bugün

(bkz: kalın türk)
şair, yazar. siyasal bilgiler fakültesi'nde yarıda bıraktığı öğrenimini hacettepe üniversitesi'nde fransız dili ve edebiyatı bölümü'nde tamamladı. ikinci yeni akımının etkisindeki şiiri toplumsal sorunlara marksist yaklaşımla eğildi; sonra sanatını islamcı görüş besledi.
Bana Sultan Galiyev'i hatırlatan, trt2'de edebiyat üzerine söyleşi programı olan* sevdiğim adamların** sevdiği kişi.
yılmaz odabaşı'nın tabiriyle "Kötü vaiz, iyi şair".

http://tinyurl.com/23fu4u
sol frame de görmek istemediğim şair. kıskanıyorum. yazmayın. ahanda bu son entry olsun hakkında. *
"hayır, hayır, ismet diil, ismet diil, hepimis özeliiis, hepimiiiis" şeklinde iç sesimizle höykürmemize neden olan şair kişisi.
hakkında solcuların "nereye gittin a çocuk? sana deniz`in yerini hazırlamıştık.." dedikleri şair.. sonradan milli görüşçü olmuştur..
siir gen tr den bir şiiri okunmak istendiğinde aşağıdaki uyarı ile karşılaşılan şair!

--spoiler--
Sayın ismet Özel in isteğiyle okur erişimine kapatılmıştır. (14 Mart 2005)
--spoiler--
Akp ve ulusalcılar aynı çamur diyen şair, yazar.
Sinan Çetin'in beğendiği en iyi 3 şairden biridir. Buna ihtiyacı var mıdır ismet Özel'in? Bence yoktur.
"Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz " diyerek beni gaza getiren şair.
Tevazunun en son yakışacağı kişilerden biri olsa gerek. Büyük türk şairi.
kitaplıktan "irtica elden gidiyor!"adlı kitabını bulduğum, vay babam zamanında ismet özel okurmuş hea dedirten, şiirlerinden birini yazmak istediğim şule yayınlarında kitapları çıkan, türkiyenin biricik entellektüeli güzel şair.
Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar

Ben ismet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izlendi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.

Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi Nepal'de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?

Ola ki
şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanın
sinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki...
Evet, evet ruhu olmak
bütün bunları sağlayamaz insana.

Doğruysa bu yargı
bu sonuç
bu çıkarsama
neden peki her şeyi bulandırıyor
ertelenen bir konferans
geç kalkan bir otobüs?
Milli şefin treni niçin beyaz?
Ruslar neden yürüyorlar Berlin'e?
Ne saçma! Ne budalaca!
Dört incil'den Yuhanna'yı
tercih edişim niye?

Ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.
Yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?

Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
Bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verin
o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız
ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızı
artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları dediğiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz
içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin bana
verin taammüden işlediğiniz suçları da.

Bedelinde biliyorum size çek
yazmam yakışık almaz
bunca kaybolmuş talan
parayla ölçülür mü ya?

Bakın ben, birçok tuhaf
marifetimin yanısıra
ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususunda
sözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısında
bir söyleve ne dersiniz?
Bir söylev: Büyük insanlık ideali hakkında!
Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljiler
karasevdalar çıkar.

Yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
Ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı.
türk şiirindeki en ayrıksı ve özgün yazar.

"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana

şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin."
şu kalın türkler versiyonu, yeni şathiye şairi.
ismet Özel, ruhumda bir vakit "dağ ateşleri" yakmış bir "üstad"; şair demekten kaçınıyorum çünkü her 3 kişiden 5 inin "şair" olduğu bir coğrafyada içi boşaltılmış bir nitelikle sıfatlandırmak istemedim, her neyse...

"Bu vapuru kaçırırsam beni cinnet basar" sandığım...
"ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldığım" siyahın geçit vermediği karabasan günleri..
Çok vapur kaçırdım... Öbürünü bekledim iskelede. Etimde de "şirpençe" falan çıkmadı.

"Acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim" belki de zamanla... En çok "Gözlerim nemli değil, gözlerim namlu... " dizelerinde duraklıyordum, es koyuyordum mesela durdurak sevinçlere, vazgeçmek oluyordu o vakit savaşın adı...

Hep kavga, hep acele, hep sıkıntı mı?
Şehrin insanını, "Evraklılar, örtü severler, sivilcelerin, bozuk paraların, zarif ihanetlerin" insanları olarak mı görüyordum?
Hayır.

"Sana durlanmış kelimeler getireceğim," diyordu ismet Özel, ben de tekrarlıyordum.
Tekrarladım durdum.
Kullanıncaya kadar temizdi kelimeler...
Hakikati olsa yine iyi, yanlış olanı görmek için "Pörsümüş bir dünyayı kahredecek kelimeler"i ezberden okuyarak...
"Kelimeler ki bazısı tüyden bazısı demir / Çünkü seni dik tutacak bilirim / Kabzenin, çekicin ve divitin tutulduğu yerden parlayan şiir... lerini okuyarak ismet Özel'in...

biliyordum artık çok zordu, yeni bir hikaye kuracak zeminim her daim ıslaktı ama yine de uğraşıyordum rastgele işte..

"Elalemlik deryalarına daldım."

Vazgeçişin adı "dünya" oldu bir zaman, dışarısı oldu, hani "derya içredir deryayı bilmezler" gürültüsünde "mahi" oldum, açtım kapılarımı dışarı ama "anahtar deliğine kadar eğildiğimle kaldım" mazi oldum...

Şiir nereden parlıyordu, neden parlıyordu o günlerde? yağmurdan mı, aşktan mı bahardan mı yoksa..?ilkyaz'dan mı?
Asude zamanlardan bahseden dizeler de severdim oysa ismet Özel'den...

"Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir / Kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa / Yağmurlardan sonra sokaklar silinip kaybolmuyorsa / O şehirden öc almak vakti gelmiş demektir."

ismet Özel başından beri hep aynı şiiri söyledi bana. Onun en çok sevildiği zamanlarda ben onun "Özgür olmak, özü gür olmak demektir" cümlesi etrafında dönüyordum. Sonra bazılarını şaşırttı ismet Özel. Ben de zaman zaman "abarttığını" düşündüm her "gafil" gibi. Türkler ve kadınlar konusunda özellikle...

Mehmet Akif'in şirini "didaktik" buluyordu bence, Necip Fazıl şiirini de fazla "ideolojik...
Şimdi bir şiir yazmış ismet Özel.
Benim yıllardır ezberlediğim, "alt ses" yine tanıdık "çağıl"tılar çıkarıyordu ama "hayret" ki bu şiir, gelip karşıma "Mehmet Akif şiiri gibi" dikilivermişti işte.

"Ey yârenler unutmayın benim çağım kehribarî çağ idi / iki kusurluca gözüm sağa sola bakmaktandır seğridi... / Biri bari deseydi ya bu seğrime zelzeleye delalet / Biri bari deseydi ya çok hakkın geçti helal et... / Ne gezer iftiranın haddi yok ben mi nadim olayım / Zorluk bilanço tutturmakta harcanmakta kolayım... "

"insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişlerse ötekine sağır" diyen de ismet Özel değil miydi? s'ağırlaştıkça gözlerime ipotek koyan ben değil miydim, ellerime bü'yük gelen.. ?

ismet Özel, "Waldo Sen Neden Burada Değilsin?" derken...
"irtica Elden Gidiyor" derken...
"Taşları Yemek Yasak" derken "öz"dü, "el" olmadan önce!...

