düşünce özgürlüğü var denilir ama katılmadığınız düşünceyi söylediğinizde hoca size kafayı takar ve muhtemelen o emekli olmadan siz de mezun olamazsınız. artık sizi çok sevmiştir ve sizinle birlikte ayrılmak ister bu okuldan.
kalitenin olmadığını devlette kabul ediyor olmalı ki üniversite sonrası sınav mecburiyeti olması bunun en güzel kanıtıdır.
üniversitelere yüksek lise gözüyle bakılması en büyük değerlendirmelerden olur.
hocalar sene başında ilk derste gelir kıçınızı da yırtsanız sene sonunda bu dersten kalıcaksınız der. hakikatten de kalınır. işte böyle bir şeydir.
kalite mi eğitim mi bir kere daha düşünmek gerekli galiba olmayan bir şeyi konuşamayız ki.
bölüme göre dolayısıyla öğrenci kalitesine göre değişkenlik gösterir.
oldukça düşük olan ve düşmeye de devam eden kalitedir. açıköğretim, dgs'nin kapsamının genişletilmesi, vakıf üniversitelerinin sayıca artması, gereğinden çok fazla kontenjan açılması kalitenin daha da düşmesine neden olmaktadır.
Birkaç üniversite dışında çoğunluğunun eğitim kalitesi yerlerdedir. onlarca hoca gördüm, neredeyse on hocadan biri ders anlatmaktadır, geri kalanı ders dışında ne varsa derste onu anlatıp insanların zamanını işgal etmektedir. sorun öğrencilerde diyorlar ama asıl sorun hocalardadır. Bugün Türkiye'de hocaların ders anlatmama sorunu çok ciddi sıkıntı yaratmaktadır, bir tanesi de eline kalemi alıp tahtaya iki kelime yazıp bu yazdığım şu nedenlerden dolayı çok önemlidir, bunu anlayıp hayatınızın dinamiği için uygularsanız şöyle faydalarını görürüsünüz, şu bakımlardan hayatınızı kolaylaştırır diyen bir hoca görürsem dünyalar benim olacak. Ama yok işte daha slayt hazırlamaktan aciz, dersi nasıl anlatacağım diye kafa yormaktan aciz hoca görünümlüleri üniversite düzeyinde hoca yaparsan bilimsel olarak bir arpa boyu ilerleyemezsin. o hocanın öğrencisi ne analitik düşünmeyi öğrenir ne nosyon kazanır, sadece zaman kaybeder.
Bilkent, koç, boğaziçi, odtü ve istanbul teknik dışındakiler olsada olur olmasada o yüzden kasmayın rahat olun çünkü sizinkine okumak denmiyor yurtdışında zaman öldürmekten bi farkı yok.
görsel
esasında türkiye'de üniversiteler bazında bir kalite sıralaması yapılamaz.

zira her üniversiteden bir kaç tane de olsa alanına öncülük eden bölüm çıkar.

ama bu sayı en büyük üniversitelerde bile onu geçmez. ancak o öncü bir kaç bölüm üniversiteyi taşır.

diğer yandan genel olarak söylemek gerekirse türk üniversitelerinin en azından bir elli yılı daha vardır diye düşünüyorum başarı için.
zira bir toplum, hem akademik bakımdan hem de sosyal bakımdan üniversite ve bilim kültürünü edinmezse, üzerinde hiç bir değer inşa edilemez. edilse de iğreti durur, emanet gibi gözükür.
bugün dünyanın ilk iki yüz üniversitesine bakın, hemen hepsinin en az yüz yıllık, yüz elli yıllık mazisi vardır.
bizde üniversiteleşme süreci 50 li yıllarda başlamıştır. yani koca ege üniversitesi bile 61 yıllık yani düşünün. diğer büyük üniversiteler de ona keza.. hepsini saymaya gerek yok.

