bugün

2007 yapimi çok basarili festival filmi.
Konusu ,anlatim biçimi gayet basit ve net.

Prof. Walter Vale bir universitede 20 senedir ayni ekonomi dersini vermektedir. Karisi vefat etmistir. Tutkusunu kaybetmis,son derece sikici ve tek düze bir yasantisi vardir.

Bir gun bir arkadasinin yerine bir tez çalismasini sunmaya NewYork ünivertistesine gitmesi gerekir.New York'a uzun süredir gtimemistir ama orda sahibi oldugu bir dairesi vardir. Dairisne gittiginde hiç tanimadigi bir çiftin yasadigini görür.Bu çiftin biri Suriyeli ,digeri Senegalidir. ikiside ABD'de uzun süredir yasamaktadir ama çalisma ve kalma izinleri yoktur.Prof yer buluncaya kadar kalmalarina izin verir.

Olaylar bu seyirde gelisir.

Film 11 Eylül olaylari sonrasi ABD'nin radikal sekilde degisen göçmen politikasi basit ve net olarak seyirciye sunuyor.

Müzikleri de ilgi çekici.
oldukça naif ve durgun olup aynı zamanda oldukça yoğun ve kesinlikle sürükleyici bir film olması oldukça şaşırtıcı.

müzikler için; (bkz: fela kuti)
(bkz: Visitor Q)
başlarında beni umutlandırdıysa da, sonunda hayal kırıklığı yaşamamı engelleyememiş, kanımca müzikleri güzel, kendi vasat filmdir.
ritmcilerin arasına karışasımı getiren,göçmen mevzusu nedeniyle yönetmenin diğer filmi the station agent'tan daha dişe dokunur bulduğum bir güzel film.
(bkz: djembe)
thomas mccarthy 'nin 2. filmi.

yönetmen mccarthy, ilk filmi the station agent 'tekine benzer sıradan insan karelerini ele almış gene. bu sefer ilk filmden daha da fazla hüzün serpiştirmiş. ortaya tadından yenmez lezizlikte bir film çıkıvermiş. şimdi bu filmi her bünyenin çok fazla sevemeyeceğini biliyorum ama bağımsız sinemayla kıyısından köşesinden haşır neşir olmuş ve her şeyden öte the station agent'i beğenmiş kişilerce başucuna falan konulması muhtemeldir. ben de kendimi bu gruba dahil etmekteyim. benlik bir film diye iç geçire geçire izledim. sonundaki manidarlığı su götürmez sade ve bir o kadar muhteşem finalle kafi derece haz aldım. ancak dün izleyebildim. uzun zamandır fırsat kolluyordum izlemek için. yönetmenin oyunculuk kariyeri dışında yönettiği 3 filmi de izledim. ilk 2 filme tam manasıyla kefil olurken 3. * çalışma orta karar eğlenceli izle unut tadında bir film. the station agent'teki film içi rol paylaşımı ve uyumu the visitor'da da dikkate değer işliyor. belki onun kadar had safhada değil ama gene de bu tarz bir uyum söz konusu.

profesörün hayatının monotonluğu, karısının ölümünden sonra iyiden iyiye belirginleşmiş. müziğe (piyano çalmak) ilgi olsa dahi bir içe kapanıklık oluşmuş. ve bu kıl-tüy bir halet-i ruhiyeyle görece desteklenmiş. aslında mccarthy'nin win win'de yaptığına benzer bir işsel sorun mevcut. ekonomik yetersizlik değil de monotonluk betimlenmiş bu sefer. profesörünki enteresan biraz. yoğun gibi olursun aslında yoğun falan değilsindir bıkkınlıktan yalnızlıktan böylesindir. üretim sürecinde (kitap yazmak) üretimsizlik ortaya koymaktasındır. profesör, bunlara göz kırpıyor. fakat bir iki sahne dışında profesörün eskiden kıl-tüy bir kişiliğe sahip olduğunu da çıkaramıyoruz. burda bir altmetin eksikliği var. yahut göze sokulan bir durum ele alınmış. öğrencinin geciktirdiği ödevinin alınmayışı gibi az biraz zorlama bir sahne içeriyor film. şimdi profesörün u dönüşü yapmaktan öte evine yerleşmiş olan çifte sıcak, samimi davranışları aslında renksiz yaşamına renk katmaktan farklı bir şey değil. sıradan ve zorlanmaksızın yapıyor yaptığı eylemleri. gencin pozitif ruh hali profada yansıyor zamanla. prof, yıllardır müziğe ilgi duymuş fakat bunu çok fazla açığa çıkaramamış. çünkü, karısının ölümü ve onun piyanoyla özdeşleşmiş hali belki de rahatsızlık sundu profa. bunu anlamlandırabilmek lazım. profun pozitif bir mizaca kayışı gençle mümkün oluyor. fazlaca ötekileştirme soslu bir trende samimi bir kulvarda dayanıyor filmimiz. din hatta ondan bağımsız göçmenler ve vatandaş olmayıp kaçak bir şekilde ülkede yaşamlarını idame ettirmeye devam eden insanlara nasıl bakıldığını göze sokuyor. hatta bunu yaparken bir de insanların gündelik yaşam uğraşısı içinde bulunduğu ortama alışıp bunu sahiplenmelerini de vurguluyor.

