bugün

"emrah" dan sonra en boynu bükük isimdir.
bir zeki demirkubuz tribi. izleyip, sonra tekrar izleyip, sonra tekrar izlenen.

öyle ki gecenin 3 ünde kafa bi dünya bahar şenliğinden yurt odasına dönüldüğünde, daha önce filmi izlemiş 5 kişi tarafından tekrar izlenen. hakkında ne kadar yazsan az olan.

hakkında yazmak için değil, izlemek için var olan.
kazandığımızda değil hep kayb etdiğimizde sorumlu bulduğumuz şeydir.
insanların hayatındaki yol ayrımı.
Yenilen haltları üstüne attığımız hede , mutsuzluklarımızın sorumlusu.
(bkz: yapacak bişey yok benim kaderim bu)
nihayet son bulmuş özcan deniz dizisinin ismidir. senaryosu ve başrolü özcan denize ait olan bir dizinin bu kadar sürmesi bile mucizedir zaten. bence bu başarı bir an önce kutlanmalı.
kisinin dogumundan itibaren, nefes almasindan tutunda bulundugu ortama, secmis oldugu arkadaslarina kadar uzanan sinirlarda yapmis oldugu herseyin kendisine yansimasidir. recursive* sekilde devam eden olaylari da degistirmek kisinin elindedir, sadece yapmadigi birseyi denemesi gerekir, dolayisiyla kisi kendi sansini da bu sekilde yaratir. *
yasamak zaten bu degil midir? * *
Kader hakkında bir şeyler yazmak istiyorum filmi gerçekten çok sevdim ancak söyleyecek şey bulmakta zorlanıyorum zira yönetmen söylenebilecek her şeyi tastamam söylemiş filmde.

Aşkın mantık tanımayan doğasını ortaya koyması bakımından çok başarılı bir anlatım dili, iki uslanmaz aşık var hem de filmde bir tane de değil ve sonunda da her ne kadar biri ailesine diğeri de kendisine aşık olan adama içinde merhamet ve sevgi beslese de bu aşklarından dönmelerini kendilerini bu mantıksız ve hem kendilerine hem de en yakınlarındakilere zarar veren durumdan, aşkları uğrunda yaşamaktan, döndürmek için yeterli olmuyor onları. Bir insanın tüm hayatını kendi mantığına ve sevdiklerine rağmen, duyguları yani aşkı uğrunda harcamasını çok iyi resmetmiş film.

Uğur'un zaten ailesi ve babasının durumu ve bunun getirisi olduğu görülen annesinin ona ve kardeşine yaşattıkları ortada ve bunlara kendince tavır koyuyor sanki Zagor'a kendini bir anlamda adayarak ya da ona olan aşkını bırakılamayacak olanı ve hayatının odağı yaparak, bir anlamda hayatını bu şekilde anlamlı yapmaya çalışarak ancak özellikle Bekir'in Uğur'a duyduğu aşk, hem de Uğur'a göre iletişimsiz ama daha "normal"-tabii bu normallik durumu da tartışılabilir- bir aileden gelmesine ve eğriyi doğruyu gayet iyi ayırt etmesine rağmen Uğur'a olan ve kaç defa dönmeye kendini zorlasa da yıllar sonra aniden su yüzüne çıkıveren ve onu Uğur'a çekiveren duyguları hem de en onursuz ve gurursuz durumlara bile bu uğurda katlanmasını sağlayan ama bu katlandıkları yüzünden de onca sevdiği Uğur tarafından aşağılanan, yüzüne tükürülen Bekir'in aşkı oldukça çarpıcı. Bekir'in ailesinin yanındayken hissettiği yalnızlık ve kendini o eve ve o hayata yabancı hissetmesi, Uğur'un eksikliğini hissetmesi duygusu gerçekten çok ustalıkla hissettirilmiş izleyiciye kanaatimce.

Mantığı ve tabii Uğur'un onu redddedişleri ile duyguları arasındaki kısır döngüde adeta sürüklenen bir hayatı devam ettiren Bekir üzerinden aşkın ne kadar şiddetli ve yıkıcı olabileceği çok iyi bir şekilde işlenmiş.

