bugün

alman edebiyatı'nda özellikle savaş sonrası almanya'sını anlatan kısa öyküleriyle tanınan, 26 senelik kısa yaşamına, özellikle ''draussen vor der tür'' eseriyle bilinen, ''die küchenuhr'', ''nachts schlafen di ratten doch'' gibi eserleriyle tanınan, özellikle savaş zamanı gerçekten de acı çekmiş, yaralanmış, ve de hapiste de yatmış ünlü alman yazarı..
yazılarının üzerine yaşam pelerini sıkıca örterek ,savaşın yayılmacılığıyla oyalanan topluluğa soğuk bir şubat vakti '' kapıların dışındasıyla'' kırbaç gibi vurup, iyice üşüttürendir. Ölmeye-öldürmeye kutsal değerler eşliğinde çağrıldığında goebbels'i de parodisinin içine alarak teşrif eden, 26 yıl gibi zaman için kısa yaratımda uzun ömrünü nazilerin militarist uygulamalarına boyun eğmemek için direnerek gecirip, geride kalanlara savaş durumunda yapılması gerekenleri aktaran dizeleri bırakarak göçüp giden alman antimilitarist yazar. inanc odur ki pelerini hala yuzyılımızın semalarında ucusmaktadır.

sen. makine başındaki adam ve atölyedeki. sana yarın su boruları ve vanalar yerine
çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapılacak bir tek şey var:
hayir de!...
sen. tezgahı ardındaki kız ve bürodaki kız. sana yarın bomba doldurmanı ve keskin
nişancı tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. fabrika sahibi. sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. laboratuardaki araştırmacı. sana yarın eski yaşama karşı yeni bir ölüm icat
etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. odasındaki ozan. sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. vapurdaki kaptan. sana yarın buğday yerine top ve tank taşımanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. havaalanındaki pilot. sana yarın kentler üzerine bomba ve fosfor yağdırmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. dikiş masası başındaki terzi. sana yarın üniformalar dikmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. cübbesi içindeki yargıç. sana yarın savaş mahkemesine gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. istasyondaki adam. sana yarın cephane treni ve kıt'a nakli için kalkış sinyali vermeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. kentin varoşlarındaki adam. sana yarın gelir de siper kazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
hayir de!...
sen. normandiya'daki ana ve ukranya'daki, sen frisko ve londra'daki ana. sen hoangho ve missisippi' deki
ve hamburg ve kore ve oslo'daki ana., bütün toprak parçaları üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden
yarın yeni kırgınlar için hemşireler ve çocuklar doğurmanızı isterlerse, dünyadaki analar, yapacağınız bir tek şey var:
hayir deyin!... analar, hayir deyin!...
cünkü eğer hayır demezseniz, eğer hayır demezseniz analar, sonra, sonra:
gürültülü vapur dumanlarıyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleşecek, dev mamut
kadavraları gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarıyla kaplı, önceleri
öyle ipildeyip çınlayan gövdesi mezarlık ve çürümüş balık kokusuyla yüklü, yıpranmış, hasta ve ölü gövdesi
rıhtım duvarlarına karşı, ölü ve yalnız rıhtım duvarlarına karşı yalpalanacak.
tramvaylar beyinsiz, ışıltısız, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. cürümüş hangarların arkasında, büyük
çukurlar açılmış yitik caddelerde raylar öylece duracak.
camur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde
ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek.
güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda
donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne.
enstitülerde büyük doktorların dahi buluşları asitlenecek, çürüyüp, mantarsı küfle kaplanacak.
mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak
ve diğerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiş masaların altında, parça parça olmuş tabakların üstünde yemyeşil kesilecek,
ortalığa yayılan yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalarda buğday paslanmış karasabanların yanına düşüp kalacak, yok edilmiş
bir ordu gibi ve tüten tuğla bacalar, demirci ocakları ve yıkık fabrika bacaları sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak, ufalanacak.
sonra son insan dökülüp parçalanmış barsaklarıyla ve kirlenmiş ciğerleriyle zehir gibi kızaran güneşin altında yalnız ve yanıtsız
ve yalpalayan yıldızların altında bir yanılgı gibi ordan oraya dolaşacak, o kocaman beton yığınları, tenha kentlerin soğuk putları
ve gözden kaçması olanaksız toplu mezarlar arasında yalnız, son insan, kupkuru, delirmiş, allaha küfrederek, yakınarak o korkunç
soruyu soracak : neden? bu ses bozkır derinliğinde yiterek duyulmaz bir hale gelecek, yıkıntılar üzerinde esecek, çatlaklar
arasından akacak, bu ses, ibadethane enkazları içinde ve sığınaklara çarparak şaklayacak, kan birikintileri üzerine düşecek,
duyulmayacak, yanıtlanmayacak, son insan-hayvanın son hayvanca bağırışı.
tüm bunlar olacak, yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eğer-eğer-eğer siz.
hayir demezseniz!...
Bir son öpüştü rıhtımda
kaldı ardımda.

