bugün

Pilli bebek'in behzat ç dizisinde kullanılan şarkısı. Akşamları hülyalara dalarken delirten versiyonuyla ağlatır.
bazen deli olmaya karar veriyorum ama o çizgiyi bir kez geçtin mi dönüşü yok, çok zor...
özgürlüğün ta kendisidir.

Sıkıntı yapmayın, anlaşılmayan ruhlara deli demek âdettendir.. Ve adetler hep yerini bulur, hiç yerlerinde olmasalar da. Ve bence Asıl akıllı insan toplumun tabiriyle deliler hastanesine gider. -peyami safa

Delilik, hassas insanların protestosudur. -victor hugo

Ama bu delilik bir kez yerleşmiş yüreğimize, kim ondan kurtulmak ister ki? -goethe

Delilik sandığınız şeyin sadece duyuların fazla keskinleşmesi olduğunu söylememişmiş miydim ben size? -edgar allan poe

Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir. Çünkü delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur, aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir. -albert einstein
bir filmde, matematik profesörü deli dahi baba, kızına ‘kendi kendine -deli olup, olmadığını- sorabiliyorsan, deli değilsindir’ diyordu.
önceleri soruyordum kendime, artık sormuyorum.
bkz. proof
bkz. anthony hopkins
bkz. gwyneth paltrow
Normal insanların yapmayacağı şeyi yapmaktır.
Aklın son durağını kaçırmak...
"...Tartışmalar bizde maalesef en ham hâlini yaşıyor. Bir meseleyi “münazara etmek” ile “münakaşa etmek” arasındaki farkı bile bilmiyoruz. Hoş, aslında bu bile çok mühim değil. Esâsen tartışmayı , münazara seviyesinde bile manâlı bulanlardan değilim..Benim gözümde bir ergenlik hastalığıdır tartışmak..”Müsademe-i efkârdan barika-i hakîkât doğar” diyen yüzeyselliğe ise güler geçerim. Çok müsademe takip ettim; bırakın herhangi birisinde bir ziyânın çaktığını, karanlığın daha da zifîrleştiğini, katranlaştığını gördüm. “Bir tartışmada tartışılan, tartışanlardan başkası değildir” der Paul Valery; o keskin ve mûzip gözlem gücüyle… Bu sebeple tartışmaların içindeki o kızgın, yakıcı tabakayla çok fazla ilgilenmemiş; herhangi bir tartışmaya dâhil olmamaya îtinâ etmişimdir.

Bir tartışmayı manâsız kılan; zaman ve enerji kaybına dönüştüren; bizzat niteliği; yâni tartışanlardan ayrıştırılamamasıdır. Tezler, fikirler burada zihin bulandırmaktan başka bir işe yaramaz. Ama bizzat, tartışmayı tartıştırabilen bir şeyler kalıyorsa elimizde, üzerinde durmaya değer olur. Tuhaf olan şu: Tartışmanın tartışılabilmesi adına, bâzı örtülerin kalkması; tartışmanın apaçık olarak aslına rücû etmesi işi kolaylaştırıyor. Yâni fikir tartışması olarak başlasa da, tartışmanın böyle olmaktan çıkması ve tartışanların tartışılmasına dönüşmesidir. Kadir Mısıroğlu etrâfındaki tartışmalar, o yakıcı tabakayı geride bırakabilirsek ortaya çok dikkât çekici katmanları karşımıza çıkarıyor.