Sahneler arası geçişler; filmdeki zaman geçerken arada bir mantıksal boşluk meydana gelmesine fırsat verilmeyen ince anlatımlar; etkileyici ve konunun bütünlüğüne, yalnızlığı ve iç sıkıntısını çok iyi anlatmaya hizmet eden şehir manzaraları; sahnelerle bütünleşen ve yaşanılan olayın duygularını çok iyi veren müzikler ve de özellikle Ufuk Bayraktar başta olmak üzere iyi performanslar. Tek rahatsız eden denebilecek şey bolca geçen küfürler ki onlar da olmadan içinde yaşadıkları hayat gerçekçi bir şekilde aktarılmış olmazdı diye düşünüyorum.
gözüme çarpan bir çelişki vardır. masumiyette bekir alkollü bir gece gözünü açtığında karlı dağların geçtiğini ve kendini diyarbakır'da bulduğundan bahseder. oysa kader de bekir gözünü açtığında kendini kars'ta bulmuştur.
zeki demirkubuzun türkiyede ki en iyi yönetmenlerden biri olduğunu bize bir kez daha ispatlamış filmdir. masumiyetin devamı veya öncesi niteliğinde çekilmişse de bize uzun zamandır görmediğimiz derecede arabesk bir aşkı anlatır bu film. insanın aşk için nelerden vazgeçip, nelere katalanabileceğini çok yalın bir şekilde anlatmıştır. filmin en can alıcı sahnesi bekir'in çocuğuna ilaç almak için evden çıkıp, gecenin bir saatinde deli gibi eczane arayıp sonra bir tek atayım diye meyhaneye girmesinden sonra, arkadaşlarının cigara içmeye çağırmasından sonra kendini bir anda kars otobüsünde bulmasıdır. insanı öyle bir şey yapmaya sevk edecek duyguyu gerçekten çok merak ettim..
çift dvd'lik kolleksiyon versiyonu da dolu dolu olan film.
uğur'un bekir'e neden bir kere bile vermediğini anlayamadığım film.sen git kaşarın birinin peşinden tüm tükiye yi dolaş,sefil ol,aileni hiçesay herkese veren o kız seni yanına yaklaştımasın ayıptır günahtır yaa...
şanssız doğanların ağızlarından bir ömür düşüremeyecekleri kelimedir,değişmezdir,inatçıdır dürülmüştür defteriniz önceden isyanın bini etmez bir para,kılıf değiştirir,renk değiştirir,aldanırsınız o yine gülümser geçer size..kader derken bile bir acı oturur içimize en az "kadersiz"deki gibi....
saçma bir zeki demirkubuz filmidir..
latincede destinantum ve fatum (destiny & fate) olmak üzere ikiye ayrılan, alınyazısı kavramı.
fakat bizdeki kader ikilemine orada rastlanılmaz. yani bizde kader kelimesini kimisi değiştirilebilir, kimisi de değiştirilemez olarak savunur. ancak latince bunu çözümlemiştir diyebiliriz. nedeni;

destinantum: üzerine etki edebileceğimiz kaderdir. (kime aşık olacağımız, işimiz vb.)
fatum : üzerine etki edemeyeceğimiz kaderdir. (ailemiz, doğumumuz, ırkımız, cinsiyetimiz vb.)
zeki demirkubuz' un sinema işte budur, varolanı anlatmaktır, sadelikten çıkan pırıltıdır diye bas bas bağıran başyapıtlarına göndermeler yapan, genç oyuncularına karşın etkileyici senaryosu, müziğin harika kullanımıyla insanı çarpan, kaldırıp bir daha çarpan filmi.
bir tükeniş hikayesi. aşkın herşeyin ötesinde olduğunu anlatır. (bkz: zeki demirkubuz)
allah ne verdiyse yaşamak.. emir komuta zinciri aynen devam ediyor dostum...
2006 yapımı zeki demirkubuzun son filmi. 1997 yapımı masumiyetin oncesini anlatır film. masumiyetteki ugur, bekir ve zagorun hikayesine döner. insanı sarsar,sasırtır,çarpar. yalındır anlatım acıktır arabesktir. aşkı anlatır böyle bir ask olamaz dedirtir ki bence hala olamaz ama masumiyette ugur yusufa anlatmaya calısır olabilecegini. once masumiyeti izlemek gerekir sonra kaderi izleyince sasar kalırsınız bazı cumleler aynıdır. zaten bekirin masumiyette anlattıgı hikaye canlanır gozunuzun onunde tıpatıp aynısı. cok güzel bir film çok güzel öyle klasik bir türk filmi degil ne kadar berbat bir hayatta yasasalar orda o öykünün içinde olmak istiyo insan. bir demirkubuz harikası..
ayrıca (bkz: masumiyet)
bir alimin deyişi ile:

