entry'ler (79)

bir daha asla mutlu olamayacağını hissetmek

Hayatın sana "hoş geldin" dediği andır.

Bu da Bukowski nin Sıradan Delilik Öyküleri nden

-"bebek,neden başkaları bize arabalarıyla çarpmaya çalışıyorlar"
"çünkü mutsuzlar ve mutsuz insanlar acı vermeyi severler,annem."
"mutlu insan yok mu?"
"mutluymuş gibi yapan çok insan var."
"neden?"
"çünkü utanıyorlar,korkuyorlar,itiraf edecek cesaretleri yok."

Bu da başka yerden
http://herbisiyaz.blogspot.com/2011/02/bla-bla.html

öpüşmek adalettir

http://herbisiyaz.blogspot.com/2012/07/op.html

iyi açıklamışlar.

fikir fakiri

http://herbisiyaz.blogspot.com/
http://www.facebook.com/fikirfakirii?fref=ts

Bi süredir takip ediyorum. Çok aman aman değiller ama bi şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bakmaya değer.

fikir fakiri

iyimiş http://herbisiyaz.blogspo...fil-ve-fare-hikayesi.html

yalnızları mutlu eden şeyler

mastürbasyon.

erdoğan ın çocuk konusuna bakış açısı

Uludere konusunu gündemden düşürmek için ortaya kürtaj ve sezaryen konusu çıktı. anladık ki başbakanın bu konular hakkında düşündükleri de vahim. kürtaja dini açıdan olumsuz bakıyor sezaryene de kendi istediği 3 çocuk sayısını tutturamadığı için karşı çıkıyor. Benim yine aklıma takılan “Sezaryen olayı, aynı zamanda bu milletin nüfusunu dengeleme, engelleme operasyonundan başka bir şey değildir. Bunu da böyle söylüyorum. Niye iki çocuktan fazla olmasın? Sezaryenle olursa ikiden fazla olmaz. Bazı terbiyeden muaf tipler, ‘Başbakan bu işlerle niye uğraşıyor’ diyor. Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum ben, başbakan olarak...” sözleri oldu. Madem her şeyden sorumluyum diyor ben de aile hayatını olumsuz etkileyen bir sorunu söyleyeyim de bir çözüm bulsunlar. Bildiğiniz gibi bizde cinsel yaşam yeterince rahat olmadığından erkeklerin sekle tanışması mastürbasyonla başlıyor. Ve bizdeki gibi fazla mastürbasyon yapan erkeklerde de erken boşalma sorununa neden oluyor. Bilirsiniz insan hayalinde zaman gerçek olandan çok daha hızlı geçer. Bu sebeple bir erkek hayalinde bir kadını bir kaç saniyede soyar ve birkaç dakika içinde kemikleri boşalmış olur. Sonra bu adam evlenir ve yatakta kadın orgazm olmadan erkek çoktan boşalır ve kadın mutsuz bir şekilde yatar. Ve işte alın size bir aldatma ve huzursuzluk sebebi. Madem insan vücutları üzerinde kendilerini bu kadar hak sahibi görüyorlarsa buna da bir çözüm bulsunlar. Hadi cinsel özgürlük çözümü muhafazakar bir hükumetten beklenemeyecek bir çözüm olduğu için bunu saymıyorum. Ancak şunu yapabilirler; geciktirici ilaçları da bedelsiz dağıtsınlar.

Yani bu işin sonu nereye gider bilmiyorum. Bu mantıkla gidersek Türk erkeği göbeksiz ve kaslı olur diyerek herkese jimnastik ve badi yapmayı zorunlu hale getirebilirsiniz. Kürtaj ve sezaryen şevişmiş bir kadın ve erkek arasındaki durumdur. Bırakında günahı ve sevabıyla onlar karar versin. Bizim ödediğimiz parayla ayakta duran devlet ve koltuk sahipleri benle seviştiğim kadın arasına girmesinler.

erdoğan ın çocuk konusuna bakış açısı

Devletin tepesine yerleşen insanların kaldıkları odalara paranoyaya sebebiyet veren bir gaz mı veriyorlar acaba. başbakanın konuşmasında aklıma takılan konu sezaryen doğumlarını türkiye düşmanlarının organize ettiğini söylemesi. Bu ülkede siyasilerin fikirlerini tek destekleme noktası bu sanırım. Bir fikriniz varsa bunu düşmanın varlığıyla desteklemek. Söyleyecek söz bile bulamıyorum. Tek diyeceğim mevcut nüfusu artırmayı düşüneceğine önce mevcut yetersiz beslenen çocuklar için bir çözüm bulması.

