bugün

oguz atay'ın tehlikeli oyunlar romanının baskarakteri.
uzun boylu, sivilceli ve burnunun yanağına birleştiği yerde önemsiz bir et beni taşıyan adam.
selim ışık kadar yaşıyor olmanın ağırlığını taşıra taşıra kusamamış da olsa, selim'in ardından bütün turgut'ların ve gizli selimlerin sözcülüğünü başarıyla üstlenmiştir. siz de hak veriyor musunuz albayım? beni çok yordun be oğlum hikmet, her şeyi oluruna bıraksana biraz! olmaz albayım olmaz, varsın anlamasınlar, selim abim şu çabalarımı görsün yeter.
(bkz: here i come ulan)
"bizim gibilerin hayatında, güzellikler kısa süren aydınlıklardır" diyebilmiş roman kişisi.
önce konuşup sonra düşünendir.

--spoiler--

durdu düşündü ; bu sefer önce düşündüm albayım şimdi söyleyebilir miyim ?
albay güldü: bir sözü de karşılıksız bıraksan olmaz mı ? söyle bakalm.
düşündüm ki, bu söylediklerimle ne demek istediğimi hiç anlamıyorum.

--spoiler-- *

edit ; imla
hastalıklı bir aşkın kahramanı, imkansızı...
Ne zaman daralsam aklıma ilk o gelir. Ve hep aklıma o gelir. Bilge gelir. Albay. Balkon. O balkon.
Yaratılmış en derin roman karakteridir hikmet benol.
"hikmet paranoyak değil ama, gerçekleri görebiliyor."

