bugün

Bu gece, kız duş a lırken, benim de yatak odasındaki
gardırobun içinde bekliyor olmam gerekiyor. Banyodan
çıktığında kızın ıslak teni parlak ve buharlı görünecek; saç spreyi
ve parfüm yüzünden etrafında bir bulut olacak ve dantelli
sabahlığı hariç üzerinde hiçbir şey bulunmayacak. Kafamda bir
külotlu çorap ve gözümde güneş gözlüğüyle gardıroptan dışarı
fırlayacağım. Kızı yatağa atacağım. Boğazına bıçak dayayacağım.
Ve ona tecavüz edeceğim.
Bu kadar basit. Rezillik merdivenini tırmanmaya devam ediyorum.
Kendime sürekli şu soruyu soruyorum: "isa ne YAPMAZDı?"
Fakat kız ona yatakta tecavüz etmemi istemiyor. Açık pembe
ipekten yatak örtüsü lekelenirmiş. Yerde de olmazmış: çünkü
halı canını yakıyormuş. Yerde, bir havlunun üzerinde yapmaya
karar verdik. Ama güzel bir misafir havlusu olmayacak, dedi
kız. Şifoniyerin üzerine eski bir havlu bırakacağını söyledi ve
ambiyansın bozulmaması için banyodan çıkmadan önce onu
yere sermiş olmalıydım.
Duşa girmeden önce yatak odasının penceresini açık
bırakacaktı.
Sonuç olarak, yatak odasındaki giysi dolabında saklanıyorum.
Kızın kuru temizlemeden aldığı giysiler çıplak bedenime batıyor;
çorap kafamda, güneş gözlüğü gözümde, bulabildiğim en kör
bıçak elimde, bekliyorum. Havluyu yere serdim. Çorap yüzümü
o kadar yakıyor ki terden sırılsıklam oldum. Kafama yapışmış
olan saçlarım kaşınmaya başladı.
Kız pencerenin yanında olmaz demişti. Şöminenin yanında
da olmaz. Ona gardırobun yanında tecavüz etmemi söyledi ama
çok yakınında olmasın dedi. Halıda aşınma izi olmasın diye havluyu
üzerine çok basılan bir yere sermeye çalışmamı tembihledi.
Kızın adı Gwen ve kendisiyle bir kitapçının Tedavi kitapları
bölümünde tanıştık. Kimin kimi avladığını söylemek zor; ama
o. seks bağımlılığıyla ilgili on iki basamaklı bir kitap okuyormuş
numarası yapıyordu, ben de uğurlu kamuflaj pantolonumu
giymiştim ve elimde onun okuduğu kitabın aynısı vardı; kitabım
üzerinden onu kesiyordum. Ve bir tehlikeli ilişki daha keşfettim
Kuşlar bunu yapar. Arılar bunu yapar.
Endorfin yağmuruna ihtiyacım var. Yatışmak için. Peptid
feniletilamin arzularım. Ben buyum. Bir bağımlı. Yani kimin
umurunda kP
Kitapçının kafesinde otururken Gwen bir ip almamı ama
naylon ip olmamasını çünkü naylonun acıttığını söyledi. Kendir
ip alerji yapıyormuş. Siyah elektrikçi bandı işe yararmış ama
ağzına yapıştırmamalıymışım; ayrıca koli bandı da olmazmış.
"Koli bandını sökmenin bacaklarıma ağda yapmaktan bir
farkı yok" dedi.
Programlarımızı karşılaştırdık; perşembe günü sona ermek
üzereydi. Cumaları benim sekskolik toplantım vardı. Ve bu
hafta ekemezdim. Cumartesilerimi St Anthony's'de geçiriyordum.
Pazar geceleri o çoğunlukla kilisedeki tombalada görev
a lıyordu; o yüzden pazarteside karar kıldık. Pazartesi saat
dokuzda olmasına karar verdik. Sekiz değil çünkü o, işten geç
çıkıyordu; onda değil çünkü benim ertesi sabah erkenden işe
gitmem gerekiyordu.
Ve pazartesi geldi çattı. Elektrikçi bandı hazır. Havlu yere
