bugün

tuna kiremitçi nin yeni kitabı "selanik te sonbahar" adlı politik romanındaki bir karakter olan atilla adlı şarkıcının oluşmasına ilham vermiş marjinal kişilik.
duyarlı, her hücresiyle insan, farkındalıklarını kendine illet değil özgürlük yolu olarak görmüş, cesur, asil ve ilham kaynağı emsali ender özel bir hayat süren soylu ruh, özel insan, büyük sanatçı. 15 yıllık büyük ada yaşantısından sonra bir kaç maceralı bakırköy, çengelköy ziyaretlerinden sonra izmir'de yaşayan deha.

mihrimah'a sevgilerle...*

http://www.ttnetmuzik.com.tr/ss/26750/360636?v9

--spoiler--
"Hayatı dev bir sorun, bir denklem, daha doğrusu kısmen biribirlerine bağlı, kısmen de bağımsız bir denklemler yumağı olarak düşünün... Bu denklemlerin çok karmaşık, sürprizlerle dolu olduklarını ve çoğu zaman 'köklerini' keşfedemediğimizi de unutmayın."

Böyle diyor Fernand Braudel hayata dair. işte bu keşifsizliğimizden dolayıdır ki bir ömrü "orada" tüketiriz kimimiz, kimimiz de "burada". -"orası" ya da "burası" neresiyse, insanoğlu bilmekten aciz-

"Geçmiş hüzün, gelecek endişe yaratır. Benim geleceğim yok ki endişem olsun."

Bir aile dramından dolayı sosyal çevresinden koparak Büyükada'da bir kulübede hemen hemen 15 yıldır inzivada yaşayan besteci/müzisyen Ergüder Yoldaş da bunları söylüyor kendi hayatına dair. Zaten herkesin söylediği de kendi hayatına dair olmaktan başka nedir ki. Başkasına dair söylerken bile başkasında kendimizi söylemekten ibaret değil mi yaptığımız?

Kendisini "toplumdan soyutlanmış bir Robinson Crusoe" sayanlara da "Oradakiler (kentliler) öyle düşünürler. Ama ben ne yaptığımı biliyorum. Yaptığım hala algılanmıyorsa kim soyutlanmış oluyor. Ben mi, onlar mı? Toplumun sağlığı bozuk. iletişim yok. Toplum içinde yaşayanlar da birer Robinson Crusoe." diyerek cevap veriyor. Daha doğrusu sağlam bir duruşla kendinden soyutluyor "oradakiler" diye tasnif ettiği insan yığınlarını. Sanki başkalarıymış gibi oldu. Yanlış anlaşılmasın "oradakiler" denilerek kastedilen insan yığınları biziz. Biz sabah sekiz, akşam beş işçileri yani.

Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yoldaş, 1939'da izmir de dünyaya gelir. Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan mezun olduktan sonra 1963 yılında eğitimli bir müzisyen olarak profesyonel müzik yaşamına kendi kurduğu "Halikarnas Altılısı Grubu"yla başlar. ikincisi şarkıcı Nur Yoldaş'la olmak üzere iki evliliği vardır ve iki çocuk sahibidir. Ergüder Yoldaş çocuklarının ara sıra Büyükada'da kendisini ziyarete geldiklerini söylüyor. Adada vaktinin çoğunu onların ders notlarıyla ilgilenerek geçirdiğini de ekliyor buna. Hani insanın içinde öğrenme aşkı olmaya görsün. Orada veya burada olmak engel değil.

"Neden bu hayata küskünlük, bu kaçış?" sorusuna da "Küskünlük ya da hayattan bir kaçış değil bu. Bu bir tercih. Yaşarken burada olmak tercihi." diyerek cevap veren ve modern hayatın yapaylığını eleştiren Yoldaş, Büyükada'da bu ormanda sağlık durumunuz nasıl sorusuna da "sağlıklı insanların sağlık sorunu yoktur. Sağlık sorunu insanlara dışarıdan empoze edilebilen bir şey" demekle yetiniyor.

Pek tabiidir bu cevaplar. Farklı yaşamların faklı dilleri olacaktır. Zaten bu dil uyuşmazlığı yüzünden değil mi bu farklı tercih. Hangi yaşam alanının, yani hangi dilin doğru olduğuna gelince. içinde yaşadığımız zamanlarda biz şehirli insan yığınları ne kadar doğruysak ve ne kadar doğruyu konuşuyorsak, o da bizden o kadar daha doğru ve o kadar daha doğruyu konuşuyor.

"Anadolu Rüzgarı-Aynalar", "Geçti Dost Kervanı-Kambur Felek" 45'likleriyle ve 1970'li yıllarda bestelediği Sultan-ı Yegah ve Sultan-ı Yegah kaseti içindeki Sa'd Abad ile tanımış insanlar onu. Sultan-ı Yegah'ın sözleri Attila ilhan'a, Sa'd Abad'ın sözleri ise Nedim'e ait. Ortaya çıktığı dönemdeki baskıya ve toplumsal ortama bağlı olarak dillerden düşmeyen bu iki şarkıyı da o yıllarda Ergüder Yoldaş'a hayat arkadaşlığı yapan Nur Yoldaş seslendirmiş.

Bestelerinde müzikalite yönünden doğu-batı sentezini oluşturma yolunda ciddi çabalar ortaya koyar Ergüder Yoldaş. Klasik şiirden aldığı ilhamla, Klasik Türk Musikisi'nin derinliklerinden Çağdaş/Batı'lı bir sentez oluşturmayı başarması bestelerini farklı kılmıştır. Hafif Batı Müziği olarak dinlediğimiz Sultan-ı Yegah aynı zamanda musikimizin Sultani Yegah makamında bestelenmiştir. Ve sanatçının diğer birçok bestesi de diğer Türk Musikisi makamlarında bestelenmiştir.

Bu kadar tutunabilmişken bu renkli hayata, 1982'de müziğe dair yaptıklarına son noktayı koymuş ve sonrasında terk-i diyar eylemiştir Ergüder Yoldaş. Ver elini Büyükada. Bu bir "batsın bu dünya" tavrı değil, tersine dünyada daha doğru yaşama çabasıdır ona göre. Hal böyle olunca sormak lazım, biz insanlar, kaçımız feda edebiliriz içinde bulunduğumuz ortamı ideallerimiz uğruna.

Şimdi o hala Büyükada'da yalnız bir adam ve biz kayıp bir bestecinin bıraktıklarıyla yani eserleriyle tanıyoruz onu. Biz şehirlilere düşen bu aykırı duruşa acımak değildir dostlar -ki esas acınacak olan kimdir bilinmez- bu farklı duruş ve varlık tasavvurunu saygıyla karşılamak ve bu aykırı adamın deyimiyle bu tavrı algılamaya çalışmak, onun gerçeğini yakalayabilmektir. * *
--spoiler--
ergüder yoldaş,konuşacak o kadar çok şey var ki.neler yaşadın ne oldu neden yapamadın yapsan neler olurdu.şimdi ne yapar ne edersin sağ mısın?

Tarihin başından beri hep üretken ve gerçek olan anadolu insanının bitik zamanlara gelindiğindeki son kalanlarındandı bence ergüder yoldaş..Ergüder Yoldaşlar anlaşılamadı,anlaşılmadı,yok sayıldı.bugün arto tunçboyacıyan dünyada türk müziği sistemi diye bir şey yok derken haklı çıkıyor bu yüzden..

mesele neden türk müziği yok, gerçek türk müziği neden oluşmuyor meselesi değil. söylemek istediğim '' türk '' temalı değil. anadolu topraklarında bugün bu topluluk yaşıyorsa, böyle saçma sapan yaşıyorsa,anadolu insanı üretkenliğine ihanet ediyor demektir. ve bunun dışına çıkan çıkmak için mücadele eden, gerçekten üretmek isteyen bir insanı yok sayarak,onu hayata sırt çevirterek bu ihaneti taçlandırıyor demektir.. sanatçı gerçek olmalıdır,gerçekle bağını koparmamalıdır,gerçekten üretmelidir. ve sanatçının tek isteği vardır o da onu dinleyen kulaklar. o dinleyen şu anki anadolu insanıdır. ve matrixteki mavi hap kırmızı hap misali bugünkü anadolu halkı gerçeğe kulaklarını kapatarak ergüder yoldaşı harcamıştır. sanatçı bu karşılığı alamazsa gerçekten uzaklaşmak zorunda kalır. laborit'nin insan ve kent kitabında tam konuyla alakalı bir satır var: '' yaratıcı,sanatçı insan gerçeklikle ilişkisini koruyamazsa tez elden çıldırmaya yönelir ''. işte ergüder yoldaş'a olan budur. bunu yapan bu insanlardır,timur selçuktur...
attila özdemiroğlu, timur selçuk gibi "büyük" sanatçıların trt'yi hegemonyalarına aldığı devirde üzeri çizilmiş türkiye'nin gelmiş geçmiş en değerli bestekarlarından.

bu toprakların gerçek müziğinin peşinde ve bu uğurda bir derdi olan sanatkar.

arabeskin doğuşunu "büyük sanatkar"ların müziği kitlelerden soyutlayıp bir temaşa aracı olarak görülmesine bağlamış üstat. ee hal böyle olunca insanlar kendilerine yakın tınısı olan arabeske yönelmiş ve o dönemde bilindiği üzere bir arabesk furyası başlamıştır.

bu ve daha fazlası için;

http://www.aksiyon.com.tr...ir-daha-adaya-donmem.html
sultani yegah ın bestecisidir. toprağı bol olsun.
ülkemiz müziği için büyük bir kayıp olmuştur. allah rahmet eylesin.
böyle insanların ölümü insanı derinden yaralıyor.allah taksiratını affetsin büyük besteci,güzel insan.
Çok baba adamdı. Nur olsun...

Can baba bir de...
eski edebiyat alerjisi olan şahsıma divan şiirlerini bile sevdirebilecek kudrette bestelerin sahibi kişilik.
nerede samimiyetsiz aşk, sevgi, ilişki görsem; ne zaman "kaçıp gitmek istiyorum, tek başıma" gibi "cool" ama yalan cümleler duysam; sakallar içinde "sokayım sizin yalanlarınıza, samimiyetsizliğinize" der gibi gülümsediği fotoğrafı akılma gelen insan.

çünkü ergüder yoldaş, sevmiştir. en güzel şekilde. kadınına şarkılar yapmış, nur yoldaş kendisini aldatınca onu terk edip gitmiştir. ve hayatına başka kadın girmemiştir.

çekip gitmiştir. tek başına. her şeyi geride bırakarak. sadece kendini götürmüştür o adaya.

çünkü o samimidir. her duygusunda, her dediğinde. bizse birer yalancı çoban işte.

toprağın bol olsun üstad!