bugün

değişimin ta kendisidir. değişmeyen tek şey kendisidir, sürekli yolculuktasın, yorulmak yok.

telaşın ta kendisidir. hızlı olmak gerekir, tembellik yok.

açlığın ta kendisidir. hiç doyuramazsın, oruç yok.

heyecanın ta kendisidir. hayatın tadıdır, sıradanlık yok.

geleceğin ta kendisidir. nasıl olacak bilmezsin, idrak yok.

düşünmenin ta kendisidir, kendini alamazsın, sınırı yok.

en sevdiğin filmin ta kendisidir, hayran kalırsın, göz kırpmak yok.

mutluluğun ta kendisidir. gittiğin yerlerde sevinç bulursun, acı yok.

sınavın ta kendisidir, çalışmadığın yerden çıkar, bakakalırsın, rahat yok.

gizemin ta kendisidir. yeni şeyler keşfedersin, bilmek yok.

aşkın ta kendisidir. aşkta sürekli maceralara yelken açarsın, yelkenler fora, mola yok.

hayatın ta kendisidir. hayatta sürekli yol alırsın, durmak yok.

arkadaşlığın ta kendisidir. yardımlaşırsın, dostun çok...
bazen bizi umulmadık yollardan hedefe götürürken öğretendir.
var olma sebeplerinden. kiminin yaşam amacı, kiminin yaşam çilesi.
bazen iyi gelendir. uzaklaşmak çogu şeye yardımcı olabilir...
son sayısını karıştırıken mehmet ali kılıçbay'ın yazısına rastgelince dumur olduğum kamil koç firmasının süreli yayını. firma ücretsiz dağıtıyor, bu da yarısının reklam olmasını anlaşılır kılıyor. gezi ve kültür/sanat yazıları tam da seyehat sırasında okumalık. ne öyle çok derinlemesine ve uzun ne de özensiz ve üstünkörü.
hayatın tam ortasına oturmak oturduğumuz yere de kimse oturmasın diye kaygıyla yaşamak düştü bize . Tıpkı dünyaya kazık çakacağını sanan bir sürü insan gibi oysa o oturduğumuz yer aslında bizim değil kimsenin değil . bence hiç bir yolcu sabit değil yolculuk bittiğinde nerede oturduğunun da bir değeri yok . Ayakta da seyahat edilebilir nihayetinde yeter ki dengede kalabilelim .hepimize dengeli yolculuklar . sonuçta hayat bir yolculuk değil mi
Pek çeşitli sebepleri olan bazen bir sebebi bile olmayan özellikle otobüs ve ya trenle yapılıyorsa çok kolay dertlendirebilen çoğu zaman ağlatabilen zaman dilimi.

Sizi bilmem ama ben yolculuklarımda hep kendimden giderim. Kendimden eksilirim. Gördüğüm her evde bir hayat bir aile bir yalnızlık olduğunu kabullenemem. Bu kadar çok birbirimizden bir haber oluşumuzu en çok bu rahatsız koltuklarda hissederim. Cam kenarlarına biraz öfke sıkıştırırım. Yaşayan bir kafeste hissederim kendimi, kendi kanımızın bir düşünce sistemi olsaydı hissedeceği gibi.

Bir şehir bir otobüsten daha küçük gelirse eğer sizce de gitmemeli mi?

Sırf bir Samimiyet bulabileceğimi umduğum birinin yanına gitmek yolculuğun sebeplerinden biri olabilir mi?

Beni sevdiğine inandığım son dostumun yanına gidip gözlerinde sevgi aramak bencillik midir?

Kendimle kalmaktan korktuğum için yalnız başıma o evde çıldırmamak için bilmediğim bir şehre gitmek beni ne kadar kurtarabilir?

Bir kaç trene binersem Tezer özlü gibi yazabilir miyim?

Bu yol bitene kadar bu yazıyı tamamlayabilecek miyim?