oğuz atay- günlük
albayın "hikmet oğlum, insanları tanımıyorsun" sözüne karşılık olarak "daha önce hiç karşılaşmadım da bu ülkede, ondan albayım" cevabını vermiş, daha bir çok sözüyle, hareketiyle gönlümüzde taht kurmuş roman karakteri.
kötü kötü gülmeyi sever ha-ha.
hadi bi oyun oynayalım.hayır oynamayalım , yine sıkıcı bi şey bulur , yine durdurursunuz en zevkli anında gelip birileri bi yere çağırır , dağılırsınız.
saçmalama hikmet.saçmalarım albayım. çok güzel saçmalarım.
daha çok oyun , daha çok monolog. rollerin hepsini ben seçeyim, oynayalım.
sana hep aynı rolü vereceğim bilge.n'oldu beğenmedein ha-ha. sevgi de beğenmemişti.
albayım, iyi insanlar da çalıyor evet. gelip neyimiz var neyimiz yok çalıyorlar. parayla satın alınamayacak güzel hazinelerimizi, bizi bi parça sevgiyle kandırıp güle oynaya alıp gidiyorlar.sonra gidecek yerimiz kalmıyor. bilgeler sevgiler gittiğimiz yerlere doluşuyor. içtiğimiz çay , çay değil albayım.
nedendir bu çabucak bırakışımız kendimizi, inadımızın hiç tutmayışı, alttan alışımız.kin gütmeyişimiz , affedişimiz , affedince onların hala kendilerine değer verdiğimizi sanması ha-ha vermiyoruz sadece nefret etmeyi sevmiyoruz.
bilgeye o güzel mektubu yazan oğuz atay karakteri.
albayım, o sözü siz de bilirsiniz , denize düşen yılana sarılır, halkımızın düşünüp taşınıp ettiği sözlerden biri.ama bunların en çoğunu sancho(adını bu saatte doğru hatırladıysam) bilir don kişotun yaveri olur kendileri.albayım , denize düşmedim ama tutmadığım yılan kalmadı. bütün hikmetler bir olup kötü kötü güldüler ha-ha. kendimden şüpheye düştüm. yılan benmişim.gecenin dördünde hikmet II söyledi. yoruldum albayım. kapılarımın hepsi cehenneme açılan gediklerle dolu.ellerim ağzım yıkandıkça temizlenmiyor artık.su akıp gidiyor öylece üstümden ben yokmuşum gibi.albayım tüm hikmetlerin sonu aynı. o balkona çıkılıcak. siz yetişemeyeceksiniz..
albayım uyku tutmuyor, kimseyle de konuşmuyorum. oturuyorum. gözden geçiriyorum herşeyi. bir suçlu bulsam kalkıp vuracağım gölgesini ve hemen yatacağım. noktalar noktaları tamamlıyor lekeler oluşuyor, büyük karanlık lekeler. sokaklar, gökyüzü bulutlar, hepimizi peşindeyiz onun albayım, neyi hikmet, onun işte albayım çiçekler açmış bugün gördüm zerdaliydi sanırım yolun kenarında, koşuyorum rüzgar peşimsıra ben dağlar ardımda, otobüste görüyorum yemyeşil , kim bilmiyorum sıkılıyor hepimiz çok sıkılıyoruz albayım, ben biri sıkılınca hemen görüyorum, bi bahane bulup kaçmak istiyorum, onlar tutuyorlar beni, uzatıyorlar, kötüyüm diyorum yine uzatıyorlar, ayna da iyi görünüyorum, uykusuzluğum hariç herkes kadar iyi.
albayım istiyorum ki herşey yarım kalsın, tamamlanmasın, o sonsuza kadar koşturulan işler yarım kalsın, ko-şa-ma-sın-lar evet dursunlar öylece, ben de yarım kalayım, neyim varsa kesilsin , bir bardak suyla birlikte , o da denemiş albayım, küveti doldurmuş ama teninden bileklerine baktığında korkmuş, bitmeyeceğinden , kandan korkmamış hiç. hikmet oğlum saçmalıyorsun yine. saçmalıyorum albayım, yalnız ben değil o da saçmalıyor.
albayım nihayet bilgeye gitmesini söyledim. hem oyunu bilmiyordu hem duruşumuzu bozuyordu. kendi düzenini getirmeye çalışıyordu. artık bizimle kahveye gelemeyecek. biz yine kahvede toplanacağız. at yarışlarını takip edeceğiz. hayır demenin kendi kendine sahip çıkmanın çok başka bi gücü var sanki albayım. son yemekte daha başka konuşacağım. şimdi kendimi deniyorum. bilgelere sevgilere nutuklar atarak oyundan çıkartıyorum. herkes kendi oyununa dönsün. ve can sıkıcı oyunlarını taşımasın. onların yerine de ben oynarım albayım. siz yine albay olursunuz. ama emekli etmeyiz sizi hemen. belki ozaman karınızı da boşamazsınız. hikmet oğlum, sermet bey de burda. onu da oyuna alırız albayım. bilgelerin sevgilerin olmadığı oyunlarda sermet beylerin yerleri hazır.
albayım, benden korkuyorlarmış. hayatıma girip çıkan,oyunlarımı bozan mızıkçılık yapan ki çoğu zaman tüm oyunu yıkıp atan insanlar benden korkuyorlarmış. albayım ben onlardan bi şey almadım aldıysamda iki katını verdim üç katını verdim.kendimi sevdirmeye çalıştım hep.halbuki buna gerek yoktu. bize kimse gelip bunları anlatmadı. işte böyle başladı tehlikeli oyunlar. çok sıkıldım albayım , burda emredin susayım.
