir eğilimi olacaktır. aşk hakkındaki fikirleri ise aynı şöyledir;(bundan dolayı sevişme sahnelerini açıktan açığa hiç bir şekilde vermez)

''Love is a secret seremony to be celebrated underground''

erotizmin mükemmel olduğunu düşünür. cinsel ilişkiye dair de ''bu tip bir ilişkiye geçmek için bir köprüye ihtiyaç duyulduğunu düşünür'' çünkü bu tip bir ilişkiyi direk olarak görmek onu iğrendirmektedir. filmler çekiklmeden önce filmlerine dair karakter seçerken, vücutlarını inceler ve onların soyunmasını söyler, amaç ise vücudunda herhangi bir leke ya da ben olduğunu kontrol etmektir(şaka gibi olacak ama gerçekten böyledir) sonra da hemen giderek giyinmesini söyler(Belle Dejour'da Marcel, Severine'ye soyunmasını söylediğinde vücudunu kontrol eder ve arkasını dönmesini söyler. ama bir doğum lekesi görür ve hemen ona giyinmesi gerektiğini belirterek onu istemediğini terennüm eder. Burada da Bunuel bir nebze Marcel ve Marcel de Bunuel'dir) seksin ise:

''sex was like a hairy spider that could devour you''

Günaha dair suçluluk hissinin de hayatında önemli bir yere sahip olduğunu dilegetirmiştir. (bunu da sağlayan sex'tir. ''sex without sin is like eggs without salt'') genelde de filmlerinde tam anlamıyla çıplak kalmayı göstermek istemez(bazı durumlar hariç), bunu iğrenç bulur, ''simon del desierto''da çıplaklığı; süpürgesi elinde memeleri artık sarkmış ve bicik haline gelmiş bir kadın suretinde iğrenç bir biçimde göstercektir şeytanı. elli yaşından sonra ''..mcık peşinde koşan Don Juan''dan daha beter birşey olmadığını belirtmiştir. bunun için belki de bunu yansıtmak için, Fernando Rey'e pek iş düşmüştür(cet obscure object du desir)

Viridana filmi ise Bunuel'i oldukça etkilemiştir. Filmdeki karakterlein ve bazı sahnelerin Goya'dan etkilendiği belirtilir(phantom de la liberty isimli eserinde de 1808 deki başlangıç sahnesi ''order of Toledo'' adı verilen Goya'nın bir tablosundna etkilenmiştir). Franco diktatörlüğü dönmeinde de film yasaklanmıştır.

kısacası bunuel kolay anlaşılmadığı gibi kolay da anlatılmıyor.
zengin bir ailenin sağlam katolik eğitimi alıp, eğitimin ters tepip kendi deyimiyle tanrıtanımaz olan, gençliğinde gerçeküstücülere katılıp sonra yavaş yavaş uzaklaşan, hayatı boyunca yaptıklarından dolayı övgüden çok hakaret işitmiş, basından nefret eden, martini ve müzik hastası, çok defa enteresan eylem planları yapıp çoğunu uygulayamayan, örümcek fobisi olan, aldığı katolik eğitimi yüzünden kadın ilişkilerinin çoğu platonik kalan, yönetmen olmaya çok sonraları karar verip karar verdiği andan itibaren de güzel filmler yapan, inanılmaz bir mizah yeteneğine sahip ispanyol yönetmen. 82 yaşında son nefesim adlı bir otobiyografi yazıp bir sene sonra ölmüştür.

