bugün

ares'te, bon jovi'den runaway şarkısı aratıldığında en üst sıralarda bon jovi yerine justin bieber'in aynı adlı şarkılarının çıkması.
moraliniz bozukken havanın iğrenç, yağmurlu ve gri bir hal alması. bu ara çok sık oluyor ne yazık ki.
Sevgiliyi 3 hafta görememek ve 3. hafta bir cafede * en sevdiğiniz arkadaşınızla görmek.

o cafe , ona çıkma ettiğiniz ilk cafedir.

ilk kez orda seni seviyorum lan demişsinizdir ona.

ilk kez orda elleriniz ellerine kavuşmuştur.

Diceksiniz ki: hayata dair iç burkan detaylar neresinde?

Onları o şekilde gördükten sonr sevgiliye
- nerdesin aşkım?
+ evde annemle temizlik yapıyorum aşkım...q

Sonra ne mi oldu?

gittim cafeye. beni gördükten sonra kalkı gitti ve bir daha görmedim. aslında biraz şikayetçiyim. neden mi?

son bi kez seni seviyorum diyip suratına tüküremediğim için ...
(bkz: masumiyeti arayışımın iç burkucu romanı)
yaşlanmak
sözlükte kana ihtiyacı olan birine yardım edememek.
(bkz: güvence hesabı) na ihtiyaç duymak zorunda kalmak.
futbolu erken birakmam. (bkz: denizlispor)
daha ilişkiye girmemiş arkadaşlarimin olması
afrikada yaşayan aç susuz insanların varlığı
yillarin akıp yanında benide sürüklemesi
fenerbahçenin 2 kere son maçta şampiyonluğu birakmasi
chp nin iktidar olduğunu görememiş olmam
insanların yavşak yavşak yüzüme gülüp arkamdan iş çevirdiğini öğrenmem
ronaldinho fenerde haberlerini fenerbahce.org un yalanlaması
vizesi 95 olan sinavdan 35 alip kalmam
kızlarında ossurduğu gerçeği
çiftleşmeyen ve nesli tükenen pandaları öldürmek istemem (bkz: fight club)
phoenix marie nin porno yildizi oluşu (bkz: bu bana yapilirmi)
türk kizlarinin bir kisminin kendini bir halt zannetmelerini sağlayan bir kisim türk erkekleri
yaramazlık yapan cocuğa seni çöpçülere veririm diyen embesil anneler
batakta en gerzek eşlerin beni bulmasi
benden hoşlandiğini (ama benim hoşlaşmadığım)söyleyen tanimadiğim ya da yeni tanştiğim kızı kırmamak için ne söyliyeceğimi bilemediğim boktan o 15-20 saniyelik an.
Türklerin, türkler tarafindan aşşağilanmasi.
Askerliğimi henüz yapmamiş olmam. (bkz: 22 yaşında olmak)

edit:25 yaşıma gireceğim halen askerliğimi yapmadım evet.
fenerbahçe son maçta bir şampiyonluk daha kaybetti ve 3 oldu.
ronaldinho fenerde haberini şu saatten fb.org doğrulasa da amınısikim.
döndüm geriye baktım şu yazdıklarım da götükalkmışlık varmış sanki be, ne biliyim ilişkiye girmemiş arkadaşlardan bahsetmişim sonraaa; noktalama işareti koymamışım pek çoğuna ve şey benden hoşlandığını diye başlayan bi cümlem var ki off ki ne of. vay amna koyum bu ne ego...
eğitim sistemimiz.
http://www.youtube.com/watch?v=LAnB5z30bHI
genç ölümler.
belki de dünyanın ta kendisi. engelli bir kıza tecavüz edenler, çenesi bilmem kaç ton basan köpeklerine doğru düzgün sahip çıkamayıp küçücük çocukların hayatları boyunca unutamayacakları yaralara sebebiyet verenler, havaya ateş açmayı eğlence sanan gerizekalılar, birkaç canlıya işkence yaparak bir de bu şekilde eğlenen aptallar varken bu dünya iç burkar, hatta insanda iç falan bırakmaz.

tabii bir de bunlar var:

http://www.ntvmsnbc.com/id/25113575/

http://www.milliyet.com.tr/genc-kiza-tecavuz-etmek-icin-erkek-kiligina-girdi/yasam/haberdetay/09.07.2010/1261208/default.htm

http://www.milliyet.com.tr/yurttaki-tecavuz-trafik-kazasiyla-ortaya-cikti/turkiye/sondakika/09.07.2010/1261441/default.htm
(bkz. tırnak batması)****
hiç bir zaman adil olmayacak olması.
sevgilinin hiç yoktan trip atması ve durup dururken gecenizin içine edilmesi.
aşk, sevgi, emek gibi kavramların ilişkilerde bir halta yaramadığını fark ettiğiniz ve artık böyle şeylerden uzak durmaya, sadece anı yaşayıp keyif almaya kendi kendinize söz verdiğiniz an.

daha ileri gidiyorum: aşk; yeteri kadar zeki, yakışıklı, karzimatik, havalı, başarılı...vs. olamayanların sevdikleri kişiyi elde edebilmek için acizce arkasına sığındıkları boş bir kavramdır.

reddedildiğim filan yok aksine ben yeni ayrıldım sevgilimden daha birkaç gün evvel. hayatımda karşıma çıkabilecek en iyi kızdı belki de ama gelecek hayalleri, karakterler vs. o kadar farklıydı ki ayrılık kaçınılmazdı. iyi olması beni sevmesi yetmedi benim ona aşık olabilmeme. ama eski terk edişlerimi düşününce filan da yukarıda yazdıklarımdan başka türlü düşünebilmek gelmiyor elimden. biliyordum ki gittiği adam benim kadar sevmeyecek, önemsemeyecek onu. ve biliyorum ki hayatıma bundan sonra girecek kız, ayrıldığım kız kadar sevmeyecek, önemsemeyecek beni. bu gerçeği ne kadar çabuk kabul ederseniz o kadar kolaylaşır işiniz benden söylemesi.
çocuğunuz bir şey istediğinde paranızın yetmediğini anlamanız.
gerçek hayatta çizgi filmlerdeki gibi delikli peynirlerin olmaması.
ilkokulda öğretmenin hala anlayamadığım bir sebeple öğrencileri ayağa kaldırıp babalarının mesleklerini sorduğunda babası ölmüş olan çocuğun bunu dile getirirken ne kadar da büyük, güçlü olduğunu gösterircesine dudağının yanında gülümsemeyle beliren ince çizgi.
(bkz: aleviler müslüman değildir)

gerçekten üzücüdür..2010 yılını yaşadıgımı şu günlerde hâlâ bu tartışmaların yapıldığını görmek gerçekten iç burkan bir detay olduğunu düşünüyorum...

herşeyden önce: insanız insan!
gençlik ütopyasıyla dünyayı değiştirebileceğine inanırken orta yaşlarda insanın sadece kendisini değiştirebileceğini görmesi...
doğduğunuz ve 7 yaşına kadar yaşadığınız, fakat sonra berbat bir yere taşınmanız gerektiği için ayrıldığınız memleketiniz ve mahallenizi yıllar sonra doğu ekspresi'nin buğulanmış penceresinden görebilmeniz.
Şakayla karışık 8 koca yıl geçmiş üniversite için tercih konusunda kafa yormayalı. 9. yıl geldi ve ben yine tercih konusunda kararsız kaldım.

Halbuki sınava gireceğim zaman gayet kendimi "açık tribün" konusunda şartlandırmıştım.
Kasma gereksinimi olmaksızın sadece açık tribüne girecek kapasiteye sahiptim ve sınava giriş amacım da tastamam bu yöndeydi.
Lakin kazın ayağı göründüğü gibi değil.

ilk sınava girdim, allahım bu nasıl bir sınavdı. 8 yıldır defter kitap açmamış kara cahilin öndeki konumlu ben, en iyi hazırlandığı dönemde bile 50 dakikada tüm yapabileceği soruları yapıp çıkış saatini bekleyen ben, hayatımda ilk kez bir sınavı son dakika hatta son saniyesine kadar terk-i diyar eylememiştim. Öğrencilik yıllarımı özlediğimden mi, artık yarış atı psikolojisini hissetmediğimden mi yoksa soruların kolay gelmesinden mi bilinmez ama bırakmak istemiyordum sınav kağıdını.
Öyle ki ben hiç aram olmayan Felsefe haricindeki tüm sözel sorularıyla çocuğummuş gibi ilgilenmiş, sittin sene bir bok anlamadığım Matematik ( evet önceki sınavlarımda hiç ellemedim ) kısmındaki tüm sorulara göz gezdirmiş ve hafızama bir back-roll atarak çözebilecek nitelikteki tüm soruları çözmüştüm. Ama o da ne!
Başımda bir herif, sınav kağıdımı istiyor. Olamaz diyorum. Daha fizik var, kimya var. Yüz görümlüğü için bile olsa sorularını okumak istediğim biyoloji var. ( Biyoloji'nin B'sini bilmem ama sorulara bakamamış olmak zoruma gitmişti)
Hayır diyordum henüz bitirmedim, daha sorulara bile bakmadım.
- Süre bitti evladım diyordu tepemde dikilen muhtemelen kendi yaşıtım öğretim görevlisi.
"Şaka olmalıydı bu, hayır, kesinlikle şaka. Bir yerlerde mutlaka kamera olmalı. Ya da sınava giren ben değildim o an.
Kabullenemedim bir türlü. Sorular nedense çok kolay gelmişti bana. Yıllar yılı var olana "müfredat" dahilinde hiç bir bilgi katmadığım halde kolay gelmişti lakin süre neden yetmemişti ?

Bu soru kafamda çalkalandı durdu bir kaç gün.

Sonuçlar açıklandı.
Amaneyy,

PUAN TÜRÜ PUANI
YGS-1 217,287 0582851
YGS-2 205,175 0605120
YGS-3 286,222 0487619
YGS-4 276,994 0473766
YGS-5 276,596 0515898
YGS-6 251,280 0557861

şimdi bunlara bakıp diyebilirsiniz ki " ne var lan bu puanlarda, kör adamı soksak alır bu puanı okumadan" diye lakin hatırlatayım benim mezuniyet yılım 2000.
2001 yılından sonra eğitim amaçlı tek sayfa kitap okumadım, tek soru çözmedim.
2008 ve 2009 yılı sınavları haricindeki tüm sınavlara girdim sadece.
Açıp puanlarımı bile kontrol etmedim.
Sadece sınava girmeyi seviyordum. Bilmiyorum belki de ösym'den bu şekilde de intikam aldığımı düşünerek kendimi tatmin ediyor da olabilirdim.
Son 2 yıl girmedim sınavlara. Farkettim ki amaçsız girişim birilerinin önünü kesiyordu ve kimsenin hakkını da yemeye niyetli değildim.
Vazgeçtim bu fuzuli sevdadan. Ya da artık tatmin olduğumu düşünerek.

Konuya dönecek olursak.

Aldığım sonuçlar karşısında ağlamak istiyordum. Çocuk gibiydim lan, yıllar sonra amaçlı olarak girdiğim bir sınavda, beklediğimin çok çok üzerinde bir sonuç almış olmak mutlu etmişti beni.
Hepten "balta" olmadığımı farkettirmişti bana.
Dedik ya amaç "açık tribün"dü ve fazlasıyla tatmin ediyordu beni.
Hal böyle olunca gerisini pek düşünmedim.
Gerek yok kanaatiyle girmedim ikinci kısım sınavlara.
Lakin ikinci sınavlar bitip de soruları gördüğümde üzüldüm. Buruk bir hüzün kaplayıverdi içimi. "Keşke girseymişim, bunca yıl hiç bir şey kaybetmedim, bu sefer ne kaybedebilirdim ki?" soruları eşliğinde pişmanlıklar duyarak baktım sorulara.
Oha lan. Bu kadar kolay olamazdı. Ciddi ciddi yıllar boyu boş ve amaçsız girdiğim ve artık umursamadığım üniversite sınavlarının intikamını alır gibiydi ösym.

Kendimi avutmaya çalıştım nasılsa amacım açık tribündü. Alacağımı almışım gerisini boşver,
vur dibine rahvan gitsin diye.
Hey gibi Polyanna. Kulakların çınlıyordur sabahın şu saatinde.

Uyku tutmadı. Gecenin 4'ünde uyandım.
Açtım tercih klavuzunu başladım kurcalamaya.
iç Ses :ilk bölüm önlisans.
Ben : Geç işe yaramaz.
iç ses : ikinci bölüm lisans.
Ben: Tamam açık tribün nerdeydi... Heh buldum. Tamamdır.
Anadolu Üniversitesi, iktisat Fakültesi heh, Uluslararası ilişkiler.
Ne istiyormuş bakalım. 9 ve 10'a.
Tamam lan, bi sorun yok. Olay bitmiştir. Bi ara tercihleri yolladıkmı tamam herşey.

Bitti mi ?
Şeytan azapta gerek.
Sabahın şu saatinde girdi kanıma, çeldi aklımı.
ikinci sınava girmediğim için 4 yıllık örgün eğitimden muaftım. Bunun bilinciyle kısa bir git gel yaşadı yorulmuş beynim. (ya da bedenim)

Acaba lan ?
Olur mu ki ?
Baksam mı ?
Ne kaybederim ki ?
Hiç bir şey.
E o zaman bi bakayım şu ön lisans programlarına.
Hmm
Hmmmm
iyiymiş yahu, bal gibi de yapışırım ben buna.
(yazar burada kendini kaybetti, rotadan saparak başka diyarlara gidiyor)
Aaa bak bu da olurmuş,
La acaba Marmara mı yoksa istanbul Üniversitesi mi yazsam ?
(bakınız sıyırmış insan modeli )
==> En komik gelen nokta da bu, sanki sınav birincisiyim, Marmara ve istanbul üniversiteleri benim için seferber olmuşlar gibisinden bir kararsızlık var ortada yaşanılan. Daha iyi anlaşılması için not düşeyim dedim. <==

Hmm, bak sen, Boğaziçi'nde bile varmış ama puan farkı var 3-5. Düşer mi ki acaba ?
(işte nirvana bu. coştu gidiyor, tutmayın küçük enişteyi. lol adam kaptırmış gidiyor tey tey teyyy)

Ben: Tamam ben en iyisi istanbul içi ön lisans programları ve garanti olsun diye de açık tribünden Uluslararası ilişkiler yazayım.
iç Ses : Huh, bi an bitmeyecek sandım.
===>son<===

Şimdi ne salakmış la bu, beyni sulanmış diyebilirsiniz lakin bütün bunları niye yazdığıma gelince:

- Bu ülkemizin güzide kurumu ösym öyle melanet bir kurumdur ki, benim gibi amacı, hedefi basit, ununu eleyip, eleğini asmış kıvamdaki insanları bile aradan yıllar geçtikten sonra bir sınav yapıyor ve yeniden dizlerini kırıp oturduğu sıralara oturtacak hale getiriyor.
Daha amiyanesiyle ölüyü diriltiyor, ya da öyle zannetmesini sağlıyor.
Bunun kötü yanı ne mi ?
Ben tercih yapıp örgün eğitim kontenjanından yerleştirilirsem eğer pek bir kazancım olmayacaktır diploma dışında. Nihayetinde girmek istediğim ve tercih yapacağım bölümler, haklarında gayet bilgim olan, bana sadece diploma ve paso (evet itiraf.com) konusunda yarar sağlayabilecek bölümler. Açık tribün konusunda kimsenin bir sorunu yok. Kontenjan sorunu yok nasılsa.

Dediğim gibi benim şu durumda kaybedecek hiç bir şeyim yok. Lakin bu Ösym kurumu gerek sınav soruları, gerek tercih zamanı açıkladığı puanları ile ilişik kesme düzeyine gelmiş beni bile heyecana sokup yeni mezun olmuş, bilgi ve tahsile mecbur insanların önünü tıkamam konusunda şevke getiriyorsa, hakikaten durumumuz içler acısıdır.
Zaten sınav gibi gerzekçe bir yöntemle eğitim hakkı vererek insanların eğitim özgürlüğünü gasp ettiği yetmiyormuş gibi bir de üstüne 2 yılda bir sınav sistemini değiştirip, yeni mezunları şaşkın ördek konumunda bırakıp saf dışı etmeleri hakikaten üzücü bir durum.

Şu yazıyı yazmam 10 dakika sürdü.
Lakin karara varmak için 2 saate yakın düşündüm.
istanbul içi 2 yıllık ön lisans > ilk tercih
AÖF Ui 4 yıllık lisans > ikinci tercih.

ilk tercihimi sadece istediğim için, tutması 0.001 ihtimaline rağmen yazıyorum.
Bencillik gibi gelse de, 10 yıl üzerine yakaladığım bu fırsatı kaçırmak istemiyorum.
ikinci tercih zaten sorunsuz.

ps: 3.000'nci entarimi böyle bir konuya adadığım için ayrıca gözlerim yaşardı sözlük.
herşeyin satın alınabilir olduğu şu dünya da annemin hastalığına çare bulamamam.
hayatta olan babamın aslında benim için çoktan ölmüş olması.
kardeşime verdiğim emeklerin boşa gittiğini görmem.
sevdiğim insanlara hep özlem çekiyor olmam.
dedemin babam yerine bana babalık etmesi.
el kadar çocukların 3 kuruşluk kağıt mendil satmak için yağmurda, karda dolaşmalarından yanaklarının kıpkırmızı olduğuna şahit olmak, elden bir şey gelmemesi, iç çekmek...
ailede bütün yaşıtların okulu kazandığında sen kazanamadığında ''olsun canım seneye kazanırsın demeleri''...