Neyse, "hakikati görüp göremediğini" kendi söylüyor işte nasılsa:

"Hasılı yetişmem iktiza etti bizzat kendim / Nikâh neden masada kıyılıyor bunu çok merak ettim / Durur muyum balıklama elâlemlik deryalarına daldım / Anahtar deliğine kadar eğildiğimle kaldım... "

ismet Özel'i "özel" yapan bir şiir daha...
ister Mehmet Akif'e benzesin, ister Tevfik Fikret'e, isterse Necip Fazıl'a,
Hangimiz anahtar deliğine kadar eğilmekle kalmadık ki?
Kaç kişi söyler bunu?
Kaç kişi böyle söyleyebilir bir de?
"Bileyim hangi suyun sakasıyım... " diyebilen birinin ihtiyacı mı var bunları söylemeye?

"Sol memenin altındaki cevahir kararmadan" okusak iyi olur diyecektim...
Bazı kitap adları verecektim...
"Şiir" bırakmadı.

büyüdükçe büyüdü... "gırtlağımda büyüyen harf" bırakmadı...
'"Yazı yazmak" demiş E.L.Doctorow, "geceleyin araba sürmeye benzer. Önünüzü sadece size farların gösterdiği yere kadar görebilirsiniz; ama bu suretle seyahatin tamamına erersiniz." Bu söze itibar edeceksek, ben de geldim geleceğim yere kadar, bitirdim gezimi. Benim için gazete yazarlığı bağlamındaki seyahat tamamlandı. Bundan sonra gazete yazısı yazmayacağım. Yirmi altı sene önce bir yandan inancıma ortak saydığım kimselere laf anlatmak, diğer yandan geçim derdiyle şoför mahalline bir şekilde oturduğum bu arabayı sürmem için hiçbir ahlâki gerekçe kalmadı artık. Neydi gazete yazısı yazmamdaki ahlâki gerekçe? islamî siyaset yaklaşımı başını dik tutmak istiyorsa, ona destek olmaktı. Çok önemli ve işlev değeri çok yüksek bir işe giriştiğimi düşündüm. Yıllar ve yıllar boyunca çabalarımı hafife almadım. O kadar ki benden başka bir başka kalemle ikame edilebilecek bir tek satır yazmadım. Devran döndü ve benim niyetlerimle olduğu kadar, benim ciddiyetimle ortamın ahvali arasında herhangi bir irtibat bulunmadığı ortaya çıktı. Bu sebepten dolayı hakkımda "Bir zamanlar bir ismet Özel vardı... " denilmesi pek yakışık almaz. Ben ortalıkta dönüp duran işlere, çevrilen dolaplara bulaşmadım. Buna mukabil adı duyulmuş biri haline geldim. Adım elbet gizli kalmayacaktı. Lakin benim hedeflediğim şey adımın yaygınlaşması değildi, varlığımın neyle uğraştığının farkına varılmasıydı. Gazete yazısı yazmaya başladığım günden bugüne aradan yirmi altı yıl üç ay geçti. Sonuç benim açımdan ve benim beklentilerim açısından pek parlak değil. Aslına bakarsanız, sonucun parlaklıktan uzak kalmasını ben istedim. Bidayetten itibaren basın hayatında kendine yer açmak isteyenlerden biri değildim. Eğer nefsanî tatmin söz konusuysa edebiyattaki yerim buna kifayet ediyordu. Üstelik neye emek verdiğimi anlamayan insanların benim adımı ağızlarına almalarından oldum