Yine hiçbir şey bilmiyorum.
insanı yoran ama ona yeni bir şeyler katabilen serüvendir.
''aslında her şey gitmekle başlar ve her şey yolculuktan gelir. '' modern zamanlarda her şey kalmakla başladı. insan konservesi olan devasa binalar, ''yolculuk felsefesinin için boştur, özentiliktir'' aymazlıkları, önce kariyer yapmalıyım safsataları, para hırsı, bir yere ait olma güdüsü, ''ailem var'' saçmalığı, sevgili bulmalıyım rezilliği... gerçekten gerekli miydi bunlar? insanlar sürekli devinim halinde olsa ve insani duygularla kesilmek bilmeyen bir dayanışma içinde kapitalizmin yarattığı o yabancılaşma hissiyatını yok etse, daha mı az mutlu olurdu? yeni insanlarla tanışırken yine bu kadar zorlanır mıydık? insanların gerçek yüzünün hangisi olduğunu yine mi bu kadar zor anlardık? neydi yaşamın tadını çıkarmanın formülü? milyon eurolar kazanıp onu harcayacak vakit bulmadan ölmek mi? hayır bence değil. ve bu durum öyle bir hale getirdi ki insanları, yolculuk kulağa mp3 takıp en yakışıklı/en güzel insanı hayal etmekten ibaret oldu. yandaki insanların sana tek kelime laf etmemesini arzulamak sanıldı. hayır bu yolculuk değildir. bunu yapan insanlar yolcu değil, köledir. jack kerouac'ın dediği gibi sıradan insanları, kendine yarattığı yeni insanla başkalarını kandırmaya çalışanları, ve yolculuk tutkusuyla yanışıp tutuşmayan insanları sevmemeliyiz. yüzlerce yazı okuyorum her gün. ama o başlıklara yazı yazan insanlardan hiçbiri ''yolculuk, seyahat, çekip gitmek, yol'' gibi başlıklara yazanlar kadar ilgimi çekmiyor. bir tutku bu çünkü. herkesin kapılmadı bir serüven. işte ben her zaman bunu istedim. daha önce kim olduklarını bilmek istemediğim, sadece yollarda benliklerini bulmaya çalışan ve bu isteklerini sözlükte dile getiren insanlarla yola çıkmayı istedim. gidilen yerlerde beraberce yeni insanlar keşfetmeyi, yeni yapılarak görüp onlar hakkında yorumlar yapmayı istedim. yaşadığımız yerde kendi değerimizi arttırmak için uydurduğumuz yalanların hepsini yok ederek, gerçek mutluluğa doğru sağlamca yürümeyi istedim. sonsuzluğa giden bir vagonun yüzlerce umut yolcusunun içinden seçsek hayat arkadaşımızı? bir bütün olsak. belki filmlerdeki gibi tek gecelik bir ilişki olacağını bilsek dahi samimiyetine inanıp tadını çıkarsak. geride bıraktığımız sahtekarlara kahkahalarla gülsek. vedalardan kaçınsak. veda etmek isteyen o insanı ikna etsek de taksak peşimize, beraber sürüklensek yollarda. brezilya'ya gitsek mesela. frevo müziğiyle dans edip şen şakrak dolaşsak rio'nun şeker tepelerini. hüzünlü copacabana plajından güneşin batışını izlesek ama geride kalanları düşündürmese bu bize. ileride geleceklerin hayalini kurdurtsa. ordan rotayı peru'ya çevirsek. postmodernliğin uğramadığı topraklara. sımsıcak insanların diyarına. titicaca gölünün kenarına gidip su atsak birbirimize. lima'yı baştan aşağı yeniden yaratsak. arjantin'e uğrayıp sangria içsek. urugay'ın ünlü solis tiyatrosuna da uğrasak, dilini anlamadığımız ama sadece hareketleriyle bize sempatik gelen insanlara sinerji katsak. kuzey şili'ye doğru yol alıp eski inka imparatorluğunu keşfetsek dostlarımıza, sevgilimizle. criollo yemeye çalışsak, beğenmesek bile bu yemeğin ortaya nasıl çıktığını öğrenmeye çalışsak. bolivya'ya gidip şaşalı ilampu dağından la paz'a doğru süzülsek. yorgun düşsek, taş evlerde konaklasak. sevsek işte güney amerika'yı. ayrı bir dünya kabul etsek. küba'ya gitme planları yapsak oradan. küba'dan sonra ise bizi izlanda beklese.. ilkel insanların dayatmasıyla hayatını o yapay amacına ulaşmak için harcayan insanlara inat, alıp gidin başınızı. 1 haftalık da olsa, 1 aylık da olsa gidin. körelmiş amaçlar uğruna yitirmeyin hislerinizi, duygularınızı. kaybetmeyin insanlığınızı. yolculuk yapın. ağaçları, taşları, bulutları, yoldan geçen düşünceli insanları, barajları, gölleri, tepeleri gözlemleyin. hikayeler kurun kafanızda. ve unutmayın, hiç kimse için yolculuk tarihinizi ertelemeyin. kendinize ihanettir bu. varın yalnız çıkın yola, zaten kader arkadaşınız elbet belirecektir yanınızda, siz bir müzeyi gezip oranın ne müzesi olduğunu anlamaya çalışırken. "aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ederler." mutlu yolculuklar.

