bugün

Bir baba gittiğinde Arkanı yasladığın duvar Sabahları sıcak ekmek Okul harçlığı, otobüs bileti Ciğerinden bir parça gider Gider de gider En sinirli anında bile Dudağının kenarında bir gülümseme Bayramda öpülecek el Çocuklarımızı sırtında taşıyan O sevimli dede gider Gider de gider Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi inatçı bir siyasetçi Koca bir beden Çocuk bir yürek Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar Heyecanlı bir taraftar Çalışkan bir "Adam" gider Gider de gider Bir sarılmaya, bir çift söze bile Fırsat vermez Azrail Vakit geldiği zaman Sadece baban değil Atan gider Canın gider
Kanın gider Gider de gider Dolmaz boşluğu kısa zamanda Hep bir ses ararsın, bir nefes Bir anahtar tıkırtısı Yanlış bir iş yapınca Gözünün içine bakılmasını Ama sadece beklersin Çünkü; Bir baba gittiğinde yalnız baban değil, dostun, sırdaşın, arkadaşın, öğretmenin, bir yanın, gider de gider.
babalar çocukları doğduğunda çocuklar babaları öldüğünde büyür.
Çocuktum babam öldüğünde...Nasıl bir iştir küçücük çocuğun eline kürek verip toprak at demek?O an babamın üstüne toprak attığım an aklımdan çıkmaz şimdi olduğu gibi şuan ona ihtiyacım var ki babam öleli 12 sene olmuş şuan şurda otursa 'anlat koçum söyle sıkıntın nedir' desin diye neler yapmazdım...Baba neden çektin gittin neden nerdesin baba nerdesin.
en mutlu gününüzde bile her zaman o eksikliği hissedersin keşke dersin sürekli keşke simdi burda olsa ama olamıyacağını bilirsin en mutlu anın en kötü mutsuz anın olur , yaşanmayan onca seneler, 1,2 sene hergün nerdeyse hatırlarsınız onu sonra yıllar birbirini kovaladıktan sonra ölüm tarihi geldiğinde unutursun kaç yıl oldugunu kendine kızarsın unuttugun için bazende babana niye çabuk terkettin diye çok zor allah kimsenin başına vermesin.
erken ölmesi en acısıdır. her yaşta hissettiğin acı kat kat büyür.
Haftanın yedinci, yılın 198. günü. Saat öğlenin 2'ye 10 kalası...

Geceden kalma bir baş ağrısı ve çok uyumaktan şişen bir vücutla açtım gözlerimi. Koltukta yanımdaki peçetelerim günaydın dedi bana ilk önce. Sonra yere düşen battaniyem ve sessizdeki telefonum. Arayan yoktu. Vardı aslında ama yoktu işte. Aynı senin gibi.

Kalktım. Ama çay suyunu koymadım. Sen ve beraber yaptırdığımız pazar pideleri yoksa çayda olmamalıydı. Eski bizi düşündüm. Geçen pazarki bugünümüzü işte. Ne kadarda mutluyduk. Sen ve ben. Çok sıradandı o gün tabii... Eğer bu denli ani olacağını bilseydim bu gidişin, son gün olduğunu bilseydim o günün, sana sarılır ve bütün gün bırakmazdım. Bilmem hatırlarmısın. Daha ufakken ben, sen her çarşıya gidişinde paçalarına yapışır 'benide götür' diye ağlardım. Ha işte. Yine ol yanımda, yine öyle yapışır, yine öyle ağlarım. Çünki sen bunu hakeden tek adamsın. Babasın. Babamsın...

Annem telefonda 'babanın eşyalarını ihtiyacı olan birilerine dağıtalım' dedi bugün. izin vermedim, veremedim. Ne bileyim, belki geri gelirsin. imkansız değil. Asıl imkansız imkansızdır. Hem bana sen öğrettin imkansız denen birşeyin olmadığını. Unuttum sanma.

7. gün bugün. Zaman acımasız ve çok hızlı. Mezarına gelemedim, darılma bana sakın. Çünkü sen orda değil, yanımda olmalıydın. Herkes hakettiği yerde olmalıydı. Gazeten ve gözlüğünle, şu karşı koltukta...

Bu pazar savan. Bu pazar babasız, soğuk ve saçma. En sevdiğim gün pazardı, bilirsin. Ama senli pazarlar.

