bugün

"... kendimize işkence etmek için kullanmak isteyeceğimiz bir şey hep bulunur sanırım. hipodromda başkalarının hislerini paylaşırsın; o ümitsiz karanlığı, pes edip vazgeçmenin kolaylığını. bahisçilerin dünyası gerçek dünyanın makul ölçülere indirgenmiş şeklidir; hayatın ölümle sürtüşmesi ve kaybetmesidir. sonuçta kimse kazanmaz. geciktirmektir tek isteğimiz, o göz kamaştırıcı ışıktan gözlerimizi bir an için kaçırmak. allah kahretsin, amaçsızlık üzerine düşünürken sigaramın yanık ucu parmağıma çarptı. bu da beni uyandırıp sartre havasından çıkardı. mizah gerek bize, kahkaha gerek. eskiden daha çok gülerdim, herşeyi daha çok yapardım. yazmak hariç. artık yazıyorum, yazıyorum ve yazıyorum. yaşlandıkça daha çok yazıyor, ölümle dans ediyorum. iyi bir gösteri. iyi de yazdığımı düşünüyorum. bir gün "bukowski ölmüş" diyecekler ve gerçekten keşfedilip yaldızlanacağım. ne fayda? ölümsüzlük fanilerin aptal bir icadıdır. hipodromun işlevini anlayabiliyor musunuz? dizelerin yuvarlanmalarını sağlar. talih kuşu. bülbülün son ötüşü. ağzımdan çıkan her söz mükemmeldir çünkü yazarken kumar oynarım. çok fazla yazar çok dikkatli yazıyor. çalışıyorlar, öğretiyorlar ve başarısız oluyorlar. alışılagelmiş kalıplar ateşlerini söndürüyor.
burada ikinci katta macintosh’umla mutluyum şimdi. dostumla.
ve radyoda mahler çalıyor; kolaylıkla süzülen, büyük risklere giren bir müzik. risk gereklidir bazen. şimdi de o güçlü uzun dalgaları gönderiyor. sağol mahler; senden ödünç alıyorum ve borcumu asla ödeyemeyeceğim.
çok fazla sigara içiyorum, çok fazla içki içiyorum, ama çok fazla yazmam mümkün değil. durmadan geliyor ve doyamıyorum ve herşey mahler’e karışıyor. bazen durdururum kendimi. dur bir dakika derim, git yat ya da dokuz kedini seyret ya da karınla otur biraz. ya hipodromdasın ya da macintosh’un başında. ve dururum, frene basıp park ederim. kitaplarımın devam etmelerine yardımcı olduklarını söyleyen mektuplar alırım bazen. benim de devam etmeme yardımcı oldular. yazmak, atlar ve dokuz kedi.
bu odanın küçük bir balkonu var, şu anda kapısı açık ve harbor karayolunda seyreden arabaların ışıklarını görebiliyorum. sonu gelmeyen bir ışık akışı. bu kadar insan. ne yaparlar? ne düşünürler? hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için bir yeterli bir neden olmalı, ama değil. son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.
devam et mahler! harikulade kıldın geceyi. durma, orospu çocuğu! durma!"
ağzından bal damlayan arının bile kıçında iğnesi var,ne güveni... sözünün yazarı.
''Noel ve yılbaşı üzerimize doğru geliyor yine. O mide bulandırıcı ikili. Televizyon mağaralarından çıkan bütün o kalabalık. Aile toplantıları. Hiçlik, sahte sarhoşlar, sahte gülümsemeler, sahte insanlar. Bir şekilde atlatırız umarım, bir kez daha.''
çok yalın bir dille, lafı dolandırmadan mevzuyu anlatan üstad. "ekmek arası" adlı eseri okunması gerekir.
bukowski üzerine yazılmış bir yazı için:

http://aylaklemur.blogspo...k-uzerine-birkac-soz.html
'kadın olarak doğmuş olsaydım, orospu olurdum' derdi.
''yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı kaldırımlar..
ve yine yan yana yürümeyelim diye dar kafalıydı insanlar..
ve sırf dardı diye kafalar düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik..
sarılmak yakar bizi deyip aşkı hep uzaktan sevdik...''
ismini duyunca aklıma gelen ilk üç kelime göt bok sıç.
kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi kitabını okurken, hiçbir kitapta olmadığı kadar yüzümü tebessümlerle dolduran adam. inanılmaz keyifli bir kitaptır. 70'li yaşlarında insanlardan nefret eden, sıradışı ve bir o kadar sıradan bir adamı okumuyorsunuz; resmen yaşıyorsunuz.