Gerek Kadir Mısıroğlu’nun tezleri; gerek bu tezlere mâtuf tepkiler aslında tartışılacak; telif konusu hâline getirilecek, pazarlığı yapılacak bir şey bırakmıyor. Mısıroğlu son derecede radikal, açık konuşuyor ve yazıyor. Minimalist modernistlerle , maksimalist modernistler arasında tartışmaya açık bir şeyler kalır. Meselâ Peyâmî Safâ ile Yaşar Nâbî saatlerce tartışabilirler. Hattâ tartışma çok kırıcı bir hâle gelebilir. Kopuşlar, küskünlükler de yaşanabilir. Ama ,eminim ki, taraflar, tartışma sonrasında içlerinde bir yerde diğeri için “Neden anlamıyor?” sorusunu kırgınlık ve kızgınlık karışımı bir hisle sorarlar. Birbirlerinden hâlâ umutludurlar; Peyâmî Safâ, Yaşar Nâbî’nin birgün “ıslah” olup, din ve geleneklerin ehemmiyetini anlayacağından; Yaşar Nâbî ise Peyâmî Safâ’nın din ve gelenek saplantılarından âzâde bir Kemalizmi anlayacağından … Dâvâ minimalizm-maksimalizm olmaktan çıkıp, referans dünyâlarındaki ortaklık sona erince, tartışma aslına inkılâb ediyor ve bir şahsiyetler ve simgeler mücâdelesine evriliyor. içeriksizleşme ile meselâ Bourdieu ve Foucault gibilerin işlediği simgesel şiddet arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. (Aman içeriksizleşmeyi çok ciddiye aldığım anlaşılmasın. içeriksizleşme, içerik zannedilen şeylerin buharlaşması olarak görünüyor bana)…Her neyse; işte kritik nokta da bu. Tartışmayı, tartışanlardan bağımsız tartışabilmenin kapıları burada açılıyor. Fikirler; yâni zihinlerin içini abur cubur dolduran tortular değil; bizzât zihniyet kodları tartışmaya açılıyor. Teolojinin kör noktaları açılıyor; sosyoloji , kültürel antropoloji gibi tâze açılar ayağa kalkıyor..Üstelik tartışmanın tartışılması, süreci tartışanların hegemonyasından kurtarıyor ve belki de daha soğukkanlı vaziyet edebilecek “başka” birilerinin eline geçmesini sağlıyor.

Kadir Mısıroğlu, bir Batıcı’nın gözünde gericiliğin, o apaçık “peccatum mortiferum”un öznesidir. Batıcıların öcüsü, ölümcül günahı gericiliktir ve Türkiye’de maalesef adamakıllı çalışılmamıştır. Kızanların gözünde gericiliği ağırlaştıran kılıflı, gizlenmiş, örtülmüş olmasıdır. Kadir Mısıroğlu’nun bir takıntı hâline gelmesi; işbu örtü kalktığı zaman görünecek olanı temsil etmesidir. Kadir Mısıroğlu sâyesinde gericiliğe bir cürm-ü meşhûd yapılmıştır âdeta.. Başında fesiyle, arkasındaki Osmanlı sembolleriyle elindeki bastonuyla, kaba saba, küfürbaz konuşmalarıyla, dahası deli raporuyla. Şu aralar bu deli raporu ile vampirin göğüs nâhiyesine öldürücü vuruşu yapmaya çalışıyorlar. Öldürücü vuruş şu: Mâdem delidir; üstelik bu hâli “bilimsel” bir raporla tescillidir, o hâlde söyledikleri, yaptıkları tekmil çöplüktür. Hattâ müşahade altına alınması iktizâ eder… Akıl ile delilik arasında yapılan keskin analitik bir ayrıştırma…Meraklıları Foucault’nun Deliliğin Târihi’ne bir baksın da bu ayırımın insanlığın başına ne büyük bir belâ açtığını görsün…Her analitik, gerisinde büyük boşluklar bırakır ve faşizan kıt’alara açılır. .. Aklın şampiyonluğunu yapanların hâlâ görmek istemedikleri Hitler Nazizminin onun en yüksek mertebelerinden birisi olmasıdır. Bu gerçeği de Hitler’in deliliği ile örtmeye çalışırlar..

Mustafa Özel, Don Kişot ve Cervantes üzerine çok düşündürücü bir değerlendirme yapmıştı: Cervantes hesaplayıcı aklın egemenliğinin nasıl da dünyayı ele geçirdiğini görüyor ; bunun belki de önlenemez olduğunu görüyordu. Don Kişot üzerinden bize şunu söylüyordu: öyle bir dünyâ kuruluyor ki, artık hakîkâti, akıllılardan değil, delilerden bekleyeceğiz.…….

