bugün

(bkz: difference)
acceptance'ın buram buram coldplay kokan sözleri harika parçası.
aynı sakinlikteki benzerlerinden güzel sözleriyle sıyrılan pek harika bir parça.

http://www.youtube.com/watch?v=Kcxvo1EG8dM
değeri bilinmeyen parçalardandır, yumuşaktır, candır.
bir sage francis şarkısı. sade beati, sage'in flowu ile dinlemeye değer.
yazdıkları ve düşündükleriyle sözlüğe çok şey katacağını düşündüğüm, aramıza katılmış altıncı nesil yazar.
beynine ve klavyesine kuvvet.
an itibariyle kendisine mutlu yıllar dilenmesi gereken yazar.
(bkz: mutlu yıllar)
diledim, mutluyum. *

"iyi ki doğdun" klişesini, hayatımda içten, isteyerek, dolu dolu söyleyebileceğim nadir insanlardan.
insanoğlu yanlış yapmak için gelmiştir bu dünyaya; ama dost kavramı öyle bir şeydir ki, yaptığın yanlışı yüzüne acımadan yapıştırıverir. benzer yanlışlarımızla yakınlaştık birbirimize. arkadan konuşmak yerine, yüzümüze haykırdık yanlışlarımızı, hataları yapmaktan vazgeçmedik belki, inatçıydık çünkü. ama hatalarımızın sonuçlarını da yine birbirimizle paylaştık.
paylaşımlarımız sona ermez. çünkü insan olmaktan henüz vazgeçmedik. halen yapılmayı bekleyen birçok hata var. *

iyi ki doğdun.
ayvalık anılarımız emeklilik dönemimizde daha da artsın. *
iddia ediyorum ki hakkı verilmeyen parçadır.

acceptance parçasından bahsediyorum.

one hit wonder'lar arasında en iyi olanıdır.
nasıl olurda ismi açılmamış diye şaşırdığım yazardır, adını hala bilmiyorum ama o bana iş bulucak, çok sevecen, valla.
different eşittir iş ve işçi bulma kurumu * *.
heleki (#6511663) nolu entyrisinden sonra, iyice başına ekşiyeceğim yazar kişisi, güzel abla * *
görebildiğim iki mesaj kadar yeşil baktı bana,
sonrası oldukça parlak bi'siyah,
üstüne bulaşmış hayat tecrübesi gülümsetiyordu belki onu,
belki de gerçekten farklıydı,
farklılıklarını yazıp her cepheye savaş açıyordu,
sustu,
hayatı dinledi,
yazabildiği yere ait olmuştu, herşeye rağmen...*
sabah sabah beni gülümseten yazar kişisi; yalnız değilmişim mutluluk duygusunu içime serpeleyen, açtığı başlık ile az da olsa içimi dökmeme vesile olan, günümü aydınlatan tatlı yazar. hoşgelmiş sefalar getirmiş sözlüğümüze efendim. *

not: hişt peynirciks yine yoksun. senelik izne mi gittin? hadi hadi ben hoşladım çaktırma şekerim. * *

hıdır&bıdır: kelime hatası düzeltildi. *
güzel ve okumaya değer, okudukça kendinize ait bir şeylerin var olduğunu yazılarında net bir şekilde anlayabileceğiniz henüz ismini bağışlamamış yazar arkadaş.*
(#6881504) insanın içindeki romantizmi ortaya çıkaran; hayaller kurduran enfes yazılar kralicesi.
sabah sabah beni romantizmden sarhoş etmiş yazar kişisi.
annem yapma böyle fena oluyorum biliyorsun. beni kışkırtma; benim bünye gaza çabuk gelir. dökülecem şimdi; ondan sonra parçalarımı toplamak için sen uğraçacaksın.
different odabaşı
different atar
different ?
başka fotoğrafçı bilmediğim için tıkandım. *
fotoğraf dünyasının yeni kraliçesi.
iki çift siyah zeytin gibi göz.
bi ara simsiyah zeytinler, masmavi boncuk oluvermişti oysa ki. böyle de değişken bir ruh yapısına sahip iguanam. evet. igu ana.
o değil de özlem duyduğum yaratık. hem sevdiğim, hem kızdığım.
taşla, sopayla kovalayasım gelen.