serildi. Fakat elimdeki bıçakla üzerine atlar atlamaz, "Şu kafana
geçirdiğin benim çorabım mı?" diye soruyor.
Kollarından birini arkasına kıvırıp, bıçağı boğazına dayıyorum.
"Tanrı aşkına" diyor. "Sınırları aşıyorsun. Bana tecavüz edebil
irsin dedim. Çorabımı mahvedebileceğini söylemedim ki."
Bıçaklı elimle dantel li sabahlığın önünü kavrıyorum.
Omuzlarından çekiştirerek çıkarmaya çalışıyorum.
"Dur, dur, dur!" diyor ve elimi itiyor. "Bırak da ben yapayım.
Sabahlığımı mahvedeceksin." Kaçıp benden kurtuluyor.
Gözlüğümü çıkarabilir miyim, diye soruyorum.
"Hayır" diyor ve sabahlığı çıkarıyor. Açık duran giysi dolabının
yanına gidiyor ve askıya asıyor.
Ama hiçbir şey göremiyorum, diyorum.
"Bu kadar bencil olma" diyor. Artık çıplak ve elimi alıp
bileğine bastırıyor. Sonra kolunu arkasına kıvırıyor ve dönüp
çıplak bedenini bana yaslıyor. Benimki kalkmaya başlıyor.
Poposunun sıcak ve kaygan üçgeni benimkini yağlıyor ve
"Yüzünü görmediğim bir saldırgan olmanı istiyorum" diyor.
Bir dükkandan külotlu çorap almanın çok utanç verici bir şey
olduğunu söylüyorum. Külotlu çorap satın alan bir erkek ya bir
suçludur ya da sapık: her iki durumda da kasiyer paranı almak
istemez.
"Tanrım, kes sızlanmayı" diyor. "Birlikte olduğum tecavüzcülerin
hepsi kendi çorabını getirmişti."
Ayrıca, çorapların durduğu rafta bir sürü farklı renk ve beden
var, diyorum. Ten rengi, füme, bej, bronz, siyah, lacivert ve hiçbiri
"kafa bedeni"nde değil.
1 73
Başını çevirip inliyor. "Sana bir şey söyleyebilir miyim? Sana
sadece bir tek şey söyleyebilir miyim?" diyor.
"Ne?" diye soruyorum.
"Nefesin gerçekten berbat kokuyor" diyor.
Kafede oturup senaryoyu gözden geçirirken, "Bıçağı önceden
buzluğa koymayı unutma. Bıçağın çok soğuk olmasını istiyorum"
dedi.
Ben de neden plastik bir bıçak kullanmadığımızı sordum.
"Yaşayacağım tecrübede bıçağın çok önemli bir yeri var" dedi.
"Bıçağı oda sıcaklığına gelmeden evvel boğazıma dayasan iyi
edersin" dedi.
"Ama dikkatli ol. Eğer beni yanlışlıkla kesersen" dedi masanın
diğer ucundan bana doğru eğilip çenesini kaldırarak, "bir çizik
bile atarsan, seni temin ederim, pantolonunu bile giyemeden
hapsi boylarsın."
Bitki çayından bir yudum alıp fincanı tabağına koyduktan
sonra, "Keskin kokulu bir kolonya, tıraş losyonu veya deodorant
sürmezsen sinüzitim açısından çok iyi olur; çünkü ben aşırı
hassasımdır" dedi.
Şu azgın sekskolik hatunlar inanı lmaz toleranslı olurlar.
Becerilmeden yaşayamazlar. işler ne denli rezil bir hal alırsa
alsın kendilerini durduramazlar.
Tanrım, bağımlı lık ortaklığını ne kadar da çok severim.
Kafede Gwen çantasını dizlerinin üzerine koyup içini
karıştırmaya başladı. "Al" dedi ve istediği detayların bir listesinin
bulunduğu fotokopi edilmiş kağıdı uzattı. Listenin en başında
şunlar yazıyordu:
Tecavüz, güç ilişkisidir. Romantik değildir. Bana aşık olma. Beni
dudaklarımdan öpme. Olaydan sonra oyalanma. Banyomu kullanmaya
kalkma.