filmografisi

cet obscur objet du désir (1977)
le fantôme de la liberté (1974)
le charme discret de la bourgeoisie (1972)
tristana (1970)
la voie lactée (1969)
belle de jour (1967)
simón del desierto (1965)
le journal d'une femme de chambre (1964)
ángel exterminador, el (1962)
viridiana (1961)
the young one (1960)
la fièvre monte à el pao (1959)
nazarín (1959)
la mort en ce jardin (1956)
cela s'appelle l'aurore (1956)
el río y la muerte (1955)
ensayo de un crimen (1955)
robinson crusoe (1954)
abismos de pasión (1954)
ilusión viaja en tranvía, la (1954)
el (1953)
el bruto (1953)
una mujer sin amor (1952)
subida al cielo (1952)
la hija del engaño (1951)
susana (1951)
los olvidados (1950)
el gran calavera (1949)
gran casino (1947)
las hurdes (1933)
l' âge d'or (1930)
un chien andalou (1929)
bir endülüs köpeği adlı filminde yönetmenliği yakın dostu salvador dali ile paylaşmış ünlü ispanyol yönetmen.
bunuel, niçin film yaptığı sorusuna ' bu dünyanın tüm olası dünyalar içinde en iyisi olmadığını göstermek için' diye yanıt vermiştir.
burjuvazinin kendini beğenmişe kaydığı ruh halleriyle inceden inceye dalgasını geçen, aynı filmde cesurca betimlediği din- politika- cinsellik üçgeninde vurup vuruşturdukça büyüyen, sürrealistik tavırla toplumsal yozlaşma ancak bu kadar iyi ele alınabiliri düşündüren taşlamalarına şapka çıkarılası efsane yönetmen.
sinemanın bütünselliği içerisinde tadı damakta kalan enfes iğnelemeleri müthiş üslubunu besliyor, aynı oranda da saygım büyüyor kendisine. hani ince zeka deyip olguyu kişisele çekip eğip bükmek kategorize etmek istemiyorum. sinemasındaki tavra eleştirelliğine sonsuz saygı duyuyorum sadece. kieslowski'ye yaptığım gibi. kubrick'le yüzleşmelerim gibi. belki de daha fazlası. özgürlüğe dokunmayı çabalamakla çabalayamamak arasında geçiyor ömrümüz. onun gibi. diğerleri gibi.
'Allaha çok şükür ki ateistim' demiştir. Tabii şöyle de demiş olabilir 'Tanrıya şükür Ateistim'.
buradaki entry sayısına bakarak sözlük yazarlarının kalitesini anlayabilirsiniz...
(bkz: le charme discret de la bourgeoisie)
toplumu ve insan psikolojisini en iyi tahlil eden, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi yönetmenidir. kurguları ne tabu bırakmıştır, ne burjuvazi, ne kilise, ne ordu, ne kültür. kışkırtıcı ve insanoğlunu düşünmeye iten, bireyin ve toplumun tabularını yıkmaya çalışan eserlere imza atmıştır. sürrealizmin padişahıdır aşmış aykırı ispyanyol yönetmenimiz. filmlerinde dinî ve resmi otoriteleri eleştirip, çok afedersiniz eline verir. hristiyanlığı kara, keskin bir mizah ve ironi ile eleştirir. tanrıtanımaz, tabuları parçalayan bu anarşist ruhu ölene kadar korumayı başarır. ölürken “kahrolsun aşk! yaşasın dostluk!” diye mırıldanır.

ona göre insanlar düşünerek özgürleşebilirler. sinema eğer özgür bir beyinin elindeyse olağanüstü tehlikeli bir silahı taşımaktadır. düşler ve duygular, içgüdü dünyasını anlatmadaki en iyi araçlardır. burjuva kökenli, sıkı katolik bir ailede yetişmesine rağmen tezat bir şekilde hayatı boyunca burjuvanın bütün kutsallarına, kurumlarına başkaldırıdan geri durmamıştır.

luis bunuel anarşist ruhunu ve dostlarına olan bağlılığını şöyle diyerek yansıtır. : “politik sinema beni ilgilendirmiyor. hiçbir zaman halka verecek bir mesajım olmadı, neyin nasıl yapılması gerektiğini göstermeye asla kalkmadım. zaten seyirci bana vız gelir. yaptığım her şeyi kendim için, dostlarım için, dostlarımın dostları için yaparım. bu nedenle de filmimin kime sesleneceği, kime seslendiğini ne önceden, ne de sonradan bilmem.”

