bugün

her ay yaşamak zorunda kalanlar ve uzak şehirlere gidenler* için çileden ötedir. özellikle taşıtta bebek & küçük çocuk varsa "beni indirin, yürüyerek giderim" demek bile gelir içinizden.
önüne acayip pis kokan biri oturur
o da yetmez ayakkabılarını çıkarır
yanındaki çocuk uyur salyası beyaz bluzuna akar
arkandaki iki de bir koltuğu tekmeler
önündeki çocuk kusar iğrenç kokar
mola da otobüsü kaçırırsın
mola yerlerindeki buz gibi tuvaletlerde kı*ın donar
işte şehirler arası yolculukta çile çekmek bunlardır.
şehirler arası ayrıdır, zordur fakat eğer bir adadan geliyorsan daha da zordur*.

ankara'ya dönmeden bir hafta önce "lan ya yer bulamazsam, kalmayım adalarda" endişesiyle çanakkale'ye gidip * kamil koç'tan rahat hat otobüsüne biletimi aldım. hani rahat edeyim on sat yol. neyse o çileyi zaten geçiyorum toplamda 3 saat falan sürüyor yolculuk gökçeada'dan çanakkale'ye.

nasıl rahatım anlatamam, artık rahat hatla gideceğimden midir yoksa bilet bulmanın huzurundan mıdır, herkese artislik yapıyorum, "aaa siz daha bir hafta daha burda mısınız? ehehe" diye dalga bile geçiyorum. neyse gideceğim gün sabah erkenden, hatta kör karanlıkta yola çıktım. gökçeada merkez hiç olmadığı kadar sakindi. herkes fırtınadan bahsediyor, "kalkmaz bu havada vapur" diyordu. hafifiten tırsmaya başladım, ama içimde bir umut vardı, otobusum 21.00'deydi ve henüz saat sabah 6.00 sularıydı. bir sefer iptal olursa diğeriyle giderim diye düşünüyordum. merkezdeki dolmuş yolcularını alarak, limana doğru gitmeye başladığında biz arkadasından bakıyorduk, çünkü tıka basa doluydu minübüs ve elimde kocaman bir bavul vardı. merkezde tabiri caizse sik gibi kalmıştım elimdeki bavulla. benim gibi bir kaç enayi bulup taksiyle limana gittik, biz limana girerken minübüs limandan çıkıyor, içindeki insanlar beni iyice kıllandırıyordu. taksiden inerken taksici, "abicim kapıyı sıkı tut da uçmasın kapı" diyordu bana *. neyse indik taksiden beklemeye başladık limanın bekleme odasında. hava açık ama kıyamet bir rüzgar var. koyda bile dalga var; açıkları düşünmek istemiyorum. bir yandan poseidon'a küfürler ediyor, "senin adanı sikeyim" diyor, diğer yandan da sigaramdan bir nefes çekmeye çalışıyorum, ama bir nefes ben çekiyorsam üç nefes rüzgar alıp goturuyordu. bekle bekle zaman geçmiyor, aç karnım gurul gurul ötüyordu. ordan biri "çay bahçesine gidin isterseniz" dedi bunun üzerine. karnımın sözünü dinleyip çay bahçesine gittim, ama enteresan olan şey çay bahçesinde çay yoktu. adama sorduğumda "yarım saate kadar gelir abi çayımız" diyor, gerilmiş olan sinirlerim iyice geriyordu. bir kaç saat daha bekleyip yine poseidon'a küfürler yağdırarak evimin yolunu tuttum.

ertesi gün bu olanlardan biraz daha az çile ile çanakkale'ye geçebildim. açığa aldırdığım biletimi hemen normale çevirerek ilk otbüste yerimi ayırttım. gerisi bilinen şehirler arası yolculukta çile işte.

daha yola çıkmadan bunlar yaşanıyor bizim oralarda. siz yine şanslısınız canlar.
(bkz: şehirler arası yolculukta tesbih çekmek)
sevgili ile farklı şehirlerde oturuyorsanız bu çile hiç bitmez.
eskişeihrden giresuna 12 saatlik yolculk yetmiyormus gibi arka koltuğa 2 yaramaz veledi bulunan kadının oturması çok felaket birşeydi! çocuklar durmadan oynaşıor ve sürekli sakız ciğniyordu. yolculuktan nefret ettmemin en büyük sebebi oldular.
muavin gelir..

