bugün

kuran ı arapça okuma ahlakı... kuran ı arapça okuyunca insan epeyce ahlaklı hale geliyor. diğer şıhların kitaplarını ise türkçe okumalı. onlardan da ahlaklanmalı. kuran ı arapça okuma ahlakı ile şıhların türkçe kitaplarını okuma ahlakını birleştirince insan en ahlaklı hale geliyor. dadından yinmiyor.
kişisel bir şey olmasına karşın her topluluğun da kendi içinde belli kurallar dahilinde oluşturduğu ve kuralları uymayanları ahlaksız olarak damgaladığı anlayıştır.

aslında davranılması gerektiği gibi davranmakla davranmak istediğin gibi davranmak arasında ki çelişkinin temelidir ahlak.

deli gibi özlediğin sevgilini gördüğünde herkesin için dudaklarına kondurduğun aşk dolu bir öpücükle ''ahlak'' kelimesinin ''sız''eki almış halini alnınızın orta yerine yeme riskini göze almakla almamak arası tereddütün yaşandığı noktadır ahlak denen şey.

ancak insanoğlu sürekli gördüğü şeyleri kanıksar dolayısıyla zaman geçtikçe ahlak anlayışı değişmektedir...
ahlak bazen;

bi' arkadaşından, "çok ahlaklısın." lafını duyduktan sonra kendinden utanıp bilgisayardaki tüm pornoları silmektir.
ilk evvela kavramın insanlığın özel ve tekelinde olması hasebiyle, bakış açısının objektif özelliğe haiz olamayacağı gerçeğini ne yazık ki kabul ederek ve farkındalığını tek lahza zihnimizden çıkarmayarak konuya eğilmeye çalışalım. mevzuun sürüyle örneklemeyle destekleneceği veya yerileceğinin de farkındalığıyla, tümevarımla ana fikre varmaya yeltenmeden, salt kavramın benim baktığım taraftan görünüşü, oturuşu kalkışı, tipi mipi neye benzer, ne menem bi halttır onu deyiverecem dostlar. umumiyetle insanoğlu tekelinde olmasının yanısıra bi defa da insanoğlunun mahiyetindekilerin de(yanisi beşer) kavramı tekrar bir tekel dahline sokması, kavramın yalın halinin te amına koymakta. O halde beşerin ele aldığı "ahlak" ı evvela bi integrale tabi tutmakla yek olana -minimal düzeyde bir farklılık tezahürü bulunsa da- yaklaşmış olmaklık; bu şeklin ele alınacak olması, daha sağlıklı çıkarsamalar, neticelendirmeler getirecektir. aslında benim mevzuyu ele alışımın da ister istemez objektif bi bakışı -benim indimde- ortadan kaldıracak olmasının yanında, yine de insanoğlunun tekelinden iki dakka kurtamakla, o yanda asayişi berkemal kılalım (bkz: bekçi cumali). imdi kavramı belli bir sujenin dahlinden çıkarıp kendi doğal ortamına salıverdik mi? verdik. O halde rahat rahat tarafsız, suje tandanslı bakış açısısız -kısmen de olsa- bi yorum getirilebilir kavrama dair.