Akıl ile deliliği ayrıştırmak ve “delileri” suçlayıp dışlamak modern bir obskürantizmdir. Rast Peşrev’ini icra etmekten ve dinlemekten lezzet aldığım Benli Hasan Ağa’nın 17.Asırda yazdığı Tezkiret’ül Müteahhirin kitabını parça parça okuyorum..Ne kadar ilginç insanlar bu deliler… Ya, Neyzen Tevfik’e ne demeli? Neyzen’in lâikliği övdüğünü düşündüğünüz şiirlerini okurken, aldığı deli raporları ne için akıllara gelmiyordu acaba?…Akılcılığın şampiyonluğunu yapıp ne ara Çılgın Türkler’e geldik?

HAMiŞ: insan hayâtı, kolayca birbirine dönüşüveren iki maksim; akıl ve delilik arasında yaptıklarımızı akılcılaştırmaktan başka nedir ki? Akla en çılgın şeyleri yaptırabilir; en ahmakça şeyleri akıl ile örgütleyebilir; akılla arayıp bulamadığınız hakîkati ise en çılgın anınızda avucunuzda tutabilirsiniz."
Süleyman Seyfi Öğün
Yok yok, hayır hayır... kesinlikle ovulecek bir şey degil. Tabii ki kendini akıllı zannedenlere bakıp deliliği ovuyorsaniz evet evet, tabi ki haklısiniz efendim.
görsel
LEYLA KÖŞESi

BiR DE BAKALIM LEYLA KÖŞESiNDEN
AŞKIN KADIN ADLI PENCERESiNDEN
BIRAKMIŞTI KENDiNi YAZILMIŞ OLANA
SUSMAK VE KONUŞMAMAK DENEN CANA
EVLENMiŞTi VE GÖRÜNÜŞTE MUTLU
ŞiMDiDEN MEMNUN VE GELECEKTEN UMUTLU
FAKAT BiR EKSiKLiK UFACIK BiR NOKTA
KALBi KURCALIYORDU HALA
MECNUN NE OLMUŞTU NEREDEYDi
NASILDI NE YAPIYORDU HALi NEYDi
GECELERi LOŞ GÖLGELER ARASINDA
KUM TEPELERiNDE AY YARASINDA
MECNUNA BENZEYEN HAYALLER OLURDU
BU ANLARDA SANKi KALBi DURURDU
BiTMiŞ OLAN BiR DAHA MI BAŞLAYACAK
NE ÇARE BAŞLAYAN BAŞLAMAMIŞ
BiTMiŞ BiTMEMiŞ OLACAK
GiBi GELiRDi ONA
ÜRKÜNTÜ GEÇMiŞ AMA EREMEMiŞTi HUZURA
KARANLIK BiTMiŞ FAKAT EREMEMiŞTi HUZURA
AY TUTULMUŞ TUTULMUŞ KURTULMUŞTU
GÇNLU ZAMAN ZAMAN TUTMUŞTU MUSTU
GÜN KIRMIŞTI SiYAH ÇERÇEVESiNi
YARMIŞTI IŞIKTA ÖTESiNi BERiSiNi
BASKIN KORKUSUYLA ÜRPEREN ÇADIRLARIN
BUGÜN DÜZEN VE GÜVEN, AMA YARIN!!
YARINA BiR GÜVENCE OLMAYAN
NEYE YARAR BÖYLE BiR ŞiMDiKi ZAMAN
ACIYLA DA OLSA DOPDOLU OLAN HAYAT
BOŞALMIŞTI ZEMBEREĞi BOŞALMIŞ BiR SAAT
GiBi. DÖNMÜŞTÜ BOMBOŞ BiR KAĞIDA
AĞIZDAKi TAD BENZEMiYOR ESKi TADA
IRMAK KURUMUŞ RÜZGAR ESMiYOR
YAKICI GÜNEŞi BiR PARÇACIK BULUT ÖRTMÜYOR
ARZU VE KORKU iKi KARANLIK DUYGU
YÜREĞiNDE BiRBiRiNi KOVALAYIP DURUYORDU
YA BiR GÜN GERi DÖNERSE MECNUN
YiNE ALTÜST OLURSA ORTALIK BÜTÜN
DAHA Mi iYi OLUR DAHA Mi KÖTÜ BiLMiYORDU
BiR UMUT VARDI GÖNLÜNDE EKSiLMiYORDU
SONRA KIZIYORDU KENDiNE KINIYORDU KENDiNi
KAPAMAK iSTiYORDU iÇiNDE ESKiNiN KEPENGiNi
ESKi OLDU DiYELiM AMA NEYDi YENi
VE NASIL ESKiTMELi ESKiMEYENi
NASIL ÖLDÜRMELi ÖLMEYENi
NASIL DiRi SAYARSIN ÖLÜ OLANI
ESKi BiR ZEHiRDi BELKi AMA YENi
ANDIRIYORDU TATSIZ TUZSUZ BiR YEMEĞi
BEKLEMEK NEYi BEKLEDiĞiNi BiLMEDEN
GÜN GÜNÜ AY AYI KOVALARKEN
BEKLEMEK BiR VAKTiN DOLUSUNU
ÖÇ ALAN KADERiN ZALiM OYUNU
HER ŞEY AKILLA KURULU AKILLA DÜZGÜN
AMA AKLIN iÇiNDE OLMALI BAHARAT GiBi
BiR PARÇA DELiLiK
OYSA MECNUN ALMIŞ BÜTÜN DELiLiĞi GiTMiŞ
KUPKURU BiR HAYAT KALMIŞ VE ADETA OYUN BiTMiŞ
ARZULANAN ZENGiNLiK, AT KUMAŞ VE ZiYAFET
YETMEZ OLUR iNSANA BiR GÜN ELBET
iNSAN HEP BiR ŞEY UMAR BEKLER
NE OLDUĞUNU BiLMEZ FAKAT
FAKAT SONRADAN DURULDU LEYLA
TEVEKKÜLLE HUZURU BULDU LEYLA
RUHTA KOPAN FIRTINALAR DiNDi
GÖKTEN GÖNLE SÜKUNET iNDi
ANLADI Ki ACI TATLI SOĞUK SICAK
GEÇMiŞ VE GELECEK AYRILMAK VE KAVUŞMAK
HEP AYNI VAROLUŞUN DÖNÜŞÜMLERi
AYDINLANIŞLARI VE SÖNÜŞÜMLERi
HER ŞEY HAVADA DÖNER DURUR
SONUNDA TANRI VARLIĞINDA YOK OLUR
RUH HÜRDÜR VÜCUT ESiR
RUH BALDIR BEDEN ZEHiR
RUH HÜRDÜR TANRI AŞKIYLA
BAĞLI DEĞiL YER VE ZAMAN KAYDIYLA
FARKETMEZ GELSE GELMESE KAYS (MECNUN) ONA
GiTSE GiTMESE ONA LEYLA
TANRI KATINDA BULUŞMUŞLARDIR
HAKiKAT YURDUNA KAVUŞMUŞLARDIR