Pazartesi gecesi onun yatak odasında, çıplak halde bana
yaslanmışken Gwen, "Bana vurmanı istiyorum" d iyor. "Ama ne
sert ne de yumuşak olsun. Boşalabileceğim kadar sert vur, yeter"
diyor.
Bir elimle arkasına kıvrılmış olan kolunu tutuyorum.
Poposunu benim alete sürttürüyor. Çok güzel, ufak tefek, bronz
bir vücudu var; ama yüzü biraz solgun ve çok fazla nemlendirici
sürdüğü için yağlı görünüyor. Giysi dolabının aynasında,
omzunun üzerinden bakan kendi yüzümü ve onun ön tarafını
görüyorum. Göğsümle onun sırtının birleştiği yere ter dolmuş
ve içinde onun saçları yüzüyor. Teninde solaryum yataklarının
sıcak plastik kokusu var. Diğer e l imde bıçağı tutuyorum; o yüzden,
"Sana bıçakla mı vurmamı istiyorsun?" diye soruyorum.
"Hayır" diyor. "Ona, bıçaklamak denir. Birine bıçakla vurursan,
onu bıçaklamış olursun" diyor. "Bıçağı bırak ve elinle vur."
Bıçağı bir yere bırakmak için bir adım atıyorum.
Ve Gwen, "Sakın yatağın üzerine koyma" diyor.
Bıçağı şifoniyerin üzerine bırakıyorum ve ona vurmak üzere
elimi kaldırıyorum. Ona arkasından vuracağım ve bu bana çok
saçma geliyor.
"Suratıma vurma" diyor.
Bu yüzden elimi biraz aşağıya indiriyorum.
"Göğüslerime de vurma. Tabii şişmelerini istemiyorsan"
diyor.
Ayrıca bakınız: Meme iltihabı kisti.
"Sadece götüme vursan nasıl olur acaba?" diyor.
Peki çeneni kapasan da ben de kendi bildiğim yöntemlerle
sana tecavüz etsem nasıl olur acaba, diyorum.
Gwen, "Eğer böyle hissediyorsan, minik penisini alıp evine
uzayabilirsin" diyor.
Duştan yeni çıktığı için önündeki tüyleri yumuşak ve dolgun;
bir kadının iç çamaşırını ilk çıkardığın ızdaki gibi keçeleşmiş
değil. Boşta kalan elim bacaklarının arasında dolaşıyor; ama
elime sahte, kauçuk veya plastik gibi bir şey geliyor. Çok pürüzsüz.
Biraz da yağlı.
"Vajinanda ne var?" diye soruyorum.
Gwen kafasını eğip kendine bakıyor ve "Ne var?" diyor. Sonra
da. "Ah. anladım. Femidom var; kadın prezervatifi. Kenarları
biraz dışarı taşıyor. Bana hastalık bulaştırmanı istemiyorum"
diyor.
"Sadece ben mi böyleyim bilmiyorum ama, tecavüzün daha
gayri ihtiyari geliştiğini sanırdım; bilirsin işte, tutku günahı
falan" diyorum.
"Bu senin tecavüz konusunda bir bok bilmediğini gösterir"
diyor. "iyi bir tecavüzcü suçunu çok titiz bir şekilde planlar. Her
küçük detayı ayinleştirir. Bunun hemen hemen dini bir tören
gibi olması gerekir" diyor Gwen.
Burada olup bitenler kutsal. diyor.
Kitapçının kafesinde otururken listeyi bana uzattı ve
"Buradaki şartların hepsini kabul ediyor m usun?" diye sordu.
Kağıtta. nerede çalıştığımı sorma. yazıyordu.
Canını acılıyor m uyum, diye sorma.
Evimde sigara içme.
Geceyi evimde geçireceğini sanma.
Kağıtta. parola KANIŞ'lir, yazıyordu.
Parola'yla ne kastettiğini sordum.
"Eğer durum çok ağırlaşırsa veya ikimizden biri için zevksiz
bir hal alırsa, 'kaniş' diyeceğiz ve olay sona erecek" diyor.
Peki ya otuz bir çekmem gerekirse, diye soruyorum.
"Bu senin için çok önemliyse. yaparsın" diyor.
Ben de, "Tamam. nereyi imzalayacağım?" diye soruyorum.
Şu zavallı sekskolik hatunlar. Hepsi yarak hastası.
Elbiseleri yokken biraz kemikli görünüyor. Teni, sanki sıksam
ılık köpüklü su akacakmış gibi sıcak ve nemli. Bacakları o
kadar ince ki kıçına kadar birbirine hiç değmiyor. Küçük ve düz
göğüsleri de göğüs kafesine yapışmış gibi duruyor. Kolu hala
arkasında·, aynada kendimizi izliyoruz; uzun bir boynu ve şarap
şişesi gibi yuvarlak omuzları var.
"Dur, lütfen" diyor. "Canımı yakıyorsun. Lütfen. Sana para
veririm."
Ne kadar, diye soruyorum.
"Lütfen, dur" diyor. "Durmazsan bağırırım."
Kolunu bırakıp bir adım geri çekiliyorum. "Bağırma" diyorum. "Yeter ki bağırma."
Gwen iÇ geçiriyor; kolunu iyice gerip göğsüme bir yumruk
indirerek, "Seni geri zekalı!" diye bağırıyor. '"Kaniş' demedim ki."
Simon Sez'in cinselliğe karşılık gelen versiyonu.
Tekrar sırtını dönüp bana yapışıyor ve havlunun durduğu
yere götürüp, "Bekle" diyor. Şifoniyere gidiyor ve pembe plastikten
bir vibratörle geri geliyor.
"Hey" diyorum. "Onu benim üzerimde kullanamazsın."
Omuz silkiyor ve "Tabii ki kullanmayacağım. O benim için"
diyor.
"Peki ya ben?" diye soruyorum.
"Üzgünüm, bir daha ki sefere kendi vibratörünü de getirirsin"
diyor.
"Hayır" diyorum. "Penisime ne olacak?"
"Penisine ne olmuş?" diyor.
"Onunla birlikte nasıl sığacak oraya?" diye soruyorum.
Havlunun üzerine yerleşen Gwen kafasını sallıyor ve "Neden
hep böyle oluyor? Neden hep kibar ve uygun herifleri buluyorum?
Sen yarın sabah benimle evlenmek de istersin" diyor. "Bir
kerecik olsun art niyetli bir ilişki yaşayamayacak mıyım ben? Bir
kerecik!"
"Bana tecavüz ederken mastürbasyon yaparsın. Ama sadece
havlunun üzerinde yaparsan ve bana bulaştırmazsan yapabilirsin"
diyor.
Havluyu kıçının etrafına yayıyor ve küçücük bir bölümün
üzerine eliyle vurarak, "Vakti gelince orgazmını buraya
boşaltabilirsin" diyor.
El iyle pat, pat, pat yere vuruyor.
"Ah, tamam. yine ne var?" diye soruyorum.
Gwen iç geçirip vibratörü suratıma doğru sal lıyor. "Kullan
beni!" diyor. "Aşağıla beni, geri zekalı mankafa! Küçük düşür,
pislik herif! Çiğne beni!"
Düğmenin nerede olduğu belli değil; bu yüzden aletin nasıl
çalıştığını bana göstermesi gerekiyor. Çalışınca da öyle bir titriyor
ki elimden düşürüyorum. Sonra da yerde zıplamaya başlıyor
ve lanet olası şeyi yakalamak zorunda kalıyorum.
Gwen dizlerini yukarı çekip bacaklarını kitap gibi iki yana
açıyor; ben de havlunun ucuna diz çöküp titreyen aleti Gwen'in
yumuşak, plastik şeyine sokuyorum. Diğer elimle de kendi
aletimi sıvazlıyorum. Baldırları tıraşlı ve tırnaklarında mavi
oje olan ayaklarına doğru inceliyor. Sırtüstü yatıyor, gözleri
kapalı, bacakları açık. Ellerini birleştirip kafasının altına alıyor;
göğüsleri yukarı kalkıyor ve tam ele gelecek kadar oluyor. "Hayır,
Dennis, hayır. Bunu istemiyorum. Dennis. Yapma. Hayır. Bana
sahip olamazsın" diyor.
"Benim adım Victor" diyorum.
Çenemi kapamamı ve konsantrasyonunu bozmamamı söylüyor.
ikimize birden zevk vermeye çalışıyorum; ama bu şekilde
seks yapmak, aynı anda hem mideni ovuşturup hem de kafana
vurmak gibi bir şey. Dikkatimi ya ona verebiliyorum ya kendime.
Anlayacağınız, iki ucu boklu değnek. Birimiz olayın dışında
kalıyoruz. Ayrıca vibratör kaygan ve çok zor tutuluyor. !sınıyor
ve içinde bir parçası yanıyormuş gibi ekşimtırak, dumanımsı bir
koku yayıyor.
Gwen tek gözünü aralayıp aletimi sıvazladığımı görünce.
"Önce ben!" diyor.
Aletimle boğuşuyorum. Gwen'e sokup çıkarıyorum. Gwen'e
sokup çıkarıyorum. Bu vaziyette kendimi tecavüzcüden çok tesisatçı
gibi hissediyorum. Femidom'un kenarları içeri kaçıyor ve
durup iki parmağımla dışarı çıkarmak zorunda kalıyorum.
Gwen, "Dennis, hayır, Dennis, dur, Dennis" diyor genizden
gelen bir sesle. Kendi saçını çekiyor ve nefes nefese kalıyor.
Femidom tekrar içeri kaçıyor; bu defa umursamıyorum. Vibratör
onu iyice derinlere gömüyor. Öbür elimle de göğüs uçlarıyla
oynamamı istiyor.
Öbür elime ihtiyacım var, diyorum. Aletim dimdik ve kaskatı
kesildi ve her an patlayabilir. Ve ben, "Ah, evet Evet. Ah, evet"
diyorum.
Gwen. "Sakın buna kalkışma" diyor ve iki parmağını yalıyor.
Gözlerini benimkilere kilitleyip ıslak parmaklarını bacaklarının
arasına sokuyor ve benimle yarışmaya başlıyor.
Benim tek yapmam gereken şeyse gizli silahım Paige Marshall'ı
düşünmek; ve yarış sona eriyor.
Boşalmadan bir saniye önce. hani insanın kıç deliği sızlar ya,
işte o anda Gwen'in havluda benim için göstermiş olduğu küçük
bölgeye dönüyorum. Kendimi aptal ve kağıt üzerinde eğitilmiş
gibi hissediyorum; beyaz askerlerim fışkırmaya başlıyor ve
belki de yanlışlıkla rotayı şaşırıp pembe yatak örtüsüne doğru
fırlıyor. Gwen'in yumuşak. şişkin ve pembe topraklarına. Sıcak
kramplar halinde her boydan parçalar, peş peşe kavisler çizerek
yatak örtüsünün, süs yastıklarının ve yatağın pembe ipekten
etekliğinin üzerine iniyor.
isa ne YAPMAZDI?
Öfkeli duvar yazısı.
"Vandalizm" doğru kelime değil ama ilk aklıma geleni.
Gwen havlunun üzerinde top gibi kıvrılmış vaziyette; gözleri
kapalı ve soluk soluğa. Vibratör hala içinde çalışmaya devam
ediyor. Gözlerinin karası gitmiş akı kalmış; parmaklarının
arasından boşalıyor ve "Seni yendim ... " diyor.
"Orospu çocuğu, yendim işte seni ... " diye fısıldıyor.
Pantolonumun içine zıpladığım gibi, montumu da
kapıyorum. Beyaz asker parçaları yatağın her yanından. perdelerden
ve duvar kağıdından akıyor. Gwen hala orada yatıyor
ve hızlı hızlı nefes alıp veriyor; vibratör de yarı yarıya dışarı
çıkmış. Bir dakika sonra vibratör tamamen dışarı çıkıyor ve ıslak
bir balık gibi yerde hoplayıp zıplamaya başlıyor. Sonra Gwen
gözlerini açıyor. Hasarı henüz görmedi; dirseklerinin üzerinde
doğrulmaya başlıyor.
Vücudumun büyük bir kısmı pencereden çıkmış vaziyette,
"Bu arada ... " diyorum. " ... kaniş."
Gwen'in ilk kez gerçek anlamda çığlık attığını duyuyorum.
“Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın.”
Choking verb.

