bugün

fazla kapılmamak lazım gelen bir film. efsanedir o ayrı.

ne kadar gerçek olabilir diye merak ediyorsanız türkiye'deki kadrolaşma kaos projesine taş çıkarır zaten, ona yoğunlaşın.
kuralları olan bir oluşumdur, boş değildir.
Dövüş kulübünün ilk kuralı:kulüpten sözetmemek
2.kuralı:kimseye kulüpten sözetmemek
3.kuralı:Ayakkabı t-shirt yasak
4.kuralı:Dövüşler tek tek yapılır
5.kuralı:Dövüşte iki kişi vardır
6.kuralı:Biri pes derse sakatlanır ya da bayılırsa dövüş sona erer
7.kuralı:Dövüş gerektiği kadar sürer
8.kuralı:Dövüş kulübündeki ilk gecenizse dövüşmek zorundasınız.

ilk iki kuraldan dolayı fazla bilgi veremem. *
"Uçaklarda neden oksijen maskesi var biliyor musun? Çünkü saf oksijen kafa yapar."
izlerken filmde aranan bütün duyguları birleştiren bir film.
görsel

adam haklı beyler dağılın.
başröllerini brad pitt ve edward norton un oynadığı film. şu ana kadar izlediğim en iyi 2. film.
where is my mind şarkısını duyunca aklıma gelen film.
her izlediğinde yeni birşeyler öğrenmene sebep olan film gerçekten etkilendiğim fimdir hayatımı ikiye ayırdım fight clubı izledikten önce fight clubı izledikten sonra ayrıca şu repliğiyle hayran bırakmıştır.

Burada yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum. Bu potansiyeli görüyorum ve hepsi heba oluyor. Lanet olsun, bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor, ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyoruz.

(bkz: tyler durden).
--spoiler--
aha adam şizofrenmiş
--spoiler--

cümlesiyle bitirilen filmdir.
filmin sonunda kötü adamı buluyorlar. sonra adam, üvey babasının ikinci eşi ile miami'ye kaçıyor.
dünyanın izleyiciye en yoğun mesaj veren filmidir. hemen hemen her diyaloğunda, her sahnesinde mutlaka bi mesaj verir. "Sahip oldukların sonunda sana sahip oluyor." cümlesi gibi onlarcasını içinde barındırır.
özenti ergenler yüzünden ismi bile anılmak istenmeyen harikulade film. helena bonham carter döktürmüştür.
filmi henüz izlememiş olanlar için:

film iki aşığın bitmeyen kavgasını eşsiz betimlemelerle ama siyah bi fonda sunuyor izleyiciye. hayatın garip tesadüfleri izleyenlere ayrı keyif veriyor. ve sonunda tabi ki aşk kazanıyor. esas oğlan esas kızı havalimanında ikna ediyor ve barışıyorlar. sonrası: la pompa!
efsane film. defalarca izlenmeli ve izlettirilmeli. hayata bakış açısını değiştirtebilme kapasitesi maksimum düzeyde.
Chuck Palahniuk un Türkiye de pek duyulmamış ama filmi çok ses getiren kitabıdır.
herkesin "abi ben böyle film görmedim süper bişey ya fak ye" diye diline sakız ettiği ancak aslında ortalama bir aksiyon filminden pek farkı olmayan filmdir.

filmin izleyici çekmesi ve yapımcılarının daha çok para kazanması için içine bir sürü popüler tüketici kültürünü eleştiren aforizmalar konulmuş ve yine popüler tüketici kültürünün bir parçası olan sinemaseverlere sunulmuştur.

ayrıca filmin içinde bol miktarda subliminal mesaj olduğu da söylenmektedir. az mıdır çok mudur bilemem yalnız size tüm samimiyetimle söylüyorum bir tanesini bizzat kendim yakaladım. görmek isteyenler filmin tam bittiği andan casting sunumuna geçeceği anda durdursunlar ve manzaranın tadını çıkarsınlar.*

not: bakın siz inanmıyorsunuz yalnız yanlış anlaşılıyor herkes değil ille çıkarılacaksa eğilimli olanlar çıkarsın.*
izlemedim ama güzel diyorlar.
filmin sonunda aklınızda birçok cevaplanmayı bekleyen sorular kalabilir.

Ayrıca (bkz: anarşizim)
insana hayat felsefesini sorgulatan, erkekler için dışarı çıkıp bir kaç yumruk atma ve yeme isteği uyandıran, mükemmel ötesi repliklere sahip, üstün kişilikli insanların, lider ruhlu insanların para dahi vermeden kaç tane insana hükmedebileceğini gösteren, içimizdeki bizi ne kadar tanıyıp tanımadığımızı sorgulatan bir erkek filmi. ayrıca hayatınızla ilgili yeni kararlar almanıza yardım dahi edebilir!
"insan sevdiğini öldürür diye bir söz vardır ya. Aslında bakın, insanı öldüren hep sevdiğidir."
"ve paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek, asla göremeyeceğim fransız kumsallarını kirletmek istiyordum.

bütün dünyanın dibe vurmasını istiyordum.

o çocuğu yumruklarken aslında yapmak istediğim, sikişmeyerek türünü tükenmeye mahkum eden her pandanın ve pes edip kendini karaya atan her balinanın, her yunusun alnının ortasına bir kurşun sıkmaktı."
yaklaşık 15-20 kere türkçe dublaj ile izlediğimi filmi, şu an türkçe altyazılı olarak izliyorum. teşekkürler beybi. * *
Şimdi aga şahsen bu filmi çok iyi anladığımı falan söyleyemem ancak filmi izlerken pek çok yerde işte oyunculuk, işte replikler, işte senaryo, işte yönetmenlik budur. Diye defalarca kez söylendim buda demek oluyor ki ben bu filmi çok beğenmişim.
Mr. Norton'ın hayat verdiği Narrator şizofren değildir. Kendisinde Dissosiyatif kişilik bozukluğu vardır.
"I am Jack's smirking revenge. "

edit: ve daha
"I am Jack's cold sweat."
çok eğlenceli replikler ama...

"If I did have a tumor, I'd name it Marla."