SEZAi KARAKOÇ.
psikiyatri strajını yapana kadar hiç hastalık gibi gelmiyodu. ya özgürler amk ya zincirleri kırmışlar amk ya baba asıl onlar yaşıyo amk ya gibi gibi triplere ben de girerdim. geçen sene 3 ay psikiyatri kanadında sabah 8 akşam 5 stajımı tamamladım toplamda 6 gün nöbet tuttum. bi insanın başına gelebilecek en kötü hastalık akıl sağlığına gelenmiş. kanser olursun yenersin, yenilirsin ama o süreci yaşarsın, yalnız dahi olsan kendin varsın. bu gariplerin hiçbir şeyi yok. hele bazı seviyelerindekileri gördükçe allah günah yazmasın, keşke ölseler de kurtulsa dünya diyosunuz. çünkü ne kendilerine ne de dünyaya bi farklılık getiremiyolar. ne kadar acı değil mi?
ergenik sancılar içerisinde kullanıla kullanıla içi boşalmaya yüz tutmuş olan kavram. serdar ortaç bile kullandı, öyle ele ayağa düştü güzelim statü.
Michel foucault, deliliğin tarihi: https://youtu.be/iM69A8gdFho
Sonum olmasından korktuğum pilli bebek şarkısı. insanı çıldırma noktasına getiriyor bir adım ötesi zaten ölüm. Yine de ne kadar dirensemde dinlemekten vazgeçemiyorum. Bu aralar hayatımın fon müziği ayrıca.
iyiyse eğlencelidir. Kötüyse çok kötüdür.
Artık baudrillard ın simülakrlar ve simülasyon teorisinden öteye gitmeyen bir hologram.
Foucault'nun tarihini yazdığıdır. Fakat çok enteresan tarih aklın alanındadır. Derrida adına konuştum.
...