iz bırakan kitap cümleleri

"Hayatta kalmaktan bir kuruş fazla değil." Hobo, Eddy Joe Cotton (Beş kuruşsuz ama trenlerde kaçak yolculuk yaparak özgürce dolaşan bir avare için yazmış)

eksisozlukte yazdığı için uzaklaştırılan öğrenci

Anlıyoruz ki bu ülkede internet o kadarda özgür değilmiş. Özgülükten kastım küfür veya aşağılama değil tabi ki. Ancak uzaklaştırılan arkadaşın uzaklaştırılmasına sebep olan yazıları okuyunca ne hakaret ne aşağılama var. Kendince haklı bir itiraz var yazıda. Ve arkadaş söylediklerinde de haklıymış belli ki. Baksanıza dekan yememiş içmemiş çocuğu okuldan uzaklaştırmış. Ülke bir değişim içinde belli ki yirmi seneden fazla sürecek bir değişim içinde. Yirmi sene diyorum çünkü her alanda yerleşmiş olan bu gibi eleştiriye tahammülü olmayan yöneticilerin, emekli olup bir köşede çıplak kadın resimleri yapmaya başlaması için daha bir yirmi sene lazım. Ve aynı şekilde devletin ve kurumlarının kutsal bir yer olmadığını, verilen paralar karşılığında hizmet veren bir şey olduğunu anlayacak ve idarecilerin böyle keyfi uygulamalarına itiraz edecek bir neslin yetişmesi içinde bir yirmi sene lazım. Bi gün bu ülkede rahat bir nefes alacağız. Sizi bilmem ama ben o yaşa geldiğimde güzel kadınların bile peşinde koşacak halim kalmamış olacak ki o zaman rahat nefes almak ne işe yarar onu bilmiyorum.

tablet pc

bu meretin sindirimi rahatlatan bir yönü var. Benim gibi küçük bir yerde gazeteciler açılmadan işe gidip akşamda gazete almaya fırsatı olmayan ve bu yüzden gazeteleri netten okuyan biri için bütün boşlukları dolduran bir alet. Bulduğum her boşlukta çantamdan çıkarıp gazeteleri okumak bunlardan biri. ve insanın rahatsız edilmeden bulabildiği en iyi boşlukta tuvalet sanırım. (evet bence en iyi boşluk bu. insanlar seks yaparken birini seyretmeyi isteyebilir -zaten seks yaparken yalnızda değilsinizdir- ama kimseyi sıçarken görmek istemez- bu kimseye seks yaptığınız kadında dahil-.) Bu sebeple artık tuvalete girerken ucuzundan aldığım tableti de yanımdan eksik etmiyorum. Nese gelelim tabletin sindirimi rahatlatan yönüne. benim gibi zamanı olmayan ve bu yüzden her işini çabuk yapan biri tuvalet ihtiyacınıda çabucak halletme derdine düşer. Bu sebeple sindirim sistemi deforme olur. Ama bu meret sayesinde tuvalet artık bir gazete okuma zamanı olduğu için ihtiyacınızı yavaş yavaş ve sindire sindire yaparsınız. Buda sindirim ve boşaltım sisteminizin daha sağlıklı olmasını sağlar. işte buda benim teknolojinin yararı için yaptığım boktan bir yorum. öle tablet yararlıdır. ucuzundanda olsa bir tane alıp bu teknolojiyle tanışın derim. hem geleceğin iş bitirme araçları olarak hem de basurunuza iyi gelecek bir alet olarak bi tanışın derim.