ahlak kavramını sözlük anlamı itibariyle değerlendirmeye kalkışmadan, genel geçer kabülüne dokundurarak işin içine girersek, malumunuz sınırıları belirsiz, herkeşlerin koyduğu kabın şeklini alabilecek esneklikte, buna rağmen cemiyetin fevkalade katılaştırdırğı, koyduğu kaptan sair hiçbir şekle giremeyecek, yoruma, anlayışa mahal bırakılmamış, cemiyetin bu boktan tavrı neticesinde pek de sevimsiz, pek de içi boş(tekelinde olduklarının açısından ele alındığında) bir kavram olarak çıkmakta ortaya. tabi ben, benim baktığım taraftan nası görünür onu deyiverecektim, ki hemen ona geleyim (burda bi siktir çekiyorum ol cemiyete ve üyelerine; tekellerine aldıkları ol ahlak nosyonunun da te amına koyduğumu da bilahare belirterek): ola ki beşerin tavrı, sözü, yanında yöresindekinde -fiziksel, mental- tek bir zararın (katiyetle rahatsızlık değil) zuhuruna müsebbip oluverirse, ahlak, o an işin içine, defansının orta göbeğine gelir yerleşir. Fekat tam bu noktada, rahatsızlık-zarar eksenli yorum merhalesinde, konunun en can alıcı kısmında yanlışa düşülmüş olmakta çoğu kez; ahlak, salt kimsenin, bir başkasının eylem ve/veya teşebbüslerinden rahatsızlığı neticesinde ele alındığında, mevzuun içine yerleştirildiğinde, kavramdan alınan desteğin edventiclarını avcunun içinde sımsıkı tutarak derin mi derin bir kusur işlemekte er kişi ve tam da bu yolla, benim açımdan, rahatsızlık verici bir kontr-teşebbüste bulunmakta. Konuyu neden aykırılığı temelinde ele alıyon arkadaş derseniz de, ahlak üzere olan herhangi bi hareket, yarar veya nötr bir fayda ortaya koyacağı fikrinden yola çıkarak, kavramın bu kısmında herhangi bir terslik, yanlış kullanım ve çıkarsama olmadığını söyleyerek devam ederim: benim beğenim, yaklaşım tarzım, hayata baktığım ve daha iyi gördüğüme inandığım, neticesinde dimdik durduğum yer, sair bir beşerin rahatsız olmasına, beni ayıplama yoluna gitmesine, yine kendi dimdik durduğu yerden gördüğü ahlak mefhumu dahilinde, ahlakına mugayir, falsolu hareket ettiğim, yaşadığım (bkz: mezhebi geniş) hükmüne varması zerre sikimde olmaz; hafif bi mide bulantısı, tiksintiyle, "ahlak mefhumunu da, beynini de sikiyim senin"lerle beraber, fikriyatıma sağlam deliller bulduğuma kanaat getiririm. beyin diye taşıdığı şeyle, böcekten farksız bi insan silüeti beni yargılama yoluna gidecek he mi?

Aslında argümanı, konuyla alakalı başkaca argümanlarla izah yoluna gitmenin ne denli manasız olduğunu gördüğünde sen de meseleyi tahlil çabasından vazcayacaksın ya canım kardeşim, neyse, şindi bambaşka mevzulara kapı aralanmasın...
Nesnel ölçütlerle tanımlamanın oldukça güç olduğu, öncelikle toplumsal kaosu engellemede yardımcı olan ortak davranış biçimleri ve kuralları.
Toplum düzeninin sağlanmasında bireyin uyması gereken kurallar nelerdir ? Hangi davranışlar daha üstün sayılmaktadır? Bir davranışın "ahlaki" sayılışının nedeni nedir? Davranışlarımızda iyi olan yön nedir? insan davranışlarını "iyi", "kötü" diye ayırmamızın nedeni nedir. Ahlâkî ne gibi temeller üzerine oturtmalıyız ?" gibi sorulara verilen yanıtlar ahlâk felsefesini oluşturur.
inanan bir insan için ahlak dediğimiz argüman; tanrı ile insan arasında yapılan bir sözleşmedir. tanrı insanı yaratır ve ona koşullarını sıralar,fakat bu koşullar müslümanlar ve hristiyanlar için farklılıklar gösterir, hristiyan inancına göre insan dünyaya kötü olarak gelir,tanrı ondan şunu ister; seni dünyaya bu şekilde getirdim,eğer bu şekilde kalmaya devam edersen yerin cehennemdir,bu yüzden kendini bir an önce değiştir,hayatın dinamikleri üzerinden kendinde iyiyi mümkün kılmak için çabala,yaşamının sonunda yaptıkların değerlendirilecek,eğer dünyaya bırakılmış şeklinle öldüysen yerin cehennemdir,ama kötü olarak bırakıldığın dünyada bir iyi olmayı başardınsa yerin cennettir.senin sınavın budur.

