bugün

ortalama bir düğün için gerekli olan şeyler:

1 adet damat, 1 adet gelin, kız tarafı, erkek tarafı, bol sayıda oraya buraya koşan çocuk, kötü şarkı çalma konusunda uzman olmuş bir orkestra* ve bu kadar insanı aynı yerde muhafaza etmek için bir salon. gerçi yaz aylarında açık hava olayı da oluyor ama olsun düğün dediğin salonda olur.
eğer saçlarını düğünden düğüne kuaföre yaptıran teyzeler varsa onları kesin tanırsınız. çok fena olurlar. böyle bi kabarır, spreyi sıka sıka parlar o saç. ergen genç erkekler eller cepte kızları keser. ergen kızlar da hiç oralı olmuyormuş gibi davranır ama inceden de hoşuna gider.
sürekli koşan çocukların erkek olanları takım elbise, kızları da gelinlik giyer. sanki büyükmüş de minimize edilmiş gibi dururlar. orkestranın solisti sıradan piste davet eder insanları. sonra takı merasimi** başlar. düğün biter gider.

adının hatırlayamadığım bir ülkenin* üniversitesinde tez konusu olmuş bizim düğünlerimiz. bak tez konusu diyorum...
''biz sevişeceğiz'' demek için, bir sürü adami cagirip kola pasta dagıtmaktir. bana ne lan senin aksam sevişeceğinden ? zaten bir gelin arabasi gorsem hemen aklima bu gelir. lan derim ''bunlar bu akşam o işi yapicak''...

ne var olm hepinizin aklina gelmiyor mu ? ne ? gelmiyor mu ? haa. tamam abi hayret bir şeysiniz ya. tamam.

kafama takilan bir başka konuda şudur ; neden damat arabasi değil de gelin arabasi ? hani hayat müşterekti ? külliyen yalanmiş meğer.
(bkz: düğün çorbası)
süslenmiş hep aynı yöne giden kadınlar, bir arabanın arkasına tünemiş biralarını yudumlayan erkekler, balon alan çocuklar, balon satan çocuklar, ne istediğini şaşırmış bir adet damat, damada takı niyetine bir adet gelin, takılar, altınlar, kenarlarda yapılan dedikodular, sert bakışlar, yumuşak bakışmalar (kesmeler), düğünün erkekleri, sandalye aralarında dedikodu yapan düğünün kadınları,kötü espiriler yapmayı amaç edinmiş çalgıcı ve davulunun onu yönettiği arkadaşı ve diğerleri. sıradan düğün akşamları işte, birbirinin kopyası insan modelleri her düğünde beliren.
Türkiye'nin neresinde olursanız olun hepsi adını sanını bilmediğimiz ama kulağımız aşina klasik müzik parçaları ile başlar. Viyana'dan gelen entel bir misafir olsa şaşırır kalır. Bu insanlar aşmış der kendince. Saat ilerledikçe ortalarda patır patır koşan çocuklar, sigara dumanı vb. Sonra yavaş yavaş fidayda, çekirge devreye girer ki sonun başlangıcı gerçek yüzünü göstermiştir. Dönüş yok artık. Yüzümüzü moderniteye döndüğümüz ama yaşamımızdan sıradanlığı ve sığlığı eksik etmediğimiz tüm davranışlarda olduğu gibi burada da kendisini ortaya çıkarır. Bizi başka müzikler, başka kültürler kesmez.
Atatürk'de her hafta Kızılay'da düzünlenen klasik müzik dinletisini kaçırmazdı. Fakat bir tane plağı bulunamadı. Hep bu toprakların sesini dinledi. Gelecekte eskiden olduğu gibi yaşanacak. Bizi biz yapanlar bu olsa gerek.
iki insanın evlenmesinin kutlandığı, her yaş grubunun kendi halinde bir takım eğlenceler yaşadığı toplumsal olay.

ergenliğe geçiş döneminde olan erkek çocuklar babalarından gizli meyve sularına votka katıp ortalığı kesme eylemini icra ederken; dişi ergenler ise çogunlukla masanın bi köşesine gömülmüş, gözler uzaklarda kilitlenmiş romantik bi şekilde "nikahına beni çağır sevgilim" melodisini dinliyorlardır.

