Bundan tam 10 gün önce hiç görmediğim, hiç konuşmadığım, hiç tanımadığım ve artık hiç tanıyamayacağım bir insanın mezarının başında aldatıldığımı öğrendim. Bana bunun günahı çıkartıldı. Kardeşinin henüz kırkı bile çıkmadan sikini sokacak delik peşine düşüp (a hayır pardon, psikolojisi bozuk ve çok zayıf ve mantıklı düşünemiyor ve yaptığı her şey çok normal demeliydim çünkü yaşadığı kayıp yaptığı her şeyi haklı çıkarmalı) bir başkasıyla yatıp beni aldatan sevgilim tarafından.
Ölüm haberini aldığımdan beri hiç tanımadığım, sesini bile duymadığım kardeşi için yana yakıla, kalbim acıya acıya ağladığım sevgilim.
isimlerini dahi bilmediğim annesi ve babası için 'bu insanlar nasıl bir acının ortasına düştüler, her neye inanıyorlarsa benden alıp onlara sabır, dayanma gücü versin' dediğim sevgilim.
Onu nasıl toparlayacağım, içinin acısını nasıl biraz da olsa alacağım, keşke elimde olsa ona dokunsam ve acısı bana geçse, ben çeksem o acıyı, ben yansam, ben nefessiz kalsam, benim yüreğimi sıksa o mengene, benim boğazımda düğümlense her kelime, benim mideme yapışsa o el, benim gözümden aksa değdiği her yeri yakan o yaşlar dediğim sevgilim.
Modada bir dondurmacıda otururken oraya gelen kız çocuğuna dakikalarca gözleri ışıldayarak bakan, bana, kendimi yakın zamanda hiç de içinde hayal etmediğim bir hayatı düşletip 2 tane kız çocuk doğurtan sevgilim.
Olmazlarımı olur kılan, 'bunu asla tekrar hissedemem' dediğim duyguları yeniden hissettiren, teninin kokusunu içime her çektiğimde uysallaştığım, kollarının arasına her girdiğimde dengelerimi bulduğum, o sırt üstü yatarken yüzü koyun yanına uzanıp ellerimi çeneme koyup izlediğim, saçma bir evde, saçma bir odanın ışığında birbirimizin yüzüne gözlerimiz ışıl ışıl, suratımızda salak bir gülümsemeyle bakarken durulduğum, birlikte uyuduğumuz ilk gecede üzerini açar, yerini yadırgar, aşırı deli yatıyorum kesin tekmeyi basıp canını yakarım diye habire uyanıp kontrol edip sırtını örttüğüm sevgilim.
Her abukluğuma katlanan, her seferinde sevmediği bir ilçeye sırf ben seviyorum diye kalkıp gelen, sesimin tonundan hangi caps'i kastettiğimi anlayan, utanıp doya doya bakamadığım, cesaret edip baktığımda da asla doyamadığım derin deniz mavisi gözlü sevgilim.
Hayatım boyunca bir yerlerde hiç görmediğim, tanısam kendi kardeşim kadar bağrıma basacağımı bildiğim kardeşin için dua edeceğim. Seni ise, yemin ederim ki, hiçbir zaman bağışlamayacağım ama her zaman o 3 yaşındaki, üzerinde Beşiktaş forması, ayaklarının dibinde Beşiktaş futbol topu olan parantez bacaklı erkek çocuğu olacak hatırlayacağım.
Çünkü öbür türlüsü mümkün değil. Çünkü, ben yanında olmak için delirirken beni kendinden uzak tutup onun senin yanında olmasına izin verdiğini, kardeşin için içime alevler düşmüşken senin başkasına dokunduğunu, hayatımdaki sorunları 'saçmalama, o şu anda ne yaşıyor farkında mısın? senin yaşadığın hiçbir şeyin önemi yok, kolun bile kopsa ona asla söylemeyecek, onun için güçlü olacak ve sabredeceksin' diyerek kendi başıma halletmeye çalışırken senin aklına bile gelmediğimi düşünerek hatırlarsam eğer seni, yapabileceğim tek şey kendimi yere atıp çığlık ata ata ağlamak olur. Nefrete bulaşamam. Senin karaktersizliğini, kişiliksiz bir insan artığı olmanı ucundan kıyısından bile kendime bulaştıramam. Bana attığın kazığı düşünüp sana kinlenip hayatımı bu döngüye sokamam.
Senin yasaklı şarkılar listenin en tepesinden bir şarkı gelsin ve beni üzen neyse burada bitsin.

https://youtu.be/mYYJX5aA90s
Yazılacak o kadar çok şey varki,
O yüzden yazmıyorum.
Çiçek gibi insanları kırmışsınız. bahçeleriniz bahar görmesin.
Bugünkü meselemin dünyanın en mühim meselesi olmadığını, hatta en ehemmiyetsiz hüzünlerden birisi olduğunu biliyorum. Lakin içimdekileri buraya yazmaz isem unutmam veya kendimi avutmam mümküm olmayacaktır.
Gün içerisinde duygusal olarak 4 mevsim yaşayan bir insanım. Bir anda heyecanlanıp bir anda her şeyden el etek çekebiliyorum.
Günün ilk ışıklarında her şey kendi alışmış düzenimin dahilinde normal idi.