hasılı kelam bu işler parayla pulla olmaz; maddi ve fiziksel koşulları iyileştirmele olmaz. üniversite ve öğrenci sayısını arttırmakla olmaz..
bu iş, ancak toplumun bilimi ve bilimsel olanı özümsemesiyle, bilimsel üretimi ve bu üretimin önemini manen de desteklemesiyle, bu işe gönül vermesiyle olur. türkiye cumhuriyeti henüz genç bir cumhuriyet.. üniversite kültürü şu an ergenlik çağını yaşıyor. zamanla bu kimlik oturacak ve kalite artacak.

bunun eşiği ise, toplumun gözünde üniversite okumanın anlamının değiştiği zaman aşılır.
ne zaman ki toplum üniversiteleri iş güç kapısı olarak görmekten vazgeçer ve çocuklarını üniversite okuyup okumama hususunda serbest bırakır işte o zaman üniversiteler de akademi de hızla değişir ve gelişir. Bugün ne yazık ki üniversite, lise eğitiminin bir devamı haline gelmiştir. Ancak üniversite apayrı bir şeydir ve bir insanın bir alanda 2 ya da 4 yıl eğitim alarak tek bir alanda uzmanlaşması demektir. Tek bir alanda uzmanlaşmak demek, geri kalan herşeyi gözden çıkarmak demektir. iyi düşünün bir bölüm okuyorsunuz ve dört yıl boyunca sadece o bölüm ile ilgili olan şeyleri öğreniyorsunuz. Hayatım geri kalanı Hakkında yaşayacağınız Körelmeyi hesap edebiliyor musunuz? Peki neyin uğruna, iş güç meslek.. Bıdı bıdı..

yani, meslek edinmek, diploma almak, toplum nazarında üniversite okumadan işsiz kalmak yerine okuyarak işsiz kalmış olmak statüsünü kazanmak, eşe dosta alışverişte gözükmek için okuyan insanlar azaldıkça herşey bambaşka olur.

aksi durumda, akademi de öğrenci de, üniversite kurumu da ilerlemez. çünkü üniversite okumak fantazi işidir. heyecan meselesidir. ve çok ama çok pahalı bir iştir. tam manasıyla külfettir. akıl almaz bir sıcak para döngüsü gerektirir. eğer niye iyi bir meslek edinmekse dört yılda harcayacağınız 100-150 bin lira ile pek çok iş yapabilirsiniz.

ve herkes üniversite okumak zorunda da değildir. her ne kadar bu empoze edilse de, üniversite okumadan da önemli insan olunabilir, üniversite okumadan da sıfırdan iş güç bulunabilir, üniversite okunmadan da yüksek statülü bir hayat yaratılabilir.

öğrenciliğe başladığım andan bu yana tam 11 yıldır üniversitenin içindeyim. bugün çocuğum olsa tercihi tamamen kendisine bırakmakla birlikte üniversite okumasını istemem. çünkü 4-5 yıl az bir zaman dilimi değil hayat için. hem de en enerjik ve güçlü; en yaratıcı ve heyecanlı olacağınız 20-30 yaş arasında üniversite okumak çok da mantıklı bir iş değil. insan bu süreçte başka yollardan kendisini geliştirip iş güç sahibi olabilir ve belli bir birikime ulaştıktan sonra üniversite okuyabilir. ve hatta ardından üniversite öncesinde edindiği iş ve hayat tecrübeleriyle üniversite esnasında edindiklerini birleştirip akademik personel olarak bilime akıl almaz katkılar yapabilir, -ki tercih edilen de budur.
okula-hocaya göre değişir. aslında üniversiteye gelen nesilleri ne ilköğretimde ne de lisede yetiştiremiyoruz. idealist öğretmen sayısı artar, sorumluluk sahibi veliler çoğalır ve ciddi bir müfredat ıslahatı yapılırsa üniversitelerimiz bilim üretir ve bilim adamları yetiştirir. çocuğunu "aman devlete kapağı at, kadro al yan gel yat" diyerek yetiştiriyor yurdum ebeveynleri. sırf bunun için torpil ayarlama uğraşları ve neticede liyakat kimsenin umurunda olmuyor. bu mesele aslında devletin en önemli meselesidir fakat süt dağıtıp, zibilyon tane üniversite açmakla çözüm yoluna gidiliyor. problemi ilkeli insanlar yetiştirerek, liyakat esasıyla bu insanlara görev vererek çözelebiliriz. önce aile ile başlıyor bu süreç. namuslu ve hukuka riayet eden evlatlar yetiştirmeliyiz. ve son olarak yanlışa karşı susmayın bedeli ne olursa olsun dik durun!
öğrencinin kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. öğrencinin kalitesinin belirleyicisi ise öğretmendir. bu konuyla ilgili lütfen okuyunuz: (bkz: öğretmenlerin aldıkları maaşı haketmemesi/#33924118)

