mehmet aslantuğ'un yazıp yönettiği ve eşi arzum onan'la başrolü paylaştığı ilk uzun metrajlı filmi.
kıyı öyküleri adıyla kaleme aldığı üç hikayenin sinemaya aktarılan ilk öyküsüdür.
2 ekimde'de vizyona girmesi planlanan film; yıllar sonra yeniden bir araya gelen, birbirlerine çok aşık iki eski sevgilinin öyküsünü anlatıyor.
başta adı son cemre olsa da filmin konusuna uygun bir başlık olması dolayısıyla aşkın ikinci yarısı olarak değiştirilmiş.
mehmet aslantuğ yazmış, yönetmiş, oynamış.
6 haftada çekilen film, 2 milyon dolara mal olmuş.
mehmet aslantuğ u hem de arzum onan ile görmek, filmin şahane olacağına işaret.
http://www.askinikinciyarisi.com/ şeklinde bir web adresi vardır.*
Galibi belli olmayan çekişmenin devre arasından sonra gelen kısımdır.
(bkz: gol olur)
muhtemel oyuncu değişikliklerine sahne olacak bölümdür. bir de bunun uzatma bölümü var ki hiç sormayın.
önemli olan, malup bitirilen ikinci yarıda beraberlik yakalamak, uzatmalarda durumu korumak , en sonunda da penaltılarda kazanmaktır.
bittikten sonra "aşkolig" adlı programda tartışmalı pozisyonların irdeleneceği hadisedir.
yoktur bence yarısı, başı vardır hissedersin sonunu anlamadan kaybedersin .
8 kişinin izlediği salonda ilk yarısını "ay çok sıkıldım" yorumlarıyla tamamlayan film. benim hoşuma gitti. sanırım mehmet aslantuğ'un ilk yönetmenlik deneyimi. ayrıntıların seyirciye bırakıldığı, "işte bu" diyemediğiniz ama hoş bir film. aksiyon sahnesi olmayan filmlere "ay çok sıkıcı" diye beğenmedim yorumunu getirenler gidip boşuna vakitlerini kaybetmesinler.
5 arkadaş beraber izledik, birimiz bile beğenmedi filmi. filmin ne girişi giriş ne de bitişi bitiş. emek harcanmış ama verdiğim paraya acıdım açıkçası.
ayrıntıya değinmeyen ve konusu itibariylede vasatı altında olan filmdir. aslında durağan filmleri seyretmeyi çok severim ama ortada bi olay yok be kardeşim bu kadar olmaz dediğim film.
film alkolik ressam bi adamın eşini hamileyken bırakması ve 5 sene sonra tekrar buluşmalarını adamın kızıyla birlikte vakit geçirmesini konu alamaktadır. ama filmde bu ayrılmayla ilgili detay verilmemiştir. yani adam evlendikten sonra mı alkol bağımlısı olmuştur yoksa önce mi olmuştur yada en basitinden evlilikleriyle ilgili bi kaç kare fotoğraf dışında hiç bi sahne geçmemiştir.
bide arif karakteri sürekli bi intihar düşüncesindedir yani izleyici hem merak ettirilir hem de tatmin edilmez.
arzum onan güzel oyuncudur fakat sesi çocuk filmleri dışında kullanılmaması gerekmektedir kulak tırmalıyacak kadar tizdir.
yani bu kadar eksi olunca da ortaya böyle göt gibi film çıkar.
(bkz: evlilik)
sezonun en duygusal filmi.*
hayda rinna rinna rinanay! hey yavrum, önce filmin ismine gel. "lan kesin çok duygusal bi'filmdir bu. oyuncular da şahane." diye düşünen varsa aranızda bir an önce vazgeçsin. evet hadi? yalnızca 3 saniyeniz var.

hani tee lise zamanlarında yazılılarda aynı cümleyi değiştirip dönüştürüp daha fazla puan alma derdine düşersiniz ya.. ama aslında yazdıklarınızın hiçbir şey ifade etmez. tam anlamıyla "gereksiz"dir. hah! bu güzel ambalajlı film de aynen o şekilde icra edilmiş gibi. gibi değil aynen öyle. sakın ola sinemada izleyeyim felan demeyin, paranıza yazık. o paraya bim'e gidip hunharca alışveriş yapın.

"ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy" temalı bir film diyesim geliyor ama o da değil, içerik yok, hiçbir şekilde kayda değer bir olay yok. bi'umut bekleniyor, "acaba hangi dakikadan sonra ufak çapta da olsa bi'gelişme olacak?" deyi amma hiç heveslenmeyin anacım. yalnızca zaman kaybı. her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız gitmeyin.
izlediğim en kötü filmdi. hatta film bile değildi. bir konu yok, bir olay örgüsü yok, başı yok sonu yok... duygusal falan da değildi. resmen bütün klişeleri toplayıp bir film yapalım demişler bu çıkmış ortaya. tek iyi yanı çekildiği yerin doğa güzellikleriydi.
sinemada izlememenizi tavsiye ederim.paranıza ve vaktinize yazık olur.
--spoiler--
arzum onan hala sevdiği eski kocasının ölüm haberini alır ve sadece iki saniye 'ühü ühü' der o kadar. bu mu duygusallık?
--spoiler--
mehmet aslantuğ'un yazıp yönettiği ilk filmdir, iyidir, hoştur, güzeldir diye bir heves gidilmiş bir filmdir. film arası olduğunda daha 10 dakika geçmişte bir sürü şey olacak hissi verdi film. sonra daha ikinci yarısı var, toparlar dedik. olmadı. ya da olmamış. artık bu kadar klişe hikayelere film çekildiğine inandıramayacak kadar klişe bir konusu var. aşkın ikinci yarısını ben göremedim. gören, bilen varsa dinlemek isterim çünkü kaçırdım o kısmı sanırım. duygusal dediler. çok daha duygusal filmler yapıldı bu ülkede, bu duygusalsa onlar neydi?
--spoiler--
tamam arif'in öldüğünü duyduğumuzda bir göz yaşarması, bir tüylerin diken diken olması durumu yaşandı ama geldi geçti bir anda. iz bırakamadı.
--spoiler--
zaten bir avuç insanın olduğu sinema salonundan kimse memnun ayrılmadı. oysa ki herkes çok sevdiği o adamın mükemmel işini izlemeye gelmişti. hayal kırıklığı oldu.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bugüne kadar romantik film, aşk filmi vs. bu tür filmlerden hiçbir zaman hoşlanmadım. Neden olduğunu da söylemeye gerek yok. Aynı konular, aynı tarz oyunculuklar, insanların duygularını sömürme sahneleri... gerçekten aşk filmi olan, insanlara o duyguyu sömürmeden verebilen iki tane film söyleyebilirim. biri klasikleşmiş ''ghost'' filmi, ikincisi ise metin erksan'ın ''sevmek zamanı'' isimli filmi. bu iki film aşk, sevgi gibi konuları seyirciye direk olarak vermeyen, seyircinin bu konular üzerine düşünmesini, sorgulamasını sağlayan filmler. yani alın size aşk filmi oturup duygulanın ağlayın demiyor. tam tersine yapılmış ve hâlâ da yapılmakta olan aşk filmlerine bir tokat gibi çarpıyor.

gel gelelim aşkın ikinci yarısı'na. mehmet aslantuğ gerçekten bu ülke şartlarının üzerinde bir adam. gerek düşünceleri gerek o düşüncelerinin dudaklarından bir şiir gibi dökülmesi bu adamı apayrı yapıyor. zaten filmde de bir giriş sahnesinde bir de sonlara doğru kendi sesinden duyduğumuz iki şiir beni filme daha da bağladı. oyunculuğu zaten yıllardır tartışılmayacak derecede iyi. filmde de kendine yüklediği rolün hakkını fazlasıyla vermiş.

arzum onan'a gelecek olursak. mehmet aslantuğ'un yanında oyunculuk performansı olarak çok vasat kaldığı söyleniyor bu film için. kesinlikle hayır. o da kendine yüklenen o masum, çaresiz ve bir o kadar da sevgi dolu kadın rolünü harika yansıtmış perdeye. yüzündeki o saf güzellik, yapmacık olmayan mimikler, repliklerinde ses tonunu çok iyi ayarlaması kısacası her şeyiyle filmi sadece mehmet aslantuğ'un oyunculuğuna bırakmamış aksine bu filmde ben de varım demiştir.

