bugün

Beklentilerimin epey üzerinde çıkan reha erdem filmi. Filmle ilgili beğenmediğim tek nokta müzikleri. En az imamın yemek yeme sahnesi kadar rahatsız edici.

--spoiler--
uyan çocuk uyan artık
çekeceksin elbet zorluk
kaç aydır evde kaldın
sazdan düdük yapıp çaldın
ağaçların gölgeleri
yamaçların dereleri
hem gönlünü eğlendirdin
hem başını dinlendirdin
--spoiler--
görsel zenginlikleri, sinematografik görüntüleri, etkileyici müzikleri bir yana; bir filmdeki kuş cıvıltıları, rüzgarın ve yağmurun sesi, yaprakların rüzgarda sallanırken çıkardığı hışırtılar bile hüznü hissettirebilir mi bu kadar?
psikolojik tahliller ve günlük yaşantılara sığdırılan oysa özünde derinliğine toprak atılarak üstü örtülen ailevi mevzular tüm görsel ve işitsel şölenle kusursuzca harmanlanmış. bittikten sonra boş gözlerle ekrana baktırttı.
bir reha erdem klasiği.
Film kendine has bir zaman anlayışıyla başlar ve biter hatta böyle bir zaman seçiminin ortaya koyuluşunda filmin taşrada geçmesinin ve pastoral atmosferinin büyük etkisi var.
Üç çocuğun hayatından yola çıkan bir bakışla toplumsal ve bireysel analizler irdelemeler amaçlanır.
Reha erdemin filmlerinde genellikle olayların merkezine çocukları koyması olayları onların bakışıyla yansıtması kendine özgü bir anlayış.
Bu filmde temelde bir kıskankaçlık duygusu var film bunun üzerinden şekilleniyor.
- ama birçok inceleme-eleştri yazısında belirtildiği gibi: odipal bir kıskançlık sanılanın aksine yoktur-
Buna başka bir alternatif sunmak ya da en genel tabiriyle kıskançlık demek yeter sanırım.
Çocukların sahip olduğu Bu kıskançlık beraberinde öfke sonrasında da bir suçluluk duygusuyla sürekli doğaya sığınmaya bir bakıma kendilerini olaylardan soyutlamaya, psikolojik olarak yalıtılmaya iter.
reha erdem'in yazıp yönettiği çok hoş bir dram filmi. film kuş seslerinin neşesine rağmen vurucu, melankolik bir havada. sanatsal açıdan gayet başarılı buldum. izlenilmesi gereken filmlerden.
2 saat boyunca en temel içgüdüleri, ikili ilişkileri, rekabetleri, çekişmeleri müthiş naif bir dille anlatmış bir filmdir. bende ufak boyutlu bir tree of life etkisi bırakmıştır. son derece etkileyici.

https://youtu.be/i6t9-K_SvDI
geç de olsa keyifle izlediğim bir film. kız çocukların baba düşkünlüğünü, erkek çocuklarının baba düşmanlığını, yani freud u anlatmış adam bize köy hayatı ile. hissettiren bir film.
Cocuklarin bazen otun icinde bazen ahirda bazen tasin topragin icinde surekli yari uyur yari baygin halde olmalarina bi anlam veremedigim film. Ancak koy yasamindaki rutinlige cok hassas ve kimseyi incitmeden deginilmis. Ozellikle kiz cocugu yildiz'in daha cocukken anne rolunu ustlenip kardesine sahip cikmasi ve buna cok ince ayar veren yonetmenin ogretmenin eliyle calikusu romanini kiza vermesi cok etkileyiciydi. Gercek anlamda bir koy hayati bes vakit yasanmaktadir.
insanın huzura erdiği zaman dilimi..
resim çizme gayretiyle benim bir sabahattin ali öyküsüne benzettiğim film.
bazıları müziğin sık çalınmasından şikayetçi ama müzik eksilse filmden bu kadar tat alamazdık. Ayrıca görüntü yönetmeni florent herry' e teşekkürü borç bilirim. nitekim akira kurosawadan sonra bu kadar güzel görüntüler izlememiştik.
--spoiler--
çocukların karşılarındaki insanlarda huzuru ve sevgiyi bulamadıkları zaman, her şeyi boş verip, huzuru ve sevgiyi kah uyuyarak kah birbirleriyle dertleşerek kah da birbirlerine şiir okuyarak doğanın içinde bulmaları inanılmaz derecede etkilemiştir beni.

genel olarak ise filmi uzun uzadıya yorumlamak yanlış olur diye düşünüyorum çünkü film aslında hiçbir şey anlatmıyor ki güzelliği de burada bence. köy hayatını şiirsel bir dille, olduğu gibi önümüze seriyor.
--spoiler--
sABAH-ÖGLE-IKINDI-AKSAM-YATSI olarak belirlenmiş vakitlerdir.
film bitene kadar, ne izlediğiniz farkına varmadan, inanılmaz bir sürükleyiciliğe kapılırsınız, hatta zaman zaman sıkılabilirsiniz.

film biter, "ne oldu lan şimdi?" diye sorarsınız kendinize. işte tam o an da "dank" eder kafanızda bir şeyler.

