bugün

ergenlerin yeni oyuncağı olması bi yana, kendisine laf atmakta bambaşka bir modadır. seven ergendir, reyis'e laf atan da hayatın sillesini yemiştir, feleğin çemberinden geçmiştir.

iki tarafın da amına koyayım c.bukowski reyis'e bir şey olmasın..
kim beni seviyor kaygısı güymeyen, ahlaksız, dinsiz ve bir o kadar da kural tanımaz. kitapları olabildiğince sade, mesaj verme kaygısı gütmeyen kitaplar. her şekilde, sevilesi. hayran olunası.

--spoiler--
Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. ilgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem.Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.

charles bukowski
--spoiler--
(bkz: carlsberg)
oldukça birikimli ve kültürlü bir adam olmasına rağmen tarzının "hayvanlık" olduğunu düşündüğüm yazar.
dilimize çevrilmiş tüm kitaplarını okuduktan sonra bende kalan izlenim budur.
aksi olsaydı her 3 sayfada bir sabah kalktım, kustum, güzelce sıçtım, kabızlık gibi sorunlarım pek olmadı ama basurla hep başım beladaydı, en az 2 dakika sikiştikten sonra jenna'nın diyaframına ılık ılık boşaldım kan ter içinde kenara yığıldım, 6lık 3 paket birayı hakladıktan sonra elim viski şişesine uzandı vs gibi satırları karalamazdı.
bukowski dayıyı hakir görenler ve okuyucularına laf sokanlar da genelde buna benzer argümanlarla taaruza geçerler.
oysa bunun bir okuyucu olarak tamamen tercih meselesi olduğunu göz ardı ederler.
ne olursa olsun bu adamı ve tarzını her münzevi yaşayan, kendi dünyasında günlerini dolduran pek çok insanın cazip bulduğunu kabul etmek gerekir.
"Bak," dedim "dinle orospu. at yarislarina gittim bu aksam ve tam 950 dolar kazandim. Ben kazandim! Her zaman ben kazanacagim! Beni hak etmiyorsun sen, kaltak! Benle oyun oynuyorsun sen. Bitti artik! Gitmek istiyorum! Hepsi bu! Sana ve allahin cezasi oyunlarina ihtiyacim yok! Beni anliyor musun, ha, ne demek istedigimi? Yoksa kafan ayak bileklerinden daha mi kalin?"

-hank
"çirkin olduğunuzda bilirsiniz ki, sizi seven, gerçekten sever." gibi bir söze sahip amerikalı yazar.
"the difference between a democracy and a dictatorship is that in a democracy you vote first and take orders later; in a dictatorship you don't have to waste your time voting"

diyerek pek çok şeyi anlatmış yazardır.

ışık hızı ile eksi ile gelen edit: günümüzde uygulanan demokrasiye vurgu yapıyoruz burada. ayrıca demokrasi farklı bir şey.
kaldı ki burada amerikan düzeninden bahsediliyor azıcık dikkatli okunursa.
bunalıma girmeden okuyamadığım, her okuduğumda çok yakın birini anımsatan ve bunalımdan çıkmamı sağlayan yazar.
boşvermişliği, gücünü oluşturan kişi.
once dusundurup sonra okutan; okuttuktan sonra tekrar okutmak icin dusunduren bir adamdir.
ekmek arası kitabını çok sevdim , gerçekten. insanın bir kıtabı bu kadar benimsemesi garip , belkide chinaskiyle yakın kişiliklere sahip olduğumuz içindir
ayrıca şu söz kafalara yer edinebilecek bir sözdür
onların bildiği fakat benim bilmediğim birşey var ve bu bei rahatsız ediyor
bir dini inançtır.
--spoiler--
bir daha birama dokunursan dişlerini ağzına dökerim!
--spoiler--
kadını aşağılayan adamın tekidir. ha ben genelde çok sever, öven entryler girerim ama, canım bugün kendisine gıcık olmayı seçti orası ayrı.
kadınlarla ilgili, hayatla ilgili güzel tespitleri vardır ama bu tespitler o'na kadınların ve onların hayatlarının içine etme özgürlüğünü, serbestisini getirmez. manyak herif.

edit:köpekler gibi severim. canımdır o benim ,nsanı depresyondan öyle bir çıkarır ki gerçekleri suratına çarpa çarpa aklın şaşar.
Son derece'de anlamlı hikayeler yazan büyük insan.

