bugün

sevdiği entry'ler

tek taş teklif nişan düğün özel gün istemeyen kız

tek taş yüzüğe değil tek baş soğana razıdır. aklı biraz eksiktir. siz siz olun eşiniz olacak eşoluesekle beraber baba evindekinden daha yüksek bir hayat standarını hedefleyin. bu satırları bir kız babası hasassiyetle yazıyorum bu nedenle yanılıyor da olabilirim.

kabasakal her zaman haklıydı

Aptal oç temel reis sıkıcı yaşantısı ile etrafta dolaşırken, mutlu mesut flort takılan safinaz ve kabasakala salça olur. iğrenç espirileri ve yalak tavrıyla kabasakalı sinir eder. Kabasakal çok haklı olarak dellenir ve sert tepki gösterir lakin bir kere safinazın gözünde barbar olmuştur. Karnı geniş bir gavat olsa safinaz kaveşesi temele sümüğünü atmaz ama ne varki bizim kabasakal kıskanç bir adamdır. Erkek dediğin kıskanır, o da erkeğin hası olduğu için kıskançlıktan deliye döner. Kendiyle flörtleşirken temel reise kuyruk sallayan safinaz adamı çileden çıkarınca kendinden geçer adam. Aşkının peşinden koşar, mücadele eder lakin ne fayda bir kere daha yalak yavşak aminoasit kazanmıştır. Sonuç itibariyle kaptan amerika neyse temel reisde odur. Kahraman gibi duran lakin işi gücü artislik olan şişme bir fos kahramandır. Kabasakal ise bizdendir, emek emek çalışmış kas yapmıştır, adeta bir mike tyson dur. Atara atar gidere gider lakin özünde erkek gibi erkektir.

sigara

Günde 7 taneden fazlası sağlıklı olmayan, içenlerin tamamına yakınının 7 taneden fazla içtiği, sağlığa zararlı, kötü bir bağımlılık türüdür.

Lisedeyken ben internet kablolu bağlantıydı, telefonun kablosu çıkarılır pcnin arkasına bağlanırdı. Uludağ sözlük tarzı basit metin içerik bir sitenin bir sayfasını görüntülemek dakikalar sürerdi. Film izlemek için CD satın alınır ya da betamax vhs falan diye tanımlanan kasetler kiralanırdı. Sinema tutkum o zamanlar başlamıştı. Dünya genelinde imkanlar sınırlı olduğu icin tvden izlerdik genellikle filmleri.

Sanıyorum show tvydi, yaz geceleri b tipi filmler yayınlanırdı. Gece vakti olduğu için reklam olmazdı. Ekonominin çok iyi günleri, bozuk paralarla gündüz vakti bimden abur cubur ve içecek doldururdum 2 torba. Her gece o muhteşem eserleri izlerdim, samimi eserlerdi, sanatsal kaygıları vardı. Karizmatik karakterler olurdu, ozgün giyinirlerdi. iyiler çok iyi, kötüler saf kötüydü, gri insanlar pek olmazdı. Cinsellik göze sokulmazdı şimdiki gibi, bir karakter cinsel dürtülerini tatmin için sevmezdi, en fazla içindeki yoğun duyguların en yalın ifade biçimlerinden biri olarak öpüşürdü masumca. Bence o zamanlardan kalma Rodriguez sineması, tarantino sineması izlerken anlatılmaz bir haz duymam, zeki demirkubuz filmlerinde sıkılmadan vaktin nasıl geçtiğini anlamamam., Hep o dönemlerden şimdi daha iyi anlıyorum.

