bugün

kur-an da 19 mucizesi diye bir kitap yazan (yani her türk gibi o da asıl mesleğinle uğraşmadı) bundan dolayı da bıçaklı saldırıya uğrayan spiker.

deli dolu bir oğlu vardı ayrıca. sürekli kavga gürültü çıkaran. yine kavga ettiği bir gün eve gelip kapının camına kafa atmış ve de şah damarını keserek ölmüştür.

mekanı cennet olsun.
(#457010)
yıllarca "kutumuzu" açmaya çalışan, takiben beşiktaşta yöneticilik görevi üstlenen rahmetli.
bir zamanlar beşiktaş ta basın sözcülüğü yapan, soğuk esprileriyle tanınan spiker. evlat acısına dayanamadı ve rahmetli oldu maalesef. *
yıl 1995-96 falan, akşam daki yazılarını büyük bir keyifle okuyorum. bir gün gazeteyi kendisini tebrik etmek için arıyorum. ayrıca o gün kandil. kandilini de kutluyorum. yazısıyla ilgili bir soru soruyorum. bana ayar veriyor ama bu bile trt nin cenk koraylı yıllarını, açılan kutuları, beşiktaş sevdasını unutturmuyor bize. allah rahmet eylesin.
cocuklugumunda trt de bir yarisma sunardi. stüdyodaki herhangi bir seyirciye bir kutu numarasi sectirir ve ödülün ne olduguna bakardi. büyük bir hediyeyse ne eder eder baska kücük bir ödülle kandirirdi. mekani cennet olsun, erken ayrildi aramizdan.
oglunun acisina dayanamayarak hayata erken veda eden eski avukat, tenis hakemi ve koyu besiktasli tv sunucusu.
"kutunuzu açayım mı?" lafının sahibi, çocukluğumuzun tek eğlencesi olan pazar 89 un sunucusu.
suratında sürekli alaycı bir ifade dururdu. böyle az sonra acaip bi fırlamalık yapacak gibi sanki. bu nedenle dikkatinizi kendisinden başka yere veremezsiniz. ilginç adamdı, allah rahmet eylesin.
zamansız gitmiş, beşiktaşlı duruşu sahibi insan.

yaşasaydı şimdiki kolpacıları kazığa oturturdu.
an itibariyle cine 5'te "portreler" programında yaşamı anlatılan güzel insan.
(bkz: telekutu)
öldüğünde 15 yaşındaydım, sever miydim hatırlamıyorum.
nedenini bilmiyorum ama öldüğü gün hakkında günlüğümde "bugün cenk koray öldü, çok üzgünüm, yazamayacağım" yazdığım insan.
henüz 19 yaşındaki nihat bir eğlence merkezindeki kavgaya karışır ve burnu kırılır. o halde eve gelen nihat sinirlenerek kafasını kapıya vurur. kapının kırılan camlarıyla boynu kesilen nihat babasının kolları arasında son nefesini verir. babasına; aşağıdaki acıyı hatıra bırakır:

sizin hiç canlı canlı kolunuzu kestiler mi?
hiç elinizi uzattınız mı ocakta yanan ateşin üzerine?
demir tokmakları, başınıza başınıza
indirdiler mi iri yarı adamlar?
gözü dönmüş birileri kırdılar mı parmaklarınızı?
tel örgülere takıldı mı sırtınız yerlerde sürünürken?
birisi gelip kolunuzu kıvırdı mı arkaya,
zorlayarak "çat" diye kırıverdi mi?
çaresizlik denilen; çaresi bulunmayan tek gerçek,
sarıldı mı boğazınıza?
adamın biri gelip iki gözünüze
iki parmağını sokup, kör etti mi sizi?
büyük değirmen taşlarını getirip
koydular mı üzerinize, sırt üstü yatarken?
iyice bilenmiş bir bıçağı böğrünüze sokup
çevirdiler mi 360 derece?
ayağınız kayıp yola düştünüğünüzde,
bacağınızın üzerinden hiç kamyon geçti mi?
Su diye size uzatılan bardağı kafanıza diktiğinizde
içinde asit olduğunu fark ettiniz mi?
demir bir çubuk boğazınızdan girip
boyununuzun arkasından çıktı mı hiç?
yolda sessiz sakin yürürken, aniden birisi gelip suratınızın
en ortalık yerine muhteşem bir yumruk savurdu mu?
balkondan düşen koca bir saksı,
tam kafanızın ortasına indi mi?
evinizin alev alev ateşler içinde yandığını seyrettiniz mi?
bir insanın sel suları içinde çırpına çırpına
can verdiğini gördünüz mü?
veya bütün bunları görmemiş,
yaşamamış bile olsanız, biraz düşününüz.
işte bunların hepsi bir anda, benim başıma geldi.
19 yıl babalık etmeye çalıştığım, Allah'ın bana emaneti,
canım, gülüm, hayatım,her şeyim, bir tanem,
sebeb-i hayatım, evladım, oğlum nihad, 3 dakika içinde
yok olası kollarımın arasında ölüp gitti.
yapacak hiçbir şeyim yoktu.
kapının camı şahdamarını kesmişti.
fıskiye gibi kan fışkırıyordu. Kan fışkırıyordu,
umutlarım, istikbalim, hayatım yerlere dökülüyordu.
bana yakın durması gereken ölüm, beni ölmeden öldürüyordu...
bugün senden ayrılalı tam 1 yıl oldu.
365 günün, bir tanesinde bile seni göremedim, elini tutamadım,
yanağını öpemedim, bağrıma basıp sıkı sıkı sarılamadım.
evde tek başıma otururken, kapıda anahtar dönmedi
ve sen içeriye girmedin.
bir tek gece odanın ışığı yanmadı. Ben kapını açıp,
"yatıyorum, sen yatmıyor musun?" diye soramadım...
yaşamak canımı sıkmaya başladı.
gül, senin aradığına dair bir tek not vermedi tam 365 gündür.
bu kadar çabuk mu unuttun beni diye
düşünüyorum zaman zaman.
ama beni unutmayacağını, unutmadığını biliyorum,
ben de biliyorum, halan da biliyor, enişten de, Ece de.
ama oradan bir bağlantı kurulması mümkün değil...
günler geçiyor arslanım. Her geçen dakikayı beni sana
yaklaştırdığı için seviyorum. Eskiden nasıl üzülürdüm
zaman geçiyor, birgün senden ayrılacağım diye .
ama şimdi her şey tersine döndü...
her şeye tahammül edebiliyor insan.
allah böyle bir sabır vermiş kullarına.
ama tahammülü mümkün olmayan bir tek şey var.
senin sevginden mahrum olmak. Bunu hissedememek.
işte ölmeden bu öldürüyor insanı.

cenk koray
son sözü olarak nitelendirilen şiir(!)'in yalan olduğunu düşündüğüm kişi.
TV sunucusu, oyuncu ve gazete yazarı. Herşeyden önce Besiktaşlı. Severdik kendisini. Zamansız gitti.
mizah üstadı büyük beşiktaşlıyı rahmetle anıyoruz.
görmüştüm kendisini. belli belirsiz gülümser gibiydi. fakat hemen anlayabiliyordunuz o belli belirsiz gülümsemenin gerçekte bir tebessüm olmadığını. derinden acı çeken bir insanın sosyal maskesi idi o aslında.

yüzüne beş saniyelik bir bakış bile nasıl bir elem içinde olduğunu anlatıyordu. oğlunu kaybetti, yandı cenk koray, şimdi oğlunun yanında, birlikte nurlar içinde olduklarını umut ediyorum, fani dünyanın kahırlarından uzakta.
müslüman olmasının hikayesini kendi ağzından dinlemiştim.
kendisi ağır ateistmiş zamanında. müslümanlarla tartışırken bilgisinin yetersiz olduğunu görmüş. "şu kuranı bi okuyayım, 1400 sene önce bir çöldeki arabın yazdığı kitapta mutlaka saçmalıklar bulurum" demiş. kuranı okudukca bunu bir insanın yazmış olamayacağını gördüm demişti.
bugün yine kendisini özlemle anıyoruz.

insan zihninde herzaman kalabilecek iyi insanlardan biriydi.

ve bir de ...

bebeler bilmez ama sağlam beşiktaşıydı.
Kemal sunalin olumunden yirmi gun sonra ölmüş.
18 yıl önce bugün vefat etmiştir. saygı ile anıyoruz.
"arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım" diyen Ahmet kaya'ya az bile demiştir aslında.

Cenk Koray 23 Temmuz 2000 tarihinde (23.07.2000) aramızdan ayrılmıştır. (Ruhu şad olsun.)

Ahmet kaya ise aynı yılın 16 kasım günü; yani Cenk Koray'ın vefatından 4 ay sonra (16.11.2000) tarihinde ölmüştür.
besıktasa 2 adet beles sampıyonluk hedıye etmıstı rahmetlı.