okurlarından gelen mektuplara dayanarak, bir çok kişinin götünü kurtarmış bir adam olarak bahseder kendinden ama amacı sadece kendi götünü kurtarmaktır. Bukowski kadar iyi yazabiliyor olsaydım, onun gibi olabilmek isterdim. En azından üzerime yapışan "piç erkek" sıfatı bir sike yarardı.
--spoiler--

bir keresinde adamın birinden shakespeare sevmediğimi, yazmaya hakkım olmadığını anlatan uzun ve öfke dolu bir mektup almıştım. gençler bana kanıp shakespeare okuma zahmetine bile girmeyeceklerdi. böyle bir konum almaya hakkım yoktu. sayfalarca bunu söyleyip durmuştu. cevaplamadım. ama burda cevaplayacağım. siktir git lan. ben tolstoy da sevmem.

--spoiler--
toplum tabularını yıkan ayyaş piç. kendini götün biri olarak tanımlıyor. hak vermemek elde değil. kadın düşmanı değildin. hiç olmadın. her zaman elinden geldiğince iyi davrandın. ve mezar taşına "don't try" yazıp son kez güldürdün. hep güldürdün. bu sefer güldürmedi durumu yoktu sende. agnostiktin. bir deistten sana "iyi uykular".
"kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıyım." *
''herkes doğru, herkes yanlış ve baş aşağı.. fakat kimin kimi becerdiğinin ne önemi var ? sonuçta her şey çok sıkıcı. siktir be! insanlar bağlanıyor işte. göbek bağını kesince bir kez, başka şeylere bağlanıyorlar. manzara, ses, seks, para, seraplar, anneler, mastürbasyon, cinayet ve pazartesi sabahları akşamdan kalmalar.''
'' aslında çok küçük şeyler bile kendimi mutlu hissetmeme yetiyordu. ama bütün mesele, bu küçük şeyleri şu kocaman boktan dünyanın içinden bulup çıkarmaktı. '' sözünün sahibidir.
tapılası adamdır.*
facebook'un gazabına uğrayan nice güzelim yazardan birisidir. pulp adlı kitabı ilk okuduğum kitaplardandır.
elleri öpülesi, gelmiş geçmiş en iyi yazarlardan bir tanesi.
aşkın tanımını öylesine güzel yapar ki hayran kalırsınız.

http://www.youtube.com/watch?v=ss2kjmmomxe

--spoiler--
charles bukowski : aşk? gün doğmadan uyandığınızda bir sis görürsünüz ya. kısa bir süre orada durur, sonra birden yok olur gider.
- ciddi misiniz?
bukowski : kesinlikle.
- yok olur gider mi dediniz?
bukowski : evet. hem de çok hızlı bir şekilde. aşk gerçekliğin ilk ışıklarında kaybolacak olan bir sistir.
--spoiler--
chesterfield içer.
bu aralar facebook filozoflarının diline düşmüştür.
--spoiler--
ve aşk iki kez geldiginde
ve iki kez yalan söylediginde
bir daha asla sevmemeye karar verdik
böylesi daha adilaneydi
bize ve aşkın kendisine
--spoiler--
--spoiler--
Tanrının nerede olduğunu bilmek istiyorsan, ayyaşa sor.
--spoiler--
aynı jenerasyondan olsaydık kanka olabileceğim yazarımsı sir dür.
"bir insanı neyin yiyip bitirdiğini asla bilemezsiniz. belli bir kafa durumuna gelmişseniz en basit şeyler bile korkunç problemlere dönüşebilirler ve en kötü endişe/korku/acı yorgunluğu, açıklayamadığın, anlayamadığın, aklına bile gelmeyendir. üstünüze metal bir levha gibi yığılır ve ondan kurtulamazsınız. "
"bir tek insanı mutlu etmek bile yaşamın hakkını vermeye yeter. "
"intiharcıl umursamazlığımı cesaret diye algılıyorlardı. "
güncel Önemli Başlıklar