komşunun oğlu ödevini getirdi.ülkemiz diye başlayan sorular.ülkemizde sevgi, ülkemizde vatanseverlik, ülkemizde saygı diye başlayan sorulardı.ne zaman konuşacak olsam cümlem yarım kaldı. yazacağı herşey ertesi gün yetkililerce okunacak ve çoçuğa karşı belki tavır alınacaktı. hikmet abim yazdırdı diyemezdi.buyüzden tüm cümlelerimin sonunu değiştirdim albayım. ülkemizi örnek gösterdim , büyük vatanseverlik yaptım cümlelerimle, yine kurtardım gecekondumuzu..
albayım, büyük nutuklar atıyorum geceye. o filmlerde yüksek tepelerde şehirlerine bakıp çığlık atan aktrisler gibi bağıyorum perdeyi sıyırıp. bazen sizi de balkonda yakalıyorum. sesimi çıkarmıyorum. sizi izliyorum albayım.kızdınız mı.insanların dalgın hallerini severim ben. mutlaka bi şey düşünüyorlardır o anlarda.ben en çok karanlıkta dalıp gidiyorum. kimsenin kimseyi görmediği karanlık sokaklardan yürüyüp gecekonduma dönüyorum. sevgi hep uyuyor. hep üşüyor. dışarı çıkmıyor bu yüzden. herşey onun etrafında birikiyor. o durdukça birikiyor. dışarı taşıyor artık bu sessizlik. gece dörde geliyor albayım. ışıklarınız hala yanıyor. siz ne düşünüyorsunuz. beni bi türlü inandıramadınız burasının gecekondu olduğuna, “Gecekondu değil, üç katlı bir apartman burası oğlum Hikmet” dediğinizi duyuyorum içten içe. ben gecekondudayım albayım.nöbet tutuyorum şimdi.uyanınca hastane olacak burası.
albayım insan içini susturamıyor bu gecekonduda.her köşeden hikmetler çıkıyor konuşuyor. anıları açıyorlar sonra dönüp gelecekten konuşuyorlar. bana bi bardak çayı çok görüyorlar albayım. tat bırakmıyorlar ağzımda. camları açıyorum buz gibi soğuk gece esintisi giriyor içeri. hikmetler kayboluyor. gerçek olmadıkları besbelli albayım onlar soğuk sevmiyorlar. sevgi geliyor camın kenarına, herzamanki üşüyeceğini düşünüyorum. koltukta battaniyesinde uyuyordu. camı kapatmamı isteyecekti ki beni görünce sustu. yüzümün beyazlığı onu korkutmuş olmalı. albayım dönüp dumrullara bakıyorum neden farklıyız böyle. nerden itibaren değişiyor kavgamız bizim. hayat kimlerle kavgalı anlamaya çalışıyorum. düşüncelere kan giriyor burada hep.
albayım sevgi son zamanlarda bana karşı gizli bir savaş başlattı. artık onu sevmediğimi bilgenin yanına gittiğimi biliyor. hayır bu konuda konuşmuyor. herzamanki gibi battaniyesini alıp uyuyor bi köşede. yalnız yemeklerde hissediyorum bu öfkeyi.yemeklerde pişmiş soğan sevmediğimi biliyor ve bunu kullanıyor sanki bana karşı. bu huyumu öğrendiğinden beri yaptığı hiç bir yemekte soğan görmedim albayım. hissetmedim de. sevgi bu konuda herzaman hassastı. yalnız son zamanlarda yemeğin ortasında rahatsız edici o hissi o kokuyu alıyorum. o anlarda gözünü kaçırıyor birden. ben neden böyle olduğunu sormadığım için daha da ileri gidiyor. bazen sadece yanık soğan kokusu alıyorum. öyle ustaca gizliyor ki manevrasını. hiç bir şey yokmuş gibi devam ediyorum. aramızda bir sinir harbi yaşanıyor. sanki hangi kaşıkta o kokuyu alıp ve yüzümü buruşturacağımı biliyor ve gözlerini dikiyor bana. çok kez yakaladım onu bu halde. hiç yalan söyleyemez. buyüzden ben de sormuyorum. yalan söylese ben de inanır konuyu geçiştirir kapatırdım ama söyleyemez. evlilikde bu kadar ince detayların bile bazen karşımıza bu şekilde çıkabileceğini hiç düşünmemiştim albayım. ülkemizde soğan veli nimet olarak görüldüğü için belki de ben başka bi yerde doğmuş olmalıydım.
albayım çok oldu uğramayalı size. durmadan geziyorum yürüyorum uzun uzun. sizinle konuşmaya fırsat kalmıyor kendimle konuşmaktan. kime cevap yetiştireceğimi şaşırıyorum. hep ince şeylerden yakalıyorlar beni. çekip kurtulamıyorum albayım hep bir parça kalıyor. artık bir çok şeyi teşebbüs halindeyken vazgeçip bırakıyorum. insanların ve hayvanların gözlerinin en kocaman halini seviyorum. albayım ben çok saçmalıyorum ve hayat çok kırılgan. çok güzel anlatayım istiyorum herşeyi ama hep heyecandan unutuyorum albayım. size gelmeyi dahi bazı bazı unutuyorum. son bir kez daha geleceğim size. o hep aklımda.
Gündelikçisinin oğluna yazdığı türkiye konulu kompozisyon efsanedir.

Ve tabi;

"Bilge beni ne yapsın.."
hikmet, sivilce ol.
entropi1974, yok ol.
"hayallerinde bile korkar mı insan?" hikmet benol ve daha nice tutunamamış yurdum insanı korktu. korkmaya da devam ediyor. sevilmemekten anlaşılamamaktan.