bir müslümanla tanrı arasındaki ahlak sözleşmesi daha farklıdır; müslüman dünyaya iyi olarak gelir,ve tanrı ona şunu buyurur; eğer ölene kadar seni bıraktığım gibi kalırsan senin yanın benim cennetimdir,eğer bıraktığım gibi kalmaz kötü olursan yerin cehennemdir,senin sınavın budur. müslümanlıktaki kaderci anlayış buradan gelmektedir,tanrı bizi erdemlerle dolu bir şekilde buraya bıraktı,bu dünya kötü,bu anlamda bu dünya hristiyanların dünyasıdır,ama öte dünya bizimdir.

aslında her iki inanan içinde ahlak bir çıkar ilişkisidir, iyi olarak kalmaya çalışmanın ya da iyi olmaya çalışmanın karşılığında bir mükafat vardır,ve insanlar salt ahlaklılık adına değil,öte yaşamda ahlaklı olana vadedilene ulaşmak için ahlaklı olmaya çalışmaktadırlar.
bireyi kısıtlar. çünkü birey kısıtlanmayı gerektiren bir fıtrat üzredir. hiç bir özgürlük çığırtkanlığı, ahlak anlayışı ile yerine getirilen işlevden daha fazla öneme sahip değildir. ahlak bizatihi özgürleşmenin de önayğını oluşturmaktadır.

ancak dar bir kalıp içerisinde düşünüldüğünde 'insanın kendisi gibi yaşamasına engel' bir kavram olarak nitelendirilmesi, 'insanca' yaşayabilmesi üst kavramını görmezden gelmekten kaynaklanmaktadır. illa örnek derseniz onu da veririz: sokağa işemek bir insan için kendi gibi yaşamasının bir göstergesi olabilir, ama bu -kendisi gibi-lik insanca olma durumundan hayli uzaktadır.

ister mahalle baskısı, ister sütyen askısı diyin ancak ortaya konulan fiili veya manevi tepki, insanın kendi içine dönüp sorduğunda 'evet yanlış' cevabına mashar oluyorsa, olabiliyorsa haklı bir yerde görmek gerekir bu tepkiyi. çünkü insan kötülük yapalilir ama asıl sorun yaptığının kötülük olduğunu kabullenmemekle başlar. sigara içiyorum ama kötü deriz. içki içiyorum ama kötü deriz. kötü olduğunu biliriz. ama özgürlük adı altında, adını kötü olmaktan çıkaracağımız herşey toplumsal tahrifata öncülük edecektir.

bir diğer açıdan ise ahlakı salt bireysel olarak ele almaktan dolayı görmezden gelinen eksiklik bahsedilmeye değerdir. birey tek başına yaşadığında ahlak gereksiz görülebilecektir. ama toplum, aile, anababa, eş, kardeş göz önüne alındığında ahlakın gereği, gereksizliğini savunanlarca da kabul edilecektir. yok gene bana koymaz diyen varsa. varsa var bana ne.
kesinlikle ve kesinlikle bu ülkenin tek problemidir.
bireyi kısıtlar. çünkü birey kısıtlanmayı gerektiren bir fıtrat üzredir. hiç bir özgürlük çığırtkanlığı, ahlak anlayışı ile yerine getirilen işlevden daha fazla öneme sahip değildir. ahlak bizatihi özgürleşmenin de önayğını oluşturmaktadır.

ancak dar bir kalıp içerisinde düşünüldüğünde \'insanın kendisi gibi yaşamasına engel\' bir kavram olarak nitelendirilmesi, \'insanca\' yaşayabilmesi üst kavramını görmezden gelmekten kaynaklanmaktadır. illa örnek derseniz onu da veririz: sokağa işemek bir insan için kendi gibi yaşamasının bir göstergesi olabilir, ama bu -kendisi gibi-lik insanca olma durumundan hayli uzaktadır.