-bir şey alır mısınız?
+hayır teşekkürler
- kola iç hoştur ha!
eğer yol uzunsa ve otobüsle gidiliyorsa, kaçınılmaz olan sonuçtur. özellikle de benim için. son çile çekişimin ardından yapmamaya yemin ettiğim şeydir.
(bkz: şehirler arası yolculukta diş çekmek)
şehirler arası yolculukta çekilebilecek en büyük çile çocuk/bebek zırıltısıdır.
(bkz: şehir arası yolculukta mekik çekmek)
(bkz: şehirler arası yolculukta fotoğraf çekmek)
bayram tatili vesilesiyle, otobüsle istanbul a geliyorum, yanımda gayet normal görünümlü biri var, yanında 1 litrelik dimes meyve suyu getirmiş, muavinden de bir bardak istiyor, yolculuk boyunca, höpürdete höpürdete, bardak bardak meyve suyunu götürüyor. neyse sonunda hele şükür meyve suyunu bitiyor, bana dönerek, boş kutuyu gösteriyor, "pardon birader sana da ikram etmeyi unuttum ama içiyor muydun?" diyor, "hayır teşekkür ederim" diye cevap veriyorum. beş on dakika geçtikten sonra elemanın doğal olarak çişi geliyor, önce muavine anlatıyor durumu. muavin "belirlenen tesisler dışında durmamız yasak" diyor. eleman durumu kaptana da anlatıyor, ısrarları sonucunda amacına ulaşıyor. otobüsten çıkıyor, bütün otobüs sakinlerinin bakışları altında yol kenarına işiyor. yolculuk boyunca hiç konuşmuyoruz, çünkü işedikten sonra anında sızıyor, ben ise meyve suyuyla, votkayı mı karıştırdı acaba diye düşünüyorum...
koca bir gün otobüs yolculuğuyla geçmiştir ve gece olmuştur. daha dünyanın yolu olduğunu düşünerek uyumanın yapılacak en iyi şey olduğuna karar verirsiniz. uyumaya çalışarak geçirilen uzun sürenin ardından tam başardığınızı düşünürken arkalardan gelen otobüsü inleten veletin ağlama sesi verilen onca çabayı bok ederek bi kaç dakikalık uykunuzun içine eder.
bazı muavinler de yolculuğun çileye dönüşmesi için ellerinden geleni yaparlar.

