bugün

entry'ler (41)

nasreddin hoca vs dede korkut

Karşılaştırma yapılması gerekilen en son iki örnek burada karşılaştırılmış. Amacım dede korkut hakkında birkaç bir şey yazmaktı. Başlık ararken bu başlığa rastlayıp epey şaşırdım, değinmeden geçemeyeceğim.

Öncelikle dede korkut yaşadığı düşünülen ve bu bağlanma yaşadığına dair elimizde kanıtları bulunan dede korkut’un türk beylerini anlatan hikayeleridir. Hatta buna hikaye demek bile yanlış sayılabilir, boy denir bu anlatılara edebiyat çerçevelerince. Eser; türklerin eski yaşayışlarına, şamanizm inancının henüz yeni sıyrılmaya başladığı fakat etkilerinin hala görüldüğü ve eski geleneklerden yola çıkarak evrensel öğretilerine rastlarız. Farz-ı misal bamsı beyrek boyu’nda insanın sosyal çevresi değiştikçe eski sosyal çevresine olan sorumluluğun başına gibi sorunlar açabileceği konusuna değinir.

Dede korkut’un rolü ise ata olmasıdır. Bir bakıma bilir kişiyi temsil etmesi, kahramanlara ad koyma gibi önemli işi üstlenmesidir.

Nasreddin hoca ise güldürerek nasihat verir ve sadece türk coğrafyasında değil avrupa’da da varyantları bulunan bir şahsiyettir. Özellikle fıkra türünde epey tanınmaktadır. Ki nasreddin hoca da evrensel konulara değinir.

Yani bu iki şahsiyetin karşılaştırılması gerçekten yerinde bir karşılaştırma olmaz.

ilk aşk

Aklıma hüsnü arkan’in şarkısını getiren başlık.
Şarkı “ilk aşkım deli aşkım , bana çare bul kendine çare bul” diye başlayan bir şarkı.
Buradan bağlantı yapmak istediğim nokta ise şu; ilk aşkların genellikle çare bulunması gerektiğidir, sonunun hüsran ile bitmesidir. Gereklilik midir bu yahut şart mıdır? Elbetteki hayır. Sanırım gençliğin verdiği yüksek heyecanın ve hayalin realiteyi aşacak sınırlarda olmasıdır tek sebebi.

gecenin şarkısı

Bu gecenin muhteşem şarkısı elton john- sacrifice olsun;
https://youtu.be/NrLkTZrPZA4

fyodor mihailovic dostoyevski

Küçüklüğümde epilepsi hastası olduğumdan mütevellit dostoyevski ile aramda garip bir bağ var. Onun da epilepsi olduğunu çok sonradan öğrenmiştim. Hiç unutmam budala adlı romanın kahramanı epilepsi krizi nedeniyle merdivenlerden yuvarlanmıştı ki bu da benim yaşadığım bir şeydi. Sonra sonra internet epey yaygın olunca dostoyevski’nin de epilepsi hastası olduğunu-hatta bundan epeyce çektiğini- ve her romanında epilepsi hastası bir karaktere yer verdiğini hayretle fark etmiştim.

capitan timonel

Nerelerdersin inan hiç bilmiyorum. Yaklaşık 2 aydır ne sesini duydum ne yüzünü gördüm. Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey birikti ki.. bu yazıyı bile ne zaman okuyacağını bilmiyorum.
Şu an istanbul yolundayım. Sana geldiğimi bile haber veremiyorum. Bakırköy’e gelsem seni bulur muyum onu da bilmiyorum. Ne kadar çok bilmiyorum kelimesi geçirdiğimin ben de farkındayım. Gözlerin kanayacak bu bilmiyorum çoğunluğunu görünce.
Sana hep söylemiştim belirsizlikten hoşlanmam diye. Bilmiyorum da o belirsizliğin esaslı kelimelerinden olsa gerek tınısında beni rahatsız edici bir havası var.
Bu yukarıda yazdığım yazılar sana dün yazıp yayınlamaktan vazgeçtiğim yazı. Şükür ki özlemin sebep olduğu kramplar bugün dindi.

Bugün konuşurken sesini salak salak dinlediğimi fark ettin mi? Dikkatimi toplayamayıp seni sadece seni konuşturmaya çalıştığımı? Ya da her ayrıntıyı yakalamaya çalıştığımı? Şu an gülümsüyorum, eminim ki anlamışsındır. Beni, benden iyi anlarsın sen. O mâlum şarkıda olduğu gibi “ ben anlarım çünkü en iyi ben tanırım seni”

Yine paragraflara bölüp tamamlayamama ve dikkat dağınıklığı hasıl oldu bende. Eminim ki bunu da fark edeceksin. Ruhumda yeni yeşeren çiçekleri fark edeceğin gibi. Çoook uzun zaman önce benim çok sonra fark ettiğim bir yazı yazmıştın nickimin altına. O yazıyı okuyunca ben çok üzülmüştüm biliyor musun? Çiçeklerden yoksun, sararmaya yüz tutmuştum. Sonra tekrar geldin bana özlemini çektiğim gökyüzünü gösterdin bana kahve eşliğinde. Sanırım hep bu olacak, bana geleceksin ve bir şeyleri fark etmemi sağlayacaksın. Tam olarak adının anlamı gibi; sen benim müjdecimsin. Hem de öyle ehliyetsiz müjdecilerden değil, ehli olanlardan, dostane bir rüzgar savrukluğu eşliğinde bir müjdeci.
Sana en başta dediğim gibi; ulaştırsın rüzgar bunları dostane bir buse mahiyetinde konsun yanağına.
Bunu hiç unutma olur mu? Ben hiçbir zaman unutmuyorum çünkü.