yetişkin dişiler "mastika" ve "bursalı mısın kadifeli gelin" şarkıları eşliğinde göbekler atarken, bir yandan da evlenilecek yaşa gelmiş kızları göz ucuyla süzüp oğulları için hanım hanımcık bi gelin adayı ararlar. bu arada oynamak istemeyen diğer kişileri "ölümü ye, musalla taşıma kus" şeklinde yeminlerle kollarına asılmak suretiyle piste doğru çekerler. çünkü düğünün kalitesi, oynayan kişi sayısıyla orantılı olarak değerlendirilir. çok kişi oynarsa düğün salonunun parası boşa gitmemiş, salondan tam anlamıyla faydalanılmış sayılır. o yüzden de bi takım oynama grubu teyzeler vardır ki sırf ortamı hareketlendirsin diye en uzak akrabalarının bile düğünlerine çağırılırlar.

yetişkin erkekler daha çok "kaç lira taksam, ulan tam da düğün yapacak ayı buldu şerefsizler" şeklinde iç hesaplaşmalarla uğraşırken, bi yandan da ufaktan ufaktan rakı kadehleriyle demlenmeye başlarlar. iki kadehten sonra ise "aman ya satmışım anasını" nidalarıyla onlar da pistteki eşlerinin yanına doğru ilerleyip oynamaya başlarlar.

gelin ve damat açısından bakarsak günün en eğlenceden uzak ama eğleniyor gibi görünmek zorunda olan kişileridir bunlar. kafalar takılacak altınlara kilitlenmiş, "düğün salonunun parası çıkarsa elde kalan parayla balayına gidebilir mi" sorusunun cevabını arıyordur genç bünyeler. damat 2 adımda bir elini cebine atıp birilerine para vermekten yorulmuş, gelin ise topuklu ayakkabıları ve kafasındaki yarım kilo ağırlığındaki tokalardan kurtulmanın hayalini kuruyordur.