Akıntıdan yana, denizlere yolun
gidiyorsun

bir kırmızı, bir yeşil ışıktır
uzaklaşır.
heinrich böll'ün kendisinin "ekmek" isimli öyküsü için, "bu öykü bir belge, açlık günlerinin bir görgü tanığınca düzenlenmiş tutanağı, ama diğer yandan ustalıklı bir öyküdür. borchert eğer yaşasaydı daha neler yazabileceğini bu öykü sezdirir bizlere" demiştir.
(an diesem dienstag-bu salı-bu öykü kitabını göremeden ölmüştür)
savaş karşıtı alman yazar.

"Bize ihanet ettiler. Korkunç bir ihanete uğradık. Daha biz küçükken savaşıyorlardı. Ve büyüdüğümüzde savaşı anlattılar bize. Coşkuyla. Hep hayrandılar. Sonra, biraz daha büyüdüğümüzde bizler için de bir savaş tasarladılar. Ve bizi savaşa gönderdiler. Sevinç içindeydiler. Coşkundular. Ama kimse bize nereye gittiğimizi söylemedi. Kimse... bize, siz cehenneme gidiyorsunuz demedi. Hayır, hiç kimse! Marşlar bestelediler, Langermarck'ın işgaliyle ilgili kutlama törenleri düzenlediler. Savaş haberleri, resmi geçit planları. Kahramanlık şarkıları ve kanlı madalyalar. Böylesine heyecanlı ve sevinçliydiler. Sonunda savaş gelip çattı. Bizi gönderdiler savaşa. Hiçbir şey söylemeden. Sadece, "Bol şanslar gençler!" diyerek. Bol şanslar gençler! Böylece kandırdılar bizi. Böyle uğradık korkunç bir ihanete. Şimdi ise onlar kapılarının ardında oturuyorlar. Eğitim müdürü, okul müdürü, mahkeme reisi, başhekim... Şimdi bizi gönderenler sanki onlar değil. Hayır, onların hiçbiri değil. Şimdi hepsi de sıcak evlerinde oturuyorlar. Kapılarını da sıkıca kapatmışlar. Bizler de dışarıda kalmışız. Kürsülerinden ve koltuklarından parmakla gösteriyorlar bizi..."

Wolfgang Borchert, "Kapıların Dışında"
20 yaşında nazi almanyasına yazdığı mektuplar tehlikeli görülmüş ve kendisi hapsi boylamıştır. ölüme mahkum edilip beklerken 6 haftalık bir hücre hapsinin sonunda hayatı bağışlanmıştır.
o sebeple kendisinin bu durumuna heinrich böll üstad şöyle bir yorum getirmiştir:
"onun yazdıklarını eline alan 20 yaşındakiler, insana kendi fikirlerinin ne denli pahalıya patlayabileceğini, karşılığında ödenmesi gereken bedelin ne denli yüksek olabileceğini göreceklerdir."

kendisi savaç sonunda hamburg devlet tiyatrosunda yönetmen yardımcısı olarak görev yapmıştır. draussen vor der tür oyunundan sonra yazmaya karar vermiştir.
yıkım edebiyatının öncülerindendir.
(bkz: trümmerliteratur)*
bu salı isimli kısa hikayesinde; "haftada bir salı var, yılda elli, savaşta bir sürü" demiştir.
(bkz: ama fareler uyurlar gece)
alman oyun yazarı ve şair. savaş karşıtı eserleriyle tanınmıştır. dün hakkında trt1'de bir belgesel vardı.