Bu isi allahina kadar icten gelerek yapan biriyle tanisinca asik olursunuz.

Bogmak. "
(bkz: seviş kulübü/#30581769)
kitabı için olumsuz bir şey diyemem ama filmini çok sıkılırsanız, elinizde pek seçenek yoksa izleyin. palahniuk telif haklarından aldığı paranın üstüne bir de tazminat açıp para koparabilir. romanı o derece sikip atmışlar.
--spoiler--
Hayvanlar. Mahkumlar,bizler gibi onlar da riskten mücadelelerden ırak bir dünyada esaret altında tutuluyorlar. Tek fark onların kaçabilme umutlarını söndüren parmaklıkları görebilmeleri.
--spoiler--
--spoiler--
Eğer isa çarmıha gerildiğinde kahkahalarla gülmüş olsaydı, Romalıların üzerine tükürseydi veya acı çekmekten başka bir şey yapabilseydi, çocuk kiliseyi çok daha fazla sevebilirdi...
--spoiler--
chuch palahniuk'un döktürdüğü kitabı. herşey bir yana masturbasyon yapmadığı için her gün eve bir kaya getiren adam bir yanadır. bir de neredeyse bu kayalarla tarikat kurar, insanlar da arkasında felsefi bir neden var sanarak ona yardım ederler.
insanı mahvetme potansiyeline sahip apc parçası. bu herifler hep bunu yapıyorlar.