bir endülüs köpeği filminde usturayla ikiye ayrılan bir göz, üzeri karınca kaynayan bir insan eli, büyük bir piyanonun üstünde duran ölü bir eşek ve bir trafik kazasına tanık olduktan sonra içgüdüleri tarafından sevişmeye zorlanan bir çift izleyicileri zincileme şoka uğratmıştır.

altınçağ filminde sömürü aracı olarak dini kullanan papazları alaylı bir şekilde eleştirir ve daha sonraki eserlerinde genellikle konuyla ilgilenir. dinin sömürü aracı olarak kullanılmasını karşı bunuel şöyle demiştir : ”alışılmış değerlere, geleneksel düşlere, duygusallığa, toplumun tüm ahlaksal pisliğine karşıyım. burjuva ahlakı benim için ahlak dışıdır; çünkü adaletsiz kurumlara dayalıdır. din, ahlak, yapay ve ikiyüzlü bir ahlak … ” ayrıca bunuel altınçağ filminde müziği ironi aracı olarak kullanmıştır.

tanrı hakkında “dine karşı kesin bir tavrım yok. dinin içinde büyüdüm. şöyle diyebilirim belki; tanrı sayesinde tanrı-tanımazım ben … tanrı’yı insanlarda aramak gerektiğine inanıyorum, bu da çok yalın bir tanrıdır sanırım. “ diyerek tanrıya karşı bakışını göstermiştir.

luis bunuel chaplin aracılığıyla amerikaya gidip new york sanat müzesi sinema bölümü'nün başına geçti. daha sonra yakın arkadaşı salvador dali'nin bir kitabında luis bunuel'in "komunist" olduğu iftirasını atması nedeniyle işinden atıldı. buna rağmen asla salvador dali'ye hakaret edip ona saygısızlık yapmadı. hollywood'tan gelen film tekliflerini red edip meksika'ya gitti ve orada öldü.

salvador dali'nin başlığında yedi sayfa "sürrealist, aşmış hede hödö" diye sallanırken luis bunuel'in başlığının bir sayfayı dolduramaması insanı üzer.
sürrealist sinemanın en büyük yönetmenidir. filmlerinde genellikle burjuva sınıfını alaya alır.
ispanyol film yönetmeni, 1925’te Paris’e giderek gerçeküstücülere katıldı. Bir Endülüs Köpeği (1928) ve Altın Çağ (1930), adlı filmleriyle ünlendi. Bir süre Meksika’da sıradan filmler çekti. 1949’da gerçekleştirdiği Unutulanlar ile döneminin en iyi sinemacılarından biri olduğunu kanıtladı. Daha sonra buna Şafak Demir (1956), Şu Bahçedeki Ölüm (1956), Irmak El Pau’ya çıkar (1959), Genç Birisi (1960), Gündüz Güzeli (1966), Seni Sevmeyeceğim (1970), özgürlük Hayaleti (1974), Arzunun şu Karanlık Nesnesi (1977) gibi önemli filmleri yönetti.

Kaynak: http://www.yeniansikloped...unuel-luis/#ixzz2ORUiTLjr
bunuel'in çevirdiği filmlerin yıl skalası hayli geniş. misal,un chien andalouni çektiğinde (1929) 29 yaşındadır, Le charme discret de la bourgeoisie yönettiğinde ise, 72. oldukça uzun bir zaman dilimi. en son yapımı da, 77 de.

bunca sene sinemaya adanmış. tee erken dönemden, altın çağa kadar.
https://fbcdn-sphotos-h-a...29996293_1657982795_n.jpg
günümüz popüler kültürü ile birlikte gelen dayatma ve şartlandırmalar binaen yaklaşımları sürrealist olan insanı o dünyaların yaşam biçimlerine sokan yönetmen ve senaristtir. severiz.
--spoiler--
"Sinema, duygular, düşler ve içgüdü dünyalarını anlatmak için en iyi araçtır."
--spoiler--
Gittiği ilk film setinde kameramanın asistanligini yapmış ve kameramanın kulağına eğilip yönetmenin salak olduğunu söyleyen ve bu yüzden kovulan yönetmen.kendi kitabinda bahsetmiştir.
güncel Önemli Başlıklar