kadınların aldatma sebepleri

bir çoğu yatakta mutlu olmadıklarını söyler. erkeğin boşalma anına kadar yaşadıkları problemler için dediklerine katılırım. Yani erken boşalma, yetersiz ön sevişme falan filan. Ama erkeğin boşaldıktan sonra sırtını dönüp yatmasını kompleks yapıp bunu bir aldatma nedeni olarak görmelerine katılmam. Kendilerine yapılmış bir haksızlık olarak algılar kadın bunu. Oysa durum öyle değil. yataktaki kadından tamamen bağımsız bir durum bu. yani erkekler bunu mastürbasyondada yaşar. Şöyle anlatayım; duşta herhangi bir sebeple mahalleden, işten, t.v ya da herhangi bir yerden gördüğü hatunu hayal edip mastürbasyon yapan bir erkek boşalma anından sonra sanki az önce en baba fantezileri kurmamışcasına birden sümkürerek burnunu temizleyebilir. Yani fantezisindeki kadın magazin dergilerinin bir numaralı seksi kadını dahi olsa bunu yapar. Bir nevi sırtını döner yatar. Lafın özü erkeğin sırtını dönüp yatması bir aldatma sebebi değildir. Kadından bağımsız boşalan iliklerle ilgili bir problemdir.

depresyon

http://herbisiyaz.blogspo...er-cekimi-ve-domates.html

pink floyd

Dinlerken nefesimi tutuyorum. Sanırım bu cümleyi kuracak milyonlarca insan daha vardır. Pink Floyd nedir abi diyene diyebileceğim tek cevap bu "Dinlerken nefesimi tutuyorum." başkada bir şey diyemem. hele High Hopes u dinledikten sonra en az bi on dakika daha nefesimi tutarım. Hala kulağımda çan sesi.

türklerin üstün ırk olması

Tuvalette sıçarken hiç hayata bakışınızı sorguladığınız oldu mu? Ben ve sıçtığım bok evrende nerede duruyor diye sorduğunuz oldu mu? Tuvalette klozete oturup sıçarken sigara içip bi şeyler okumayı severim. bu okumalardan birinde de kuantum fiziğiyle ilgili bi kitap okuyordum. Küçüklüğümden beridir böyle şeylere merakım vardı. Atom falan filan. Her neyse tuvalete oturmuş sıçarken evrendeki her şeyin aslında aynı parçacıklardan oluştuğu bilgisi aklımın bi kenarında kendi bokumu sorguladım. " Ulan x(kendi adım) sıçtığın boktan bi farkın yok aslında" dedim sesli olarak. işte ben o zaman kendimi evrende bir yere koyabildim. Kendi bokum dahil evrendeki geri kalan her şeyden bir farkım yoktu. o zamana kadar ne türklüğümle ne dinimle ne rengimle ne düşüncemle kendimi evrende bir yere koyamamıştım. Tuvaletten çıkarken sanki bağırsaklarımın içindekiyle birlikte zihnimdekileride sıçıp rahatlamıştım. kendime evrende bir yer bulabilmiştir. Her şey ve hiçbir şey. şimdi yine aklımda evrendeki her şeyin aynı parçalardan oluşması ve buna ek olarak insanın sıçtığı boktan bir farkı olmaması bilgisiyle şunu diyorum evrende evrenin varoluş kurallarına en ayrıkırı düşünce ırkçılıktık. kendini inkar etmektir ırkçılık. ha bilen bilir konuya girmişken evrende entropi sıfırdır. yani toplam enerji hiç bir zaman değişmez. Bunu bir türkün ölmeside değiştirmez koca güneşin yok olmasıda. Bu yüzden üstün diye bir şey yoktur. insan ve bok her ikiside toprağa gömüldüğünde çürür gider.