bütün bu olaylar arasında çocuklar ise kız olanlarına gelinlik, erkek olanlarına takım elbise giydirilmiş bi şekilde ortalıkta koşuşturmakla meşguldürler. etrafa dağıtılan bozuk paralar, balonlar, çelenklerden yolunmuş çiçekler gibi bi takım ganimetler için birbirini ezmeye uğraşan bu organizmalar bir yandan da herkesin burun kıvırdığı iğrenç limonata ve pastaları midelerine indirirken gecenin en mutlu insanlarıdırlar.
julie garwood'a ait olan boleyn kızı gibi romanları sevenler tarafından beğenilecek olan roman.
evlilikten daha anlamsız bir şey varsa o da düğün adı verilen saçmalıklar bütünü bence. basit bir nikah neden yeterli bulunmaz anlamak zordur. hayır, insanlar evleniyor, yuva kuruyor diye neden biz dans edip oynayalım ki? bize ne? kime ne? en yakın arkadaşlarımı geçtim, kendi düğünüm dahi olsa katılmayı düşünmediğim etkinlik.
pinhaninin 2 versiyonu bulunan süper eğlenceli şarkısı.
birinde arkadan hayli tanıdık konuşmalar geliyor hatta.
(bkz: düğün dernek)
her türlü yorgunluk.
insan hayatının en önemli olayı olan evlenmeyi kutlamak amacıyla çiftin, yakınlarının bir araya gelip eğlendikleri tören. hediyeler takılır, muzik ne oyunla sürer gider. arada bir kavgalar da olabilir.
gösteriş ve yorgunluk dışında kimsenin eğlenmediği,gürültücü kalabalık. üstelik hafta sonu gibi çalışanların kısacık tatilini zehir etmeye yönelik aktivasyon. hele yıllık iznin ortasında ve şehir dışındaysan daha da kötü. bir "evet" kelimesine bu kadar masraf gereksiz. takılarını insanlar daha sonra verebilirler. düğün için harcanan para ile yeni evlilere iş kurulabilir, arsa alınabilir, araba alınabilir, vs.
traş olup takım elbise giymenize sebep olan hadise.
aile fertlerinin "biz biliyozdamı oynuyoz" kilişe cümlesiyle pistte oynamaya davet ettikleri organizasyon
o gece kan çıkacağı anlamına gelir.**
en mükemmel olması istenen gündür. hatta o kadardır ki, bu olayın kahramanlarından biri olan kızımız, erkek tarafının bütün hayallerini hiçe sayıp sadece kendi hayallerine alet eder bu kutlamayı. boşuna dememişler "düğün günü gelinin günüdür" diye. *
--spoiler--
Kınalı gelin uçuyor yuvadan
Günü saati biliyor yaradan
Duvağım, telim, kırmızı kemerim
Dileğim bi kız, bi oğlan
--spoiler--
evlendikten sonra yıllarca borcu ödenen eğlence. mantığı da yok ki gösteriş sadece.borçlanmak zorunda kalacaksan; git nikahını yap, düğün masraflarına oranla devede kulak kalacak bir miktarı da balayı tatili için harca. ama yok, bu türkler eğlenmeyi bilmiyor galiba. amcasının torununun sevgilisinin halası da görsün istiyorlar illa düğünlerini. sonra da kadın dırdıra başlıyor, "bi balayına bile gidemedik recai senin yüzünden". asıl senin yüzünden be kadın. ben evleniyorum kız kuruları diye hava atmak için harcattın paraları, en lüks mekanda milyonlarca liralık ikramlarla gelinliğini görsünler diye sadece. ** *
kendimi bildim bileli aynı şarkılarla o duyup duyabileceğiniz en ilginç en garip sesli çalgıyla göbekli amcaların ve tombul teyzelerin toparlanıp ortada göbek atmasıyla gerçekleştirilen yapay organizasyondur. nesiller arası fark düğün gibi organizasyonlarda tavan yapmaktadır gerçekten. örneğin şuan evin yakınlarında sokakta yapılan düğün nedeniyle kulağıma gelen, hiç bir şekilde engelleyemediğim ve acı çekerek bitmesini beklediğim o ses, psikolojimi yerle bir etti. birde işin ilginç tarafı düğüne giden bireylerinde genel olarak memnun kaldıklarını görmedim, yok pasta kötüydü yok vokalisti kötü seçmişler, yok klimalar ayarlı değildi, armutun sapı üzümün çöpü ama hala yapılıyor bu organizasyon. bir sürü masraf ile bir sürü insan bir araya getirilip hep birlikte sıkılıyorlar, en fazla 10 kişi eğleniyor onlarda zaten her yerde eğlenebilecek insanlar.