Şimdi sende bittin, pideli pazarlarımızda...
hayatta olmasina rağmen son üc sayfadaki entryleri okuyunca gözlerden yas akmasina sebep olabilecek olandir. düsüncesi bile acidir. allah korusundur.
kar yağarken çıplak kalmak gibidir. iliklerine kadar üşütür insanı. artık size yardım edecek, kusurlarını örtecek, üşüdüğünüzde sizi ısatacak biri yoktur.
kahramanındır o senin. eğer annen yoksa küçükken geceleri her şimşek çaktığında onun yanına gidersin o korur seni şimşekten çünkü o senin kahramanındır. o gidince başlarda şimşekten korkar saatlerce ağlarsın ama sonra şimşekden korkmamayı öğrenirsin. şimşek çakınca beni korumaya gelir misin kahramanım?
bir babanın değil de, parçanızın yarısının yitip gitmesi gibi his oluşturan vak'adır benim için.
hayatı boyunca bir tek kötülük, bir tek mal kaygısı gütmemiş bir insanın yıllar sonra karanlıkta aradığı ve bulabildiği çocuğuna ciddi anlamda varını yoğunu, hayatını bahşedebilen bir insandan bahsediyorum. her türlü üzüntü yaşatmasına rağmen, bir insanın gözünün içine bakarak pislik bir hastalığa dokuz sene direnmesinden bahsediyorum ben. sırf kızı mezun olsun, kendi ayaklarının üzerinde emin bir şekilde durabilsin diye denemediği tıp, alternatip tıp, bitkisel tedavi yöntemi kalmaya bir adamdan.
kemoterapi ilaçlarını kesip, her arayana "son nefesi beklediği"ni söyleyen lakin çocuğu yanına gelince savaşmayı bırakmayan insandan. son anında nerde kaldığımı soran, yemyeşil gözleriyle bana odaklanıp önce tırnaklarının rengini sorup sonra korkudan ağlamaya başladığımda "sakın korkmak yok, hayır ağlamak yok." diye ölürken beni teselli edebilen bir babanın ölmesinden bahsediyorum. son nefesini benimle veren, hiç can çekişmeyen, dimdik yatarak ruhunu teslim ederken dahi gücünde bir nebze azalma göstermeyen bir babanın ölmesi.

emin olabilir misin bilmiyorum, defnedildiğin gece yağan o şiddetli yağmur ve kardan sonraki durulan havadan güç bularak söyleyebiliyorum bunları. seninle hastaneye gelemediğim zamanların vicdan azabına dayanarak. iki gün üzüldüm dediğin gibi, iki gün bıraktım bir kenara hayatımı. devam ediyorum ama her adımımda yokluğun, her yediğim darbede anlatacak birisinin olmayışının acısını çekiyorum. başımı keşke okşamasaydın da öleceğini bu denli anlamasaydım. babam değil, her şeyimi, hayatımdaki en değerli olguyu kaybettiğim günden beri farkındayım artık hiç mutlu olamayacağımın. kimsenin umurunda olmayışımın. yanında olabileceğimi bilsem tek gayemin yanında olacağım zamana ulaşmak olduğunun.

özlemek değil bu, üzülmek, acı çekmek de. bu başka, somut ya da soyut da değil işte. tamamen çöküntüdeyim. sohbet edebileceğim, kavga etsem de akıl verecek bir kişinin olmayışı. öldüğünde anladım dediğin gibi, nasıl yitip gittiğini. nasıl elin kolun bağlı olduğunu. özür dilerim.
kötü bir durumdur. (bkz: savaş ortasında komutansız kalmak)
bir baba kızı için "koruyucu" oğlu içinse "ilk kahramanı" 'dır. hayatınızda size ilk kez gülümseyen biridir baba ve bir gün bir haber gelir. işte o an zaman durur. nefes alamazsın.
artık bilirsin sana yardım edecek, ihtiyacın olduğunda yanında kimsenin olmayacağını, bilmediğin birşeyi öğrenmek istediğinde kimsenin sana öğretmeyeceğini.
tamam der sorun etmezsin "ben bunları yaşayan ne ilk kişiyim nede sonuncusu." diyerek avutmaya çalışırsın kendini.
yalnız kaldığının farkında olup yardım istemezsin kimseden kendi kendine halledersin sorununu. herşey yolunda gibi davranırsın.
çevrendekiler babalarından konuştukça dinlememeye çalışırsın. sigara içicem deyip çıkarsın oradan. kimse anlamaz neden gittiğini ve sen içten içe sorarsın "babam nerede?" ...
akla getirmemek için, başlığa bile zor tıklanacak kadar ürkütücüdür.