genel olarak filmi yorumlarsak. evet mehmet aslantuğ bunun daha iyisini yapabilecek bir adam ve eminim istese yapabilirdi ama dediğim gibi ''istese''. belki de böyle bir şey yapmak istedi. perdeye bunu yansıtmak istedi. kimse kalkıpta film aceleye gelmiş, yok biz bu adamı gözümüzde çok büyütmüşüz demesin. filmle ilgili hem burada okuduğum yorumlarda hem de başka sitelerde okuduğum yorumlarda genel olarak şu söyleniyor. film çok yavaş ilerliyor. diyaloglar uykumuzu getiriyor. film sanki hiç ilerlemiyor hep tekrar sarıyor. kusura bakma sevgili izleyici. iki çaresiz, umutsuz aslında bir o kadarda birbirine içten bağlı iki insan kalkıpta oradan oraya koşturup, atlayıp zıplamayacak herhalde. gerçekçi olun biraz. tabi ki o kadar seneden sonra ilk konuşmalarında durgunluk olacak, hüzün olacak. çünkü ellerinden bir şey gelmiyor olacak. bu gerçekte böyle olur. esas kalkıpta bu gerçeklik perdeye yansıtılmazsa saçma olur. evet film durgun bir filmdi ama konusu itibariyle öyle olması gerekiyordu. kaldı ki o beğenilmeyen sıkıcı diyaloglar aslında birçok mesajda veriyordu. aklıma gelen iki tanesi;
--spoiler--
arif: babam kim diye sordu mu ?
zuhal: babam nerede diye sordu ?

bu diyaloğu duyduğumda bir anda kitlendim koltuğa. çocuğun, babasının ölmediğini, hâlâ bir yerlerde yaşadığını ve ona kavuşacağını düşünmesi, bunu hayâl etmesi ve istemesi seyirciye daha iyi hissetirilemezdi herhâlde.
--spoiler--
bir diğeri ise arif'in kızıyla birlikte anne ve babasını ziyarete gittiği sahneydi. mehmet aslantuğ bu sahnede direk olarak kendi gerçek yaşamından bir şeyler katmış ve çokta güzel olmuş. şöyle ki;
--spoiler--
arif'in annesi: söyledin mi ? (kıza babası olduğunu söyleyip söylememesinden bahsediyor.)
arif: söyleyemedim.
arif'in annesi: seneler önce insanların özgürlüğü mutluluğu için her şeyi söyleyip darağacına bile gitmeyi göze alıyorsunda ufacık kıza babası olduğunu mu söyleyemiyorsun ?
--spoiler--
kısacası başta filmin senarist ve yönetmeni olan mehmet aslantuğ olmak üzere arzum onan'a, diğer oyunculara ve filmde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. oyunculuklar harika, verilen ince mesajlar harika, diyalogların insanın içine işlemeyi başarabilmesi harika ve hem amerika'daki hem türkiye'deki o fotoğraf karesi gibi görüntüler harika. sinemadan hem mutlu hem de hüzünlü bir şekilde ayrılmama sebep oldu. tekrardan teşekkürler...
bu filmi şubat ayından beri bekleyen bir izleyici olarak gittim filme. yanıma bol selpak eti browni ve birikmiş gözyaşlarımla gittim. ama nafile. filmin tek artısı gorselleri ve ince mesajlarıydı. özellikle ikinci yarısındaki zambak vadisi çok başarılı. orada ölmek isterdim.
filmin konusu çok basit, geliştirilmemiş ve çok yavaş ilerliyor. ama buna ragmen filmin çok özel bir havası vardı. mehmet aslantugu'nun ses tonu oyunculuğu gayet başarılıydı. bir fotografçı gözüyle filmi izlediğinizde ise 10 üzerinden 7 verebilirsiniz, belli ki kullanılan ekipmanda iyimiş. filmden çıkınca çok farklı hissetmenizi saglayan, korkularına yenik düşme içindeki güzelliği sevgiyi ortaya çıkar diye bagıran bir film.

ps:herkes duşunur ya hayatım benim elimdedir diye. istediğimi yaparım istediğim gibi yaşarım ama hayatta herşey zamanında güzel ve ölüm bizi ayırana kadar güzel.
çok sıkıcı bir film. tavsiye etmem.. bir buçuk saatinize yazık olur.
ekşi sözlükte pek rağbet görmez.

malum "ikinci yarısında çıktım..." sendromu var orda. bunun adı direk öyle olduğundan hiç gitmezler.