- bir şeker daha alabilir miyim?
+ sebeb?
- acı oldu da.
+ niye?
- şekeri az geldi galiba.
+ belki kahve fazla gelmiştir.
- ya sabır... kardeşim şeker versene.
+ yok şeker.
- o zaman kendine biraz tuz bul sen.
+ o niye?
- kahveyi gömleğine dökücem de leke yapmasın...
illaki her defasında farklı bir aksiliğin sizi bulmasıdır.
hem eskişehir yakın, hem ordaki arkadaşın. tatile de çıkamamışsın zaten, haftasonu için değişiklik olur deyip( haftasonundan kasıt pazar tabi, yolculuk cumartesi yapılıyor) çıkmışsın ofisten, aşti ye doğru 3 vasıta değiştirerek gitmektesin. bindiğin otobüsün söforüne sorarsın;
- aşti den geçer mi?
+ geçer abla...
otobüsün sıhhıyeye doğru ilerlediğini fark eden nada, gidip tekrar sorar;
- aştiden geçer dediniz ama, sıhhiye ye doğru gidiyorsunuz.
+evet abla, sıhhıyede iner metroya binersin, kızılayda inip ankarayla aştiye geçersin.
-...
ben bilmiyorum sanki öyle yapmayı, bildigim yoldan gitsem daha az dolanırdım. herneyse otobüsün kalkmasına 10 dk kala yetiştim ve aceleyle biletimi alırken bileti satan satan bey "koltuk numaranız 1" dedi, "4 olsa olmaz mı" dedim...
demez olaydım, hayatımın en net, kısa ve farklı duygular hissetmeme sebep olan cevabını aldım.
" 1 "
ya 4 numara dolu de, rezervasyonunuz 1 numaraya yapılmış de, bu ne biçim bir cevaptır "1".
Ama ben 4 diye bilinçaltına yerleştirmişim tabi, gittim 4 numaraya oturdum. O sıra gözüm
2 numarada oturan teyzeye takıldı, lan dedim yanına oturan nasıl sığacak ki oraya... derken acı gerçeği bi anda fark ettim, benim koltuğum 4 numara değil ki. Adamın da dediği gibi "1".
teyzenin kalkması, benim yerime geçmem, teyzenin tekrar oturabilmesi, o oturmaya çalışırken geçemeyen ve biriken yolcular derken otobüs kalkış saatini kaçırdı...
bide güya eşya almadım yanıma, lan kol çantası nah bavul gibi, yere koysam eğilecek kadar yer yok, kucağımda duruyo ama zaten koltuğun yarısında ben varım, nerdeyse omuzlarımdan ikiye katlanmışım.
Bide host gelmez mi, ne içersiniz diye, burda bana "nasıl içersiniz" dese daha mantıklı olurdu, faciaya yol açmamak için "teşekkürler, almiiim" dedim artık. teyze içti ama, çay içti...
O sıra bi ses duydum ( tabi çantadan ipod u çıkaracak kadar hareket alanım olmadığı için müzik de dinleyemiyorum)
-ooh yeaa i know her.
bu nasıl bi ağzını yaya yaya ingilizce konuşma şeklidir. Branşın olunca ister istemez dinliyosun tabi konuşulanları;
Kadın tutturmuş, yanındaki çocuğun sevgilisi olan damlayı sevmiyormuş. Yav sen mi koynuna alacan, sana ne?
Ay çocuk da " ben damlanın sarı saçlarını seviyorum" dedi 3 saat.
Yahu ne damlaymış, yol boyu başka bi şey konuşmadılar. Ben mecbur muyum damlayı dinlemeye, kurtuluş yok mu kardeşim bu sarışınlardan.
Hayır bi de ingiliz karı öyle bi bağırarak ve yaya yaya konuşuyo ki, ben bi ara verilen film orijinal sandım, altyazısız.
Oha dedim dandik bi otobüs firması ve orijinal film, meğer arkadakilermiş konuşan.
Ha bide teyze bunlardan rahatsız oldu, o kısmı beni ilgilendirmez de rahatsız oldukça yerinde kıpırdadı, o kıpırdadıkça ben ve çantam preslendik.(sinirden yabancı kelime de kullandım sözlük)
Teyzem ya, sağlığına yazık az zayıflasan ya.
bu da böyle bir anımdır...
boyunuz uzunsa, 4 saatten her uzun yolculukta yaşanan durum.
yurtdisindan yeni donulmus istanbul'dan bursa'ya gelinmektedir ulan zaten 13-14 saat havada gitmisiz ebemizinkini gormusuz cok afedersin; bari istanbul'dan bursa'ya cefa cekmeyelim diye iyi bir firmadan bilet alinir ama kazulet firma koridora cocuklarin oturmasina izin verir (5 adet sumugu akan cinsten) akabinde bir de babam ve oglum filmini koyar hadi hayirlisi ulan zaten uyuyamiyorum yolculukta yan tarafta ki sol bacagimin 4-5 cm. yani oluyor sumugu her an pantalonuma degmesi muhtemel bir cocuk ekranda babam ve oglum ha agladim ha aglayacagim bunuda gectim ondeki amca surekli donup evladim kokusu gelmistir diye surekli biber dolmasi ikram ediyor aman yarabbi neyse sonuc olarak sehirler arasi yolculukta otobuste iseniz fazlasi ile cile cekilir ondan feribot veya varsa ucak tercih ediniz..
(bkz: şişman yanı)
doldurulacak çilem varmış şehirlerarası yolculuk yaptım...
(bkz: ishalken 14 saatlik otobus yolculuguna cikmak)
yolculuk süresine göre artan çiledir. gidiş dönüş bilet alınır. yine karayol'u tercih edilir ne halt varsa artık. önce istanbul'dan ayrılmanın vermiş olduğu hüzün sarar sonra dersin ya bir dur topu topu 1 hafta. yatışır sinirler. binersin otobüse. senin arkandan iki adet kaşar biner ve yolculuk başlar. söz konusu kaşarlar muavini kafalayıp otobüsü durdurmaya kadar sapıtırlar. ve sinir katsayısı artmaya başlar. şaka gibi uykuda gelmez. bütün yol uyuyan sevgiline ve ablasına bakarak patlama derecesine gelinir. neyse güneş doğar ve dağlar falan oyalar. 1 sene çalışıp tatile çıkmak daha ilk gününden işkenceye döner böylece. ve dönüş için birşeyler planlarsın , bir eczane bulursun * alırsın 14'lü bir remeron , yolculukta içip bir güzel uyumak ve rahatlamak için. dönüş günü otobüse biner binmez yutarsın bir adet. yavaştan uyku gelir. tam dalacaksın bacaklarda uyuz bir gıdıklanma hissi. hap etkisini gösteriyordur. ama dur bu da ne ? böyle yapmazdı. iyice aptal gibi olursun. ne uykuyla ayıklık arasında git gel yaparsın sarhoş gibi. yerinde de duramaz olursun. ilk mola yerinde seni ayıltmaya çalışsalarda nafile. tam uyutur diye 1 adet içtiğin için böyle maymun olmuşsundur oysa yarım içilmelidir bu meret. evine vardığında hala uykun vardır yatarsın uyuyamazsın 1 gün daha çöp olur yolculuğun ardından.
(bkz: her şehirler arası yolculuk çilelidir) * *
şehirler arası yolculukta bilet alırken iyi firmaları tercih etmek lazım.yoksa hem bir bileti birkaç kişiye kesebiliyorlar hemde otobus içindeki hizmet çok kötü olabiliyor.ben çok yaşadım.
zira bu konuda en çok acı çeken şahsiyet Yılmaz Erdoğan'dır. Öyle çok acı çekmiştir ki başıma şair olmuştur.