"and it's humbling
this pain you feel inside
and it's stuttering
these words that i must try"

edit: bu parça her ne kadar bazı kaynaklarda a perfect circle şarkısı olarak görünse de, esasında living syndication parçasıymış. sahip olduğum kopyada bile apc imzası vardı. inanılmaz benzerlik, ama harika parça.
ya kitabi kaba etimle okudum
ya kitap gerçekten kötüydü
ya oyunculuk berbattı
ya da yönetmen!

bunların hepsi aynı dili konuşuyor, yönetmeninden tut, ışık şefine bilmem çöpçüsüne kadar. aynı dili konuşuyorlar. kitabı da -kuvvetle muhtemel- kendi lisanlarında ingilizce okumuşlardır. böyle güzel kitabın film versiyonunu teee türkiye'deki çat pat ingilizce bilen bana bile yutturamadin clark gable or fucking else...

filmi unuttuktan sonra kitabı bi' daha okumak çözümdür diyorum. bi nebze.
chuch palahniuk'un eseri. film uyarlamasi yapildi. tek kelimeyle berbat! filmi yoneten abinin ilk uzun metraj calismasi. hayir, benim anlamadigim film cekilirken palahniuk da bulunmus cekimlerde. boylesine basarili bir romanin katledilmesine nasil goz yummus, onu anlamadim. size tavsiyem kitabi okuyun, filmi de unutun gitsin.
hayatımın kitabı.hani bazı kitaplar vardır , bir çırpıda okunmaz.her an her yerde okuyamazsınız.o cümlelere ihanet edemezsiniz.sindirmek zaman alır.işte bu kitap böyle birşeydir.

"Bizler ne kötülük dolu günahkarlarız ne de tanrının mükemmel kopyalarıyız.
Bizler dünyanın bize, birer aziz mi yoksa seks bağımlısı mı aklı başında mı yoksa deli mi, kahraman mı yoksa kurban mı olduğumuzu söylemesine izin veririz...
iyi birer anne mi yoksa sevgi dolu evlatlar mı olduğumuzu.
Ama kendi adımıza karar verebiliriz.

Bilge bir kaçağın bana bir keresinde söylediği gibi, bazen ne yöne sıçradığından çok, sıçramış olman önemlidir"
chuck kitapları içinde en dikkat ceken eserdir.zamanında yasaklanmış ama bugünlerde yine satışa çıkmıştır.fight club'ın ardından filme çevirilen ikinci chuck kitabıdır.
Choke, kötü bir film. Choke kötü bir film diye cinlik yapmak isteyebilirdim belki ama o kadar da kötü değil. Sevişme müstesnasındaki stetoskop fikri iyiydi. kreatif sevişgenlik...

"En kötü oral seks koklayacağınız en güzel çiçekten ya da izleyeceğiniz en güzel gün batımından çok daha iyidir."

chuck palahniuk şekil bir laf etmiş. ancak katılmıyorum zat-i alilerine. ayrıca chuck'a zat-i ali şeklinde hitap eden kaçıncı kişiyimdir şu dünyada? diğerleri kim? hayat garip mi? kondansatörler filan...
bu şarkı sanıldığını aksine a perfect circle'ın şarkısı değildir. living syndication'ın şarkısıdır.
chuck palahniuk gibi konuşacak olursak; kötü doğru kelime değil ama ilk akla geleni.

oturup meraktan okunan kitap. berbat değil tabi ama yine de ne kadar güzelmiş dedirtecek sayfaları ara sıra karıştırılacak bir kitap değil. bildiğimiz chuck palahniuk ve artık sıkıcı olmaya başladı.çarpıcı ilk cümleler, ara sıra tekrar eden kalıplaşmış sözler ve olayın içinde ara ara öğrenebileceğiniz tıbbi bilgilerle dolu bir kitap. dibe vurmuş rezil hayatlar yaşayan ama toplumu da yermekten vazgeçmeyen kahramanlar var. ama ne garip ki bu yazının aynısını palahniuk'un başka bir romanına da yazabilirim, kötü olan bu. dibe vurmayı bitmişliği konu edinmenin de bi sınırı var ki o çoktan aşılmış durumda. eleştiri yüklü bir kitap gibi değil, tutmuş bir konunun üstüne farklı kahramanlarla gidiliyor gibi. sıkıyor haliyle. söylenenler tanıdık geliyor. etkisi azalıyor. olay örgüsünün altından verilmeye çalışılan mesaj amacına ulaşamıyor. radiohead adı geçiyor bi yerinde. filmle de radiohead bağlantısı burdan esinlenilmiş olsa gerek.
ve sonuç olarak:
filmlerin kitaplara oranla daha da batırdığını düşünürsek; olmamış doğru bir yorum değil ama ilk akla geleni.
kitabını okuyanların kesinlikle beğenmeyeceği film. kitaptaki "oha lan" dediğiniz bazı bilgileri, konuşmaları ve etkileyici detayları filmde görmek mümkün değil.
--spoiler--
Denny kitapta kel ve sıska iken filmde uzun saçlı ve şişman. (beni bitiren buydu)
Ida Mancini yerine daha yaşlı bir kadın oynamalıydı.
film mal gibi bitiyor. madem sağıyla soluyla oynadınız senaryonun o zaman sonunu da biraz vurucu yapın da "traj için kitaba sadık kalmamışlar" diyebilelim.
--spoiler--
chuck palahniuk kitaplarda kalması dileğim.