https://www.youtube.com/watch?v=W3rIA-BCZ0E
an itibariyle felsefe grubu öğretmenliğini bitirip, istanbula geri dönüyorum. lanet ıspartayı bir daha görmemek dileğiyle.
ayni zamanda bir orhan veli siiri;
" yolculuk niyetinde değilim.
fakat böyle bir iş yapmaya kalksam
doğru istanbula giderim.
beni bebek tramvayında görünce
ne yaparsın acep?

mamafih söylediğim gibi
yolculuk niyetinde değilim."
o gelmesin istenen, sabahlatacak kadar uzun bir yola çıkılacak o vakit sanki çok yakın.

eski şehrimi, düzenimi bırakıp hiç görmediğim uzak bir şehirde yaşayacak olmak. bir yanda büyükşehir, diğer yandaysa onun mahallesi gibi kalacak küçücük bir şehir.

o uzak diyarın tahmin ettiğimden güzel olması dileğiyle.
nereye gittiğinize bağlı olarak bünyenizdeki etkisi değişebilecek olan seyahat halidir.

mesela eve gidiyorsanız harikadır.

hele de aylar sonra.
Bazen yıllar boyunca sürse, hiç bitmese, hep devam etse istenilen şey.
yolculuk, yolcu, yeni yerler gezmek görmek hoş bişe gibi duruyor uzaktan..ama yok abi..ben iflah olmaz bi turizm karşıtıyım..gitmek istediğim hiç bir yer yok..görmek istediğim hiç bir anıt ya da deniz..kendimden yolculuk da sözkonusu olamayacağına göre oturayım oturduğum yerde..
Aç çıkılmaması gereken aktivite.

Çok midem bulanıyor sözlük.
her zaman insanı heyecanlandıran, keyif veren, umut veren, sevinç veren bir aktivitedir. sabah erkenden kalkıp rotaya bakmak, yanına yolda yemek için bir şeyler ayarlamak, yol üzerinde görülmesi gereken şeyleri araştırmak, oradaki insanları tanımak... sık sık yapılması gerekir.
Kulaklık takılır camdan dışarı bakma esnasında klip çekilir.
Şu anda yapmakta olduğum aktivitedir. Varmam için en az 4 saat var mesaj atacak yazarlara şimdiden teşekkür ederim efendim.
çay varsa geliyorum.
Uzunu, bol yiyeceklisi ve rahatı makbuldur.
Yönü Kendinize ise bir ben vardır benden içeru keşfedilecektir. Keşif ile bitmemesi halinde yinelenecek ve yinelenecektir.
"Güneşin gölge yapmadığı yerleri görmeden ölmek istemiyorum."
bazen şöyle videoları izleyipte yapılmak istenendir. https://www.youtube.com/watch?v=QrY3c2wO3CU
Oldukça can sıkıcı olabilir hele 14 saat gibi bir süre katlanmak zorunda kalınıyorsa.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar