bugün

Ben yüreğini yitirmiş zamandan korkuyorum
F.ferruhzad
Modern iran şiirinin en başarılı Şairi. Şiirleri farklı mütercimler Tarafından tercüme edilmiştir. Şiirlerinde umutsuzluk duygusu ve bezginlik duygusu Göze Çarpar. (bkz: http://www.siir.gen.tr/si...hzad/yeryuzu_ayetleri.htm)
" kuş ölür sen uçuşu hatırla. "
rüzgar bizi götürecek adlı şiiri vardır. Abbas kiarostami alır bu şiiri ve mükemmel bir film ortaya çıkarır.
"senin suçsuz bakışların bir gün
bu başlangıçsız kitaba kayar
görürsün zamanın köklü isyanı
tüm şarkıların yüreğinde açar…”
Kuş ölür sen uçusu hatirla' si unutulmaz.
furuğ.. eksik kalmış yanımız.. yalnızlığıyla ve zarafetiyle bizi büyülemiş abla..
setare.. tenhayi..
umarım iyi vakit geçiriyordur. ruhu şad olsun..
tanım olaraktanda, şiirlerini kaybolmuş(luk)lara yol eden kadın..
hayranlık beslediğim tek kadın.
iran'lı ressam, şair, oyuncu, yönetmen..

''Bütün kavramların ve ölçütlerin anlamlarını yitirdikleri ve –değersiz demek istemiyorum- giderek sarsılmaya yüz tuttuğu bir çağda yaşıyoruz… dış dünya öyle tepetaklaktır ki inanmak istemiyorum.''

FURUĞ FERRUHZAD

Furuğ’un deyimiyle ‘’tepetaklak’’ olmuş bu dünyada, değerlerimizi yeniden kişiliğimizle yaratabilir miyiz? Ya da toplumları yozlaştıran onları kimliksiz ve değersiz kılan Hollywood anlayışına, sinemaya eğlence amaçlı giden izleyici kitlesine, üç beş günde çekilip gişe rekorları kıran ticari filmlere, imax’lere, 3d’lere ve onun birbirinden şık rengarenk gözlüklerine sinema ne kadar direnebilir? Bilmiyorum, Furuğ gibi ben de olanlara inanmak istemiyorum. Böyle bir durumda kendi kimliğiyle Hollywood’un kültür emperyalizmine direnen iran’ın Furuğ gibi kederli sineması, bizlere umut veriyor. Sinema dünyayı değiştirebilir mi? bilinmez ama her yıl gittiği festivallerden ödüllerle dönen iran Sineması, bizlere paranın kirli yüzünden uzak bir sinemanın mümkün olabileceğini gösteriyor. Bugünkü iran Sinemasının bu başarısını anlayabilmemiz için onun sinema yolculuğuna göz atmamız gerekir.
Tutsak

seni istiyorum ve biliyorum
asla koynuma almayacağım
sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün
ben bu kafeste bir tutsağım

kara ve soğuk parmaklıklar ardından
gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru
bir elin uzanışını düşlüyorum,
ansızın ben de uçayım sana doğru

boş bir anda düşlüyorum
bu sessiz hapishaneden uçmayı
gülerek gardiyan adamın gözüne
yanında yaşama yeniden başlamayı

düşlüyorum ancak bilirim asla
bu kafesten kurtulmaya gücüm kalmamış
gardiyan adam istese bile
kanatlanıp uçmaya soluğum kalmamış

parmaklıklar ardında her sabah
bir çocuğun bakışı güler bana doğru
sevinç şarkılarına başladığımda
dudağında öpücükle gelir bana doğru

şayet bir gün, ey gökyüzü
kanatlanırsam bu sessiz evden
ağlayan çocuğa nasıl söylerim
tutsak bir kuşum vazgeç benden

bir mumum, canımın alazıyla
harabeleri aydınlatırım
sönüklüğü seçersem eğer
bir yuvayı yıkıp dağıtırım.
"RÜZGÂR BiZi GÖTÜRECEK
küçücük gecemde benim, ne yazık
rüzgârın yapraklarla buluşması var
küçücük gecemde benim yıkım korkusu var
Dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
bakıyorum elgince ben bu mutluluğa
bağımlısıyım ben kendi umutsuzluğumun

dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
şimdi bir şeyler geçiyor geceden
ay kızıldır ve allak bullak
ve her an yıkılma korkusundaki bu damda
bulutlar sanki, yaslı yığınlar misali
yağış anını bekliyorlar

bir an
ve sonrasında hiç.
bu pencerenin arkasında gece titremede
ve yeryüzü giderek durmada
bu pencerenin arkasında bir bilinmez
seni ve beni merak ediyor
ey baştan aşağı yeşil!
yakıcı anılar gibi ellerini,
bırak benim aşık ellerime
ve dudaklarını
varlığın sıcak duygusunu
benim sevdalı dudaklarımın okşayışına bırak
rüzgâr bizi götürecek
rüzgâr bizi götürecek."
"Sanki gece,
soğuk elleriyle
takatsiz ruhumu alıp gitti"
1935 yılında doğan iranlı şair. erkek egemen bir toplumun (iran) erkek egemen bir dünyasında (şiir dünyası) sesini duyuran, içini döken kadın şair. 1965'te unesco, şairin yaşamını konu alan bir film yaptırmıştır. 1967 yılında kendi kullandığı otomobiliyle geçirdiği kaza sonucunda hayata veda etmiştir. birkaç mısra paylaşmak gerekirse:

"...
ben yeşil buğday salkımlarını
göğsüme alarak, sütle besliyorum,
ses, ses, sadece ses,
su akışının sesi
ve dişi toprak kabuğunun üzerine
yıldız ışığının düşüş sesi
ve aşkın yayılma sesi
ses, ses, sadece ses kalıcıdır."
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!
yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki
bir urgandır,
bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki,
iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle ‘ günaydın’ diyen.
yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini ah...
budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere
çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.
ve ‘ ellerini seviyorum’ diyen sesin hüznünde ölmektir..
ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklardır..
küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kızıl kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçek yaprağıyla süsleyeceğim.
bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece
rüzgarın alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir imgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.
ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan.
“Ve bu benim
Yalnız kadın
Soğuk mevsimin eşiğinde
Toprağa bulanmış varlığı anlamanın başlangıcında
Ve sâde ümitsizlik ve gökyüzünün hüznü
Ve bu çimento ellerin güçsüzlüğü
zaman geçti
Zaman geçti ve saat dört kez çaldı
Dört kez çaldı
Bugün dey ayının ilk günü
Mevsimlerin sırrını biliyorum ben
Ve anların sözünü anlıyorum...”

furûğ ferruhzâd.
benim sesimi taşlarca dinliyorsun
taşsın hemen dinlediklerini unutuyorsun
ilkbahar sağanağısın ve pencerenin uykusunu
dürtü darbeleriyle kaçırıyorsun

okşayışın yeşil dalı olan elimi
ölü yapraklarla seviştiriyorsun

şaraptan daha sapkınsın ve gözü
yalazlara oturtuyor döndürüyorsun

ey kanımın bataklığının altın balığı
hoş olsun sarhoşluğun beni içiyorsun

sen gün batımının mor derelerisin ve gündüzü
göğsüne bastırıyor söndürüyorsun

gölgelerde, oturdu senin furuğ'un ve uçuklaştı
gölgelerle onu neden karaya bürüyorsun?

(bkz: gazel)
Çağdaş fars edebiyatının adı en çok bilinen ve sevilen isimlerin başında gelen, iranlı kadın şair. 1935'te tahran'da doğdu. güzel sanatlar okulunu bitirdi, ilk şiir mecmuası esir(tutsak) 1942'de basıldı. 23 yaşında ikinci şiir kitabı duvar ve ardından üçüncü kitabı isyan yayımlandı. furuğ şairdir ancak aynı zamanda sinemaya yöneldi, senaristtir, montajcıdır, yönetmendir ve birçok filmde rol aldı, zaman zaman dublaj yaptı. kısa film ve belgesellere imza attı, ödüller aldı. 1964'te dördüncü şiir kitabı tevelled-i diger(yeniden doğuş) yayımlandı. 1966 yılında bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.

furuğ'un ilk şiirleri dil olarak olmasada biçimsel olarak geleneğin izindedir ve dörtlükler şeklindedir. tutsak ve kısmen duvar adlı şiir kitaplarında dörtlükler vardır. ancak yeniden doğuş adlı kitabı ile elinde tuttuğu dizginleri bırakmış geleneğin biçimsel tabularını yıkarak şiirini büyük ovaya salmıştır.

şiir veya kitap adlarına bakarsak nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu ve nasıl bir dille düşündüğünü, yazdığını anlayabiliriz: tutsak, duvar, isyan, yeniden doğuş, yeryüzü ayetleri, tanrının isyanı...

furuğ'un fars şiirne kattığı en önemli şey; şiire kadın duruşu ve kadın sesi sokmasıdır. güçlü ve derin imgelerle tamamlanmış, ruhani bir solukla zenginleştirilmiş bir şiirden söz ediyoruz.
Kuş ölür sen uçuşu hatırla.
"bu artık ben değilim, ben değilim
kendimle geçirdiğim o ömre yazıklar olsun"

bu dizeyi yazacak kadar aşkı tatmış bir kadın olduğu için kıskandığımdır.
""Bu dünyada iki ömür gerekli. ilki tecrübe elde etmek için, diğeri tecrübeyi harcamak için."
iranlı kadın şair.

hayat hikayesi çok üzücü.
şartlar ve yaşamak zorunda kaldığı şeyler melankolik olmak dışında bir seçenek bırakmamış yazara.

şiirleriyle iç dünyasını çok iyi anlatan bir şairdir. mutlaka tanımak istemelisiniz.

daha yapacak, söyleyecek çok şeyi varken dünyadan zamansız ayrılmasıyla ayrı üzmüştür...