Karizmatik kişilerin yanında karizmatik ögeler olurdu o muhteşem eserlerde. Güneş gözlükleri, sembol bir araç, zippo, deri ceket, özel silahlar ve sigara... hiç unutmam, ilk canımın sigara çekişi bir sahnede olmuştu. Kahramanımız son derece özgün ve zeki bir bilimadamıydı, farklı kişilerle ve yapılarla tek başına mücadele halindeydi. Gece uykusundan uyanmış ve yanındaki paketten bir dal alıp içindeki duyguları sigarasının dumanıyla gökyüzüne gönderiyordu. Sigara nedir bilmezdim ama kırk yıllık tiryaki gibi o duyguyu içimde hissetmiştim. O dönemler sinema gerçekten bir sanattı, detayların tasarlandığı ve hissedildiği...

Şimdi ben 20 yıl sonra bir yaz gecesi aklımda çoklu düşüncelerle uyandım. Bahçeye çıktım, dolunay ışığının yansımaları altında dünyadaki en enfes aromalı sigaralardan birini zipponun kendine has metalik sesi sonrası ateşledim ve gökyüzüne yolluyorum. Psikologların dedigi gibi karakterimiz erken dönemlerde şekilleniyor sanki. Tüm b tipi film sevenlere ve eski guzel günleri özleyenlere selam olsun, bir sonraki dolunay ışıkları altında duygularımızın birleşmesi dileğiyle...

yazarların en sevdiği çizgi film kahramanı

sürekli dizi de rigby,mordecai vardı ikiside nedense çok cool bulmuştum.
Bu monoton hayatımda.

yazarların en sevdiği çizgi film kahramanı

Tabiki Madagaskar penguenleri de ki rico'dur. isviçre çakısı misali her türlü tehcizatı midesinde barındıran rico zor zamanların adam gibi adam penguenidir.

ekşicilere tik işareti verilsin kampanyası

Bu başlık bana seneler öncesinde yazdığım bitirme tezimde gayrimüslimlere uygulanan ve onları müslümanlardan ayırt edilmesini sağlayan birtakım kuralları hatırlattı. "Selçuklular Döneminde Bağdat" adlı bitirme tezimden:

"Harun Reşid döneminde 807 yılında zımmiler giyim, kuşam ve ayrı binek binmeye zorlanırken; 849 yılında ise Mütevekkil, gayrimüslimlerin ayrı başlıklar taşımalarını, evlerin dışında kemer takmalarını, yeni yapılan kiliselerin yıktırılmasını, tahta eyerli bineklere binmelerini, evlerinin kapılarına özel işaretler takılmasını ve devlet kadrolarından istihdam edilmemelerini emretmişti.

1056'da Tuğrul Bey'in emriyle ve Ebu Mansur b. Nasır es-Seyyari'nin talimatıyla gayrimüslimlerin; değişik elbiseler giyip boyalı sarıklar kullanmaları istenmişti fakat uygulanmamıştı. 1058'de ise bir kısım halk, gayrimüslimlere değişik elbiseler giymeye mecbur etti. Halife Müktedi'nin 1085 yılındaki tevkisinde ise Tevrat'ın kısık sesle okunmasını, cami yakınlarındaki Yahudi evlerinin kapatılmasını, zımmilerin başlarında "gayyar" taşımalarını emretmişti.

1091'de Halifenin veziri Ebu Şuca'nın teşvikiyle; zımmilerin büyüklerine gayyar giyme zorunlu kılındı. Boyunlarında "zımmi" yazılı levha taşımaya mecbur edildiler. Zımmi kadınların, biri kırmızı diğeri siyah ayakkabı giyme ve yürürken ses çıkaracak bir şeyi ayakkabılarına takmaları emredildi."

