bugün

(bkz: eroin güncesi) isimli kitabın yazarı.

'...O bir pil gibi diyordum, pilim boşaltılınca her şey, özellikle insana özgü dürtülerim, sağlığım bozuluyor pili bırakınca normal insana benziyorum. istediğim, tozpembe bir dünya değil; sizin algıladığınız dünyayı algılayabilmek, diyordum.'

1998 senesinde beyoğlu sinemasının tuvaletinde yüksek dozdan ölü bulunmuştur.

http://arsiv.hurriyetim.c.../98/04/06/yasam/00yas.htm *
yalnızlığın yan etkisini tatmış kişidir...
''..sen de biliyordun kanat, bu hikaye böyle bitecekti. istesen de istemesen de! aklıma takılan şeye yine güleceksin: orada mal bulmakta zorlanıyor musun kız?''

burç hikayeler'inden, küçük iskender
eroin güncesi isimli kitabın - pek çok otoriteye göre başyapıtın - yazarı.

bir dönem çok üzerine gidildi, kitabı yazdıktan sonra, ama o hiçbir zaman medyanın dolduruşuna gelmedi; net bir şekilde kendi isteğiyle bu yola düştüğünü belirtti.

uyuşturucu yüzünden yaşamını çok erken yaşlarda kaybetti...
gerçek adı kanat antepli olan, (h)eroine "h"(eyç)diyen, cerrahpaşada 8 yılda 4üncü sınıfa gelip okulu bırakan, hollanda'da ölmek, liverpool'da punk olmak, singapur'da japonca öğrenmek; hindistanda kül, pizzanın üzerinde mantar, kapılarda zil olmak isterken 28 yaşında ölmeyi seçen yazardır.
dolu, dopdolu yazilari ve cok aci bir hikayesi olan insan. 17 yasinda istanbul'a okumaya gelen, ve eroin bagimlisi bir yazar olarak 28 yasinda hayate veda eden kisi. baska turlu bitemez miydi bu hikaye gercekten? yasasaydi, simdi 39 yasinda olacak, belki de 40'li yaslara geciyor olmanin telasini yasiyacakti.

"Hey millet, ben ölmeye karar verdim, niye biliyor musunuz, çünkü yaşım 27'ye geldi dayandı, benim gibiler daha fazla yaşamamalı. Allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim! Neyse ki aklım hâlâ başımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum. Kendinize iyi bakın, kötü alışkanlıklardan uzak durun."
"Öbür taraf varsa, orda muhteşem konserler olmalı, Morrison, Hendrix, Cobain bizi bekliyor." sözlerinin sahibesi.
nasıl anlatır bilemem,anlatamam.tadı apayrı,tek hüznüm yaşanmamış kırıntılar...ama acı be! gitti...o gitti,onun gibiler yani bizler yalnız kaldık! kızmalıyız ona ama beceremiyoruz.bizler;
Hollanda da ölmek istiyoruz,
Liverpool'da punk olmak
Singapur'da Japonca ögrenmek
Hidistan'da kül olmak istiyoruz.
pizzanın üzerinde mantar
Kapılarda zil olmak istiyoruz
istiyoruz da istiyoruz...

lanet olsun kadın! özlüyoruz seni!
27 yaşında intihar eden, medyanın kendisine kısa süreli negatif popülarite kazandırdığı genç kadın. 27 yaşında beyoğlu sinemasının tuvaletinde altın vuruş ile hayatına son vermesinin nedeni hayranı olduğu cobain'in ölümüne atıfta bulunmak mıydı diye düşündürür kendisi hakkında her söz açıldığında.
anısına yazılan: (bkz: kırık kanadım). *
''hayal kurmak çamaşır suyu içmek kadar zor'' diye mütiş bir betimlemeyle kitabını bitiren perdeyi kapatan bir kadının orospuluk yapmadan nasılda her istediğini yapabileceğini anlatan hatundur.
Eroin güncesi adlı kitabını okuduktan sonra, ölmesine en çok üzüldüğüm şahıslar arasındaki yerini almış güzel insan. Kendisi eski bir tıp fakültesi öğrencisidir. Fakat psikolojik çöküntüler onu bambaşka yerlere sürüklemiştir. Kendini o uçurumdan kurtarabilseydi ne iyi olurdu halbuki.
ibretlik bir hayatı vardır aynı zamanda. Okuyup ders alınmalı.
"1970 yılında, Bitlis-Malatya demiryolundaki zamansız sancılarla Muş devlet hastahanesinde doğmuşum. Değişik Anadolu beldelerinde büyüdüm. istanbul'da Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 8 yıl uğraştan sonra, henüz 4. sınıfta debelendiğimi farkedip, vazgeçtim. Hala bana uygun işi, mekanı ve insanları arıyorum" diyen Kanat Güner bir eroinmandı. Alışkanlıkları arasında H (eyç) denilen bu uyuşturucuya nasıl başladığını; bağımlı yaşamını anlattı. Muhtesem bir kitap olan eroin guncesinin yazari. Onu çok seviyorum..
sol framede adını görünce dirildiğini sandığım kişi.*
kendisini bir haber programıyla tanımıştık. "ben de bir gün öleceğim ve yakın zamanda" diyordu. neden ölümü bu kadar kolunda taşıyordu bilinmez. zira her eroinman altın vuruş yapmak zorunda diye bir kaide olduğunu sanmıyorum bunu kullananların literatüründe. neyse günün birinde dediğini yaptı ve gitti. kalsaydı iyi olurdu ama o gitmeyi tercih etti.

kitabında anlattığı, maddenin etksisi altındayken yaşadığı bir müzik setiyle poker oynama mevzusu vardı ki, yani ne desem bilmiyorum güleriz ağlanacak halimizenin en güzel örneklerinden biridir sanırım o olay.

yıllar sonra içimi burkmuştur yeniden. allah rahmet eylesin.
yıllar sonra, eroin güncesi kitabında bizi aldattığını öğrendiğim yazar. meğer ali kemal diye bahsettiği ressam şahıs yaşıyormuş hala. öyle bir intihar durumu yokmuş. bendeki büyüsünü bu yalanla biraz da olsa kaybetmiştir. kimbilir kitapta bilmediğim daha ne yalanlar var diye düşünüyorum şu sıra.
ben galiba hayatım boyunca iki arada gidip geleceğim.
kornişteki perde gibi, raydan çıkana dek..

kanat güner
Kendi kitabını sokakta zabıtalarla kovalamaca oynayarak satan yazar benim, eroinmanlığımla övünmüyorum ama kitabımla gurur duyuyorum."Tanrılar senin kadar dürüst olsaydı peygamberlere gerek kalmazdı" dedi biri, onore oldum.

Kanat Güner
Reha Muhtar'ın canlı yayına katılmadan önce yakın çevresinden biri tarafından yöneltilen "televizyonda olursan yazar değil, eroinman olarak tanınacaksın, biliyorsun değil mi?" sorusunun cevabını pek iyi bilen ama başka kanatlar kırılmasın diye akıllarda eroinman olarak kalmayı göze alan, zekası; bedenine fazla gelmiş kadın.
bu kadın, edebiyatımızın en özgün eserlerinden birini, hem de tam ortasında durarak vermiştir. (bkz: eroin güncesi) kitabın ismine bakıp, sikindirik misyon edebiyatı tarzı bir şey bellemeyin sakın, kanat güner, acısıyla tatlısıyla h(eyç, eroin) denen nanenin nelere yol açabileceğini, bir dönem istanbul'unun arka sokaklarını özgün bir dille aktarmış. bir de öküz'ün bir sayfasından tıpkı hikmet benol gibi albayına şöyle seslenmiş:
“amacım seni üzmek değildi albayım, albayım sana söylüyorum kimse anlamasa da olur hesabıydı benimki, kızmışsın bana bu kadar da hassas olunmaz demiş, bozulmuşsun. toplumca cinnet geçirirken, ben mazeretim de varken biraz depresyona girmişim çok mu albayım? milletvekillerinin birbirini dövdüğü ülkemde ben, kendimden başka kimseye zarar vermeden, ağzıma kırmızıbiber sürülme korkusu olmadan, şeytanın tırnaklarımı yiyemeyeceğini bilerek iki satır şımarmışım, yine mi hatalıyım albayım…

millet ben sigara bile içmiyorum diye zırıl zırıl ağlayıp sonra kokainman çıkıyor, ben her deliğe burnumu soktuğumu itiraf edip dürüstlüğüme saygı beklerken şamar oğlanı oluyorum. kendi kitabını sokakta zabıtalarla kovalamaca oynayarak satan tek yazar benim, eroinmanlığımla övünmüyorum ama kitabımla gurur duyuyorum. tanrılar senin kadar dürüst olsaydı peygamberlere gerek kalmazdı dedi biri, onore oldum. akbaba medyaya takmamaya karar verdim, evime döndüm albayım, ben yokken polis beni aramış, geçen yaz bodrum’a giderken otobüste fenalaşıp akhisar’da apar topar hastaneye kaldırılmıştım, o kargaşada çantamı kaybettim, bulmuşlar içinde de bir parça esrar varmış, ifademi aldılar senin mi diye sordular, ne diyeyim albayım? uyuşturuculara keyif verici maddelere bir süre yüz sürmemeye karar verdim, onun yerine boncuklardan üzüm yapacağım veya sabundan heykeller, annem öyle istiyor albayım, ama içimdeki ses çişini yapacaksın popon kuru kalmayacak diyor.

direniyorum uykusuzluğa, sosyal cibilliyetsizliğe, cahilliğe, kemik ağrılarına, erken bunamaya, küçük adamlara meydan okuyorum. bütün bu gürültü patırtıdan sonra sonum orhan veli gibi çukurda son bulursa millet bana şeyiyle gülecek diye korkuyorum albayım. yine başkalarının incinmesine, acıtmasına izin vermemeye karar verdim ama benim kararlarım lafta bile kalmıyor ki albayım!... klasik bir teraziyim ben karar veririm, karar veririm, karar veririm… her şey bir yana, bir çift kağıdın varsa bir kıyak yapsana albayım, ben de sabundan kuru fasulye yaparım. veya dolaptan aşırdığım tereyağını veririm, askerlerine yedirirsin.

kapıyı aç ne olur albayım para istemeyeceğim!

şimdiye kadar sayılıdır yazdığım mektuplar ama hep yazmam gereken insanlar olmuştur. ama şimdi mektup yazmak istiyorum, insan yok. bir dostum tanıştırmıştı beni albayımla, çok oldu restleşmeyeli. ama bu kara kutu yine ona açılmalı, o anlar. sürgüne gönderilmiş rus çariçesi gibiyim albayım. giyotine gitmeyi bekleyen fransız devrimcisi. yankinin düzdüğü vietnamlı. osmanlı hareminde harem ağası. çölde gezerken kutup ayısının düzdüğü bedevi. çöpçatanım sağır dilsiz, kötürüm, evde kalmış kız. başımız belaya girer diye kapı önüne bırakılan overdose da canki. gel gör ki ölücem ölücem deyip ölmeyen ölemeyen ölseydi, çoktan unutulacak olan kaşar bir canki... sen de duymuşsundur ölüm haberimi, yok bir şey albayım. birkaç kutu çekip keyiften nefes alamaz hale gelince, alverollerle gri hücrelerin kapışması sonucu keyif veren bally yüzünden medya maymunu oldum. hastaneye kaldırıldım, istediğim biraz oksijendi, bağımlı dediler, hastaneden hastaneye sürgün ettiler. hiçbiri almadı. polisler aldığı yere geri bıraktı. polis bıraktı gazeteciler bırakmadı. kapının önündeki bir takım medya, kardeşimin okula gitmesine engel oldu. aileme verdiğim zarara, vicdan azabına dayanamadım. otele taşındım. ezgin, itilmiş, kakılmış, illegal, yalnız, yanlış insanlar ailem şimdi... yaşlı fahişeler yazık diyorlar bana. sürgün psikolojisi, otel odası melankolisi seni hatırlattı albayım. uzun lafın kısası türkiye'deyim, dişiyim, medya maymunuyum. cankiyim ama küçük adamlara acıyorum. bunlar suç albayım, haydan geldim huya gidiyorum albayım, rahatsızım albayım. kapım vurulana kadar kendimi tuvalete kilitleyeceğim albayım. benim için kendine iyi bak, tüpü açık bırakarak intihara kalkışma; tüp bitiyor, üşüyorsun albayım.”
Eroin güncesi adlı kitabını sonuna kadar okudum ve şu sonucu çıkardım; ağır kişilik bozukluğu olan, "tek istediğim sevgiydi" diyen ama sorununun bu olmadığı bariz belli olan (o'nu çok seven ve gördüğü sevgi karşısında o'nun bile şaşırdığı saf insanlara, hayatları boyunca unutamayacağı bir travma yaşatan) hasta beyinli bir kadın.

27 yaşında bile ergen beynine sahip biriymiş. eroin kullanmak için çok güzel bahaneler türetmiş kendine.

"sistem" ve "sevgi görmedim/arıyorum" gibi.

defalarca, sevgiyi en saf halinde görmesine rağmen, o'nu seven saf insanlarla "oynamış"

ve sevgilerini elinin tersiyle iterek, yine eroin kullanmak için kendi kafasından ürettiği, yalan bahanelere sığınmış, über güçsüz karakterli kadındır.

sistem'in çarpıklığı, ve aptal insanların olduğundan şikayet ediyor ki; buna asla karşı çıkamam. ama "offf sistem çok kötü, dünya iğrenç biryer" diyerek eroinman olalım o zaman hepimiz. bu güçsüz bir karakterin göstergesidir.

öte yandan "tek istediğim sevgiydi" lâfı gerçek anlamda midemi bulandırdı.

sen kalk o pislik insanların yanında, seni o kadar saf sevgiyle seven insanları bulduğunda onlara standart bir insanın hayatında göremeyeceği, ve hayatları boyunca unutamayacakları türden travma yaşatıcı kazıklar at.

aklı başında hiçbir sağlıklı insan, bu kitabı okuduğunda kanat'ı haklı görmez.

mağdur olmaktan çok, kendi bazı insanları olabildiğince mağdur etmiş.

sonuç itibariyle; ağır kişilik bozukluğu çeken, zayıf karakterli ve dengesiz bir kadın.

annesi ve babasını bu kadar dandik sebeplerle suçlayışı hele...

standart türk anne babasına sahipmiş. o yıllarda tüm ebeveynler buydu.

ama dürüstlüğünden dem vurduğu babasınıda, annesinide silen biri.

her sevgi görmeyen o zaman atsın kendini köprüden ha? veya eroinman, kokoinman olsun ?

kaldı ki; kendisi sevginin dibini gördüğü halde bundanda mutlu olmayan biri.

eroin kullanmak için kendi ürettiği bahaneler.

sistem kötü, hadi o zaman atlayalım köprüden,

psikiyatrik ağır bir vaka diyebilirim sadece.

mantıkla örtüşen hiçbir yanı yok kendisini haklı gören insanlarında. tamamen mantıktan yoksun bir şekilde, duygusal bakış açısıyla bakılıyor.

uyuşturucu kullanmak zaten başlı başına zayıf karakter göstergesidir.

bunu haklı gösterecek hiçbir söylem olamaz.

ne insanlar görüyoruz ki; sevgisiz ve sistemin ezdiği, ama aynı zamanda bunları çatır çatır aşan...

yine başa dönüyoruz; zayıf karakter. ve artı karaktersizlik.
“amacım seni üzmek değildi albayım, albayım sana söylüyorum kimse anlamasa da olur hesabıydı benimki, kızmışsın bana bu kadar da hassas olunmaz demiş, bozulmuşsun. toplumca cinnet geçirirken, ben mazeretim de varken biraz depresyona girmişim çok mu albayım? milletvekillerinin birbirini dövdüğü ülkemde ben, kendimden başka kimseye zarar vermeden, ağzıma kırmızıbiber sürülme korkusu olmadan, şeytanın tırnaklarımı yiyemeyeceğini bilerek iki satır şımarmışım, yine mi hatalıyım albayım…

millet ben sigara bile içmiyorum diye zırıl zırıl ağlayıp sonra kokainman çıkıyor, ben her deliğe burnumu soktuğumu itiraf edip dürüstlüğüme saygı beklerken şamar oğlanı oluyorum. kendi kitabını sokakta zabıtalarla kovalamaca oynayarak satan tek yazar benim, eroinmanlığımla övünmüyorum ama kitabımla gurur duyuyorum. tanrılar senin kadar dürüst olsaydı peygamberlere gerek kalmazdı dedi biri, onore oldum. akbaba medyaya takmamaya karar verdim, evime döndüm albayım, ben yokken polis beni aramış, geçen yaz bodrum’a giderken otobüste fenalaşıp akhisar’da apar topar hastaneye kaldırılmıştım, o kargaşada çantamı kaybettim, bulmuşlar içinde de bir parça esrar varmış, ifademi aldılar senin mi diye sordular, ne diyeyim albayım? uyuşturuculara keyif verici maddelere bir süre yüz sürmemeye karar verdim, onun yerine boncuklardan üzüm yapacağım veya sabundan heykeller, annem öyle istiyor albayım, ama içimdeki ses çişini yapacaksın popon kuru kalmayacak diyor.

direniyorum uykusuzluğa, sosyal cibilliyetsizliğe, cahilliğe, kemik ağrılarına, erken bunamaya, küçük adamlara meydan okuyorum. bütün bu gürültü patırtıdan sonra sonum orhan veli gibi çukurda son bulursa millet bana şeyiyle gülecek diye korkuyorum albayım. yine başkalarının incinmesine, acıtmasına izin vermemeye karar verdim ama benim kararlarım lafta bile kalmıyor ki albayım!... klasik bir teraziyim ben karar veririm, karar veririm, karar veririm… her şey bir yana, bir çift kağıdın varsa bir kıyak yapsana albayım, ben de sabundan kuru fasulye yaparım. veya dolaptan aşırdığım tereyağını veririm, askerlerine yedirirsin.

kapıyı aç ne olur albayım para istemeyeceğim!

şimdiye kadar sayılıdır yazdığım mektuplar ama hep yazmam gereken insanlar olmuştur. ama şimdi mektup yazmak istiyorum, insan yok. bir dostum tanıştırmıştı beni albayımla, çok oldu restleşmeyeli. ama bu kara kutu yine ona açılmalı, o anlar. sürgüne gönderilmiş rus çariçesi gibiyim albayım. giyotine gitmeyi bekleyen fransız devrimcisi. yankinin düzdüğü vietnamlı. osmanlı hareminde harem ağası. çölde gezerken kutup ayısının düzdüğü bedevi. çöpçatanım sağır dilsiz, kötürüm, evde kalmış kız. başımız belaya girer diye kapı önüne bırakılan overdose da canki. gel gör ki ölücem ölücem deyip ölmeyen ölemeyen ölseydi, çoktan unutulacak olan kaşar bir canki... sen de duymuşsundur ölüm haberimi, yok bir şey albayım. birkaç kutu çekip keyiften nefes alamaz hale gelince, alverollerle gri hücrelerin kapışması sonucu keyif veren bally yüzünden medya maymunu oldum. hastaneye kaldırıldım, istediğim biraz oksijendi, bağımlı dediler, hastaneden hastaneye sürgün ettiler. hiçbiri almadı. polisler aldığı yere geri bıraktı. polis bıraktı gazeteciler bırakmadı. kapının önündeki bir takım medya, kardeşimin okula gitmesine engel oldu. aileme verdiğim zarara, vicdan azabına dayanamadım. otele taşındım. ezgin, itilmiş, kakılmış, illegal, yalnız, yanlış insanlar ailem şimdi... yaşlı fahişeler yazık diyorlar bana. sürgün psikolojisi, otel odası melankolisi seni hatırlattı albayım. uzun lafın kısası türkiye'deyim, dişiyim, medya maymunuyum. cankiyim ama küçük adamlara acıyorum. bunlar suç albayım, haydan geldim huya gidiyorum albayım, rahatsızım albayım. kapım vurulana kadar kendimi tuvalete kilitleyeceğim albayım. benim için kendine iyi bak, tüpü açık bırakarak intihara kalkışma; tüp bitiyor, üşüyorsun albayım.”

seni çok seviyorum kanat, var mı zulanda saklanacağım bir yer?
Bir zamanların Öküz dergisinde yazdığı yazısı,

otoriteden, faşistlerden, polisten , zabıtadan korkmayız; sadece ve sadece kendi beyin hücrelerimizden korkarız.
gri hücrelerimizi zaptetmek, sakinleştirmek için uğraşırız.
havalandırmalı yerleri sevmeyiz.
üç öğün yemek yemeyiz.
40 cc su yeter bize, çok sık yıkanmayız, ama kokmayız da.
kedi köpek besler , onlara da kafa yaptırırız.
dans ederken birbirimizi ezeriz.
güzel söveriz , terminolojimiz geniştir.
sigara dumanını içimize kadar çekeriz.
aklımız bel altına kaymayacak kadar yukarda takılır.
acı eşiğimiz yüksektir.
şişe bira içer, etiketini yırtarız.
meslek odamız, sendikamız, grev hakkımız yoktur.
tırnaklarımız ve saçlarımız uzun ve kirlidir.
yazın bile uzun kollu giyeriz.
nöbetci eczaneleri muhakkak biliriz.
cocukları, delileri, tinercileri, dilencileri, cingeneleri severiz.
teke'e cok şey borçluyuz , ama tekel bize daha çok şey borçlu.
wc'ye giren arkadaşımızı bir daha göremeyebiliriz.
sevgi denildiğinde kitleniriz.
'size söylüyorum, biz ölmeyiz' diye şarkılar söyleriz.
insana ait olan hiçbir şey bize yabancı değil, hele ölüm hiç değil.
günaydın, tünaydın, hanfendi, beyfendi, rica etsem gibi kelimeleri yaşamayız.
öbür taraf varsa, orda muhteşem konserler olmalı, morrison, hendrix, cobain bizi bekliyor.
ayık ya da değil, yaratıcıyız ama cesedimizle bile baş edemeyeceksiniz.
vergi ödemez, oy vermez, fiş almayız; çünkü hiçbir torbacı yazar kasa kullanmaz.
kısacası milyonlarcası ölmüş gri hücrelerimizle bile sizden çok daha farklıyız.

Doğdu, öldü ve büyüdü kanat güner.
Sorumsuz oluşumlardan da en büyük dersi biz aldık, bu nesli bitiren de otoritenin süblimleşmesiydi. istediğimizi düşüneceğiz, kendimizden başka kimseye zararımız olmayacak. Kanat günerin olduğu gibi.

"Hey, millet, ben ölmeye karar verdim. Hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilim ama son bir iletişim denemesi yapmak istedim"
Yani,

“bir sabah kız hatıranın etrafında dolaşır
ılık, yumuşak, tozlu bir şeyler etrafında dolaşır
bir sabah, artık sabah olmayacakmış kadar keskin
bir mum söner, aşkın küçük kayığı
çarpar hayatın kayalıklarına nergis ölür
el yakan, o acı çay soğur, beden soğur, damar soğur
hayatı çevreleyen esrar perdesi aralanır gibi
kız ölür, başka bir şey olur
kötü bir şey olur, çok kötü”

Kanat Güner
"Freud Turkiye de dogsaydi nutku tutulur,fortcu olur çıkardı. "
görsel