allah gecinden versin, verdiklerine de sabır versin.
başlığı okutup eve dönünce babaya anneye doyasıya sarılma isteği uyandırandır. sevdiklerimiz değerini onları kaybetmeden önce bilmek gerekir.
Hatırlıyorum morga gittiğimizde açtılar senin yüzünü ve ben senin daha gözlerine bile bakmadan;
O, küçüklüğümden beri çarpık olan bacaklarından,
Ağzının kenarındaki yaralardan,
Elinden tanıdım seni baba.
O an öyle bir haykırmıştım ki sen hayattayken bu kadar içten söylememiştim o bir tek kelimeyi.
Ama en trajiği de neydi biliyor musun baba?
Sen karanlıktan, yalnızlıktan çok korkardın ve senin en çok korktuğun şeyle başbaşa bıraktım seni o mezarda.
Yaşımız kaç olursa olsun Baba öldü mü ,BÜYÜRSÜN.
arkadaşının babasının ölmesi diyecek olursak zor bir durum. arkadaşım babasını yitirdiğinden beri yanında baba kelimesini bir elin parmağından çok söylememişimdir. içinde baba geçen vecizelerde bile anne ibaresini kullanmak zorunda kalırsınız. hele ki babanın malı mı len diyiverişi, içinizin eridiğini, ortamın o buz kesen havasından hissedersiniz. arkadaşımla şakalaşırken (vurdulu kırdılı şeklinde) bana " babamdan böyle dayak yemedim lan bu ne! " demesi hele ... o anı hatırlamak bile istemiyorum. arkadaşımın birdenbire nasıl da büyüyüverdiğini görmek bana acı veriyor.
Allah hepimize en gecinden versin .
enaz 10 sene once olması gereken ama nedense 10 sene sonra olan olaydır. okadarkı nefret ettırebılır kendınden.
belki de hayali bile kötü olan, yutkunmayı bırak nefes almanı bile zorlaştıran olaydır.
dört gözle beklenilendir. geberse de kurtulsam.

edit: eksileyenler keşke benim gibi orospu çocuğu bir babaya sahip olsa.
sizin hiç babanız öldü mü şiirindeki gibi yanlış anlaşılabilir.
yaş ilerledikçe insana çok daha fazla koyan durum..
Bir yarının eksik olması demektir, sokakta, bakkalda babasının elinden tutmuş yaşıtın çocuklar gördüğünde hüzünlenmek ve durduk yere hırçınlaşmak demektir. Hele ki siz daha çocukken ölmüşse, hayata resmen 1 - 0 yenik başlamaktır. Okulda öğretmenin '' baban ne iş yapıyor'' diye sormasını utançla karşılarsınız, sanki ayıp bir şeymiş gibi '' vefat etti'' derken yüzünüz kızarır.Hemen büyümek, unutmak istersiniz. Sonrası ise onu hayal etmek, nasıl bir siması vardı, nasıl gülerdi diye düşünmek ve hiç birini hatırlamamak koyar insana. Halanızın, teyzenizin, annenizin '' rahmetliye çok benziyor'' demesi sizi sevindirir, aynaya bakarsınız, kendi simanızdan onu hayal edebilmek için. Büyüdüğünüzde de '' sağ olsaydı, hiç bir şey yapmasaydı, şu köşede otursaydı gölgesi yeterdi'' diye düşünürsünüz. Bütün ezikliğinizi, hayattaki bütün yenilginizi babanızın ölmesine bağlarsınız ve dersiniz ki, çocuğum olursa onu hiç bir zaman yanlız bırakmayacağım, onu hiç bir zaman babasız bırakmayacağım...Hiç bir iş çocuğumdan daha önemli olmayacak...
fişi çekilen bir alet , kanadı koparılmış bir kuş , en büyük parçası kaybolmuş ve asla bulunmayacak bir puzzle parçası , çerçevesiz bir fotoğraf , kum tanesiz bir deniz , kuşsuz bir kafes kadar anlamsız hissetmektir .asla tamamlanamıyacak olmak daima eksik kalacak olmaktır. içinde en güzel yanlarından birini kaybetmek , sığınacak kol kanat gerecek en büyük yanı kaybetmek demektir.