"kader, bir cebr-i mutehakkim değil, ilm-i mutekaddimdir".

yani, birşeyleri zorla yaptırmak değil, onları önceden bilmektir.

öğretmenin, soruların cevaplarını önceden biliyor olması, bizim için bir zorlama sebebi olabilir mi?
zeki demirkubuz un 43. antalya film festivalinde en iyi film dalında altın portakal ödülünü alan filmi.
film ağır tempoda gider bu ağır tempoya katlanılmasını sağlayan tek şey filmde geniş zaman atlamaları olması ve sizi yeni düzene alıştırmak zorunda bırakmasıdır.

--spoiler--
sevdiği erkeğin hapse girmesiyle onu nakledildiği tüm cezaevlerinde şehir şehir takip eden ve hayatını orospuluk yaparak sürdüren uğur * ve uğura beslediği karşılıksız ve hastalıklı aşk yüzünden ailesini bırakarak hayatını onu takip etmeye ve onun yanında kimliksiz ve aşağılanmış bir şekilde de olsa kalmaya adayan bekir.
--spoiler--

aslında dokunaklı olan bu hikaye daha dramatik bir şekilde aksettirilebilirdi. karakterler oldukça silik ve filmden sıkılmamak için sizi hayalgücünüzü kullanmaya itiyor.
Filmle ilgili tek eleştirim Vildan atasever'e gelir ancak o da filmin sonlarına doğru az da olsa rol yapabilmektedir. Ufuk Bayraktar Bekir'in değişimlerini çok iyi yansıtmış pavyondaki bekir cigara içen bekir uğur'un peşinde it gibi dolaşan bekir babasıyla kahvaltı eden bekir. Zagor rolündeki ozan bilen ise kısacık göründüğü sahnelerde ise ben buradayım demiştir. Özellikle Cevat'ı bıçaklama sahnesindeki yüz ifadesi harikadır. ve son söz Zeki demirkubuz'a geç de olsa keşfettiğim o muhteşem yönetmene. Bir insan öyle basit hayatları nasıl bu kadar güzel anlatabilir? Öyle basit insanlardan nasıl böyle güzel filmler çıkartabilir? pavyon esrar adam öldürme ekseninde geçen hayatlara ah lan bende öyle berbat otellerde kalsam diyerek nasıl özenilir? Ve aslında hikaye bekir uğur ve zagor'un geçmişini anlatmaktadır ama film günümüzde geçer bunun her zaman olacağını gösterir bize. zeki demirkubuz harika bir adamsın sen.
şekip şahadoğru'ya ait muhteşem uzunhavadır.
torunu tülay örten okuyor.
http://www.youtube.com/watch?v=lLX1PHMc0HQ
izlerken kulakta hep haluk bilginer'in sesi vardır onun muhteşem tiradı. Olayların nasıl gelişeceği çok iyi bilinir ama yine de çok büyük heyecanla izlenir.
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanlarin çoğu gibi canı sıkılıyordu. böylece karmaşa ve dram dolu bir yaşam yaratmıştı kendine.bir olayın olması gerek, insan bağlantılarından çoğunun açıklaması işte bu. bir olayın olması gerek, hatta aşksız bir köleliğin, hatta savaşın ya da ölümün bile." camus...
zeki demirkubuz filmi. gayet başarılı bir film ama kafama takılan filmin theme müziğiydi. sanki stalker filminin müziklerine çok benziyordu; hatta tıpatıp aynı gibi geldi. artık yönetmenin tarkovsky'e olan hayranlığının bir sonucu mu yoksa arak yapmanın dayanılmaz hafifliği mi, orasını bilemiyorum.