küf: maddenin üzerinde, ışık, nem, hava şartları, sıcaklık gibi nedenlerden dolayı oluşan bakteri, mantar.
(bkz: küflü ekmek)
küf ile bakteri arasında ciddi fark vardır. başka alemlerin canlılarıdır. yaşam döngüleri tamamiyle farklı olup, bakteriler "bacteria" aleminde, küfler ise "eukaryota" aleminde sınıflandırılır.
bu oluşum besin maddelerinin üstünde oluşabildiği gibi, ayakkabıların içinde de oluşabilir, can sıkar. Rutubetten uzak duralım.
küf/çürüme. işte sadık yalsızuçanlar hiç adlı teatral dersinde ışık tutmuş. gerçi ışık demek biraz hafifsemek gibi olur yazdıklarını en iyisi biz ona deniz feneri diyelim. ne de olsa savrula savrula yaşıyoruz hayatta ve elbet batınca küflenip/çürümeye başlayacağız demektir bu. harbiden gidiyorum bu... bir saniye başdönmesi mi bu. evet evet öyle olmalı. hımm küf kokusu bir de. ne demiş alper kamu 5 yaş insanın men olgun çağıdır, sonra çürüme başlar. sanıyorum bu kokunun sebebini açıklıyor biraz.

Sabah olunca kar taneleri gibi şehre ulanan yollara düşüyoruz. Oysa gece
kendimizi dünyayı çekip çevirecek güçte bırakmıştık yatağa. 'iblis kimdir?'
diye sorulunca faka basıyoruz. Zayıf bedenli, solgun yüzlü ve ince boyunlu
bir melek, kulağımıza eğiliyor, fısıltıyla, çürümekten söz ediyor. Evimizde
yalnızlığa düşemediğim bir mazgal. Teknoloji tütüyor. Halıdaki geleneği
koklayamıyorum. Konuşunca musiki, yazınca hat gibi çizemiyorum ruhumun
açık uçlarını. Sokaktan evime çürük sızıyor. Beynimdeki uğultuyu geceye
taşıyor, kendime uygun bir sevinçle uyuyamıyorum. Bir korkuyu diğerine
kavuşturan üst geçide, elinden sımsıkı tuttuğu çocuğa yabancı bir kadın
giriyor. Şeytanın hayali gibi histerik bir gülümseyiş var yüzünde.
Geçidin ortasında dünyayı sevmenin manzarası görülüyor. Bu halimle
dokunduğum her şeyi yakıyor, dokunduğum her şeyle yanıyorum. Dev bir
balığın karnında ses geçirmez zarla çevriliyim. Gölgemi izliyorum. Bu ürküyle
soluksuz kalıyorum. Dışardaki küflü hava genzimi yakıyor. Adımbaşı utanmaz
bir teşhirci yolumu kesiyor. Elinde her şeyi görüntülediğini sanan bir aygıt
var. Bu gazete, bu kamera, diyor, ikisi birbirini yiyor. Gözlerimle düşünmenin
yollarını arıyorum. Kaskatıyım. Resim ve ses. Bir kıskaç. Kirli ve çırılçıplak.
Sanatı gereksinmeyen velileri düşünüyorum. Dilinden düşürdükleri her söz
anlamı tutuşturan olağanüstülükler. Sesleri uyum kokuyor. Dilleri buram
buram merhamet terliyor. Buharlaşan bir sevgi denizinde yüzüyorlar. Onlarsız
bırakılan her kare çirkinleşiyor. Dalgınlığıma çarpan sesle uyanıyorum. Üstgeçidin
altından kirli ışıklar akıyor. Sahte bir güneş zehirliyor onları. Caddenin
yüzeyinde kabarcıklar. Yanıp yanıp sönmeleri bir şarlatanın buyruğuyla
koşuştuklarını anlatıyor.