şimdi yürü git!
kalbi güzel, kendi güzel insan...sevgi ve aşk üzerine, en güzel satırları yazabilen yazar kişisi...
aniden ortaya çıkan, içine düştüğü soğuk kar fırtınasından biran önce kurtulması için; her zaman yanında olacağım romantizm prensesi...
terapi sırası şimdi bende canımın içisi... *
hem sevilen hem kızılan...hem beklenilen hem bekleyen...hem delirten hem deliren...özlenen ve özleyen...şu sıralar ölmeyecek kadar yaralı olup buna rağmen beni yaralayamazsınız diye baş kaldıran ve inatçılığıyla güçlü olan kız çocuğu...şarkıdaki gibi benimde acele yaşanan aşklara ve acele yağan yağmura soracak bir sorum var ancak cevap yok...vay halime...
tek nefret ettiğim, benden yaşça büyük olması aslında,
siyaha çalmış saçları, kırmızı ojeleriyle başımı yasladığım, büyüğüm, arada bir;
nefes alışlarım hızlanırsa küçüğüm...
Aşk kokusu;
ruhum,
gözlerinde adim;
tenin,
tenin ruhunda, küçücük olan benim...
sus...!!!
kıskanmasınlar bizi, yalancı derler sonra, anlatamazsın gizem denileni,
sevişmelerin adın kadar gizemli ve farklı, bana saklı her sabahta...
yaratılış kavramına inat sen ve ben...
yeni bir sabahın efendisi...
sus ve dinle, sonra...
gülümse, küçüğüne...
sneaker pimps - blacksheep
sohbetine doyum olmayan, güler yüzlü, aşka aşık, dertleşmeyi seven, şımarık ve o kadar da cana yakın yazardır. sözlükte bulunduğum zaman içinde vakti oldukça mesajını eksik etmeyen, yüzünüzde bir gülücük belirmesine neden olan inatçı, yazar ve arkadaş.

küçük bir kız çocuğu imajı yaratmıştır bende. yaklaşmaya kalksanız kaçacak, uzaklaşmaya kalksanız peşinizden gelecek türden.

dilerim tüm dilekleri gerçek olur. ama biraz cesaret diyorum, aksi halde yerinde saymaktan öteye gitmez hiç birşey. *
--spoiler--
Oldum olası içsel yolculukları, bağlanmayı, mistisizmi ve aşk severim. Aşkın insandaki en yoğun mistik duygu olduğuna inanırım. Âşık insanları, bilge, derviş ve üçüncü gözü (feraset gözü) açılmış insanlar olarak görürüm. Aşk acısının, evreni yaratan yüce bir güç varsa (kimse o), onun tarafından verilmiş bir tılsım olduğuna inanırım.



Aslında hiçbir dine inanmam. Dinciliğin insanlığı yozlaştıran akımlar ve güçler olduğuna inanırım. Papazları, hahamları ve imamları hiç sevmem. Bu kişilerin dünyadaki yoksulluğun, baskıların ve can sıkıntısının bekçileri olduğunu düşünürüm. Kiliselerde, camilerde, sinagoglarda içim boğulur, duramam. Ama zaman zaman içim daralınca, aşk ırmakları tıkanınca, en yakın bildiğim insanların anlayışsızlıkları, bencillikleri ile karşılaşınca, hiçbir kadının benim sevgime layık olmadığını anladığımda, bir güce, esirgeyen, şefkatle koruyan, sonsuz hoş görülü bir güce yakarıp ağlamak, ruhumu ona açıp, onunla dertleşip, birleşmek isterim.



Alkol, içimdeki mistik duygularımın kapısını açan tılsımlı bir anahtardır. içimdeki o uzun yolculuğa alkolle başlarım. Alkol, içimdeki lambanın ışığını yakar. Alkolle, "ölmeden önce iyi insan" olurum. Hırslarım, kıskançlıklarım, dünyevi zaaflarım, bencilliklerim pençelerini içimden çeker. Alkolle, aşkın ve bilgeliğin yollan açılır. Geriye doğru rüya görmeye başlarım. Sevdiğim bütün kadınlar, çocukluk arkadaşlarım, mücadele dostlarım, unuttuğum kardeşlerim, hepsi aklımdan, rüyamın sahneleri içinden birer birer geçer. Kalbimin çektiği filmdir o. Sevdiklerim, dostlarım, yakınlarım, beni istedikleri gibi kırabilirler. Bencil ve hoyrat olabilirler bana karşı, olsun, ben aşk yoluna çıkmışımdır. Gözlerimi içime çevirmiş, alkolümü yudumlamış, içimdeki ışığı yakmış, rollerini, sevgililerimin, dostlarımın kardeşlerimin oynadığı filmi seyre koyulmuşumdur. içimdeki o büyük yolculuk başlamıştır.


Geçenlerde, yazdığım senaryoda geçen bir tarikata gittim. Tophanedeki Kadir-i tarikatında zikir vardı. iki katlı ahşap bir evin ikinci katına çıktığımda 40-50 adam, "Allah... Allah diyerek heyecanla büyükçe bir odanın ortasında dönüyor, dans ediyor, birbirlerine sarılıyor, heyecanlı sesler çıkararak kendilerinden geçiyorlardı. Zikirleri, yani mistik dansları iki, üç saat sürdü. Açıkçası bu adamların içinde bulunduğu ortamı, hiçbir şeye inanıp onun etrafındaki bu duygusal bütünleşmeyi tuhaf bir kıskançlıkla izledim. işte kendilerine benim ve benim gibi birçok insanın bulamadığı bir manevi iklim yaratmışlardı. Kısa bir süre için de olsa, birbirlerine derinden bağlanmışlardı...