Kimin ekşici olduğunun belirlenmesi amacıyla böyle bir uygulamaya geçilebilir. Daha sonra ise uludağ sözlükte huzursuzluk çıkaran, dağdan gelip bağdakini kovmaya cüret eden, gösterilen misafirperverliğe karşılık nankörlük eden ekşiciler toplama kamplarında çalıştırılabilir efendim, evet.*

zamanla her şey geçer mi sorunsalı

geçmezse de en fazla hayatını silkip geçer, daha fazla ne olabilir ki. hayattaki çoğu alanı paylarına bölersek -iş, sağlık, insanlar vs vs... akla gelebilecek her şey; içimden geçer bir şekilde. sonra kendimi toplar ve devam ederim. her seferinde 1 tahta daha eksilir ama hep. hayattaki vazifem toplamak sanırım. dibe vurarak yorulmak ne kadar da realist ve rafine.
dip zamanlarınızda insanlar yanınızda olmaz; bazı insanlar için hayatın 1. maddesi olsa gerek zor günlerde kendinelik. daha iyi, çünkü kurtarıcı bekleniyorsa ne anlamsız ve boş; o masallarda olur. kim zaten insanı kendisinden daha güçlü tutup çekebilir ki? kimse.
geçmesin o yüzden, düştüğünü hatırlarsın hafızanın bir köşesinde hep.

kırgızistan ın depremzedelere gönderdiği otağlar

Depremzedelere dağıtılan cadırlardan hatta çoğu konteyner evden daha iyi.
Kışın ortasında bile o otağların içi sıcacık oluyor.

Keşke 1 tanede benim otağım olsaydı. Karadeniz yaylalarında kurt'umla birlikte kalırdım..

kahvehaneler kapatılsın

şu cennet ülkemizde şimdilerde +50 yaş dayılar ve çoğunlukla lise dönemi öğrencilerin akın ettiği kahvehane dediğimiz mecralar, esasen osmanlı zamanında 'kıraathane' olarak tanınan yerlerdi. kelimenin kökü olan "kıraat" okumak manasına gelir. dolayısıyla "kıraathane" de okuma yapılan mekandır. insanlar kıraathaneye gittiklerinde maksat çeşitli kitap, dergi, gazete gibi şeyler okurken kahve içmekmiş. ne kadar da güzelmiş aslında, ama gel gör ki ben artık etrafımda kıraathaneye gidip kitap okuyan bir kişi bile göremez oldum(kıraathanelerde kitap bulumuyor mu onu bile bilmiyorum). varsa yoksa 4 kişi okey ya da batak oynarken söve saya çay içip sigara tüttürülen topluluklardan ibaret olmuş artık buralar. tamamen anlamını yitirmiş vaziyetteler. ki bunların çoğu iddia ya da ganyan bayisi aynı zamanda... kendi görüşümü belirtmek istiyorum: bence bu 'kahvehaneler' artık kısaca "düşünce kaybı" mekanları olmuş durumda. 60 yaşında emekli dayıları geçtim; 15-16 yaşındaki gençlerimiz bile artık kahvehanelerde gencecik ömürlerini hiç uğruna yitirmekte, boşa zaman öldürmekte. 65 yaşındaki emekli dayımız ise güzelim emekliliğini yok uğruna eritmekte, beynini uyuşturmakta. bakın sosyalleşmek için belki makul gözüküyor olabilir ancak bunun için daha iyi yollara başvurulabilir. bu kahvehanelerin yarısını bile kapatıp bunların yerine küçük devlet kütüphaneleri açılsa ve bir şekilde insanlar kullanmaya teşvik edilse memleketin refah seviyesi artar. bu ülkenin durgun beyinlerle dolu olmasının büyük bir sebebi bence bu 'kahvehane' lerdir. buna acilen çözüm bulunması gerekmektedir.

sözlük kızlarından sözlük erkeklerine sorular

Kalbe fazla anlam yüklemeyin sadece kan pompalama görevi vardır.

doğum günlerinde kendine hediye almak

Ben de mantıklı buluyorum.

Hatta kendime normalde kıyıp da almayacağım bir şey bakıyorum, onu alacağım sanırım.
Yahu herkese saçarım, kendime karşı tutumluyum. Dur gaza gelmişken alayım şu çantayı. *

sözlük yakışıklılarının fotoğrafları

yakışıklı olsam atardım ama tavuk götüne benziyorum.