(bkz: charles bukowski hikayeleri)
penthouse forum yazarı.
bir nesilin aşırı övdüğü yazardır. bir nesil aşırı övdü, bir nesil aşırı yerdi, bakalım charles bukowski gerçekte hakettiği yeri ne zaman bulacak yalnız ve güzel ülkemizde? zihniyetin de ona uygun hale gelmesi lazım tabi, bakalım nasıl olacak bu işler?
ilerde çocuk sahibi olunduğunda çocuğa tanıtılması gereken yazarlardan biri. bukowski geleneği hiç bitmesin.
genelde bukowski okuyanlar bir amaca yönelik olarak ele alıyorlar bu herifi. yani bukowski sanki anlattığı, söylediği her şeyin altında yüce bir hayat öğretisi, yüce bir sosyal mesaj, kendi kötü tarafından yerinirken bile okuyucuya bir "ben ettim sen etme" "dediğimi yap yaptığımı yapma" mesajı taşıyor kaygısında zannediyorlar. bukowski böyle kafaları görse herhalde hasiktirin ordan der geçerdi. adam kendi hayat görüşünü anlatmaya çalışmış. güzel anlatmış... her canı sıkılan herif, sevgilisinden ayrılan herif, geçici sikindirik dertlerine gömülüp de sanki var oluş sancısı içerisinde gibi triplere bürünen herif, sadece kötü dönemlerinde bukowskisever olup moral düzeltmek, ruh haline arkadaş bulmak için kullanmasın lan bu adamı ve diğer benzer edebiyatçıları. ha yazdığından farklı yaşamış falan... bunu da eleştirmek tam bir zevzeklik. sana ne kardeşim? sen bukowskiyle el ele mi geçirdin ömrünü? yaşayışı ne diye bağlasın? yazısına bak.
"Ham on rye" adli yapitindan hayata yeni atilan herkes icin gelsin:

"The problem was you had to keep choosing between one evil or another, and no matter what you chose, they sliced a little more off you, until there was nothing left. At the age of 25 most people were finished. A whole goddamned nation of assholes driving automobiles, eating, having babies, doing everything in the worst way possible, like voting for the presidential candidate who reminded them most of themselves."
olric olayına doğru gitmekte olan yazar,
heryerde efendim durduramıyoruz.

edit: evet beyler eksi points geldi, o twitter da facebook da paylaşıp duranı bulduk galiba.
sanılanın aksine nefret dolu değildir hank. onun nefreti hayataydı. insanları seven hümanist ve ahlakçı biri yatardı o tecavüzcü kürkünün altında.. insanlara ettiği küfürler aslında hayata ve evreneydi.
ve sanılanın aksine ateist değildi. agnostik olduğunu belirtmiştir ekmek arası kitabında.
yazarlık hayatı boyunca "hayatımı kurtardın çok teşekkürler" tarzı mektuplar almıştır. ve hep kendine bu soruyu sormuştur "peki beni kim kurtaracak?"
daha sonra bu sorunun cevabını içeren bir şiir kaleme almıştır.

--spoiler--
bir tek sen kurtarabilirsin
kendini
ve değersin kurtarılmaya.
kolay bir savaş değildir
ama savaşmaya değecek bir savaş varsa
budur.

düşün.
kendini kurtarmayı düşün
ruhani benliğini.
sihirli şarkılar söyleyen benliğini,
harikulade benliğini.

ölü ruhların saflarına katılma
besle kendini
ve sonunda
gerekirse
riske at hayatını savaşırken,
olasılıkların canı cehenneme, bedelin
canı cehenneme.

--spoiler--

bukowski her şeyin farkındaydı. her şeyin aslında olması gerektiğini biliyordu. durumunu kabullenmiş bir kaybedendi bukowski.
ama aynı zamanda hiç bir şeyin olması gerektiği gibi olmadığını da biliyordu. buydu onu deliliğin kıyısına getiren, alkolle dost olmasını sağlayan.

babasına duyduğu nefret yüzünden çok düşünsede bir çocuk sahibi olmamıştır. "tek gördüğüm örnek; kendi babam. iyiki de. o yetti de arttı çünkü."

kadınlara ve sexe olan düşkünlüğünün sebebide yine çocukluk yıllarıdır. her kadın becerdiğinde geçen yıllardan aldığı intikam hazzınından bahseder kadınlar kitabında.

intiharı hep düşünmüş ama 4 denemesinde de başarısız olmuştur. ömrü boyunda bir kadına tek aşık olmuştu. ve hollywood kitabında bahsettiği kadarıyla akut alkolizmi yüzünden ölmüştü ve kadın ondan yanılmıyorsam 7 yada 8 yaş büyüktü.

son yıllarını linda ile birlikte bol bol şarap içerek, kedileriyle oynayarak geçirmiştir.

32 yaşındayken bir gün mezarlığa giden bukowski içinden şunu geçirir; "mezarlıktayken 80 yaşıma kadar yaşamaya karar verdim. düşün 80 yaşındasın ve 18lik bir çıtırla sevişiyorsun. ölüm yolunda mızıklanmanın en iyi yolu."

ama ömrü 74 yaşında sona erdi. herkes alkolden ölecek diye beklerken lösemi yüzünden ölüp, ölümüyle bir son dakika golü atmıştır.

tanrısı olarak nitelendirdiği fante'den çok etkilenmiştir. bukowski'yi daha iyi anlamak için onun çok sevdiği o toza sor kitabını da okumak elzemdir.

nasıl yazdıysa öyle yaşadı bukowski. huzur içinde yat pis moruk. en yakın zamanda tekrar ziyaret edeceğim mezarını..

--spoiler--
her şeye rağmen yaşamayı denedim. ve tek diyebileceğim, pişman değilim, ama siz denemeyin.
--spoiler--
"başımın içinde tuhaf bir döngü
oluştu -alnımın arkasından başladı, saat yönüne ters,
kulaklarımın arkasından enseme, oradan da alnıma döndü
ve yine başladı
tekrar tekrar,
insan aklını kaçırınca
böyle mi oluyor acaba?"
kitabını okumaya başladığınızda kendinizi alamazsınız, sonunu merak ettiğinizden değilde cümlelerin akıcılığından, cümlelerin içten ve samimiliğinden.
çok başka bir adamdır hayatı yaşamıştır, hayatta herşeyi yaşamış ve yazmış.çokda güzel yazmış.keşke yazmayada devam etse o boşvermişlik, o umursamazlık, o tembelliğiyle, kendisiyle.

edit:imla
postane hariç tüm romanlarını okumuştum lisedeyken, elimde olsa şimdi postane'yi de okurdum. önce factotum ile başlamıştım, tamamen tesadüf eseri. nasıl bir kitap olduğundan haberim bile yoktu. arka kapağında factotum'un anlamı anlatılıyordu. latince "işçi" gibi bir şeydi. felsefeyle ilgiliydim o zamanlar, latince görünce açtım daldım okumaya. ne içki içen bir tipim, ne kızlarla muhabbeti olan. uzaktan sevici, bir izleyici ve sessiz biriyim; daha tüyüm bitmemiş. lise 1-2 falan. okumaya başladım işte. elemanımız henry chinaski, hapisaneye düşmüş bir şekilde. babası gelip kefalet ücretini ödeyip çıkartıyor. babasıyla tartışıyorlar, gazetecilik okuyormuş sanırım ki romanlarında hayatını anlattığına göre, postane kitabının devamı oluyor bu roman. elemanımız türlü işlere girerek, hayatını idame ettirmeye çalışıyor. bira, sigara parasını çıkarsa yetiyor. çirkin olduğu kadar küstah da olan bu karakterin hayatı umursamazlığına ergen hâlimle hayran kalmış olsam da hayranlığımı olabildiğince olgun şu hâlimle bile sürdürüyorum. ne yazıktır ki tam hatırlamıyorum bile... vakit bulursam tekrar okumak isteyeceğim insanlardan biri ama bukowski. factotum'dan sonra kendisi hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışıyorum ve ekmek arası kitabını keşfediyorum. hayatımın en depresif dönemlerinden birini yaşarken bu kitabın arka kapak yazısı benim için en kutsal kitaptan daha kutsal ve anlamlı bir hâle geliyor. kitapta çocukluğunu ve gençliğini anlatan henry'ye içten içe hayranlığım artarken, depresifliğim yerini umursamazlığa bırakıyor. sigaraya da bu dönemlerde başlamışımdır. henry'nin hayatını okurken, hâlihazırda bir yaşam yaşamış gibi doygunluğa ulaşmış ve yakında ölürüm tekrar acıkmadan deyip intihar senaryoları hazırlamışımdır. ama henry kadar umursamaz ve hayata tutunma azmine sahip olmadığım gibi ölümden korkmadığım hâlde, ailemle aram o'nun kadar kötü olmadığı için arkamda bırakma düşüncesi içime dert olmuştur. daha sonra ise muhabbeti dönerken bir arkadaşımda kadınlar romanının olduğunu öğrenmiş ve onu da ödünç alıp okumuş, pek aşk denemeyecek olsa da, kendisini uğraştıran kadınlardan nasibimi almış ve sanki lanet bir yemin etmiş gibi henüz sevgililik müessesesinden içeri atmamış olduğum adımımı beter bir şekilde daha da uzaklara yönlendirmişimdir. kendisi kamışını soba borularının içerisinde ısıtmaktan zevk alsa da ben bu zevki ne yazık ki tatmamakla beraber, çileli bulmaktayım. gel zaman, git zaman kendisinden uzaklaşmışımdır. hâlen daha umursamazlığım belirli bir seviyenin üzerine çok çıkmadan yahut da bu seviyenin altına çok düşmeden varlığını sürdürürken, ben olaylardan uzakta naçiz yaşamımı arada bir çirkefleşerek ve mütemadiyen uzaklaşarak yaşamaya devam etmekteyim... pis moruktan pis olmak dışında ders almamış gibiyim.
(bkz: alkol)
(bkz: kadın)
(bkz: kavga)*