bugün

üç aylık bir talimden sonra mehmet muzaffer, "zabit namzeti*" olarak çanakkale de idi (mart 1916). müttefik ingiliz ve fransız kuvvetleri, çanakkale de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri yüz elli bin zaiyattan sonra boğaz ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915 in son haftasıyla 1916 nın ilk haftaları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi.
muzaffer, çanakkale ye vardığında harp durmuştu. zaman zaman imroz ve bozcaada da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları, bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 nisan ından aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar "hiç derecesindeydi." çanakkale de ki birliklerin büyük bir kısmı kafkas, ırak ve filistin cephelerine sevk edileceklerdi. hazırlanma ve noksanlarını tamamlama emri aldılar. muzaffer, birliğin alay karargahında görevliydi. alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı verdı. bunlar ise ancak istanbul dan sağlanabilirdi. o devirlerde bu gibi basit mübayalar* için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunlarla kaybedilecek vakit vardı. her şey "itimat" ile yürüdü. muzaffer, açıkgözlü ve becerikli istanbul çocuğu olduğundan karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. icabeden paranın kendisine ödemesi için de erkan-ı harbiye riyaseti ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.
o yıllarda istanbul da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. muzaffer aradı, uğraştı, nihayet karaköy de yahudi de istediklerini buldu. fiyatlar pek yüksekti, ama yapacak başka bir şey yoktu. anlaşmaya vardı. lazım gelen parayı almak üzere erkan-ı harbiye ye gitti. elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam olan yarbayın huzurundadır. kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. karşısında hazırolda duran ihtiyat zabitine baktı. isteyeceği paranın miktarını sormadan, "ne alınacak" dedi. "oto kamyon lastiği" cevabını verince bir an durdu. sonra muzaffer e dik dik baktı:
"bana bak oğlum! ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. haydi yürü git insanı günaha sokma para mara yok!.."
muzaffer selamı çaktı, dışarı çıktı. harbiye nezareti nin bahçesinden dışarıya ağır ağır yürüken ne yapacağını düşünüyordu. malzemelere, alayın ihtiyacı vardı. elindeki (almanların verdiği) iki mercedes-benz kamyon ve iki binek araba lastiksizdi. kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lazımdı...
muzaffer bunları düşüne düşüne beyazıt meydanı na vardı, birden durdu. kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu. doğru tüccar yahudi nin yanına gitti:
"paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek, ezandan sonra gelip malları alamam. gece kalıcak yerim yok. yarın öğleden evvel, vapur çanakkale ye kalkıyor, yetişmem lazım. onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin..."
tüccar "peki" dedi. muzaffer, tam ayrılırken ilava etti: "altın para vermiyorlar kağıt para verecekler."
yahudi yine "peki" dedi. ertesi sabah muzaffer, merkez kumandanlığı ndan sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti yahudinin kapısındaydı. ortalık henüz ışıyordu. tüccar malları hazırlamıştı. hava gazı fenerinin yarım yamalak aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. muzaffer bir yüzlük kaime (yüz liralık kağıt para) verdi. araba dörtnal sirkeciye yollandı. malzeme şat i a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. az sonra da, gemi çanakkale yolunu tutmuştu.
üç gün sonra yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere osmanlı bankası na gitti. bozmadılar zira elindeki para sahte idi.
muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün gece oturmuş, çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit para yapmıştı. tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. o devrin hakiki paraların üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu: "bedeli dersaadet'te altın olarak ödeme olunacaktır." muzaffer, yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:
"bedeli çanakkale de altın olarak tesviye olunacaktır."
onun burada altın dediği, çanakkale de, mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.
sahte paraya gelince...
yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. yapmak mı istemesi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. ancak olay, bütün istanbul da yayıldı. dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise, şehzade halim efendi nin kulağına kadar gitti. şehzade hemen lalasını görevledirerek yahudi tüccarı buldurdu. yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini ödeyip aldı. çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, istanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu. *
kaynak:
refik, ibrahim. (1998). çanakkale nin ruh portresi. istanbul: adım yayıcılık
istanbul polis okulundaki emniyet müzesine gidip görülesi bir para.
ayrıca; petlas lastik firmasının reklam filmine konu olmuştur. *
görsel