Zikirden sonra hemen hepsinin yüzünde garip bir sevinç, bir hafiflik, bir arınmıştık vardı. Bizim gibi insanların arasında pek rastlanılmayan bir duygu iklimiydi, söz konusu olan. Duydum ki bu tarikata meyhaneden gelip katılanlar varmış. Burada, "meyhane ile Tanrı arasında güzel köprüler" kuruluyordu demek ki.



Burada, mezhebin, dinin katı kurallarının çokça önemi yoktu. Hoşuma gitti. Bir kez olsun bu coşku dolu zikri yaşamak istedim. Belki kendimi omuzlarıma binen endişe yüklerinden kurtarırdım. Yakınlarımın, arkadaşlarımın, bencil arzularını, hoyrat sözlerini, düşüncesiz hareketlerini biraz olsun yüreğimden atar, şu gelip geçici dünyada birkaç saat olsun, yerçekiminden kurtulabilirdim. Ama nerede? Zikir bitti. Adamlar yüreklerinde hafifliği, o mistik coşkuyu atar atmaz, hemen birbirleriyle polemiğe başladılar. "Sen niye iki adım öne çıktın?", "Siz arkadan geç geliyorsunuz." "Ayaklar tempolu değil." "ikinci grubun sesi duyulmuyor." Vs. vs. Tanrım, meğerse o coşku yumağı hesaplı kitaplı bir folklor gösterisiymiş! Sıkıntılı bir müsamereymiş. Düşlerim alt üst oldu. Ben insanların kendi ışıklarıyla, ne hissediyorlarsa, içlerinden geldiğince zikir yaptıklarını ve özgürce hareket ettiklerini sanıyordum. Ama pek öyle değilmiş. Ben yakıştırmışım bütün bunları onlara. Üzüntüyle ayrıldım tarikattan. Bir meyhaneye girdim. Bir ufak rakı söyledim. içimin ışığını yaktım. Başladım içimdeki rüyayı seyretmeye. Bugüne dek âşık olduğum kadınların yüzüne, yaklaştırdım içimin ışığını. Tanrı da bendim, din de aşk da bendim...
--spoiler--

cezmi ersöz ün şizofreni değil de ağır melankoli özelliğini almasını umduğm saygı değer yazar kişi.

kanımca yukarıdaki yazıda biraz kendini bulacaktır. tekrar tekrar okuyacaktır da. ve bu ona iyi gelecektir. nasılını gelip soracaktır ama. cevabı yine yazının içinde bulacaktır.
Bugüne kadar sözlük sayesinde başıma gelmiş en güzel şeydir kendileri..Telepati yoluyla 7/24 anlaşabileceğimizi düşünmekle beraber, çok güzel karnıbahar yapar..Yapamasa da şarkısını okur..Yeryüzünde bana yazılan ilk şarkıdır, gerçi kakalanmıştır..Nickine münhasır olarak klişe cinslerden değil, different yüreklerden biri olmalı kanımca; tanıdıkça, paylaştıkça..Daha nice güzel (Karnıbaharlı, Grammy'li) yıllara..
entrylerine şöyle bir baktım. "şöyle bir baktım", "göz gezdirdim", "belki" ifadeleri bu ifadeleri kullanan kişiye göre farklı anlamlar kazanır ya da en azından bir zamanlar kazanırmış. eskiden yazılmış kitaplardaki takrizlerde de bu husus dikkat çeker. bu konuyu bir başka entrye bırakarak yazar hakkında şu kadarını söyleyebilirim ki, yazdıkları gözü yormuyor, sanırım kahve eşliğinde zevkle okunabilir.

bu entry de bir yazarın nick altına girdiğim ilk entry olarak kayıtlara girsin, lütfen.
kişisel terapi bu sefer belki aynada gördüğüm, ağlamaktan şişmiş gözlerime ve sancılanan mideme inat...

nazım'ın bu muhteşem şiiri, bugün pamuk dedem için...

Belki ben
o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra ,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım...
Ve ben
o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları...

canımın içi dedem...akşamki vedalaşmamız sadece kötü bir rüya olsun...son kez öpüyorum demen, sadece dün gecenin son öpüşü olsun...bana bir daha "dedeni unutma" deme olur mu, bak kahroluyorum...kal, biraz daha kal...hep öyle güçlü, hep bir orduyla tek başına savaşacak kadar sağlam kal...bak istediğin gibi uzattım saçlarımı ve kestirmiyorum hala sen böyle istediğin için...seni hep sevdim ve hep seviyor olacağım...
sözlüge girmeme büyük katkıları bulunan (katkılarından dolayı teşekkürler) enerjisini arkadaşları ve sözlük için harcayan harkulade bir insandır kendisi.fotojenik simasi ile tüm fotoğrafçılık dünyasında fırtına gibi esen ve bir çok fotoğrafçıya esin kaynağı olan güzel insandır.