bugün

(bkz: annem ve babam ölmesin) -dolu-
hiç bir şeyin yerini dolduramadığı, tesellilerin yetersiz kaldığı, dünya başınıza çökmüşcesine canınızı acıtan durumdur. hele bu ayrılık ani olmuşsa.
bir erkegin olmeye baslamasi babasinin vefati ile baslar.
artık hayatta koca bir boşlugun oluşması.
arkanızda ki dağ artık yoktur.
siz, dümdüz bir ovadan ibaretsiniz artık. gelen herkesin kolayca girebileceği ovasınız artık. sizi koruyan, davetsiz misafirleri engelleyen dağ artık yok.
annenin ölmesinden daha kötü olmayan ölümdür ve her zamanki gibi erkendir.

babanın ölmesi size erkekliği öğreten hocanın hayat okulundan emekli olmasıdır.asla ölmeyecektir çünkü siz onun bir parçasısınızdır.
allah gecinden versin dedirten olaydır. her ne kadar şahsen yaşanmamış da olsa şahit olunca bile insanın yüreğini dağlayan, teselli etmek için bile laf bulamayacak kadar insanın kendi içinde hissettiği bir acıdır. bundan bir ay kadar önce istanbul dönüşü için trabzon havaalanında beklerken, bir astsubay ve bir uzman çavuş eşliğinde alana getirilen ve ayakta durmakta zorluk çeken bir askeri ve onun "babam artık yok!" feryadını duyduktan sonra, şöyle sol göğüs nahiyesinden bir ağrının gelip boğazınıza saplanmasıdır.
zor tek kelimeyle. hayatta karşılaştığınız her zorlukta yanınızda olmasını isteyip de bulamamak çok zor.
babanız öldüğünde siz de büyümüşsünüzdür. vakitsiz de olsa, zoraki de olsa büyümek zorundasınızdır.
bir de onu hatırladıkça burun sızlamasının ve sahipsizlik duygusunun ne menem bir şey olduğunu iyice anlamış olursunuz..
bir insanevladı varmış canı yakılan. bu evlat yanan canını gözyaşlarıyla söndürmeye çalışırmış geceleri. o evlat için babanın ölmesi, uzak bir iklimde olmasından daha yeg bir şeymiş. babanın ölmesi acıdır elbet ama yaşayan bir babanın olması gereken yerde olmaması daha da acıdır. babanın ölmesi acıdır elbet ama binlerce yanıtsız soru, eksik anı, kimselere tam anlamıyla güvenemeden geçen bir ömür daha da acıdır. bunları soyleyen evlat ne care ki o baba öldügünde ilk aranan numaranın, ilk çalınan kapının kendisininki olacagını bilmektedir. dünyaya gelmesine sebep olan insanı, dünyadan ugurlarken hiç aglamadıgı kadar aglayacagını da tahmin etmektedir...
ben babamı son 15 senedir hiç öpmedim.
daha ölmedi,ama çok yakında ölecek, biz bunu her an hissediyoruz,doktorlar da söylüyor.
her an ölebilir, ama en fazla 10- 12 ay ı kalmış..3-4 ayı geçti.kalp yetmezliği var. büyük ölçüdeki nedeni sigara kalp yavaş yavaş ölüyor, ölürken diğer organlarıda öldürüyor, önce ciğerler,*, sonra böbrekler, tüm iç organlar, astım, sonra algılama zorluğu, yürüyememe, hızlı kilo kaybı.yatağa bağımlı, senelerce 10 larca 100 lerce ilaç tüketimi.en az ayda 2 defa yoğun bakım. öksürük krizleri. vs...
onunla beraber sağlıklı olan ev bireyleri de yaşıyor bunları. bazen bıktırıyor.uğraşmak.
yeter çekmesin çektirmesin diyoruz. ama geçen haftalarda yoğun bakımda iken babam ölüyordu, yanında abimle ben vardk. nefes alıp verişleri derinleşti,babamı normalde öpmeyi sevmezdim hep sigara kokardı. dudakları büzüştü, baba dedim lütfen bana bak.öpmeye başladım.ellerini, kollarını, yanaklarını, ayaklarını...doya doya öptüm., ölme dedim baba. ölme yalvarırım...

not:ben bu yazıyı yazdıktan sonra; 5 temmuz 2007 günü babam hakkın rahmetine kavuşmuştur. beni * bu acılı günümüzde yanlız bırakmayan , başsağlığı dileyen herkese teşekkür ederim.
düşünmek bile istenilmeyen hadise.
içimi acıtan başlık. şu an belki de ölmekte olan bir baba vardır bir yerlerde. (bkz: ev arkadaşım)
bir arkadaşımın başına geldiğini duyunca, kendisini teselli etmek için ne yapmam gerektiğini düşündüm, nasıl davransam; ne söylesem de bir nebze olsa acısını dindirebilirim diye geçirdim içimden.