aklınızın bir köşesine kazınır koskocaman harfler ile "reha erdem" diye...
çok huzursuz bir film. huzursuzluk dışında hiçbir duygu yaratmıyor.
hayatımda izlediğim en rezil türk filmlerinden.
reha erdem filmi.
türk sinemasının yüz aklarından biri.
anlatsam, cilalasam neye yarar. yapamam da zaten. hafif kalır. basit kalır.
böyle kalsın ki, güzelliği daim olsun.
The Times ve The Sunday Times'ın belirlediği yılın en iyi yüz filmi listesinde beşinci sırayı yakalamış film. Listedeki bir diğer Türk filmi ise 28. sıradaki Fatih Akın filmi; yaşamın kıyısında. *
http://sinema.gazetevatan...aber_id=813&haber=%20
-orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdür- ,yerli ve genelde yersiz olarak pasaj ya da cümle içine sıkıştırılan bu sözden fena halde sıkılmışa benziyor reha erdem. orda bir köy var, var da bize, doğru düzgün artistlik yapmadan bi anlatmadınız ki, belki ben hiç köye gitmedim. bana bi yaşat bakalım nasıl bi yerdir, insanlar nasıldır, ne yer ne içer, neye güler, hayatları ne derece monotondur ne derece eğlencelidir ne derece vesairedir?

tiyatro oyuncularını haddinden fazla kullanmasa imiş r. erdem, tam olarak gerçekleşebilirmiş aslında bahsettiğim şey. ama sevinç erbulak nevizade'de iki muhabbet çevirip de sete gelmiş gibi oynayınca ya da cüneyt türel'i dinlerken
-banka reklamı mı çıktı oğlum- derken buluverince kendimi, tam gerçeğe yaklaşırken uzaklaşıverdim her seferinde. köy yerinde alabildiğine klasik müziğin alttan dayatılması da buna eklenebilirdi ama bu noktada umarsızca kendimle çelişmek istiyorum. müzik çok yakışmış geçen bulutlara, ıssız tarlalara,gecenin körüne vb.

film bittikten sonra, -ee tamam da böyle bitmemeli ki- dedim. -nasıl yani- dedim. tamam da kardeşim güzel, hep bildiğimiz sonlar mı olacak? alışmışız ya...ama belki de tam da böyle bitmeli işte...hikayeler biraz yarım...biraz tamam... biraz acı...biraz komik...hayat mayat gibi... ayrıca sıfır müzik, sıfır profesyonel oyuncu olsa idi nasıl olurdu bi de öyle denemek lazım. film için söyleyeceğim son söz; alabildiğine evrensel ve verebildiğine mesaj kaygısından uzak. sevdim. sakin...kayaların üzerinde sessizce uzanan çocuklar gibi sakin...

"...uyan çocuk uyan artık,
çekeceksin elbet zorluk,
kaç aydır evde kaldın,
sazdan düdük yapıp çaldın..."
yaşamı beş dilime bölerek yaşayan insanların minik dünyasında aşk, nefret, ölüm ve pişmanlık üzerine çok büyük şeyler söyleyen bir epik filmdir. erdem'in görsel dili her zamanki gibi muazzamdır.
etkileyici ve susturucu bir film, köy hayatına yapılmış en doğal ve en güzel yorumlardan biri.
imdb'den 490 oyla 7.6 almış filmdir.
uluslararası adı ise Times and Winds idir.
sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı. eski insanların zamanı beş vakitte yaşama ve anlatma şekilleridir.
- yatsıdan sonra bi tıkırtı duydum bir de ne göreyim mutfağa kedi girmiş.
ya da,
- ikindiden sonra gel bize çay içelim.

gibi beş vakit zaman dilimleri ile anlatırlar anlatmak istediklerini..
çocukların dayak yemesinden içime fenalık geldiği filmdir. sürekli çocuklar bayılana kadar dövülüp samanlığa, dağa, taşa baygın vaziyette bırakılmışlardır. ben anlamadı vesselam.
Yer yuvarlağının kendi etrafında dönmesinden meydana gelen zaman ayrımlarından sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı sürelerini gösteren bir deyim. Beş vakit deyimi, normal zaman ayrımlarını göstermekle beraber, dinî özellik taşır. Bu zaman ayrımlarının her birinde islâm dinine göre namaz kılınır. Namazlar da bu bölümlerin adları ile anılır: Sabah namazı, akşam namazı, ikindi namazı gibi.
"insanın gecesi ile gündüzü arasındaki sıcaklık farkı ruhunun parçalanmasına neden olabilir.."
yönetmenin esas derdinin tasvir olduğu bal gibi de belli film. zaman ve mekanı öyle bir güzel sunmuş ki bize, güneşin doğuşu yahut batışı yahut filmde herhangi bir vakit insanı kendisine çekiyor ve orada olma isteğini köklüyor. işlenilen konu da ebeveynlerin evlatları üzerindeki adaletsiz sevgisi desek yeridir sanırım. içten ve güzel bir film, görüntü yönetmeni abiye selam ederim.