bugün

entry'ler (612)

yazarların sözlükteki amaçları

Eski günleri yâd etmek.

ben istediğimi yaparım hiç kimse bana karışamaz

Bok karışamaz.

en kan donduran kuran ayeti

Bakara 282:
Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar.

30 yaşındaki kadının ben hala gencim demesi

Türk kızlarını bunalıma sokmaya bayılıyosunuz! Yerli yabancı yorumlar çok değişkendir bence..

türk kızını anlamak

Ne istediğini bilmeyen insanlarla zaman kaybetmeyiniz efenim...

izlanda uskumru

Bim de donmuş fileto olarak satılıyor. Oldukça lezzetli ve ucuz. 4 dilimi 15 lira filan. Çok cazip. Damak zevki olan biri olarak şiddetle tavsiye ediyorum ulucu dostlara...

çay koydum gelin

Çay koydum gel diyen birileri varsa çok şanslısınız demektir.

anın görüntüsü

görsel

anın görüntüsü

Taze nane
görsel

6 haziran çanakkale yangını

6 saattir gökçeada da elektriğin olmamasına sebep olan hadise. Çok şükür geldi. Yakanlar yansın emi. Onca yeşil doğa masum canlılar. Allah bildigi gibi yapsın.

biz millet olarak neler başarıyoruz söylemi

Gerçekten iyi iş çıkaranlara ben de şapka çıkarıyorum ve alkışlıyorum. Ama boş yapıp bu goygoyu söyleyenlere de katlanamıyorum.

anın görüntüsü

Catch me if you can baby!
görsel

anın görüntüsü

Gökçeada da ay doğuyor...
görsel

david ricardo

"Ekonomi dünyâsında bir malın değeri etrâfında hayli yoğunluklu tartışmalar yapıldığını biliyoruz. Bu aslında eski bir tartışmadır. Klâsik ekonomi doktrininde, Ricardo başta olmak üzere malın değerini var edenin, ona gömülü olan veya onda billûrlaşan “emek” olduğunu kuvvetli bir vurguyla ortaya konulmuştu. (Hoş, bunun mühim bâzı ipuçları Adam Smith’de de mevcuttur). Bu bakış daha sonraları, Marx’ın da içinde olduğu Ricardocu sosyalist çevrelerde olgunlaştırıldı.

Meselelerden birisi de değer-fiyat râbıtasıydı. Fiyatlar değeri temsil eder mi, etmez mi, hayli tartışıldı; tartışılıyor da. Buraya girecek değilim. Ama bu tartışmaları ısıtan olgu, basit ve öngörülebileceği üzere, arz-talep ilişkisinin mekaniğinin çoktan aşılmış olmasıdır. Yâni, bir malın eksikliği onun fiyatını (isterseniz değeri de diyebilirsiniz) arttırır, bolluğu ise eksiltir kâidesi, evet doğrudur, ama bu mekanik, açıklamalarda kâfi gelmemektedir. Çünkü, bir malın fiyatını ve değerini belirleyen şartların, artık maddî olmaktan çıktığı süreçleri idrâk etmekteyiz. Maddî olmayan çok sayıdaki unsur; malın, ister değerini, ister fiyatını diyelim, kolaylıkla arttırıp eksiltmektedir . Bunun da, o malın üretiminde belirleyici olan ve ona bir değer kazandıran emekle alâkası hızla muğlaklaşmaktadır.

Bu farkılaşmalar esasen malın üretimine dâir sermâye hareketleri ile onun alıcıya ulaşmasını sağlayan pazarlama süreçleri (realization) arasındaki geçişlerin, ölçüm yapmayı çok zorlaştıran dinamiğidir. Maddî süreçleri belli bir ölçüm kavuşturabiliriz; ama aynı şeyi maddî olmayan süreçler için gerçekleştirmek neredeyse imkânsızdır.

Bir misâl üzerinden gidebiliriz. Emlâk dünyâsına bir bakalım. Bir evin değerini, inşaat sürecinde kullanılan emeğin belirlediğini idda etmek, maddî mânâda doğrudur. Buna ilâve olarak, kullanılan malzemenin kalitesi de, mâliyet üzerinden fiyatların artması veyâ düşüklüğüne hiç şüphesiz tesir eder. Bunlar maddî mânâda ölçülebilir. Lâkin bugün bir evin fiyatını belirleyen bunlar kadar; bundan çok, ama çok dışarıda tutulması gereken değişkenlerdir. Meselâ evin hangi muhitte olduğu, manzarasının olup olmadığı ve nihâyet o evin muhtemel alıcısına sağlayacağı prestijdir. Bugün, sâdece bir ev almıyoruz, o ev ile birlikte bir hayat tarzını ve prestiji satın alıyoruz. Bunların artık o malın değerini belirleyen emek unsurunun önüne geçen esas unsurlar hâline geldiğini görüyoruz.