olası büyük bir rahatsızlık duyarım, ilk yazımda dedim ki kitle iletişim araçları vesilesiyle yazı işine giren bir Müslüman'ın vazifesi dikkate değer şeyler yazmak değil yazdıklarıyla dikkatlerin Kur'an-ı Kerîm'de yoğunlaşmasını sağlamaktır. Dikkatler benim yazdıklarım vesilesiyle Kur'an-ı Kerîm'de yoğunlaştı mı? Hayır, hiç öyle olmadı. Meseleye "itibar" açısından bakarsanız yirmi altı senelik gazete yazarlığım pek parlaktır. Meseleyi önümüze "hakikate yönelmek" hassasiyetiyle koyarsak ortada tam bir fiyasko vardır. Demek ki girdiği yazı işinin altından kalkamamış bir Müslüman sayılırım. Neden? Şimdiye kadar elimden, dilimden ve sair azalarımdan ne kadar gavurluk (!) sadır oldu ise hepsinin bir alıcısı çıktı. Gel gelelim, Türklüğüme müşteri bulamadım. Bu başarısızlığı devam ettirerek daha çok rezil olmaya katlanamam. Şimdiye kadar gazete yazarlığı dolaylarındaki işi kovalamamın sebebi sabır göstermemdi. Sabır dediğimiz şey sonu olan bir şeydir. Zamanı gelince sabır taşar. Belli şartlar oluştuğu halde sabrı taşmayan insan eğik bir boyunla ve mağlubiyetle yaşamayı seçen insandır. Artık siyasete dair yazı yazmayacağım. Yazdıklarım hakkında her gün biraz daha battıkları cehaletten aldıkları cesaretle mülahazalarını beyan etme hevesine kapılan kimselere söyleyecek sözüm yok. Onlara artık tahammül edemiyorum. Şimdiye kadar kendilerine gelmelerini, kendilerini bilmelerini ümit ettim. Ümidim boşa çıktı. Kendini bilenin rabbini bildiği gerçeği bizi aynı zamanda rabbini bilenin kendini bildiği gerçeğine götürmez mi? Hayır, götürmez. Giderek tersi olma ihtimali yüksektir, yani rablerini bilmeyi öne alan kimseler kendilerini unutma akışında ilk sırayı doldururlar. Dikkat edin, "r" harfini büyük yazmadım. "Rabbim Allah, kitabım Kur'an" diyenleri ortamdan ayrı tutuyorum. içinde yaşadığımız çağ islâm'ı arayanların onu ancak kitaplarda, Müslümanları arayanların onları ancak mezarlarda bulabildiği bir çağdır. Hal-i hazırda kimin terbiyesi altında bulunuyorsak (bir zamanlar bulunmuşsak değil) rabbimiz odur. Demek ki ne ile terbiye edildiğimiz hakkında edineceğimiz her malumat rabbimizi tanıma yönünde bir miktar ilerlememize sebep olacaktır. Terbiye edeni de terbiye eden vardır diye düşünmekten kendimizi alamayız. En iyisi bir başkasının terbiyesi altında olmayanın terbiyesi altına girmektir. Demek ki kültürün kökeni bizi ilk elden ilgilendirir. Buradan kalkarak aldığımız terbiyenin Türklüğümüzün derecesini de belli ettiğinin farkına varırız. Türkiye'de yaşayanların ne kadarı Türk'tür? Siz bu soru üzerinde düşüne durun. Ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum, başka yere gidiyorum.'

