bugün

http://twitter.com/#!/EmrahSerbes/status/36605248587960320

--spoiler--
benim ekşi zirvesine sonradan alındığım yalandır ssg ferrariyi gönderse de gelmem artık...
--spoiler--
'' ve ben rüyalarımda ölebilirdim. ''
insani polisiyesi yazan yetenekli genç yazar. yerli house karakterini yaratmasına rağmen sir arthur canon doyle'e burun kıvırması hoşuma gitmemiştir.
son günlerde yazılan çizilenlere bakılırsa ekşi sözlüğe küsmüş yazar.
zaten halkın içinden gelen birinin orayla ilintilendirilmesi son derece yanlış.
sen hele bizim zirvelere gel kardeş...sıcacık aile ortamı...tıpkı cinayet büro...
behzat ç. olayından sonra 3 kitabını aldığım yazar.

(bkz: her temas iz bırakır)

(bkz: erken kaybedenler)

birde yayına hazırladığı bir kitap var:

(bkz: metaforla saadet olmaz)
madde 75.devrimcilik şaraba benzemez
tek tek ele alındığında bir sürü akıllı adam var şu sitede, memleketin en zeki adamları listesi yapılsa ilk yüze girenler olur. ama bir araya gelince organize bir şapşallığın kucağına düşüyoruz bazen. niçin? çünkü zekâ yetmez. o zekâyı kimin için ve ne için kullandığınız önemli. ne içtiyseniz bana da verin ama devrimcilik şaraba benzemez. fermantasyon yöntemiyle maziden devrimci imal edilemez. hiç kimse yıllandıkça devrimci olmaz. bugün devrimci olmayanlar yarın da devrimci olarak anılmayacaklar. bugün adnan menderes’e devrimci derseniz elli sene sonra da tayyip erdoğan’a devrimci dersiniz. peki, o zaman afili filintalar’a ne derler?
facebook'ta kişisel hesabını kapatmıştır sanırım.
http://www.afilifilintalar.com/
polisden dayak yemiş behzat ç. senaristi. beşiktaş maçında bunlar bi pankart açmış.(eskiden) Trabzonspor bir Hidro Elektrik Santral' e ortak oluyormuş. Onunla alakalı ''Trabzon HES yapma, kendi kalene gol atma' diye bi pankart. tabi hemen polisler damlamış ve olaylar yaşanmış. itiş kalkış, yumruk mumruk... olayın devamını şöyle anlatıyor ;

'' Polis minibüsünün yanına gittik, böyle hafif kabadayı gibi bir polis tam bizim Behzat Ç.gibi sakallar filan, herhalde telsizden duyup gelmiş: 'Necisin oğlum sen, bu hayatta ne iş yapıyorsun?' dedi.'Ben yazarım' dedim. 'Yazar mısın?' dedi. Parmağımı tuttu, parmağımı kırmaya çalışıyor. Sonra bir emniyet amiri gelip 'siz ne yapıyorsunuz?' dedi.
Sonra beni minibüsün içine aldılar ve içeri 'kızı bırak mevzuyu aramızda halledelim' dediğim polis geldi. ' Sen tribünde baya artislik yapıyordun, ne oldu? Alamazsın, edemezsin diyordun?' dedi. Ben de: 'Beni alamazsın demedim ki, kızı alamazsın dedim, bak kızı almadın' dedim. Sonra Beşiktaş ilçe Emniyet Müdürlüğü'ne gittik. O sırada polislerin avukatı geldi 'siz şikayetçi değilseniz, polis arkadaşlar da şikayetçi olmayacak' dedi. Ben 'neden?' diye sordum. Bir polis arkadaş iki günlük rapor almış, avukat dedi ki 'siz memura yumruk atmışsınız.' 'Tamam bir tane vurdum ama kavganın ilk başlarında vurdum.Ben bir yumruk atmışım iki günlük rapor almış, iki tane yumruk atsam malülen emekliliğini isteyecek böyle şey olur mu?' dedim. Sonra bizi bıraktılar. Ben hiç sevmem git mahkemede uğraş, savcıya ifade ver vs.saat zaten olmuş gece 2, 'beni bırakın, şikayetçi değilim' dedim. Bıraktılar. ''
0 kilometre yazı dedikleri bu olsa gerek. afili filintalar'da yayınlanan 17 mart 2011 yazısı.