gencin sevgilisiyle olan ilişkisi kadar annesiyle olan ilişkisi gayet yalın ve güzel yansıtılmış. profun genci adeta bir dost olarak belleyip onu ziyaretleri hayatını faklılaştırarak kendisini memnun edivermek oluyor. tabi dikkate değer altı çizilesi bir altmetin de pozitif, renkli kişilik barındıran gencin ıslahevine düştükten sonra zaman içinde renkli kişiliğinden eser kalmaması. ruh halinin bozukluğunun tavan yapışı ve belirsizlik son derece başarılı vurgulanmış. profun sınır dışı edilme olgusunu duyduktan sonraki tepkileri insancıllığa olması gerekene değer bindirirken birçok hayatın böyle adillikten uzak karardığına selam çakıyor. sonra anneyle yakınlaşma, genç sayesinde içinde biriktirdiği müzik ruhunu keşfetmek falan. hepsi birbirini izliyor fakat the visitor baştan sona akıp giderken inandırıcılığını yitirmeden ilerliyor. bu kuşkusuz filmin en büyük artısı. *
annenin hüzünlü bakışları bir yandan ötekileştirilmeye meydan okurken diğer yandan profa ve oğluna olan sevgisiyle çaresizlik ve kendinden eminliği birlikte sunuyor. prof, gencin en büyük isteğini filmin sonunda gerçekleştirip kendisini memnun kılıyor. ruhsal olarak rahatlıyor. ondan öğrendiği şey kendisinin bir kuş gibi özgür olmasını sağlıyor.

sıradan hayat kareleri zorlama ve yapmacıklıktan uzak olunca izletiyor kendisini. doğal, yalın , sıcak sürüp gidiyor. mccarthy, birçok kavramı bir arada ele alıp doğallıktan uzaklaşmadan izlenilesi bir filme imza atıyor. dedim ya benlik film. tıpkı the station agent gibi. izlerim hem de hiç sıkılmam.

10 üzerinden 8!
edit: fazla değil bayağı bir kafa patlatmışım ben. belki de dünden beri filmin üzerimdeki etkisinden dolayı oldu. ama iyi de oldu filmin başyapıtlığını vs. iddia edecek değilim. yalnız derdi olan ve samimi bir film. bu dahi yeter izlemek için.
the station agent ve win win(3. filmi) filmlerinden tanıdığımız thomas mccarthy' nin 2. filmi. diğer iki filminde ki sadelik yine mevcut. fakat richard jenkins'ın güzel oyunculuğuna rağmen, diğer iki filmde çok iyi yapılan filmin duygusunu izleyiciye aktarma işlemi bu filmde çok da başaramamışlar. film yine de kendini hiç sıkmadan izlettirmeyi başarıyor.

puanım: 6.9
Neil Young'ın 1 Aralık'ta yayınlanacak olan yeni albümünün ismi.

Şarkı listesi ise şöyledir:

1. Already Great
2. Fly By Night Deal
3. Almost Always
4. Stand Tall
5. Change of Heart
6. Carnival
7. Diggin' a Hole
8. Children of Destiny
9. When Bad Got Good
10. Forever
Hbo yapımlarını andıran , ağır aksak ilerlemeyen ama öyle çok da fazla olay örgüsünün olmadığı , göçmenlik, Abd'nin göçmenler üzerindeki tutumu üzerine bir film. Bunu karısını kaybetmiş,işinden memnun olmayan bir adamın bir gün Arap gençleri ile tanışıp müzikle kaynaşmaları ve sonrasında gelişen olaylar şeklinde anlatıyor. Özetleyen cümle ise herhalde Tarek'in " Kimse neden içeri atıldığını bilmiyor biz terörist değiliz teröristlerin parası var" idi.
Kısaca, ne bu Dünya ne de herhangi bir toprak parçası bir millete yada bir insana ait değil. namusuyla çalışıp insanlara faydalı bir şekilde yaşadığı sürece herkes her yerde - istediği yerde hayatını sürdürebilmeli. Filmde de anlatılmaya çalısılan bu.