Evlenen çiftler için unutulmayacak bir gece olmakla birlikte davetliler için aslında sıradan bir gecedir. Dışardan bakıldığında herkes eğlenir, gelinle damat çok mutludur. Ama gerçek bundan biraz farklıdır. Bunun en önemli sebeplerinden biri takı törenidir. insanlar daha düğüne gelmeden bunu düşünüp stres olurlar. Davetli davet edildiği için kendini gitmekle zorunlu hisseder ama aklında cebinden çıkacak paracıkların hesabını yapmaktadır. En kötü küçük altın alınır; daha aşağısı ayıp olur çünkü. Bir de düğünü yapılan kişinin yakınlık derecesi vardır tabi. Küçük mü taksak? yarım mı? yoksa büyük altın mı daha uygun olur soruları günler öncesinden kafaları kurcalamaya başlar. Karar vermek zor olmakla birlikte buna etki eden bazı etkenler vardır. Bunlar bir uçta cebin doluluğu diğer uçta düğün sahibinin yakınlığıdır. Bu iki uçtaki değişkenlerin etki derecesi alacağınız takının değerini belirler. Bu değerlendirme biraz subjektif olduğundan davetli ile düğün sahibinin vardığı sonuç doğal olarak farklı olabilir. Alacağınız takıya karar verdikten sonra şu soru kafanızı hep kurcalar. Acaba aldığım takı az mı geldi yoksa daha büyüğünü mü alsaydım? Bu sorular davetlinin kafasını meşgul ederken düğün sahibinin kafasından da şu muhtemel sorular geçer: acaba ne takacak? o kadar samimiyetimiz var. Bana vereceği değer ölçüsünde bişi takacak, ya da takacağı takının değeri bana verdiği önemin bir belirtisi olmalı.
Derken o gece gelir ve takı takmak için o devlet dairesinde karşılaşacağınız türden uzun kuyruğa girersiniz. Bir yandan sıranızın yaklaşmasını beklemenin heyecanını yaşarken diğer yandan öteki davetlilerin neler taktığını hafif göz ucuyla takip edersiniz. Sizden az takanlar sizi mutlu ederken fazla takanlar moralinizi bozar, çünkü en değerlisini siz takmak istersiniz ( tabi kesenin çapı oranında). Ve o an gelir, önce gelin ve damatı tebrik edersiniz. Herkesin gözü üzerinizdedir ve fotocu fotografınızı çekmek üzere bekliyordur. işte herşeyin ortaya çıkacağı zaman, KÜÇÜK altını çıkarıp gelin veya damattan tanıdığınız kimse ona takarsınız. Diyelim damattır altını takacağınız kişi. Altını taktığınız o an vadır ya! gözgöze gelirsiniz bi an. Bakışlar herşeyi anlatmaya yeterdir aslında. Karşılıklı damatla aranızda sessiz bir konuşma geçmiştir bir tek sizin bildiğiniz başkalarının anlamadığı ve hiçbir zaman öğrenemeyeceği. Ve bu konuşma maalesef kelimelere de dökülmeyecektir hayatınızın hiçbir aşamasında. Kelimelere dökülmeyen bu konuşma eğer varsa sizin kendi düğününüzde nihayete erecektir. Bu sefer damat sizsinizdir. Ve intikam alma zamanı şu anki damat ve sizin düğününüzde davetli olacak arkadaşınızdadır. O KÜÇÜK altını göz ucuyla süzerken aklınızdan geçenleri arkadaşınız hiç merak etmeyin tahmin edecektir.
akşama hayvanlar gibi sevişeceğini bildiğiniz bir çiftin sevincine eş-dost-akrabanın da dahil olduğu organizasyon.
gereksiz bir organizasyon. en güzeli nikahtan basıp gitmektir. bütün bir akşam müzik sesinden şişen kafayla ne derece güzel bir gece geçirilir ki. *
çiftin sonrasında hiçbirşey hatırlamadığı telaş günüdür.
muzik diye bir sey olmasaydi buyuk ihtimalle cok daha guzel bir insanlik gelenegi olabilirdi.ne bati dugunlerindeki caz,klasik muzikler ne de dogudaki oryantal,arabesk muzikler dans edenler,oynayanlar haric cogu kisiyi memnun etmez,hatta rahatsiz eder.muzik olmasaydi dugunlerde ne gibi etkinlikler yapilabilirdi sorusuna gelince isin icinden cikmak biraz zor geliyor.ama eger bir gun sevdigim bir insanla sozde sonsuza kadar olan birlikteligime baslamami kutladigim bir gun olursa neden hic tanimadigim asagi mahalledeki insanlari eglendirmek icin o gunu harcadigimi anlayamam zaten.
davul-zurnayla gayet eğlenceli olan muhtelif halaylara imkan sağlayan ama orkestra(!) olursa caney caney lorke lorke konseptinin dışına çıkamayan eğlendirmeyen iğrenç etkinliklerdir. çok severim modumdaysam çok da halay çekerim. iç anadolu halayları konusunda master olmamı sağlamış ekşınlardır. 3 günlük seriyi yakalarsan kilo da verdirir.
küfür hakeden organizasyon. "bak biz evleniyoruz." veya "bak biz evleniyoruz, gel de bi 50lik at." demekten başka bişey demek değil bence. ama yine de gidilir, ayıp olmasın mantığıyla.