arap baharı

Libyadan döndükten sonra bu ülke böyle gitmez on sene içinde patlar demiştim arkadaşlara. Büyük bir sefalet ve dünyadan izole edilmiş bir hayat vardı. Ama ben buranın değişeceğine ikna eden şey ise internetin ülkeye girmiş olmasıydı. Arap gençlerin dünyanın diğer ülkelerindeki gençlerin yaşamlarını görüyor olmalarıydı. gerçi olayların patlak vermesi tahminimden de kısa sürdü. döndükten iki ay sonra tunus ta başlayan olaylar libyayıda tetikledi. Neyse afrika ve arap yarım adasındaki bu değişimin yerli yerine oturması bir elli yıl sürer. Çünkü nasıl hristiyanlık rönesans sonrası dinin toplum ve devlet içindeki yerini tanımlayıp kendi modernitesini kurduysa türkiye de dahil müslümanlıkta islam için böyle bir tanımlama yapacak. yani doğu kendi dini ve toplumsal değerlerine uygun olarak kendi demokrasi anlayışını üretecek.
Aslında şu sıra arap baharı üzerinde düşündüğüm nokta şu; bu olaylar yani arapların başlarındaki diktatörleri aşağıya indirmesi muhtemel bir üçüncü dünya savaşının önüne geçip geçmediği. Üçüncü dünya savaşını da nereden çıkardın dersen sanayi devrimi sonrası büyük ekonomiler çıkan bütün ekonomik krizlerden kurtulmak için savaşa muhtaç olmuşlardır. Silah ekonomisinin ne kadar büyük olduğunu anlamak için aralarında savaş olmayan ancak birbirlerini potansiyel olarak gören iki ülkeye biz ve yunanistan a almanyanın beş yıl içinde 190 milyar dolarlık silah satışı yaptığına bakmak yeterli. Benim savaş için en uygun gördüğüm yerde orta doğuydu. petrol satıp silah alacak diktatörlerin ülkeleri ideal yerlerdi. Zaten bu diktatörlerde savaş lobilerinin getirip oturttuğu adamlardı. Savaşın başlatılacağı ülke olarak da iranı görüyordum. Çünkü iran la çıkacak bir savaşta kendi gibi şii nüfusu fazla olan suriyede iranın yanında olacak ve şii iran ve suriye ile sunni arap ülkeleri arasında mezhep savaşı çıkabilecekti. Şimdi ise durum değişmiş görülüyor. Bir mezhep savaşı tehlikesi hala var olsa bile sunni arap diktatörler aşağı indirilmiş durumda. Şii diktatör esad ise sallanıyor. iran ise her ne kadar olaysız görünse de olayların kendine de sıçramaması gayretinde.
Beni bunu düşünmeye iten nedense son günlerde israilin açıkca irana saldıracağını açıklaması oldu. Ve israil irana saldıracakta. ancak bu durum arap baharından önce olsa bunun kıtada bir mezhep çatışmasına döneceğini kuvvetli bir şekilde düşünebilirdim. ancak dediğim gibi israil ve amerikanın müttefiki olan diktatörlerin aşağı indirilmesi ve bunun gerçekten halktan gelen bir ivme ile olması yaygın bir savaş ihtimalini azaltıyor. Hele hele bu savaşın amerika ve israil gibi arap halklarının hiç sevmediği ülkeler üzerinden çıkması bu ihtimali dahada zayıflatıyor.
Arap baharı aslında tüm dünyayı şaşırtan bir hareket oldu. özellikle arap halkıyla temas kurmayıp diktatörler üzerinden bu coğrafyayı değerlendiren batılı ülkeler için çok şaşırtıcı oldu. Ve bu hareket sadece diktatörleri alaşağı eden bir hareketten de öte küresel hesapları değiştiren bir hareket oldu. Tabi bu küresel savaş ekonomisinin çöküşü değil ama ellerini zora sokan bir durum oldu. Ama yinede savaş ekonomisi çok güçlü ve bu küresel krizi atlatmak için öyle veya böyle dünyanın bir yerinde bir savaş çıkacak. unutmayın dünyanın yarından çoğu bırakın interneti henüz telefonun çevir sesini duymamış durumda. daha çok öleceğiz.

