bugün

- dıkşın dıkşın, öldün şafak çık oyundan çabuk...
+ of yaa, yine mi ya

çocukluk yıllarında, hırsız-polis, asker-terörist oyunu falan oynardık. tahtadan yaptığımız tabancalar ile '' dıkşın dıkşın '' diye birbirimize ateş eder ve delice eğlenirdik. hırsız neyse de kesinlikle terörist olmak istemezdim. komando olmak, el bombası olarak domatesleri fırlatmak, kamufle olmak için kafaya küçük yapraklar takmak her daim hoşuma giderdi. bu oyunda gayet de iyiydim. fakat şafak adında ki arkadaş ya hırsızlar, ya da teröristler tarafından hep öldürülürdü. biz de onunla '' vatan sağolsun '' diye dalga geçer, ahaha ahaha diye gülerdik...

çocukluk işte, hepimiz asker olmak, mahalledeki ali abi gibi mavi bere ile izne gelmek, koca koca silahlarla fotoğraflar çekilmek, kısaca adımızdan şanımızdan söz ettirmek isterdik. fakat mehmet adındaki arkadaş, hani şu dıkşın dıkşın diye şafak'ı öldüren arkadaş askerliğe pek taraf değildi. ölümden korkar ' ben askere gitmiyecem ' derdi ve biz ona çok kızardık '' niyekine olim, erkeklerin hepsi asker olicak, sen erkek değil misin, karı mısın lan sen '' derdik.

hülasa yaşımız ilerledi, hepimiz büyüdük. ellerimizde kınalar askere yürüdük. şafak hakkari'ye, ben ise bartın'a düştüm.. şans işte, bir şeyi çok istediğin zaman olmuyor. istemeyene ise ' al buyur ' diyor. ben jandarma, şafak komando olmuştu. mehmet ise okulu nedeniyle askerliğini tecil ettirmiş, sivil hayatına devam ediyordu. şafak'la devamlı yazıştık. arayı hiç soğutmadık. şafak komando olmayı şu cümleyle özetlemişti. '' her an tetikteyiz. buradaki nöbetler bile çok zor. hani kapısı bozuk bi tuvalette sıçarsın ya, he işte öyle hem sıçıyor, hem kapıya bakıyoruz. zor kardeş, hem de çok zor. yaşamak gerek. hakkını helal et ''

komando olmanın en birinci kuralıydı bu. her mektubun sonu '' hakkını helal et '' cümlesiyle biterdi. bunu bana şafak öğretti ve tezkere almamıza son 2 ay kala şafak yazı yazmayı kesti. mektuplarıma bile cevap vermiyor, 2 kelam etmiyordu. dayanamayıp tüm sinirle telefona yapıştım. '' naptım lan ben sana '' diye hesap soracak iken '' şafak şehit oldu kardeş, başın sağolsun '' cümlesiyle irkildim.
şaka gibi...

en sevdiğin arkadaşın, canın ciğerin artık yok. otu, boku, her şeyi paylaştığın, denize giderken o amına koduğmun şortunu bile aynı renk aldığın, o kadar korkak olmasına rağmen kavgalarına bile yalın ayak koşan arkadaşın, kardeş gibi yakın olan o kişi yok. yok ulan artık o. var mı bunun ötesi?

düştü işte ahize dizime, sikeyim böyle geçmişi...

ve geçtim ranzama, altda yatmasını severdim. boş gözlerle üst ranzayı seyrettim. tam 2 ay sonra tezkereyle kendime geldim. direkt şafak'ın annesinin yanına gidip '' başın sağolsun'' hatice teyze dedim. ağladı kadın sarıldı '' vatan sağolsun'' dedi. çıkışta mehmet'in annesi gördü, ayıp olmasın diye onun da elini öpmeye gittim eve girdiğimde mehmet yatakda yatıyordu. hayırdır ne oldu dedim. ameliyat olduğunu söyledi. biraz boyu kısa olduğundan ( 1 70 falan ) diz kapağından ameliyat olarak boyunu uzatmış ( 8 cm bişey ) geçmiş olsun dedim. '' masus yaptım dedi. çürük raporu aldım. askere gideceğime boyumu uzattım, 20 milyar liraya mal oldu, eğer askere gitseydim bu para zaten benden fazlasıyla çıkacaktı. bu sayede hem boyum uzadı, hem de çalışarak daha fazlasını kazanırım '' dedi.

zaten baya dolu olduğumdan cevap vermedim. dişlerimi sıkarak eve, baba ocağına girdim ve yolda hep şunu düşündüm.

vatan değil usta... akıllı olan, zeki olan, özetle zengin olan sağ oluyor. karda kışta, pusuda , en karanlık mevziler de değil, en güzel yatlar da, en güzel yataklarda yatan sağ oluyor. askerliğini torpille batıda yapanlar, ağalar, paşalar sağ oluyor. sen, ben, biz, o, bu, şu hepimiz ölüyoruz ve her gün ölmeye devam edeceğiz.

ne denir ki bu düzene? boyun eğik, eller birleşik; yatan sağolsun.
yatın amk. hakkımız size haram olsun. *

***

- dıkşın dıkşın sen öldün şafak ama son bir kez olsun kalk da vatanı kimlere bıraktın bi bak.

kimin içindi lan bu kıyak!
satan sağolsun konumuna geçilmiştir.
malesef doğru önerme. bu bir klişe ama gerçek; hangi villadan şehit cenazesi çıkmış ki şimdi çıksın.
kim isterdi hayatlarının en güzel zamanında hiç bir karşılık beklemeden bütün herşeyini bırakıp gitmeyi.
onların yok muydu ailesi, eşi, dostu, çocuğu, sevdiği bir kız yok muydu? onun da senin canın gibi değerli değil miydi canı nefesi ve sevdikleri?
ne acı böyle düşünen insanların olmasını bilmek hiç umursamadan karşıdan izlemek ne büyük bir vicdansızlık.
belki de o askere gitmeden önce hayatınca hiç silah nedir görmedi. ilk orada aldı eline acemiyce silahını.
doğru düzdün belki de hayatında hiç kavga etmedi. küfür ederken bile tedirgin olan bu çocuk bir anda kendini o çatışma yerinde buldu. peki neydi sizden farkı? onun hayalleri, sizin gibi bir bekleyeni ve kendi için çok değerli bir canı yok muydu? kendinizi koyun onların yerine lütfen birazcık vicdanınız varsa.
onlar bizim için, vatanları için hayatlarını, sevdiklerini, hayallerini feda ettiler. lütfen bu kadar hissiyatsız olmayalım bizim canımız için kendi canlarını feda eden bu askerlermize böyle hissiyatsız durmayalım o vatan haini teröristlerden bir farkımız olsun.
güncel Önemli Başlıklar