Malların değerini maddî ölçümlemelerin dışına iten süreçler nasıl gerçekleşti? Bu, malların üretim tarzındaki kritik dönüşümlerle açıklanabilir. Odakta, büyük ölçüde Sanayi Sonrası olarak kavramlaştırılan evrelerde yaşananlar yer alıyor. Teknolojik değişimler eşliğinde mavi yakalıların azalması ve yerine beyaz yakalıların geçtiği bir süreç bu. Kabaca hizmetler sektörünün orantısız büyümesi olarak da anlaşılabilir. Bunun tesirleri alabildiğine büyük oldu. Üretim süreçlerinin merkezî ve yoğun olduğu sanayi toplumunun yeniden üretim süreçlerinden çok farklı ve daha karmaşık olan bir yeniden üretim süreçler silsilesidir bu. Bu aynı zamanda, ekonomik üretim ve yeniden üretim zincir ile piyasada tüketilmesine giden süreçler (realization)ve nihâyet onun toplumsal-kültürel yeniden üretimi arasındaki ilişkileri temelinden dönüştürmüştür. Bu dönüşümde belirleyici olan artık basit olarak temel ihtiyaçların ne olduğu değil, arzuların ne olduğudur. Arzunun odakta olduğu toplumsal-kültürel yeniden üretim, üretimden tüketime giden bahsedilen ilişkiler zincirinin (realization) merkezine yerleşmektedir. Mustafa Özel’in biyolojinin aşıldığı psikolojinin baskın hâle geldiği yer olarak işâret ettiği bir aşamadır bu. Elbette her üretim bir tüketim içindir. Üretim toplumundan tüketim toplumuna geçmek bu bakışa göre mânâsız görülebilir. Ama tüketim toplumu vurgusu, toplumsal-kültürel yeniden üretimine dâir dinamiklerin baskınlığını vurgular. Ekonominin psişikleşmesi olarak da anlaşılabilir. Bugün neye ihtiyaç duyduğumuz sorusu, neyi arzuladığımızdan ibârettir. Arzu ise içeriden değil dışarıdan gelmektedir. Arzu tecrübesi, arzulatılma tecrübesidir aslında. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bile karşılığını bulmakta zor olan bir halkadır bu. Arzula(tıldıkları)mızın, Maslow’un basamaklarında yer alan ahlâkîlik, doğallık vb değerlerle taçlanmış incelmiş ihtiyaçlarla bir alâkası yok. Tam tersine, sâhip olarak sağladığımız bir prestij üzerinden, bundan yoksun olanları geride bırakmanın ve bunu ister ince ister kaba dışlamalarla gösteriş konusu hâline getirmenin sağladığı bir tatminden başka bir şey değil. Eğer bir abartı sayılmazsa günümüz dünyâsında baskın günlük sanatın, eksikleri ezen bir pandomima; onun cârî dinin ise, sınıfların çözülüp kastlaşmaların türediği bir nevi Brahmanizm olduğunu düşünüyorum.."

S. Seyfi Öğün

güneşlenmemiş vücut

"Peynir" gibisin derler.

anın görüntüsü

Gökçeada...
görsel

dokunarak konuşan tip

Belki öyle kendini güvende hissediyor olamaz mı? Varsın o tatlı heyecandan öne bir adım atıp dokunup geri çekilsin. Biraz güven veriniz.

hiç evlenemeyecekmişsin gibi hissetmek

Evlenmeye kime niyet etsen bir havalar bir tafralar. Zaten çok seçici ve zor karar veren biriyim. Evde kalın emi!

haziran

1 temmuz kabotaj bayramı! Nerede eski kabotaj bayramları ah ah! Yüzme yarışları filan en efsanesi de "yağlı direk" yarışması. Bayrağı ilk kim kapacak itemları!

geceye bir söz bırak

Onu tak bunu tak! Vallahi hiç umrumda değil artık. inan bana...