tsk nın yakarak katlettiği pkklılar

Bir savaştan ne bekleniyordu ki. Oralarda o savaşta ölen askerinde pkklınında şehirde yanlarında molotof kokteyli ya da pompa patlayan sivillerinde morgdaki halleri bu oluyor. Ama bu bizimki ekran başında oturup savaş alanının kokusunu ve korkusu bilmeyenler için sadece bir sidik yarışı. Tabut sayısının kıyaslandığı bi tür tatmin duygusu. Bu yüzden ki o kapalı tabutların içinde insan görüntüsünden çıkmış ölüler hiç tükenmiyor. her iki taraftan ölenler insan diye kim bilir kaç defa söylenmiştir. Ama bizim gibi ekran başında oturanlar ve savaşı sadece call of duty gibi oyunlarda vurulup vurulup ölünmeyen bir şey gibi düşünen insanların milliyetçiliği yüzünden insanlar ölmeye devam ediyor. Kimse neden sorusunu sormuyor mu acaba. Acaba bu savaş neden? Türkler neden anadilde eğitim olmasın diye savaşıyoruz? diye sormuyorlar mı? Bingölde çocuklarıyla bayram alışverişine çıkan anneyi ya da otobüste evine dönen genç kızı neden yakıyoruz diye sormuyor mu kürtler? Ya da gizliden barış masalarının kurulduğu ortamda pkk nın yeniden neden çatışmalara başladığını sormuyorlar mı? işin garip tarafı adında barış sözü geçen BDP 24 pkklı cenazesinden sonra insanlara sokağa dökülün çağrısı yapıyor. Ki bunu Bahçeli 24 şehit saldırısından sonra bile demedi hatta kendi tabanına sakin olmaları için mesajlar verdi. (Depremden sonraki açıklamasıyla büyük bir sorumluluğu yerine getirmiştir bahçeli. Hayatımda ilk defa bi MHP liderini alkışladım.). BDP tüm o özgürlük söylemlerine rağmen pratikteki haliyle kendini milliyetçi olarak tanımlayan MHP den bile geride kalmıştır. her neyse AKP yede söyleyecek çok şey var ama daha fazla uzatmayı istemedim. Görüntülerde gördüğünüz durumdakilerden çok da faklı değildir türk askerlerinin bedeni. Ama asıl olan insanlar birbirlerini bu hale sokarken salyalı ağızlarıyla savaş çığlıkları atanların vicdanlarının görüntüleri. O kara ve korkun görünteye bakmak cesaret ister.

muammer kaddafi

Bir diktatörde olsa hatta olaylar çıkmadan kısa bir süre önce şans eseri döndüğüm libyada halkı demir yumruğuyla nasıl ezdiğini görsemde yine de bu şekilde öldürülmesi insanlığımı yaraladı. insanın öfkesinin karşısında nasılda zavallı bir mahluk durumuna düştüğünü gördüm ayakta bile duramayan bir adamı linç eden kalabalıkta.onca zulme uğramış insanlarında gücü eline geçirdiğinde zulüm edenden bir farkı kalmadığını gördüm. aslında bunu yeni anlamadım. dünya tarihinin gücü eline geçiren mazlumların zalimleşmelerinden ibaret olduğunu biliyorum. Ama ne olursa olsun aciz durumdaki birinin bu şekilde öldürülmesi insanlığımı bir kez daha yaraladı.

19 ekim 2011 pkk çukurca saldırısı

24 oğul, kardeş, abi, sevgili, arkadaş, dost öldü yine. Gazetelerin tiraj için çarşaf çarşaf verdikleri resimlere bakamadım. Gencecik insanların ölmesine karşı elimizden bir şey gelmediği için utandığımdan bakamadım. 24 yaşam 24 hayal ölürken rahat koltuklarında savaş çığlıkları atan insanlar karşısında sesimiz çılız kaldı diye utancımdan bakamadım. Boğazımda düğümlenen bir şey var. 24 çocuğun ve ölen binlerce insanın vebali boğazımı düğümledi. Keşke milyonlarca ağzından savaş salyaları akan güruh gibi sövüp sayıp asalım keselelim deyipte rahatlatabilseydim kendimi. Ne kadarda kolay olurdu her şey. Oysa ben her ölenin ardından ölen kardeşim olsaydı diye düşündüm. Belki ucundan o evde ne yaşanıyor diye anlayabilmek için böyle düşündüm. Kardeşim olsaydı. Çocuğu olmadan ölen ya da yetim bir yeğen bırakan kardeş. Sevgilisini, karısını bırakan bir kardeş. Canımdan parça olan kardeş. Ne devleti anlatabilirdiniz bana ne toprağı. Ölenler insan hey ağalar. insan. Siz savaş çığlıkları atarken insanlar ölüyor. Şimdi kalksam bende sövsem saysam asalım keselim desem ne olcak bire ağalar. O 24 çocuğu geri getirecekmisiniz. Annesi saçlarını koklayabilecek mi? Sevdiğinin koynuna girebilecek mi? Boğazımda bir düğüm daha var. meydanın yine savaş çığlıkları atan mahluklara kaldığı için bir düğüm daha var. Hayatta yaptığı her hangi bir şeyle değer üretemeyip ölen insanların kanları üzerinden yer edinenlerin sesinin baskın çıktığı için bir düğüm var. içten içe siyasi rakibini zor duruma düşürdüğü için bu duruma sevinenlerin seslerinin barış seslerini bastırdığı için bir düğüm var. 24 çocuk daha öldü. Onların vebalini hissettiğim için boğazımda bir düğüm var. Ve savaş çığlıkları atan güruhun çokluğu yüzünden ve bu yüzden daha çok çoğunun öleceğini bildiğimden boğazımda bir düğüm var.
(#12483320)