Geçenlerde tam bize uyacak bir şiir yazdım. Efruz sevdam parmaklarımı kamçılarken aklıma sen geldin. Bu efruz yakamızı bırakacak değil. Olur şey de değil. Olur olmadık anlarda zihnimden peyda oluyor ve bana sadece onu ifade etmek düşüyor. Her zaman dediğimiz gibi işte “ ben efruz’um” o vakit ki yanmayı da bildik harmanlanmayı da, o vakit ki sevdalanmak nedir öğrendik, o vakit ki yanık kokusunun dünyanın en acı kokusu olduğunu öğrendik.
Böyle böyle efruz olduk işte.

Sanırım tam şu an yazımı sonlandıracağım. Neler karaladım yine, inan bilmiyorum. Sadece özlemden oluşan kramplar dindi, ben ona seviniyorum.

brell

Hüzünlü brell, sevdiğini kelime haznesine yettiremeyen brell, devrik cümleleri seven brell ( ki çoğu insan devrik cümle yazmayı edebi bir dil sanar ona değinmeyeceğim bile. ) yazarın yazdıklarından yola çıkarak kafamda böyle bir intiba oluştu.

Hiç tanımadığım bir yazardır kendileri. Bir entrysine denk gelip yazılarına göz attım. Yazmaya çalışmışsın. Bu bence güzel bir eylem. En azından yaşadığını anlamlandırmaya çalışmışsın. Yalnız samimiyetsiz geldi bana yazıları. Evet hoş yazılar kalemin güzel ama ruhsuz yazılar. Benim çerçeveli diye tabir ettiğim yazılardır bu yazılar. Kelimeler epey özenle seçilir fonda esintili bir hava tabir edem içe işlemeyen yazılar olur bunlar. Kim bilir belki de duygusal yoğunluktan öyledir, bilemiyorum.

şu an dinlenen şarkılar

Eric satie- trois gymnopedies. Dinlemediyseniz ve enstrümental şarkılar seviyorsanız muhakkak dinleyin derim.

okuduğunuz bölümün ingilizce adı

eternal sunshine of the spotless mind

Hadi oku okuyabiliyorsan.

skam

içerisinde bolca sosyal eleştiriler bulunan norveç yapımı bir gençlik dizisi. Gerçekten bu eleştirileri ele alış şekilleri, kurguya yedirmeleri takdire şayan.

Dizinin bölümlerinde çalan müzikler ayrı bir güzellik zaten. izlemenizi şiddetle öneririm.

birisine çok kırılınca yapılacaklar

Konuşmam.

anıtkabir de sabaha kadar yanan projektörler

Seni vasat troll. Aslında bunu yazmaman gerekiyordu bu sana prim çünkü. Ama bunu demesem içimde kalırdı. Çok kötüsüüüün. Git eski trollerden bir iki bir şey kap bari. Yani trollükte olay hep tepki çekmek değil kapiş?

intihar mektubuna yazılacak tek cümle

Ay bi de ciddi ciddi duygusal yazanlar olmuş. ilahi siz!

ne diyom ben amk

Vo vooo sakin ol aslan. En olmadı 2 tokat at kendi kendine hıncını alırsın kendi kendinden.

parkinson hastalığı

Lütfen bu rahatsızlığı olan insanlara öcü görmüş gibi bakmayın. Çok rahatsız oluyorlar ve daha çok titremeye başlıyorlar. Zaten bir şeyi çok dikkatli yapmak onlar için yeterince zor.

leyla ile mecnun vs diğerleri

Gerçekten de öyle. Hala mizahı bu kadar tavan yapmış bir dizi daha bulamadım. Replikleri harika, karakterleri harika, absürtlükleri harika.
Gerçekten muhteşem bir zekanın ürünü bu dizi. Kaç kere izledim bilmiyorum.
Özledik ama ya.
Ben de özledim.

günün rap sözü

Hanimenihüppen dezigübanna rep rep!

sözlük yazarlarını mutlu eden şeyler

Wicked game dinlesem yeter lan. Daha ne üzüyorsunuz beni.

starbucks a gidip de çay içmek

Ne var. Allaaah allaaah. Çay içilir tabi. Pet bardağın üzerine isminizi yazsak içerdiniz ama. Şekilciler sizi. En son şu sözlerle veda ediyorum ;
Çay erdal baggalda içilir.

sözlük yazarlarının şu an içinden geçen şeyler

Hayatım içimden geçen cümleler içinde geçti.

Al sana paradoks? Çık hadi?

sen çabalarsın başkaları ele geçirir

basiretim nasıl bağlanmışsa bunu hep yaşıyorum.