Ama bazı insanlar- burada dahi isim vermek gerekliğini görmüyorum- bana yüksek kelimeler ile konuştukları için huzursuzlanıp gün boyunca susmayı tercih ettikten sonra sonbahara döndü ruhum. Elbette sevdiğim insanlar olmasalar uzaklaşıp unutabilirdim ama susmayı tercih etmemdeki asıl amaç karşı tarafın kendisini haklı görmekliğini bozmamak ve olayları daha fazla kızıştırmamaktan gelir. Gün boyunca konuşmamayı düşünüyordum. Bana söylenenleri yapacak kendi fikirlerimi dış dünyaya aktarmayacaktım. Araba ile bulunduğumuz yerden ayrılıp aile efradınca sakin bir yere gidip orada karnımızı doyurup eyleşmeye gidecektik. Planlar doğrultusunda hedefe vardık. Vardık ki farklı insanların da olması ile küçükten kıvılcımlanan ruhum konuşma isteği duydu.( Burada, karşılaştığımız insanlarla, kendimde duyduğum konuşma mecburiyeti baskın geldi ve suskunluğumu bozmak mecburiyetinde kaldım)
Ama her ne sebepten bilmiyorum içimdekileri özgürce ifade edemiyordum. Oysa karşımda kendimi en özgür şekilde ifade etmem gereken insanlar vardı. Ama bu sevgili insanlarım, beni çok fazla tanımıyorlar idi. En azından ben öyle düşünüyorum. Diğer arkadaşlarıma kendim hakkımda daha fazla paylaşımda bulunduğumu ve en yakınlarımın beni, arkadaşlarım kadar idrak edemedikleri kanısında idim.
Neden bilmiyorum. Kendi yaşantımın bulunduğu bu topraklarda kendimi huzursuz hissediyorum. Bu huzursuzluk kendimi net ifade edememekten, onların istediği insam profilinin dışına çıkmamaktan geliyor olsa gerek. Bunun haricinde mevcut insanların sıcaklıklarını yokluklarında arıyorum.
Akşam oldu.
Geçici konakladığımız, evimiz sayılmakla beraber yarı misafiri olduğumuz eve akrabalar dahilinde misafirlerin geleceğini duyunca üst kata çıktım.
Onlar gidene kadar da aşağıya inmedim.
Bunu zaman zaman yapıyorum. Ergenlikten midir bu?
Ergen olmamam gerekiyor.
Ama bu akrabalarımız ile senede 2 kez bayramlar ile birleşiriz sadece. Bazen- neşeli isem güzel vakitlerin geçtiğine inanırım. Ama bugün bunların boş olduğu düşüncesi ile aşağıya inmedim.
Herkesin aşağıda gülmesi ve benim tek başıma yukarıda olmam - elbetteki benim tercihim- beni biraz hüzünlendirdi.
Her zaman böyle bir insan değilim. Buna şaşıyorum. Kimi zaman herkes ile konuşma isteği duyarken kimi zaman hiçkimse ile konuşma isteği duymuyorum.
Ne oluyor bana?
Neden sabit olağan insanlardan değilim.
Memleketimi uzakta iken özlüyorken yakında bulunduğumda -uzun zaman kalmışsam- neden terk etmek istiyorum.
Her zamanki gibi neden her şeyi yazmak niyeti ile başlayıp yazımın sonlarına yaklaşınca hiçbir şey anlatamadığımı düşünüyorum.
O'nu çok seviyorum. Gözleri, dudakları, kirpikleri, saçları. En sevdiğim yeri saçları. Saçlarının her teli geceden bir yıldız. Gözlerinin içinde yatan çocuk öyle masum ki ona baktığımda ağlıyorum. Sesi, geceleri beni uyutabilecek tek ninni. Kusurları o kadar güzel ki beni gülümsetiyor. Sadece dokunmak istiyorum ona. Diğerlerinden farklı olarak saçlarını sevmek istiyorum. Rüyalarımı süslediğin için teşekkür ederim.
Beni affet olmayan sevgilim. Gece saati yine aklımdasın. Seni düşünmekten kendimi alamıyorum. Yaşanmamış koca bir geçmişe kaldıralım kadehimizi. Biliyorum sen hiç olmadın. Yine de her şey için teşekkür ederim. En azından hayalimi süsledin daima.
Bu da benim böyle bir fantezim olsun.
Sen anneni cok yanlis anlamışsın balık kardeşim. Her dediğini ciddiye alma. Sinirle söylenmiştir. Annen seni çok seviyor belli.
Unutmak ancak görmeden mümkün oluyormuş şu 1 yılı aşkın süredir anladığım kadarıyla. Fakat o taraftan gelen ufacık bir tıkırtı olsun içinde tekrar beliriyor bir şeyler sonrası yine unutmak adını verdiğimiz eylem için zihni zorlamak.. çok da zor değil esasen.
Tabi bazı tarihler bazı anlar hiç ummadığın anda karşına çıkmazsa.
arada bir konu hakkında uzun uzun bir şeyler yazasım geliyo. sonra içimden diyorum ki bu mallar ne anlar bu yazdıklarımdan. öyle kalıyo yazmıyorum.
yazıp yazıp sildiğim entry, artık mutlu bir hayat yaşamak istiyorum. olumsuzlukları atmak istiyorum hayatımdan düşünmekten kendimi alamıyorum, acayip acayip rüyalar da görmeye başladım zaten. ama bu rüyalar hoşuma gidiyor çünkü normalde yaşayamayacağım şeyler ancak rüyamda gerçekleşiyor. bu yaz hiçte güzel geçmedi sevemedim, ben eskiyi özledim sanırım zaman ne de çabuk geçiyor böyle. ben ne ara büyüdüm? neden büyüdüm? küçükken de büyümeyi isterdim oysa ki. ne kadar aptal bir düşünceymiş büyüyünce işler çok daha zor oluyor. büyümek hiçte iyi bir marifet değilmiş, çocukluğumu doya doya yaşayamadan büyüdüm ben. artık zaman yavaş geçsin lütfen.
Keşke keşkeler gerçek olsada keşke diyemesek.