'' beni al zamanın dışına götür. biraz sarıl, biraz koru, biraz öp sonra yine sokağa bırak. elimden tut var olmayan şeylere ekle zihnimin bataklığından kurtar. beni al tanrı’nın huzuruna çıkar. ben de ona diyeyim ki,
''tanrım. beni olduğum gibi kabul edebilecek bir tanrı’ya her zaman inanabilirim.''
o da bana, ''yürü git o zaman şeytanla görüş huzurumda ne işin var alla alla,'' desin.

''kim soktu lan bunu içeri megalomana bak,'' diye söylenirken biz şeytanın yanına gidelim. sen de şeytana de ki,
''şeytan kardeş, sonuçta sen de bir melektin ama iktidar hırsın vardı. şeytanı şeytan yapan iktidar hırsıdır. eski günlerini özlüyor musun?'' şeytan da sana, ''sen kaç yaşındasın güzelim?'' diye sorsun. ''otuz dört,'' de, otuz beş olduğun halde. şeytanın gözleri dolsun ama çaktırmasın bizi gene zamanın içine sepetlesin. orada bir çay molası verelim geceyi bekleyelim. o gece beni al kardeşlerinin acılarıyla çarp sonra kendi yaralarına sar. biraz sustur, biraz soğuk davran, biraz da teyzem ol. konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan. sahiden bak. beni al biraz sarhoş et biraz saçlarına tak biraz da yağmurların peşinden koştur. beni al erken öldür mutsuzluk uzun sürmez. ''
"iyiler ilk bakista taninmaz!"
bugün akm'de olacaktır.ben mi?tabii ki ordayım.
'' apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın bülent? ''
'' hangisini? ''
'' otomatik yanan, sensorlu lamba ''
'' hayır ''
'' komşu görmüş yalan söyleme. süpürge sapıyla kırmışsın dün gece. ''

önüme baktım

''neden kırdın? ''

cevap yok

'' hasta mısın evladım? söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle... ''
'' kırdımsa kırdım, ne olacak! çok mu değerliymiş? ''
'' lamba senden değerli mi evladım, lambanın ..., lamba kim? yöneticiye de dedim, lambanızı s…..! kaç paraysa veririz. sen değerlisin benim için. ''
'' beni görünce yanmıyordu baba. ''
'' nasıl ya? ''
'' görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni. ''
'' e beni görünce de, yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor. ''
'' hadi ya! sahiden mi? ''
'' evet ucuzundan takmışlar. bizimle bir alakası yok. ''

babama sarıldım. yıllar sonra.

erken kaybedenler'den
'' mütevazı hakikatlerin peşindeydim o gece. bilmem gerekmeyen şeyleri öğrenmek istemiyordum. ufak ama kritik bir görev bekliyordum. ajan olmak isteyen bir çocuk gibi. bütün gün soğukta gezmiştim, duygularım donsun diye. küçük dersler almak istiyordum. tepeden bakmayan insanların vereceği mütevazı dersler. çevir aç kapağı kim icat etmiştir? hawaii'de yaşayan etobur tırtıllar nasıl beslenirler? bla bla bla.

yaşadıklarıma bir hikâyeymiş gibi bakmak istiyordum ayrıca. kendi yaşamıma bir hikâye gibi bakarsam geriye dönüp düzeltme şansım olacaktı sanki.

sonra o gelmişti biraz mahcup ve çok güzel. yanıma oturup susmuştu. öfke olarak sessizlikler görmüştüm. anlayış ifadesi olarak sessizlikler. kabulleniş olarak sessizlikler. pişmanlık olarak sessizlikler. hayranlık olarak sessizlikler. ama onun sessizliğini çözememiştim.

'' bütün gün yaşadıklarımı bir ajan raporu gibi yazdım. '' demişti ilk olarak. sonra da bir kâğıt uzatmıştı. kâğıtta şöyle yazıyordu: ''24 tane sigara içti. 6 şişe bira. radyo dinledi. 8 sefer iç çekti. gizlice ağladı, 12 miligram. ''

sabaha kadar konuşmuştuk orada. çok zarif sorunları vardı. bilekliğinin kapatma yeri sıkışmıştı. ''bazen konuşurken birbirimize dokunuyormuşuz gibi hissediyorum. '' demişti bir ara. ''sanki konuşmuyoruz da sarılıyoruz.''

sonra bir daha görüşmedik. birbirimize o tarz sorular sormamıştık çünkü. bambaşka bir kafaydı o. herkes birbirini götürmeye çalışırken çalan şarkıları dinleyen sadece bizdik.

ilk başta tam olarak hissedemediğimiz kırılma anları var. zamanla harap edici duygulara dönüşüyorlar. yaralanmanın sıcaklığıyla ilk anda hissedilmeyen kurşunlar gibi. böyle durumlarda *biraz zaman* her şeyi daha da beter ediyor. bizi yere seren büyük sorunlar olmuyor hiçbir zaman. bizi yere seren evdeki şekerin bitmesi oluyor, kaybolmuş bir kitap oluyor, kesilen elektrik oluyor. ikimiz de yere serilmiştik o gece. öyle bir kafaydı işte.

şimdi tepelerden aşağı bakıyorum. kara yılanlar gibi kıvrılıp giden asfalt yollara. kayaların arasında, balkondan sarkan çocuklar gibi boşluğa uzanan ağaçlara. sanki köklerinden kurtulup havaya karışmak istiyorlar.

bazen yine oturuyorum aynı yerde. o geceki tadı yok tabii. kelimelerin gelip benimle konuşmasını bekliyorum. onlar da gelmiyorlar. bazen bir iki fısıltı duyuyorum, o kadar.

'' aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?'' diye sormuştu o gece. ''bunun temel bir aydınlanma anı olması gerekmez mi? hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. sonra da çekip gittiler. ''

sonra da gitmişti. evet. önemsiz insanlar olduğumuzu hatırlamaya yeniden ihtiyacımız var. ''
"gözlerini saate diktiğinde, saniye çubuğunu değil de akreple yelkovanın ilerleyişini izliyorsan hayallerin b.ka batmış demektir."
"hayatta başörtülü kadınlar varsa behzat ç.'de de olacak. cemaatçilik yapıyor diyenler de gerekli cevabı 30. bölümde alacak." demiş olan senaristtir kendisi.

26 martta telefon numaramı almasından ötürü telefonumu yanımdan ayırmamama sebep oldu, aramadı ama hala, aramaz gibi de, neyse.
dün odtü'de söyleşisi vardı. çok hoş sohbet ve rahat bir adammış onu gördük. bi de kafası mı iyidi anlamadım ama çok güldürdü bizi sağolsun.
ayrıca incisözlük yazarıdır.
afili filintalar'da da yazan çok iyi bir genç edebiyatçıdır kendileri.
iki karışlık mesafede, birbirimizi göremeden uzanmıştık. kaç kişi olduğumuzu bilemeden uzanmıştık o karanlıkta, yanımızdaki ölülerle beraber uzanmıştık. karanlıkta nüfus sayımı şöyle yapılır. yaşayanlar bir sigara yakar.

emrah serbes
"handanın dizinin dizime değişi onun için bir kelebegin kanat çırpışıysa ,benim için kasırgaydı"
sözlerinin sahibi,ters olarak ilk erken kaybedenleri okudugum ,kitap cıkarsın diye bekledigimiz yazar.
"iyi kitaplar dışında kimse elimden tutmadı".
gerçekçi, sağlam kurgu ve dil anlatımı olan sadece behzat ç ile anilmayacak kadar kalkiteli olan yazar.
sanki bizden biri.
afili filintalar da yazdığı yazıların mutlaka okunması gereken yazar. kelimeleri dans ettiren ulu insan.