"berbat" doğru kelime olmasa da ilk akla geleni.

edit: imlâ
ing. jikle
romana isim babalığı yapmış olanında chuck'ın, şarkı olanında maynard'ın tabiri caizse yardırdıkları şey. ***
(bkz: yeryüzüne inme zamanı)
kitaptaki bir paragaf;

"... eğer isa çarmıha gerildiğinde kahkahalarla gülmüş olsaydı, romalıların üzerine tükürseydi veya acı çekmekten başka bir şey yapabilseydi, çocuk kiliseyi daha çok sevebilirdi."
http://www.imdb.com/title/tt1024715/
sabırsızlıkla beklenilen film. düşünüyorum da o kadar bana laf sokmuş, beni yerden yere vurmuş bir kitabın filmini neden bu kadar sabırsızlıkla bekliyorum. belki kitabı okurken yediğim dayağı az bulmamdandır.
fragman izlendiğinde verilebilecek olası tepki, kitabın karanlık dokusunun yerini satirik bir mizahın almasına şaşırma olabilir. oysa ben şaşırmadım; zira choke, ki okuduklarım içinde en az beğendiğim palaniyuk kitabıdır, sürükleyen/inşa eden/yıkan/afallatan bir kitap değil. aksine, sürekli çalan ve sürekli "aha şimdi soloya girecek" beklentisi uyandıran oysa asla soloya girmeyen, asla solosu olmayan elektronik müzik gibi bir kitap. bu nedenle fragmandaki hareketli musiki ve aydınlık planlar beni tam kitaba layık ayarda bir filmle karşılaşacağım hissine büründürdü. şimdilik görebildiğim tek farklılık(fragmandan konuşmak saçma olsa da) danny'nin kafası kitapta dazlak olarak anlatılıyordu yamulmuyorsam. çamurlara batıp çıkmasından aklımda kalmış olsa gerek.
Fight Club kitabının yazarı Chuck Palahniuk'un başka bir kitabı. Sam Rockwell, Anjelica Huston ve Kelly MacDonald' ın oynadığı aynı adlı filmi de çekilmiş olan choke' un konusu için:
http://www.sinemaestro.co...w&id=499&Itemid=1

red band trailer ı için:
http://www.sinemaestro.co...w&id=500&Itemid=1
kitabın, fiLmLeştiriLmiş haLi yabancı üLkeLerde izLeyici karşısına çıkmıştır.. oyuncu seçimLeri'nin iyi oLduğunu itiraf ettikten sonra yönetmen'in sönük kaLması beni çokça düşünceLere itmiştir.. bu müthiş kitabın fiLmLeşmiş haLi inşALLah muazzam çekiLmiştir.. fiLm türkiyede gösterime girecek mi biLemiyorum.. umuyorum ki fiLm türkiyede gösterime girer ve fiLm hakkında daha detayLı bir anaLiz yapabiLirim.. şu anda yapabiLdiğim tek şey fiLm'den aLınmış kareLere bakarak iç geçirmek..

imdb'ye göre fiLm'e şimdiLik 278 oy veriLmiştir.. fiLm 7.3 reyting aLmıştır..

(bkz: sabırsızLıkLa bekLemek)
güncel Önemli Başlıklar