üniversiteyi verimli geçirebilmek için bilinçli öğrenci olmak gerekir. bakın arkadaşlar, hoca ile öğretmen arasında bir fark vardır. öğretmen müfredatı uygular, hoca ise kendi bilgi birikimiyle kendi müfredatını kendi oluşturur. hoca bir okyanustur. doktora ise boru değildir ne kadar dalaveresi olursa olsun. sen okyanusta yüzmek iste yeter ki, her hoca yardımcı olur. bugüne kadar hangi hocaya gidip okuma listesini paylaşmasını istediniz? bugüne kadar hangi hocaya vizenizde veya finalinizde olmayan bir konuyu danıştınız? kaçınız hocanızın sizin üstadınız olmasını istediniz, yol göstermesini istediniz. tahmin ediyorum: hiçbiriniz. ben de öyleydim zamanında. yüksek lisans yaparken gözüm açıldı. umarım bunu bir lisans öğrencisi görür de gözü açılır diye yazıyorum.
aaa teessüf ederim. öyle deme. saç ekimini biz bulduk. üniversitelerimizde. hem ziraate hem tıbba yeni bir kazanım getirdi üniversitelerimiz.
Dünyaca ünlü beyin cerrahımız aynı zamanda düşünür, filozof, teolog, şair ismail hakkı aydın Erzurum Atatürk üniversitesi tıp fakültesi mezunudur.
isviçre'de çok önemli çalışmalar yapmıştır. Bir sürü kitabı vardır. Çok büyük adamdır.
Rezalettir...

Kalitesizlik akıyor çoğunda...
Bok gibidir
Eğitim sistemini bu hale getirenlerin ateşi bol olsun.
Her yere üniversite açmanın sonucunda bok gibi bir hal almıştır. Üniversiteler, daha liseyi bitiremeyecek adamlarla kaynamaktadır. Cahil kesime yaranmak için üniversite eğitiminin içinden geçilmiştir.
Türkiye'de okul okumak yoktur sadece belirli düzeyde puan alıp sınıf geçmek vardır. Hoş onu da kopya çekerek geçerler.
Bir arkadaşım öğretim görevlisi olmuş, yeni açılan bir devlet üniversitesinin mühendislik fakültesine. Emin olun orada ders alacak öğrencilere üzüldüm. Çünkü mesleği ile ilgili neredeyse hiçbir bilgisi olmayan biriydi. Nasıl doktora aldı ve nasıl öğretim görevlisi olabildi derseniz, gülerim sizlere...
Üniversitelerde kalite mi dediniz?
egitimin kalitesini belirleyen egitmenlerin kalitesidir.

günümüzün atanmislari maalesef isimlerinin önünde ünvanlari haketmeyen kisiler.
bir tek türkiyede değil tüm dünyada kasıtlı olarak iyi eğitime ulaşım zorlaştırılıyor, eğitim seviyesi düşürülüyor böylece kapitalistler, zenginler insanları daha rahat kontrol, manipüle edebilecekler.

https://youtu.be/P0BsZjfAi9g
(bkz: boş küme)

kural kanun tanımayan toplum, her gün yeni bir silahlı olaylar, artan enflasyon, alım gücünün yok olması, kaliteli ürünlere ulaşımın bitmesi, kalitesiz üretim, kalitesiz işçi, çocukların tarikat yurtlarında eğitime zorlanması, çocuk yaşta evlilikler, kız çocuklarının tarikat lideriyle evliliğe zorlanması daha binlercesi...