ister mahalle baskısı, ister sütyen askısı diyin ancak ortaya konulan fiili veya manevi tepki, insanın kendi içine dönüp sorduğunda \'evet yanlış\' cevabına mashar oluyorsa, olabiliyorsa haklı bir yerde görmek gerekir bu tepkiyi. çünkü insan kötülük yapalilir ama asıl sorun yaptığının kötülük olduğunu kabullenmemekle başlar. sigara içiyorum ama kötü deriz. içki içiyorum ama kötü deriz. kötü olduğunu biliriz. ama özgürlük adı altında, adını kötü olmaktan çıkaracağımız herşey toplumsal tahrifata öncülük edecektir.

bir diğer açıdan ise ahlakı salt bireysel olarak ele almaktan dolayı görmezden gelinen eksiklik bahsedilmeye değerdir. birey tek başına yaşadığında ahlak gereksiz görülebilecektir. ama toplum, aile, anababa, eş, kardeş göz önüne alındığında ahlakın gereği, gereksizliğini savunanlarca da kabul edilecektir. yok yine bana koymaz diyen varsa alsın gelsin. neyse.
freudun zamanında kapı koluna benzettiği kavram. ahlak kapı kolu gibidir dokunmadığın sürece açılmaz sözleriyle açıklamış fakat bu tanımlamanın ilerleyen teknolojinin etkisiyle eksik kaldığını düşünüyorum. ahlak, sensörlü kapı gibidir yakınlarından insan geçmediği sürece açılıp kapanmaz.
nesli tükenmektedir.
toplumsal değer yargılarıdır.
''ahlak dersi veren erkekler,çoğu kere iki yüzlüdür,ahlak dersi veren kadınlar ise her zaman
çirkindir.''

(bkz: oscar wilde)
sanılanın aksine, kötü bir şeydir. yapılan haksızlıkları, insanların gözünde meşrulaştırır.
tam manası doğuştan , yatadışıltan getirilen huylardır.yaratan manasına gelen halik kelimesiyle de bağlantılıdır.
bir çeşit peşin ödeme sorunudur...
dünyayı yaşanılabilir kılan en temel faktördür. ahlak insanlar üzerinde sınırlayıcıdır ve onun olduğu yerde yalan, dolan, ikiyüzlülük, sapkınlık, hırsızlık, vs olmaz. ahlak bir değerdir ve biz her geçen gün tüm değerlerini biraz daha yitiren bir topluma dönüşüyoruz ne yazık ki.
'ahlak muhafazakarlara bırakılmayacak kadar önemli bir mevzudur.'
iyilik yapma sanatı olarak tanımlanabilir(mi).
türkiye'deki anlayışa göre bir kızın erkeklerle konuşması ahlaksızlık, oysa ki o kızı diri diri toprağa gömüp öldürmek ahlaklılık olmakla kalmayıp, o kızın yaptığı ahlaksızlığı da gidermektir. yine batıdan ahlakızlığı aldık deyip batıyı kötüleriz ama, illa ki bir kıza tecavüz edip sonra o kızı tecavüzcüsüyle evlenmeye zorlamak, gayet ahlak dahilindedir.
bir arada yaşayan toplulukların koydugu yazılı olmayan fakat herkes tarafından bilinen , uyulmaması halinde cezasının halk tarafından dışlanılarak verilecek olan kavramdır. genelde ahlak kişiden kişiye degişebilir, bunda etmen aile yapısı ve yaşayış tarzıdır. kimilerine göre mini etek giymek ahlaksızlıkken kimilerine göre çok dogaldır.
danışıklı dövüş durumu.
bacak arasında mı yoksa beyinimizde mi olduğu hala çözülememiş olgu.
birçok kanunun kaynagını oluşturan, vicdan duygusunu referans almış kurallar bütünü.
(bkz: etik)
(bkz: tekelci ahlak anlayışı)