Ona bakınca her resmin mutlakcı ve kuşku dolu `bir kopyası olduğunu
düşünüyorum`. Kopyalandığında kuşkunun resmi...Elindeki aygıtta kadını
soyan, yiyip bitiren canavarın homurtusunu duyuyorum. Aygıtı, icad edenin
yüzüne çarpıp tuz buz ettiğimde mini eteğiyle bedenini ikiye bölen genç kızın
hangi çocuğa gebe kalacağını söyleyebileceğim.
Ayağımın altında çöl gibi yatan karanlığa basarak evime dönüyorum. Kendi
payına düşenle yetinmeyen her yolcu benim gibi yapıyor. Yanıp yanıp
sönüyor. Bu geçitten geçiyor. Ölüm gibi. Bir iz bırakıyoruz dünyaya. Durağa
gelince korkularla gerilmiş yüz hatlarına dokunuyorum. Yılgın, umutsuz ve
çocuksu kalabalık. Ölümcül bir yalnızlık hayali kokuyor bilinçaltında. itişip
kakışma. Küf kokusu. Kapıldığımız çevrim. Bu çevrimde dönüp duruyoruz
akşama değin. Soğuk, kaskatı binalar. Koridorlarda karınca gibi çalışıyor
görünen hayaletler. Koşuşan müdürler, amirler, memurlar, telefonlar, masalar,
çekmeceler, teslim tesellüm belgeleri, makbuzlar....Oyun oynuyor ve
inciniyor, incitiyoruz. Gayrımeşru sorular savuruyoruz boşluğa. Bu anlaşılması
güç lehçeyi neden mi kullanıyorum? Sevgilimle aramızda haber taşıyan sabah
rüzgarı esmiyor artık. Birbirini görüntüleyerek çoğaltan iki hayalete benziyoruz.
Ağlıyor, hışımla yok ediyoruz hüznümüzü. Merhametsizce acıtıyoruz
kanayan yerlerimizi. Sadi'nin Sümenat'ta gördüğünü söylediği put bu olsa
gerek. Yanımda oturan, çizgili, küf yeşili gömleğinin aşınmış yakasına morcivet
gravatı acemice iliştirmiş, muhtemelen Milli Eğitim Bakanlığı'nda şube
müdürü olan orta kırattaki adama, 'bakın bayım' diyorum işaret parmağımı
doğrultarak. Bir yüzüme, bir işaretlediğim yöne bakıyor. Cam buğulanmış,
bayıltıcı bir cızırtıyla geçen zamanı örtüyor. Bu yalancı çevrimde parçalanan
resimler, perde arkasından birinin çektiği gizli iple bazı hareketler yapan
ve acayip sesler çıkaran putlara benziyor. Çoğaldıkça küçülüyor, küçüldükçe
çoğalıyorlar. `Alemin bir insanın kalbine sığabildiğini söyleyen bir meczup var
içerde`. Kalabalığın küfünü taşıdığını söylüyor. Sarhoş mu, çılgın mı olduğunu
anlayamadan gözden yitiyor. Geçitten inince karşımıza ilköğretim okulunu
çevreleyen istinat duvarı çıkıyor. Az ileride benzinlik, yanında ahşap, iki katlı,
metruk bir bina ve onu kuşatan her nasılsa ağaçlar...ince, uzun bir yol
ve meydan açılıyor. Kızılay Meydanı'nı andıran bu düz, geniş alanın yüzeyi
yumurta kabuğu gibi pürüsüz. Gizlerin açığa vurulacağı gün olsa gerek.
Kargaşadan uzak görünen bu dekoratif tasarımda ansızın karşımıza korku
ve acıyla inşa edilmiş görkemli bir darağacı çıkıyor. Dudaklarından sızana
bakılırsa az önce kan içmiş olmalı. Vampir...Kalbi özenle yok edilmiş.
Aklı, yüreği, bilinci olmayan bir aygıt. Yanında ikramiye dağıtan bir oda
bulunuyor. Korkuyla bekliyoruz. ister istemez çağrılacak, ya ikramiye biletimiz
tutuşturulacak elimize veya darağacında sallandırılacağız. Korkuyla
beklerken kapı açılıyor ve iki hareketli resim beliriyor: Biri yarı çıplak,
alımlı bir kadın, parmaklarından zehirli bal damlıyor. Diğeri aldatmaz ve
aldanmaz bir adam, kelimelerinde tılsım saklıyor. `Size bir söz getirdim
diyor, okursanız kurtulursunuz`. Hem balı yiyip hem darağacından kurtulmak
isteyenler atılıyor iştahla. Hayalkıran bir duvara çarpıp parçalanıyorlar. Her
parçası acı çekiyor, her parçası darağacında sallandırılıyor. `Kudurgan bir
iştahla kendimizi azaltıyor, yenilerini katıyoruz aramıza`. Bugün Pazartesi.
Yine içsiz bir kabuk gibi evden çıkacağım. Aynı patikadan geçecek aynı geçide
uğrayacak, aynı durağa gidecek, aynı otobüse binecek, aynı küf kokusunu
soluyacak, aynı soruları soracak, aynı kadını, aynı sarhoşu, aynı rüyayı
göreceğim. Yürüdükçe uzayan bir yola girdiğim farkındayım.
her öğrenci evinde olması gereken bir oluşumdur. daha çok ekmeklerin üzerinde görülür. bir bıçak yardımıyla küf tabakası kesilerek alınır ve yiyecek yenmeye devam edilir.

-hacı biz ne zaman ıspanak aldık ya
*lan olm o ekmek ya ne ıspanağı
-yuh artık...
kitaplara o mükemmel kokuyu veren çürüme belirtisidir.
kuğulu alt geçidindeki ''büyükşehir belediyesi'' yazısının amblemine, el emeği göz nuru köpükten yapılmış bir pisuvar asıp, belediye yazısının üzerini de ''küçük 1 tl'' yazısıyla kapatan, muhteşem yaratıcı grup. durmak yok, eyleme devam.*
limonun, ekmeğin vs. üstünde görülen, yiyeceklerin bozulduğunu anlamamızı sağlayan yeşilimsi küçük canlıların genel adı.
bir de son zamanlarda yaptıkları eylemlerle gönlümüze taht kurmuş Ankaralı sanat topluluğu.
(bkz: tosunpaşa)
(bkz: küçük 1 tl)
(bkz: işe bak)
Ali Aydın ın, Venedik Film Festivali nde Geleceğin Aslanı ödülünü alan ilk filmi.
sadece ercan kesal için bile izlenebilecek filmdir.
Ali Aydının ilk uzun metrajlı filmidir. ercan kesalın ne denli devleşerek oynadığına şahit olursunuz. Film aynı zamanda türkiye'nin hatta dünya'nın kanayan yarası olan faşizm'e bir nebze parmak basıyor.
sağlığa zararlıymış. tüketmemek lazımmış.

http://www.sabah.com.tr/s...yemek-zararli-mi?paging=3
kış boyunca duvarımda görmek zorunda olduğum lekelerin kaynağıdır.
ben senin gibi müteahhitin...
Besinlerde oluşanlarına dikkat etmek gereklidir

(#31786508)
Karşılaşmaktan hiç hoşnut olmadığım canlılardır. Yanlışlıkla buzdolabının elektriğini kesmişim. Fırsat bu fırsat 2 hafta içinde mucize şekilde buzdolabımda üreyip kullanılamaz duruma getirmişler. Bir açtım kapağı. Böyle bir koku hayatımda koklamadım. Etler, sucuklar, limonlar, yumurtalar, peynirler... daha ben bu buzdolabından sanıyorum ki bir şey yiyemeyeceğim. Komple bu evi bırakıp gideceğim gibi görünüyor.

2 konserve balık 1 pakette açılmamış pekmez ve 2 meyve suyu sadece sağlam görünen. Acaba yesem zehirlenir miyim meçhul...
güncel Önemli Başlıklar