böylesine acılı bir konuda kulak dolgunluğundan başka hiçbir fikrimin olmadığını, üzerimde resmen bir öküz hissizliği olduğunu anladım. babası vefat etmiş birine, en azından yarın telefonda baş sağlığı dilerken ne söylemem gerekir diye bakmak için sözlüğe girdiğimde, karşıma çıkan yer burası oldu. keşke çıkmasaydı. hıçkırıklarla okumaktan başka bişey geçmedi elime. tek anladığım, ben yarın ne söylersem söyleyim, üstüme düşen başsağlığı dileme sorumluluğunu yerine getirmekten başka hiçbir şey değişmeyecek, yarın o kişi için hiçbir kelimenin anlamı olmayacak.
can yücel'in 'ben hayatta en çok babamı sevdim' şiirini akıllara getiren ama bu şiirin bile anlatamayacağı kadar berbat olan durum.
aile içinde en çok tanıdığınızı sanıp aslında en az tanıdığınız kişi olduğunu anlarsınız babanızın ölünce. o siz okuyun da kendi gibi eşek olmayın diye çalışır. aslında o da öyle değildir. onu da okutmamışlardır. ama o hayattan hıncını sizin okumanız sayesinde alır. sizin için deli gibi çalışır. siz onu akşamdan akşama görürsünüz. zaten yorgundur. siz de onu rahat bırakmak istersiniz. yarın konuşuruz dersiniz. ama hiçbir zaman yarından emin olmamak gerekir.
gün gelir artık babanın geliş saatinde kapı çalmaz olur. tabağa onun için konan tabak artık raftadır. ayakkabılarını boyamak isteseniz de boyayamazsınız. kulağınıza taktığınız küpeye kızdığı zamanları hatırlayıp ağlarsınız.
en zoru bir erkek çocuk olarak babanızı toprağa vermektir. tüm ritüeller siz de uygulanır çünkü. yıkanmasına girersiniz, son suyu siz dökersiniz üstüne, mezarlıkta ilk toprağı siz atar, taziyeleri ilk siz kabul edersiniz. zordur kısacası çok zordur.
belki de sozlugun en karamsar entryleri topluluğu..insanı ağlatacak derecededir üzer...

babanın ölmesi bi insanı yıkan en büyük acıdır ve bir daha toparlanamazsın..Dışardan mutlu gözükürsün ama içini kimse anlayamaz..
Bir adam düşünün, ellili yaşlarına gelmiş. Biri üniversitede okuyan iki tane yetişkin çocuğu var. Master, doktora, ilim, bilim, sanat, akademik kariyer desen ne varsa mevcut. Konuştuğu zaman etrafındakileri hayran bırakacak derecede bilgi birikimine sahip, hem kendi alanında hem de genel konularda. Hayat tecrübesi tavan yapmış ve çevresi olabildiğince geniş,herkesi tanıyan, herkes tarafından tanınan biri. Ve babasının ölümünden sonra ağzından dökülüveren, yanındayken bizzat şahitlik ettiğim tüylerimi diken diken eden sözler: "Bilmezdim, babası öldüğü zaman bir kimsenin, koskoca dünyada yapayalnız kalmış gibi oluyormuş insan. Öyle hissediyorum şimdi, başım sıkışsa gidecek hiç kimsem kalmamış gibi..."
bir kişinin babasinin ölmesi onun ölmeye basladiğina delalettir.
seneler geçmesine rağmen gerçekliğine bir türlü inanılamayan acı verici olay.
insanın başına gelecek en acı olay.
sessiz gidişin arkasından 3 ay yaşama küsülür. onunla birlikte bir parçanız da gitmiştir. içinizde boş kalan o yerde acılar kök salmaya başlar. çocukluk anıları uyanır: geceleri üstünüzü örten, sabahları balıkyağını zorla size içiren o el yoktur artık. derin yeşil gözler, ''ayağına terlik giy'', ''ben gelmeden denize girmek yok''...deyişler özlenir. 3 ay bunalıma girilir,isyan edilir...keşke'ler gözyaşları olup, yanaklarınızdan süzülür.
kaç yaşına gelirsek gelelim, içimizdeki küçük kız çocuğunun korumasız, dayanaksız kalmasına sebep olacak, bir gün olacağını bilidğimiz halde kabul etmekten kaçındığımız acı gerçek...
yetim kalmak, kelimenin tüm vurgusu ile yetim kalmak...
hiç olmamasından iyidir tabi..
8 yaşında küçücük bir kızken şahit olursunuz babanızın ölümüne. gözleriniz önünde terkeder dünyayı, sevdiklerini...o an anlarsınız zaten yanınızda olmayan birinin bu sefer hiç geri gelmeyecek şekilde gittiğini, onu tamamen kaybettiğinizi. gittiğiniz yerlerde, arkadaş ortamlarında kaçtığınız konu haline gelir bu olay. babası olan herkesi en sevdiklerinizi bile kıskanırsınız. ve sorarsınız kendinize baba ne demek, bir babaya sahip olmak nasıl bir duygu. hayatınıza giren bütün erkeklerin sizi koruması gerekir, daha fazla ilgi göstermesi gerekir, çünkü incinmeniz işten bile değildir en ufak konularda. bir gün karşınıza biri çıkar. sizi gözünden sakınır, korur kollar, kanatları altına alır ve onla uçarsınız güvenle. ilk kez birine bu kadar güvenirsiniz. derken ummadığınız bir anda kendinizi düşerken bulursunuz. düşerken aklınızdan geçen tek söz baba nerdesin olur...
bir de eksi sozluk te (bkz: otisabi) nin anlatısı vardır ki insan kendi babası olmus gibi üzüntüler icinde bogulur...