Biraz miras, biraz alın teri,
Her şeyden vazgeçiyor insan
Değişmiyor,
Yalan dolan.

Tuhaf rastlantılar
Tuhaf temaslar

Önüne geçemediğim bir deliliğe bürünmüş..

Yıkıldık gene gece gece...
görsel
Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem güvenliği buldum; yalnızlığın özgürlüğünü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir şeyleri tutsak ederler çünkü.
derin memnuniyetsizlik.
"...'Herkesin içtiği sudan siz de için." diye hükümdar saraydakilere buyruk saldı. Bilgeler, vezirler, yargıçlar buyruğa karşı çıktılar. Çünkü, buyruğa uymak, aklın ve bilgeliğin sonu demekti. Ama, çaresizdiler. 'Herkes çıldırdıktan sonra birkaç kişinin akıllı kalmasına ne gerek var?' Böyle dedi hükümdar ve yağmur suyu ile dolu ilk bardağı kendisi yuvarladı. Ardından da saray erkânı... Böylece hükümdar, vezirler, bilgeler, birlik ve beraberlik içinde sarayın dışındaki deliler curcunasına katıldılar. Artık böylece, aradaki anlaşmazlık uçurumu kapanmıştı. Neden sonra bu genel curcunanın adı 'toplumsal düzen' oldu. Yeniden akıllananlar deli diye tımarhanelere tıkılıyordu..."

(bkz: Ömer Seyfettin)
''prometheus bugün çaldı ateşi tanrılardan ve spartaküs için bugün dendi zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi yoktu diye. ve biz, aklından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ki onu da çoktan kaybetmiş olanlar, bugün devralacağız tarihi çoktan tarih olmuş olandan. senden öncekiler çoktan yenilip gittiler. peki ya biz? biz? galip gelebilecek miyiz dersiniz bu mağlup doğduğumuz dünyaya? Sancho! Bana atımı getir! Cevap ver bana sancho, yenilmeye mahkum mudur koca koca dalgalara çekilmiş bir kılıç? Yoksa iflah edip şaha kalkmış denizi sakin bir sütçü beygirine çevirebilir mi? boyun eğdiğini gördün mü hiç dev gibi bir ordunun tek bir neferin kılıcına? arkadaşlar! bugün tarihi bir gün, bugün çalacağız ateşi tanrılardan ve bizim için bugün denecek akıllarından başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu diye. kulak verin sözlerime. bütün dünya bir sahne ve biz de oyuncularız. varsın deli desinler bize, sırf elimize tutuşturulan bir oyun müsveddesini fırlatıp attık, biraz doğaçladık, sahnemizi havalandırdık diye. Ama bugün, tarihi bir amaç uğruna yeniden elimize alacağız o bir zamanlar beğenmediğimiz oyun metnini.''
(bkz: deli aklı)
Ne kadar da çok seviyoruz deli olmayı. Pek önemli bir maharet sanıyoruz. Bazen bir iltifat olarak da algılıyoruz. Bazen karşıdaki insana "sen normalsin, olağan birisisin" diyemiyoruz. Halbuki delilik akli melekelerini yitirmek, sıradan insanların yapamadığını yapabilmek demek.
müziğin sesini duyamayanlar,dans edenleri deli sanırlar der nietzsche. Benim fikrim her birey en az bir parça delidir ve bu her parça o bireye en az bir renk katar ve bu bireyler, sadece bunu saklayabildikleri, bastırabildikleri zaman toplum tarafından kabul görüceklerini düşünürler. Peki bu bireyler, toplum içinde kabul görebilmek icin, toplum kavramına özgünlüklerini sunmuş olmazlarmı böyle yaparak? Ve bu onları birey olmaktan çıkarıp sadece, bütünün diğerleriyle tıpatıp aynı olan bir parçası yapmaz mı? Benim kişisel görüşüm, Evrende beyaz ve siyah arasında sonsuz farklı ton var oldugudur arkadaşlar. Yani kimse gri , pembe, yada mavi olmak zorunda değildir, olmamalıdırda.