yabancılaşma

Çevreme bakıyorum. Duman altı olmuş odamda çevreme. Koltuğa, yüz üstü yatmış çantama, kenarından süzülmüş kahvenin lekesi kalmış bardağa, kül kaplamış masaya. Gördüklerimin bir anlamı yok sanki. Bütün bunlar ne. Ve ellerime bakıyorum. Doğduğumdan beri bildiğim ellerime onları bile algılayamıyorum. Yaşım yaşadıklarım yok sanki. Hiç olmamışım ya da milyonlarca yıldır yaşıyormuşum gibi. Sadece göz oldum sanki. Arkasında akıl olmayan göz. Sadece gören o kadar. Gördüğünü anlayacak bilgisi olmayan göz. Gördükleri ağır ağır akan bir çift göz. Öyle bir göz ki onca şeyi paylaştığı elleri bile tanımayan. Öyle bir göz ki kendi bedeni dahil tüm evrene yabancılaşan.

müslümanlara saygı gösterme zorunluluğu

insan başkalarından saygı beklerken çuvaldızın ucunu sürekli etinde hissetmeli. Alay etmek, aşağılamak v.s. bir düşünce açıklama şekli değildir ve karşılığında da saygı gösterilmesi beklenmez. Hele düşünce açıklama dediğimiz şey art niyetli ve karşıdakini yaralamaya yönelikse zaten ortada saygıdan eser kalmamıştır. Bizde de inançların tartışıldığı çoğu ortamda bu oluyor. Karşılıklı alay etmeye dönüyor iş. Aslında inançları tartışmak ne kadar akıllıca bir şey sorgulamak lazım. Çünkü iki tarafında haklı nedenleri ve soruları vardır. (Hindistan da ineği kutsal sayan insanlarında haklı nedenleri vardır.) Çünkü 6,45 yayınlarından adını hatırlayamadığım bir kitabın girişindeki toplantı notlarında yazdığı gibi "Her zaman bir fazladır soru sayısı cevap sayısından." Aslında sorun inançlara saygı sorunundan daha geniş bir halde. işte, aşkta,trafikte,okulda, evde, otobüs sırasında, bakkalda her yerde bu sorunu yaşıyoruz. Gün içine kaç kişi size saygı gösteriyor kaç kişiye saygı gösteriyorsunuz! Bugün ülke çapında yaşadığımız onca sorunun temelinde de saygısızlık yok mu size? Türbanlıların okula girememesi, alevilerin Cem evlerinin resmi statüde olmaması, Gayri müslimlerin durumu, ateistlerin toplum dışında kalması inanca saygısızlık değil mi, Kürtlerin anadilde eğitim alamaması dile saygısızlık değil mi, kadınların tavuk gibi kesilmesi, evlere kapatılması, sadece erkeğin dilediği gibi seks yapması kadınlığa saygısızlık değil mi ve eş cinsellerin linç edilmesi cinsel tercihlere saygısızlık değil mi? Sürekli koca gövdemiz açıkta kalırken kafayı kuma gömen, pisliği halının altına süpüren bir toplumuz. Henüz elimize hiç çuvaldız almadık. işin kötü tarafı biz çöpleri halının altına süpürmek için insanlar öldürdük, öldürüyoruz; hayatlar kararttık ve karartmaya devam ediyoruz. Ama kafamızı kuma gömüpte açıkta bıraktığımız kıçımız fazla üşüdü. Artık karnımız ağrıyor. Ve yirmi yıl kadar sürecek bu karın ağrısı sırasında ne yazık ki daha çok insan öldüreceğiz ve çok hayat karartacağız. Ve yirmi yıl sonra saygı duymayı öğrendiğimizde alay edip aşağılamanın bir düşünce olmadığını anlayacağız.