demiş...

o değil de, bir zamanlar bir ismet özel vardı ne oldu ona..?
şairliğine bir şey dedirtmeyecek kadar iyi bir şair! fakat düşünürlüğü konusunda aynı şeyi söylemek zor! zira, son dönemde bir türkçülük türküsü tutturmuş gitmekte. hem de solculuktan geçiş yaptığı islamcılık zemininde! oysa bu ülkedeki islam'cılara sahih bir ışık olabilirdi. bir zamanlar mgv'ci olması dahi gözardı edilebilirdi. ama gitti tencerenin dibini daha bi kararttı. en son da istiklal marşı derneğini kurdu.

http://www.8sutun.com/nod...&comments_per_page=10

velhasılı "düşünür ismet özel" dendiğinde aklıma gelen, bir toplum önderinde olmaması gereken kibir ve fikirlerinin anlaşılmasını öneleyen karmaşık, bulanık ve muğlak yazılar.
keşke hep yazsa da konuşmasa dediğim ama çok değerli olan bir aydın.

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
gogol'ü düşünerek
garaudy'yi sevmeyerek
hallac-ı mansur'u özleyerek
ve nesnel olmaya didinerek
okuyorum ayetullah ismet özel'i
çok özel bir gecede
başkentte otel odamda
hakkınız var
hak benim ismet bey
bu beyaz kağıtlar meleklerimdir
müminlerin günahlarından arındıkları
af fermanımın otel odama güvercince indiği gece
berat kandilini yaktım
gönlümün şamdanlarının
bismillahirrahmanirrahim
sıfırdan başlıyorum seni beş vakit sevmeye
beş yıllık karım
unutulsun ayıplarım

gündeste, sayfa 414
(bkz: ferhan şensoy)
şairin tüm şiir kitaplarını ve düzyazı-röportaj seçkilerinin çoğunu okumuş ve fakat nedense halen dalaksız, çapsız ve bilumum osmanlıca kelimelere yan basan basiretsiz fanatizmim (ki biz ustamızdan ham anlamıyla "nesnel olmaya didinerek" biçim öğrenmiştik) ile konuşuyorum ki adı geçen şahıs günbegün şairliği kan kaybeden, sağlam bir edebiyat okuru, evlere şenlik subjektif-müslüman bir düşünürdür. ve lütfen yazarken tükürük saçmayalım. edebiyat terbiyesine pek sığmıyor. ne yazık ki hakikati algılayamayan biz andaval-kitapsızlar için edebiyat rücu etmekten öte bir erdemdir.
KISA PANTOLON, PASLI ÇAKI, DiZDE KABUK BAĞLAMIŞ YARA
KISA ÇAKI, PASLI PANTOLON, GÖZDE YARASI KALMIŞ KABUK

Nazlan
Sitem et
Kırıl bana
Beni geç vakit
Tek başıma suya yolla
Bağçede yüzünü öteye çevir
Güle hayret ediyormuş gibi yap
Gülümseyerek konuş da başkalarıyla
Somurt avluda sadece ikimiz kalınca
Kızıp en sevecen adımlarınla üst kata çık
En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık

Yamru bastım iş değildi hake çakılmak bayırdan
Dağ sıra dağdı hangi haşin belden yol veresi
Gece hep süzüldü yukarıdan lakayt kehkeşan
Altımda hep beni yutmaya çağladı nehir
Yetişir hecelemen sök beni bir kere
En zoruma gideni yap hengâme getir
Çel beni tökezlet tuttur çitlere
Ahla istida edecek ahvâl değil
Kim bana kıymazsan bilebilir
Dünya dedikleri samut küp
Acılar tınladıkça bende
Hep seni seslendirir

diyen şairdir.
kullandığı kelimelerle sizi düşle gerçek arasında yani arafta bırakan, sanrılar görmenize neden olan kelimelerin esbabı mucibi şair. türk şiirine yön veren önemli rüzgarlardan biri. çok önemli bir kelimedizicisi.

yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
-yaşama! -ya bileydim?
yazar: mıydım
hiç: şiir.
bu çağın soylusu.
"geç kaldım. geç vakitlere bırakıldığım besbelli. bugüne bugün, ömrümün arkada kalan yıllarının sayısı altmış üçe baliğ oldu. ölmek için eni konu geciktim. bunu bir şikayet cümlesi sananlar aldanır. şairler şikayet etmez. çünkü bir şair dünya hayatında mekanın gayrı muayyenliğini kavramak suretiyle yararlanır. şairin, ona sağlanan bu kavrayış imkanından şikayeti yoktur. gecikmeliymişim ki, geç kalma bilincine erebileyim. budur payıma düşen. payıma ne düştüyse, şerh koymaksızın, razı olduğumunun bilinmesini isterim. hakkıma razıyım. benim işimmiş geç kalmak ve hatta, benim isteğim, benim duam imiş. varlığıma ilişen anlamı ararken, aradığım anlam geciksin istemişim. duam kabul olmuş ve acelecilik nakısasından arıtılmışım. olgu ve bilgi buluşuncaya kadar birbirlerini beklemiş...."

toparlanın gitmiyoruz adlı kitabının önsözünden..